Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

Cumhurbaşkanı Tatar:20 Temmuz 1974 sabahı doğan özgürlük güneşi sonsuza dek parlayacak ve sönmeyecek

Published

on

20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı, resmi kutlamaları Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın BRT’den yaptığı konuşma ile başladı.

Cumhurbaşkanı’nın konuşması sırasında 50 pare top atışı yapıldı.

Cumhurbaşkanı Tatar, BRT aracılığı ile halka seslendiği konuşmasında, 20 Temmuz gününün, Kıbrıs Türklerinin vatan bildiği topraklarda varoluş direnişi ile ulusal mücadelesinin en önemli ve en kutsal günlerinden bir olduğuna vurgu yaptı.

Tatar, “Bugün, bir asırlık özgürlük ve bağımsızlık mücadelemizin taçlandığı, karanlıkların yok olup, özgürlük güneşinin doğduğu gündür. Bugün, tüm Kıbrıs’a barışı ve huzuru, halkımıza özgürlüğü ve bağımsızlığı getiren, kendi vatanımızda, kendi devletimizin çatısı altında korkusuz ve egemen olarak yaşamımızı sağlayan mutlu 20 Temmuz Barış Harekatı’nın 50. yıldönümüne ulaşmış bulunuyoruz. Bugün onur ve gurur gündür. 50. yıldönümü kutlanan Barış Harekatı, Kıbrıs’ta Türk varlığı olduğu müddetçe sonsuza dek kutlanacak” dedi.

Dünyanın Kıbrıs Türk halkının 1878 yılından itibaren yaşadığı zulüm, katliam ve ambargolara seyirci kaldığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Tatar, Kıbrıs Türklerinin yanında bir tek Anavatan Türkiye olduğunu söyledi.

Tatar, “KKTC en az Rum devleti kadar meşrudur. Tüm baskılara ve ambargolara rağmen dimdik ayaktadır ve yoluna devam etmektedir. Bizlere düşen görev ise her türlü sorunu aşarak, birlik ve beraberlik içerisinde KKTC’yi daha da güçlendirmektir” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Tatar, Ukrayna, Gazze ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan çatışmalar ve katliamların Kıbrıs’ta Türk askerinin varlığı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğünün Kıbrıs Türk halkı için önemini bir kez daha ortaya koyduğunu da ifade etti. Tatar, BM ve AB’ye de çağrıda bulundu.

Tatar çağrısında “Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’ne çağrım Kıbrıs konusunda gerçeklere aykırı ve ayırımcı tutumlarından vazgeçmeleridir. Rum liderliğinin otorite ile yetkisi sadece kendi sınırları içerisindedir. Rum liderliği ne adanın tümüne dair ne de Kıbrıs Türk halkının geleceğine dair söz söyleme hakkına sahiptir” ifadelerini kullandı.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel kurul toplantılarında dünyaya “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyınız, zulüm niteliğindeki ambargolara son veriniz” çağrısını da anımsatan Tatar, bu kararlı ve azimli tutumun sürdürülmesinin önemine vurgu yaptı.

Cumhurbaşkanı Tatar, son dönemde federal temele dayalı çözüm şekliyle müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı yerden başlaması konusunun gündeme taşındığını ancak bunların gerçekleşmeyecek boş hayaller olduğunu söyledi.

Tatar, “Dünyaya bir kez daha sesleniyorum ki; Bunları, federal temele dayalı ve Rum hakimiyetinde üniter bir devlete dönüşecek çözüm şeklini asla kabul etmeyeceğiz. Tek dişi kalmış canavarlar üzerimize gelse de devletimizden, egemenliğimizden, Anavatan Türkiye’nin garantörlüğünden ve Türk askerinden vazgeçmeyeceğiz. Egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz tanınmadan müzakere masasına oturmayacağız. Hazırlanmakta olan Bizans oyunlarını yine boşa çıkaracağız, yarım asır daha müzakere masalarında Rum tarafının esiri olmayacağız” dedi.

Kıbrıs Türk halkının en büyük gücünün Anavatan Türkiye olduğuna işaret eden Tatar, bunun bilincinde olan Rum tarafı ve bazı çevrelerin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türkiye ile var olan kadim ve sarsılmaz bağlarını koparabilmek için her türlü faaliyetler ile algı operasyonlarını yürütmekte olduğunu da kaydetti.

Kıbrıs Türk halkının tüm bu gelişmeler karşısında dikkatli ve uyanık olunması uyarısı yapan Tatar, kıvançta ve tasada bir olunan Türkiye’ye daha sıkı sarılma çağrısında bulundu.

Tatar, “Mutlu 20 Temmuz Barış Harekatı’nın 50’nci yıldönümünü kutlarken, en içten duygu ve düşüncelerimle belirtiyorum ki; 20 Temmuz 1974 sabahı doğan özgürlük güneşi sonsuza dek parlayacak ve sönmeyecektir. Bu tarihi ve büyük günde halkımızın bir asırlık direnişini, Mücahitlerimizi ve gazilerimizi en içten duygularımla selamlarken, her zaman ve her koşulda yanımızda olan Anavatan Türkiye’ye, kahraman Türk ordusuna, şahsım ve Kıbrıs Türk halkı adına şükranlarımı sunarken, aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Selam sana kahraman Kıbrıs Türk halkı, selam sana Anavatan Türkiye, selam sana Mücahit ile Mehmetçik, selam sana Türk dünyası.. Barış ve özgürlük güneşinin altında daha nice 50’nci yıldönümlerine” diye konuştu.

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Published

on

By

Kıbrıslı Türk İş İnsanı Halil Falyalı’nın 8 Şubat 2022 tarihinde suikaste kurban gitmesinin ardından yaklaşık 4 yıl geçti. “Falyalı Suikast” davası olarak İstanbul ve KKTC’de eş zamanlı sürdürülen davalar sonuçlandı. Uzun namlulu silahlarla aracı taranarak öldürülen Kıbrıslı Türk İş İnsanı Halil Falyalı’nın katil zanlılarından biri olan Musa Çiçek ise yeniden Girne Kaza Mahkemesine çıkarıldı.

Türkiye İstanbul Çağlayan Adliyesinde 2022 yılından 2024 yılına kadar devam eden dava sürecinde sunulan ses dosyaları ve watsap yazışmasının bulunduğu video kaydı KKTC’ye ulaştı.

Katil zanlısı, Musa Çiçek Girne Kaza Mahkemesine cezaevinden getirilerek çıkarıldı. ,

Savcılığın açtığı davada zanlı Musa Çiçek alt mahkemede itham edildi.

Alt Mahkemede davaya bakan yargıç Mine Gündüz “sunulan emareler tahkikat yapılmaksızın Girne Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilmesi için yeterlidir” ifadelerini kullandı.

Zanlı Musa Çiçek, bu kapsamda , suç işlemek için gizli ittifakta bulunmak, 2021 yılı Eylül ayı içinde Girne’de Mustafa Söylemez Ferdi Altuntaş ve Ömer Akıncı ile birlikte merhum Halil Falyalı’ya karşı ağır bir suç işlemek için gizli ittifakta bulunmak, Mustafa Söylemez, Ferdi Altuntaş ve Ömer Akıncı ile birlikte yasadışı yollardan ve tespit edilemeyen bir deniz sahilinden KKTC’ye giriş yapmak, adam öldürmek için gizli ittifak kurmak suçlamalarından itham edildi.

Öte yandan,zanlı Musa Çiçek, 2021 yılı Ekim ayı içinde Girne’de Mustafa Söylemez, Ferdi Altuntaş ve Ömer Akıncı ile birlikte Hüsnü Falyalı’yı ava gittiği zaman öldürmek için gizli ittifakta bulunmak suçlamaları ile da itham edildi.

Mahkemede Musa Çiçek’in gönüllü ifadesi, tanıkların ifadeleri, ses dosyalarının ve bir adet video Whatsapp yazışmasının bulunduğu CD emare olarak sunuldu.

Mahkeme, tahkikat yapılmaksızın, emarelerin duruşmanın Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edilmesi için yeterli buldu.Dava Girne Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildi.Girne Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşma 11 Aralık 2025 tarihinde gerçekleşecek.

Ne olmuştu?

8 Şubat 2022’de Kıbrıslı Türk iş insanı Halil Falyalı’nın sokak ortasında uzun namlulu silahlarla taranarak hayattan koparılmasına neden olan suikastın KKTC’de tutuklu bulunan sanıkları Ömer Tunç, Veysel Sare ve Musa Çiçek, Girne Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmıştı. Suikast zanlıları, 7 Ağustos 2024 tarihinde hapis cezasına çarptırılarak hüküm almışlardı. Hatırlanacağı üzere suikast davasında zanlı Ömer Tunç ömür boyu hapis cezası, Veysel Sare 35 yıl, Musa Çiçek ise 20 yıl hapis cezası alarak mahkeme tarafından suçlu bulunmuştu. Zanlılar aleyhlerine getirilen 17 dava ile ilgili detayları da aktararak suçları Türkye’de hüküm alan ele başı Mustafa Söylemez ile birlikte işlediklerine karar verildiğini duyurdu.

Öte Yandan İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada Mustafa Söylemez’i Halil Falyalı ve Murat Demirtaş cinayetinde “tasarlayarak kasten öldürme” suçundan 2 kez müebbet hapis cezasına çarptırarak tutukluluğunun devamına hükmetti. Mustafa Söylemez “suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme” suçundan ise beraat etmişti.

Sanık Abdurrahim Çelik, Cengiz Şener ve Ender Yıldız hakkında da Halil Falyalı ve Murat Demirtaş’a yönelik öldürme suçlarından dolayı “Tasarlayarak adam öldürmeye yardım” suçundan ayrı ayrı 12 yıl 6’şar ay hapis cezası olmak üzere toplam 25’er yıl hapis cezası verilerek tutukluluk hallerinin devamına hükmedilmişti.

Kaynak: Gündem Kıbrıs

Devamını Oku

Kıbrıs

Published

on

By

Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Güney Kıbrıs Rum basınında son günlerde öne çıkan, Lübnan-Güney Kıbrıs anlaşması ve Erhürman’ın “gerçek niyetinin çözüm olmadığı” yönündeki eleştiriler ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Erhürman, ilk olarak Lübnan ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında imzalanan anlaşmaya dikkat çekerek, “adanın iki eşit sahibinden ve adada egemenlik haklarına sahip iki eşit kurucu ortaktan biri olan Kıbrıslı Türklerin iradesinin dahil olmadığı bir anlaşma” yapıldığını vurguladı.

Açıklamasında, Rum basınında yer alan bir diğer tartışma başlığının ise, bir süredir dile getirdiği uluslararası temaslara ilişkin görüşleri olduğunu belirten Erhürman, Avrupa Birliği, Türk Devletleri Teşkilatı, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gibi platformlarda Kıbrıslı Türklerin görüşlerinin duyurulmasına yönelik temaslarda bulunacağını daha önce açıkladığını hatırlattı.

Erhürman, bu açıklamalarının bazı Rum basını tarafından eleştirildiğini belirterek, kendisi hakkında “gerçek niyetinin ‘görüşme/müzakere/çözüm olmadığı’” yönünde iddialar ortaya atıldığını ifade etti.

İki tarafın kamuoylarının sürece etkisine dikkat çeken Erhürman, Rum Liderliği’nin, “adada iki eşit ortaktan biri olan Kıbrıslı Türklerin iradesi olmaksızın tüm ada adına anlaşmalar imzalamaya devam etmesinin” ve buna karşılık Kıbrıs Türk tarafının “dünyaya kapanmasının” ne adil ne de çözüm yanlısı bir tutum olduğunu belirtti.

Bu yaklaşımın, “statüko bozulmasın, Kıbrıslı Rumlar adanın tek sahibiymiş ve Kıbrıslı Türkler yokmuş gibi davranmaya devam etsin, Kıbrıslı Türkler de otursun beklesin” anlayışı olduğunu söyleyen Erhürman, bunun kabul edilemeyeceğini vurguladı.

Erhürman, “yeni dönem” olarak ifade ettiği yaklaşımı dört başlık altında topladı:

a) Kıbrıslı Türklerin çözüm istediği,

b) Çözüme kadar olan süreçte “yok sayılmayı” ve “Kıbrıs Rum tarafının iradesiyle tüm ada adına, geleceği bağlayacak işlemler yapılmasını” kabul etmediği,

c) Kıbrıslı Türklerin, Rum tarafının “tek yanlı girişimlerinin çözüme, istikrara ve barışa katkıda bulunmadığını” dile getirdiği,

d) Kıbrıslı Türklerin bir yandan görüşme masasında günlük yaşamı kolaylaştıracak ve çözüm yolunu açacak öneriler sunarken, diğer yandan da dünyayla buluşma çabalarını tüm olanakları kullanarak sürdürdüğü.

Cumhurbaşkanı Erhürman, açıklamasını, her platformda bu görüşleri “sabırla, soğukkanlılıkla ve kararlılıkla anlatmaya devam edeceklerini” belirterek tamamladı.

 

Devamını Oku

Kıbrıs

Published

on

By

Dışişleri Bakanlığı, Lübnan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında imzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasının bütünüyle hükümsüz olduğunu açıkladı.

Yapılan yazılı açıklamada, “Kıbrıs Adası’nda egemen eşit haklara sahip Kıbrıs Türk halkını hiçe sayarak imzalanmış olan bu anlaşma bundan öncekiler gibi bütünüyle hükümsüzdür” denildi. Anlaşmanın, yalnızca Kıbrıs Türk halkının meşru hak ve çıkarlarını ihlal etmekle kalmadığı, aynı zamanda Doğu Akdeniz’de hâlihazırda kırılgan olan dengeleri temelden sarsma tehlikesi taşıdığı vurgulandı.

Dışişleri Bakanlığı, Kuzey Kıbrıs’ın doğal kaynaklardaki eşit haklarına yönelik her türlü saldırıya karşı gerekli siyasi, diplomatik ve teknik tedbirleri almaktan imtina etmeyeceğinin de altını çizdi.

Yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Lübnan hükümeti 23 Ekim 2025 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile 2007 yılında varılmış olan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasının yaklaşık 18 yıl askıda kaldıktan sonra onaylandığını duyurmuştu.

Bu kez, GKRY lideri Nikos Hristodulidis’in Beyrut’a gerçekleştirdiği ziyaret marjında 26 Kasım tarihinde düzenlenen bir törenle iki taraf arasında yine 2017 yılında varılmış olan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırma anlaşmasının imzalandığı açıklanmıştır.

Söz konusu anlaşma, Rum tarafının 2003 yılından itibaren Kıbrıs Türk Halkı’nın Ada ve Doğu Akdeniz’deki eşit hak ve çıkarlarını gasp etmeye yönelik olarak yürüttüğü tek yanlı girişimlerin yeni bir unsuru niteliğindedir. Kıbrıs Adası’nda egemen eşit haklara sahip Kıbrıs Türk halkını hiçe sayarak imzalanmış olan bu anlaşma bundan öncekiler gibi bütünüyle hükümsüzdür.

Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs Türk tarafının tüm uyarılarına ve bölgedeki gerçeklere rağmen, uluslararası toplumdan aldığı cesaretle Ada’nın tamamını temsil ettiği sanrısıyla hareket ederek uluslararası hukuka aykırı adımlar atmaya devam etmektedir. Bu siyasi oldu bittiler, yalnızca Kıbrıs Türk halkının meşru hak ve çıkarlarını ihlal etmekle kalmamakta, aynı zamanda Doğu Akdeniz’de hâlihazırda kırılgan olan dengeleri temelden sarsma tehlikesi taşımaktadır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak geçmişte defalarca dile getirdiğimiz üzere, Kıbrıs Türk tarafının Ada ve etrafındaki doğal kaynaklar üzerindeki egemen eşit haklarını korumaktaki kararlı tutumumuz devam edecektir. Bölgede hakkaniyete dayalı, karşılıklı saygı ve iş birliğini önceleyen bir düzenin ancak iki tarafın karşılıklı rızasıyla ve eşit statüde yapılacak anlaşmalarla mümkün olabileceği açıktır.

Bu çerçevede, GKRY’nin Lübnan dâhil üçüncü taraflarla yaptığı veya yapmayı sürdürdüğü tüm tek yanlı deniz yetki alanı düzenlemeleri KKTC açısından, daha önce yapılan benzer düzenlemeler gibi, yok hükmündedir. KKTC, hem kendi kıyı yetki alanlarında hem de Kıbrıs Türk halkının Ada genelindeki ortak haklarını ilgilendiren tüm konularda gerekli adımları atma iradesine sahip olup, doğal kaynaklardaki eşit haklarına yönelik her türlü saldırıya karşı gerekli siyasi, diplomatik ve teknik tedbirleri almaktan imtina etmeyecektir.

Uluslararası toplumu, Rum tarafının bölgedeki gerginliği tırmandıran tek yanlı adımlarına destek vermemeye; ilgili devletleri ise Kıbrıs meselesinin hassasiyetlerini gözeterek iki tarafın rızası olmadan yapılan düzenlemelere taraf olmamaya davet ediyoruz.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Anavatan Türkiye Cumhuriyeti’nin desteği ile hak ve çıkarlarını korumaya devam ederken, Doğu Akdeniz’de işbirliği ve istikrarın ancak müktesep haklara saygı ve diyalogla mümkün olabileceği inancıyla hareket etmeyi sürdürecektir.”

Devamını Oku

Trending

Reklam