Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

Emekli Yüzbaşı Akdağ: 20 Temmuz, Kıbrıs Türkü’nün kurtuluşu

Published

on

Emekli Yüzbaşı Sermet Akdağ, “Kıbrıs Türkü’nün kurtuluşu” olarak adlandırdığı Barış Harekâtı olmasaydı bugün adada Türklerin de olmayacağını söyledi.

Kıbrıs’ta 15 Temmuz 1974’te Yunan Hükümeti’nin desteği ile yapılan darbenin ardından, garantör ülke olmasının verdiği yetkiyle Türkiye tarafından başlatılan Barış Harekâtı’nın 50’nci yılı kutlanıyor.

20 Temmuz 1974’te saat 06.05’ten itibaren Türk ordusunun adaya havadan indirme ve denizden çıkarma yapmasıyla başlayan Harekât sırasında asteğmen olan Emekli Yüzbaşı Sermet Akdağ, Harekâtın 50’nci yıldönümü vesilesiyle, o günlerde yaşadıklarını ve tanık olduklarını Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) muhabirine anlattı.

-Pladini (Çıkarma) Plajı’nın tespiti…

Denizden yapılacak çıkarma için uygun sahil tespiti görevinde yer alan ve Pladini’de (Çıkarma Plajı) gerekli ölçümleri yaptıran Akdağ, aynı zamanda, 19 Temmuz 1974 sabahı Türkiye’den gelen ve harekâtın başlayacağını bildiren “çok acil” kodlu mesajı da çözen komutan…

Çıkarma sahilinin tespiti için görevi, 1973 yılının Mayıs ayında Boğaz Sancağı’nda İstihbarat Komutanı Yardımcısı iken, Harekât Subayı Binbaşı Ahmet Erginer’den aldığını anlatan Akdağ, olayı şöyle aktardı:

“Binbaşı Ahmet Erginer beni yanına çağırdı, ‘Girne Sahillerini gözümle bir taramak isterim’ dedi. Girne’ye gittik. Pladini’ye vardığımızda bir sigara içip mola vermek istedi. Tabii sahilleri görme maksadından bana bahsetmemişti… Arabayı uygun bir yere park ettik, indik, uygun bir yere oturduk. ‘Acaba bu kayadan doğu taraftaki kıyıya kaç metre var?’ diye sordu. Aslında sonradan fark ettim, o plajla ilgili dikkatimi çekmeye çalışıyordu…

Aradan 10-15 gün geçti, Binbaşı beni yine çağırdı, önünde bir kroki… Dedi ki, ‘Sermet, burayı tanıdın mı?’; ‘Tanıdım.” dedim. Çıkarma Plajı’ydı… ‘Sermet, bu kayadan bu kenara genişliğini öğrenmek isterim. Orada derinlik ne kadar? Orada kıyıya mesafe ne kadar?’ dedi. Ben emri aldım, Girne’deki istihbarat elemanımız olan Süleyman Hürdeniz’den beni Pladini’de balığa çıkarmasını istedim, çıkarmadan bahsetmedim. Aldı beni Pladini’ye götürdü. Komutanın istediklerini Süleyman’a yaptırdım. Daldı, kamışla ölçtü. Yaklaşık ölçüleri not aldık. Tabii biz bu işi bir defada yapmadık, 4-5 kere gittik, görevi tamamladık.”

-“ Mücahitlerimi ne kadar övsem azdır”

Çıkarma Plajı’nın tespitinden sonra Tuzla Piyade okulunda eğitime gönderilen Sermet Akdağ, 6 aylık eğitimin ardından Fota Sancağı’nda Zafer Taburu Deniz Bölüğü Silah Takım Komutanı olarak görevlendirildiğini, ancak aynı zamanda istihbarat işi ile de ilgilenmesinin istendiğini kaydetti.

15 Temmuz Yunan darbesi sırasında yaşananlara da değinen Akdağ, darbe dolayısıyla seferberlik ilan edildiğini ve kamplara katılanlara eğitimler verildiğini anlattı.

Akdağ, 19 Temmuz’da “Çok Acil” kodlu telsiz mesajı geldikten sonra yaşadıklarını ise şöyle aktardı:

“19 Temmuz günü öğleden sonra Türkiyeli Karargâh Destek Bölük Komutanı Ziya Erhan Land Rover ile takıma gelir. Mehmet Çavuş koşarak yanıma geldi ve bir Land Rover’in bize doğru geldiğini haber verir. Ben çıktım, karşıladım. ‘Sancaktar bey seni istiyor’ dedi, Boğaz’a gittik. ‘Çok Acil’ telsiz mesajı gelmiş… ‘Bak bakalım bu mesaj ne diyor?’ dedi Sancaktar. Ben mesajı çözdüm. Karadan ve denizden harekâtın başlayacağı ve gerekli tedbirlerin alınması yazıyordu. Komutan biraz heyecanlandı, benim bir değişikliğim olmadı. Komutan ‘Ne oluyor Sermet? Beklediğin gün geldi’ dedi. Ben de ‘Komutanım, 1967’de de ben aynı mesajı çözdüm, sadece o ‘çok acil değil, acil kodluydu’ dedim. Sonra beni birliğime gönderdi. Giderken de yol üzerindeki bazı tabur komutanlarını bizzat görerek, yanına göndermemi emretti. Ayrıca, birliğime gittiğimde havadan inecek askerin ilk anda sığınabileceği sığınaklar yapmamı emretti.

‘Gece saat 3 civarında uçak gelecek, uçak Çamlıbel istikametine geldiğinde beni bilgilendir’ dedi. Mücahitlerimi ne kadar övsem azdır. Gece 12’ye kadar sığınak yapıldı, feneri kondu, sandalyesi kondu, suları kondu. Gece 2’de bir uçak geldi, sancağa haberi ulaştırdık ama uçak birkaç tur döndü, gitti. Sonradan öğrendik, başaramamış gitmiş…”

Sabah şafak sökerken uçakların gelişini gözyaşları içinde “Sabah olduğunda baktık ki uçaklar Beşparmak Dağları’ndan süzülüp süzülüp geliyor. Hangi mücahidi mevzisine sokabilirsin? Hepsi çıktı mevzisinin üstüne” sözleri ile anlatan Akdağ, birkaç saat sonrasında ise paraşütlerin inmeye başladığını ve paraşütle inenleri sığınağa yerleştirdiklerini belirtti.

-Paraşütle inen haritalar…

Çıkarma sürerken Tabur Komutanının kendisini çağırdığını ve kendisine bir koordinat vererek oraya inen paraşütü almasını istediğini anlatan Akdağ, Rumlar ile kendilerinin tam ortasına inen paraşütte insan olmadığını sadece bir çanta olduğunu söyledi. Akdağ, “Çantayı açtığım zaman en üstte bir bıçak, bıçağın üstünde ‘Alsancak’ yazar. Onun altında bir su matarası, onun da üstünde ‘Alsancak’ yazar. Salih (yardımcısı) matarayı istedi, verdim. Salih rahmetlik oldu, ama en son 3-4 sene önce konuştuğumuzda ‘hala daha matara evde durur komutanım’ demişti… Ben de bıçağı aldım, taktım belime. Harekât ile ilgili haritalar vardı çantada. Biraz tedirgin oldum haritaları görünce. Hemen kapadık çantayı… Hade Salih dedim, sırtlan bunu, Boğaz’a. Sırtlandı, Boğaz’a götürdü.” diye konuştu. Bu esnada Rumların da atışlara başladığını belirten Akdağ, Türkiye’den gelen uçaklar kendilerini bombalamasın diye “tanıtma bezleri” gerdiklerini anlattı.

Akdağ, harekât başladığında halkın heyecanını ise “Halk sokaklara çıktı. Fota köyünde kimisi koyun keser, kimisi makarna yapar, kimisi ateş yakar. Mücahit de mevzide durmaz, hepsi mevziinin üstünde… Zor sakinleştirdik…” sözleri ile aktardı.

Doğruyol olayından da bahseden Sermet Akdağ, Bellapais’teki Rum komando taburunun Doğruyol’a çıkarak, önce telsiz yerini, ardından ise oradaki mücahitleri imha ettiğini anlattı.

-Karargâhın tavan arasında saklanan Rum askerler…

Harekâtın ikinci gününde kendisine Lapta’da arama tarama görevi verildiğini ve iki günlük görev süresince tavan arasında Rum askerlerin saklandığı evi karargah olarak kullandıklarını anlatan Akdağ, bu gerçeği olaydan altı ay sonra tavan arasından kaçan Rumların demeçlerini Rum basınından okuyunca öğrendiğini belirtti.

Akdağ, şöyle konuştu:

“Lapta’da şu anda sağlık ocağı olarak bilinen yerin yanındaki eve karargâh kurdum, yerleştim. Meğer 8-9 tane Rum asker bölgeden kaçamadı, evin tavan arasında saklandı. Ben bunu belki de altı ay sonra Rum basın özetlerinden öğrendim… Ben arama faaliyetleri için çıkardım, askerlerim de meğer ganimete çıkarlarmış. Rumlar bunu görür. Bu Rumların birkaç tanesi de inip yiyecek ararmış. Basında çıkan kendi ifadelerine göre çiğ patlıcan falan yemişler…

Yine basında yer alan ifadelerine göre, bir küçük demir bıçkı bulmuşlar. Tavan arasında su deposu var, onun borusunu kesip su içerler, sonra deliği kibrit çöpüyle kapatırlarmış. Bu arada küçük radyo bulmuşlar bir evden ve almışlar. Orada duymuşlar ki Klerides ile Denktaş beraber Bellapais’e gelecek. Kendi aralarında sorun çıkmış. Kimisi teslim olalım demiş, kimisi denize gidip bir kayık bulup kaçmayı istemiş.

Rumların ikisi bisikletle ve sivil kıyafet giyerek Lapta’dan Girne’ye kadar gitmiş. Denktaş ile Klerides’in geldiği an çıkıp Klerides’ten yardım istemiş. Denktaş, Türk polisine ifadelerini verdikten sonra bu iki Rum’u teslim etmeyi, kabul etmiş ve ikisi böylece kurtulmuş… Geriye kalanlar Lapta’daki kıyıya inip sandal bulup denize açılmış. Benim birliğim bunları görüp ateş açtı. Ben orada değildim görmedim ama bazı askerlerim bazılarını vurduklarını, bazıları ise kimseyi vuramadıklarını söyledi. Vurulan oldu mu bilmem ama onlar da öyle kurtulur.”

-Gazilik…

Sermet Akdağ, 30 Ağustos 1974’te mayın patlaması neticesinde gazi oluşunu ve tedavi sürecini ise şöyle anlattı:

“Gece bölük komutanım toplantıya çağırdı, ‘Lapta’da Rum askerleri görüldü’ dedi. Hemen bölgeye gidilmesini istedi. Karargâhımızda tavan arasında kalan Rumlardan denize kaçanlardı onlar…

Komutan bana da Karşıyaka köyünün etrafının çevrilmesi görevini verdi. Yanıma personelimden beş kişi aldım. Arabayı ben kullanıyorum. Karşıyaka’ya vardık. Karşıyaka’dan Kozanköy’e inen yolu takip ettik. Önümdeki araçta da bölük komutanım var. Onlar durdu, ben de durdum. Kayalarla yollar kesilmiş… Bölük komutanıyla konuştuk, devam etmeme, geri dönme kararı aldık. Komutan kendi arabasıyla dönüş yaptı. Ben de arkasından geri dönüş yaparken aramızda bir mesafe oluştu. Yol içerisinde 4 tane mayın gördüm… Komutanın aracına yetişmek için biraz sürat yaptım. Sonra yavaşlamak için frene bastığım an bir patlama oldu, araba ikiye bölündü. Düşüşümü hiç hatırlamam, kendimi yerde buldum…

Arabanın arka kısmında benzin ateş aldı, yangın da çıktı. Bir mücahidimin Kelime-i şehadet getirdiğini duydum… Arabanın arkasında oturan üç kişi şehit oldu, önde oturan ben dahil üç kişi ise yaralandık. Benim kalça kemiğim tamamen koptu. Şimdiki Akçiçek Hastanesi’ne kaldırıldık. Ertesi gün helikopterle Adana’ya kaldırıldım sonra da Adana’dan Ankara Gülhane’ye götürüldüm. Yaklaşık yedi ay orada kaldım.”

-“ Hanım öldüm zannederdi, hatta mevlit da okutmuş…”

Eşi Pembe Hanımın kendisinin Ankara’da tedavi gördüğünden haberi olmadığını ve hatta öldüğünü düşünerek mevlidini bile okuttuğunu söyleyen Akdağ’ın, o günleri anlatırken hala gözleri doluyor.

Akdağ, Kıbrıs’a dönüşünü ise şöyle anlattı:

“Ankara’da Gülhane Hastanesi’ne kaldırılışımdan eşimin haberi yok… Ben oradayken Kıbrıs’ta görev yapmış eski mücahitlerden Osman Ustaoğlu, hastaneye geldi. Ondan eşimi bilgilendirmesini istedim. Osman, birliğine dönünce Boğaz Sancağı’na bir mesaj çeker ve der ki ‘Servet Akdağ hayattadır. Ankara Gülhane’de yatmaktadır. Ailesine bildirilsin.’ Ama Kıbrıs’ta herkes Sermet Mehmet bilir. Türkiye’de ismim Servet’ti. Akdağ’lığım da orada verildi. Osman Ustaoğlu’nun mesajı ulaşır. Servet Akdağ’ı kimse bilmez. Şansımdan benim teyze oğlum Ethem, o gün orada nöbetçi. Ama o da beni Servet Akdağ olarak bilmez… Yine de Ethem, eşime olayı anlatır. Tabii eşim beni Servet Akdağ olarak da bilir. Ethem anlattığında eşim bayılmış… Hanım öldüm zannederdi, hatta mevlit da okutmuş…

Eşim annesini de alıp Lefkoşa’ya aile dostlarımız muhtar Tahsin Ali Rıza ve eşi Güler Hanıma gider ve Ankara’ya gitmek için yardım ister. Tahsin eşimi ve annemi alır Mağusa Limanı’na götürür. Ben de tesadüf o gün aynı gemiyle, sedyeyle Kıbrıs’a geldim. Ambulans beni eve kadar götürdü. Baktım, evde kimse yok. Yine ambulansla Tahsin Ali Rıza’ya götürüldüm. Güler Hanım beni karşıladı. ‘Pembe evde yok.’ dedim, ‘Pembe’yi Tahsin abin aldı Mağusa’ya götürdü, saat onda Türkiye’ye gidecek” dedi.

Orada taksici vardı, Güler Hanım taksiciyi çağırdı, ‘Koş gemiyi kaçırma, Tahsin abine de ki Pembe’yi geri getirsin.’ dedi. Az kalsın o da Ankara’ya gidiyordu.”

-Harekât olmasaydı…

Sermet Akdağ, 20 Temmuz 1974 tarihinin Kıbrıs Türkü’nün kurtuluşu olduğunu vurgulayarak ve “Harekât olmasaydı bugün Kıbrıs’ta Türkler olmazdı.” diyerek sözlerini tamamladı.

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Published

on

By

Başbakan Ünal Üstel, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama ile Girne Belediye Başkanı Murat Şenkul’un açıklamalarına tepki gösterdi, “Biz laf değil, hizmet üretiyoruz!” dedi.

Başbakan Üstel, “Girne Belediye Başkanının hükümetimize yönelik yaptığı mesnetsiz açıklamaları hayretle okumaya devam ediyoruz. Ama kimse meydanı boş zannetmesin. Biz, 50 yıldır laf üretenlere karşı hizmet üretmeyi kendine görev bilmiş bir partiyiz. “Onlar konuşur, UBP yapar” dememizin sebebi de budur” dedi.

Üstel, “Halkımız çok iyi bilmektedir ki; bu ülkede yolları da, hastaneleri de, okulları da, sosyal konut projelerini de, liman projelerini de, en yapılmaz denen reformları da yapan hükümetimizdir. Son 3 yıla, 30 yılın işini sığdırdık. Batı Girne Çevre Yolları’nı yıllar sonra yapan da biziz, Doğu Girne Çevre Yolu Projesi’ni başlatan ve tamamlayacak olan da biziz” ifadelerini kullandı.

“İş üretemeyenlerin laf üretmelerini anlıyoruz”

Başbakan Üstel, “Girne’de büyük proje görmek isteyenler, yarım asırdır yapılmayan Antik Liman projesine de bakabilirler. Bu proje ile Girne’nin çehresini değiştirdik. Yıllardır beklenen Yeni Girne Hastanesi’ne yakında açılıyor. Taş taş üstüne koymamış, ülkede elle tutulur tek büyük projesi dahi olmayan bir anlayışın, rutin işleri “asrın projesi” gibi pazarlamasını anlıyoruz. İş üretemeyenlerin laf üretmelerini de anlıyoruz” şeklinde konuştu.

“Bu ülkenin şova değil, işe ihtiyacı var”

“Ne var ki; Kendi ifadeleriyle manipülasyon ve popülist açıklamaları son 3 yılda hükümetimizin gerçekleştirdiği bu dev projeleri gölgeleyemez” açıklamasını yapan Başbakan Üstel, şöyle devam etti:

“Unutulmamalıdır ki; yerel yönetimler reformunu hayata geçiren, batık belediyeleri ayağa kaldıran, belediyeleri güçlendiren ve halka daha çok hizmet edebilecek hale getiren de bizim hükümetimizdir. Kendi partileri, belediyeleri birleştirme yasası görüşülürken Meclis’in kapılarını kırmakla meşguldü, o ama yasayı geçirip belediyeleri birleştiren, güçlendiren ve ayağa kaldıran yine bizdik.

Bu arkadaşların hükümetimizle kavga aramak yerine bize teşekkür etmesi gerekir. Nitekim geçmişte bu teşekkürü de kameralar karşısında yaptılar. Bu ülkenin şova değil, işe ihtiyacı var. Kimse hükümeti hedef göstererek kendi küçük şovlarına bizi alet etmeye kalkmasın. Biz hamasi nutuk atmak için değil, halkımıza hizmet etmek için buradayız. halkın belediyelerden beklediği tek şey de hizmettir.”

“Girne Belediye Başkanı asli görevlerini yerine getirsin, boyundan büyük işlere de ve sözlere de bulaşmasın”

Başbakan Ünal Üstel, “O yüzden Girne Belediye Başkanı asli görevlerini yerine getirsin, boyundan büyük işlere de ve sözlere de bulaşmasın. Biz Girne Belediye’sinin de Girne halkının da dün olduğu gibi yarın da yanında olmaya devam ederek, onların gerçek anlamda hayrına dokunan tüm büyük projeleri gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Hükümetimiz devletin her kuruşunu halkın faydasına kullanan bir anlayışla çalışmaya devam edecek, halkın hayatına dokunan büyük projeleri hayata geçirecektir. Ve Kimse boş laflarla halkı kandıramayacak, hükümetin hizmetlerini gölgeleyemeyecektir!” dedi.

Devamını Oku

Kıbrıs

Published

on

By

Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ersin Tatar, Ulusal Birlik Partisi Merkezi’nin düzenlediği “Dijital Dönüşümün Gücü; Etkileşim” etkinliğinde partililere hitap etti…

“KIBRIS’TA GELECEK İKİ DEVLETLE KURULACAK, FEDERASYON TARİHE GÖMÜLDÜ”

Konuşmasına teşkilat mensuplarına teşekkür ederek başlayan Tatar, “Sayın Başbakan, değerli bakanlarımız, milletvekillerimiz, ilçe başkanlarımız, büyüklerimiz ve UBP teşkilatlarının neferleri… Bu güzel sabahta sizlerle beraber olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Büyük bir aile olduğumuzu bir kez daha hissetmenin gururu içindeyim” dedi.

“MÜCADELEMİZİ TARİHİMİZDEN ALDIĞIMIZ GÜÇLE SÜRDÜRÜYORUZ”

Geçmişi hatırlamanın önemine vurgu yapan Tatar, “Bu ülkede ecdadımız, analarımız, babalarımız, dedelerimiz büyük mücadeleler verdi. Geçmişimizi bilmezsek yok olmaya mahkûmuz. Bizler geçmişimizi bilerek ülkemizin ve devletimizin bekası için yolumuza devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.

“FEDERASYON DEFTERİ ARTIK KAPANMIŞTIR”

Kıbrıs konusuna da değinen Tatar, “Annan Planı döneminde partimiz, rahmetli Rauf Raif Denktaş’ın yanında yer aldı. O gün haklıydık, bugün haklılığımız bir kez daha ortaya çıktı. Yıllarca iyi niyetimizle federasyon temelli bir anlaşma için çalıştık. Ancak artık federasyon meselesi geride kalmıştır. Beş yıl önce ‘geleceğe yürüyoruz’ dedik, bugün gerçekten geleceğe yürüdük” dedi.

“İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM TÜM DÜNYAYA DUYURULDU”

Tatar, son BM görüşmelerine işaret ederek, “Cumartesi akşamı BM merkezinde muhataplarıma da ifade ettim. İki devletli çözümün istikrar için tek yol olduğunu söyledim. Kıbrıs’ta iki ayrı devlet, iki ayrı demokrasi vardır. Bu istikrar, Gazze’den Suriye’ye, Irak’tan Ukrayna’ya kadar tüm coğrafyada önemlidir” diye konuştu.

“ERDOĞAN’IN DESTEĞİ EN BÜYÜK GÜVENCEMİZDİR”

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki açıklamalarına dikkat çeken Tatar, “Sayın Erdoğan, üçüncü kez KKTC’nin tanınması gerektiğini, federasyon defterinin kapandığını ifade etti. Kıbrıs Türk halkı üzerinde yıllardır uygulanan ambargo ve izolasyonların kaldırılması gerektiğini tüm dünyaya duyurdu. Bu, bizim en büyük güvencemizdir” şeklinde konuştu.

“UBP BU DAVANIN ÖNCÜSÜDÜR”

Ulusal Birlik Partisi’nin devlet için önemine de vurgu yapan Tatar, “UBP, Türk Mukavemet Teşkilatı’nın bir devamıdır. 11 Ekim’de 50. yılını kutlayacak olan partimiz, kuruluşundan itibaren bu davanın öncüsü olmuştur. 19 Ekim seçimlerinde kazanarak tüm dünyaya Kıbrıs Türk halkının egemen bir halk olduğunu bir kez daha göstereceğiz” dedi.

“19 EKİM’DEN SONRA DA AYNI KARARLILIKLA YOLUMUZA DEVAM”

Seçim sonrasına ilişkin mesaj da veren Tatar, “New York temaslarımda da söyledim. 19 Ekim’den sonra da Kasım ve Aralık’ta yine orada olacağım, yine ‘iki devlet’ diyeceğim. Çünkü bu mesele millet meselesidir, vatan meselesidir, bayrak meselesidir” dedi.

“TÜRKİYE BU COĞRAFYADA SÖZ SAHİBİDİR”

Türkiye’nin büyük gücüne dikkat çeken Tatar, “Sayın Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki konuşması tüm dünyada yankı buldu. Gazze’nin sesi oldu, kimsenin söyleyemediğini söyledi. Bugün Türkiye, milli savunma sanayisiyle, askeri potansiyeliyle Amerika, Rusya ve Çin’in de dikkate aldığı bir güçtür. Böyle bir ülkenin garantörlüğünde yolumuza güvenle devam ediyoruz” dedi.

“PANDEMİDEN DEPREME, TÜM ZORLUKLARA RAĞMEN AYAKTAYIZ”

Tatar, KKTC’nin yakın dönemde yaşadığı sıkıntılara değindi:
“Pandemiyi, 6 Şubat depremini, Gazze ve Ukrayna’daki savaşları yaşadık. Bütün bu belirsizliklere rağmen Türkiye Cumhuriyeti ile kurduğumuz güçlü ilişkiler sayesinde yatırımlar devam ediyor. Sağlık ocakları, hastaneler, çevre yolları, dijital dönüşüm projeleri bunun göstergesidir.”

“E-DEVLET PROJESİ TAMAMLANIYOR”

KKTC’nin dijital dönüşüm sürecinde önemli adımlar attığını vurgulayan Tatar, “Anavatan Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC arasında yapılan anlaşma sayesinde, Türk Telekom, 100 milyon doları aşan yatırımla ülkenin genelinde fiber optik altyapı çalışmalarını sürdürüyor. Yakın gelecekte fiberoptik ile ada genelinde ve Türkiye bağlantısı üzerinden tüm dünyaya bağlanacağız. Bütün engellemelere, kısıtlamalara, ambargolara rağmen çağın nimetlerini halkımıza sunacağız” dedi.

“BU DAVA VATAN MESELESİDİR”

Cumhurbaşkanı Tatar konuşmasını şöyle tamamladı:
“Bu dava vatan meselesidir, bayrak meselesidir. KKTC halkı, egemenliğiyle, bağımsızlığıyla ve onuruyla yoluna devam edecektir. 19 Ekim seçimlerini kazanarak tüm dünyaya güçlü bir mesaj vereceğiz. Sizlere güveniyorum, birlikte başaracağız.”

Devamını Oku

Kıbrıs

Published

on

By

Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Genel Sekreteri Burak Maviş, Şehit Doğan Ahmet İlkokulu önünde yaptığı basın açıklamasında, ülkede nüfus ve vatandaşlık politikası olmamasının eğitimde ciddi sorunlara yol açtığını söyledi.

Maviş, üç yıl önce 300 öğrenci bandında olan okulun bugün 500 öğrenciye ulaştığını belirterek, “Nüfus ve vatandaşlık politikası oluşturulmazsa beş değil, yirmi beş okul yapsak yetmez” dedi. Sorunun yalnız eğitimle sınırlı olmadığını vurgulayan Maviş, sağlık, trafik, su ve elektrik gibi alanlarda da hizmetlerin yetersiz kaldığını ifade etti.

“Öğretmen eksikliği devam ediyor”
Şehit Doğan Ahmet İlkokulu’nda beş öğretmen eksikliği bulunduğunu söyleyen Maviş, bazı öğrencilerin hâlâ sınıf öğretmenleriyle tanışmadığını kaydetti. Ayrıca müzik, resim, İngilizce ve beden eğitimi derslerinde de öğretmen eksiklikleri nedeniyle öğrencilerin sanat ve spor etkinliklerinden geri kaldığını belirtti.

“Tiny House çözüm değil”
Maviş, okul bahçesine kurulan üç adet “Tiny House” hakkında da konuşarak, “Konteyner yerine prefabrik denilse de övünülecek bir şey yok. Tiny House da koysanız, villa da yapsanız bu nüfusa bu okullar yetişmiyor” ifadelerini kullandı. Kalabalık sınıfların verimliliği düşürdüğünü vurgulayan Maviş, “Çocukların balık istifi şeklinde sınıflarda oturması kabul edilemez” dedi.

“Yeni okul yapılmalı”
Maviş, bölgedeki öğrenci artışına dikkat çekerek, “Bu okul iki şubeden üçe, üçten dörde çıktı. Şu anda 18 şubeye ve 500 öğrenciye ulaştı. Önümüzü göremiyoruz. Seneye bu okula konteyner istemiyoruz, yeni derslikler ve yeni okul istiyoruz” çağrısında bulundu.

Bakanlığın hayırseverlere mi başvuracağı, yoksa devlet bütçesinden kaynak mı ayıracağı konusunda yorum yapmayan Maviş, “Hamitköy ile bu bölge arasına yeni bir okul istiyoruz. Övünecekse Nazım Bey, seneye buraya bir okul yapıldığı için gelsin övünsün” dedi.

“Bakan bizi anlamıyor”
Maviş, Eğitim Bakanı’nı eleştirerek, “Bakan siyasetin diliyle konuşuyor, biz ise sınıfta çocukların gözlerine bakarak vicdan muhasebesi yapıyoruz. Aynı dili konuşmamız mümkün değil” ifadelerini kullandı.

Maviş, hükümetin planlama yapmadığını, nüfus artışıyla birlikte eğitim ve sağlık hizmetlerinin sekteye uğradığını belirterek, “Devlet olmanın gereği yerine getirilmelidir. Seneye bu sorunların çözülmesini bekliyoruz” dedi.

 

Devamını Oku

Trending

Reklam