Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

Başbakan Ünal Üstel: 2025 yılı da pek çok projenin tamamlanacağı bir yıl olacak

Published

on

Başbakan Ünal Üstel, bugün Ankara temasları kapsamında ilk olarak Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile bir araya geldi. İkili görüşmeler sonrası ortak bir basın toplantısı düzenledi.

Başbakan Ünal Üstel, basın toplantısında şu ifadelere yer verdi;

“Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, değerli basın mensupları;
Sözlerime başlamadan önce, Ankara’da sizlerle bulunmaktan duyduğum mutluluğu dile getirmek istiyorum.
Kıbrıs Türk halkı ve Anadolu halkı, birbirine sıkı sıkıya bağlı, gönül köprüleri sağlam, ortak bir milletin evlatlarıdırlar.
Devletleşme sürecini tamamladığımız ve Cumhuriyetimizi kurduğumuz günden bugüne, tek millet sloganımıza iki devlet esasını da eklemiş olduk. Yani biz ortak bir milletin iki devletiyiz.

O günden bugüne, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve halkımızın karşılaştığı her sorunda her sıkıntıda yanımızda hep Anavatan Türkiye’yi bulduk. Bugün de bu ilişkilerimiz en üst seviyede, büyük bir uyum içerisinde devam ettiriyoruz.
Başbakan olarak, hükümeti kurduğumuz günden bugüne, Türkiye ilişkilerini finansal değil hep yaşamsal gördüm ve öyle hareket ettim.
Bu samimiyetin karşılığını da Anavatan Türkiye’den hep destek gördüm. İlişkilerimizi doğru bir zeminde ve samimiyetle yürütüyoruz.

Her konuyu yapıcı şekilde ele alıyoruz. Ülkemizde yıllardır yarım kalan projelerin, geçmişte yapılmayan reformların neden gerçekleşmediğini birlikte masaya yatırıyoruz.
Birlikte yeni hedefler ortaya koyuyor ve bu hedeflere doğru emin adımlarla yürüyoruz.
Kararlılık gösteriyoruz, cesaretle hareket ediyoruz ve başarıyoruz. O yüzdendir ki, son 20 yıllık süre içerisinde, yapılmayan pek çok projeyi ve reformu 2 yıl gibi kısa sürede tamamladık. Bugün de aynı samimiyetle ve kararlılıkla çalışmaya devam ediyoruz.
Bugün, Sayın Cumhurbaşkanı yardımcımız ve heyetlerimizle hala devem eden projelerimizi ve 2025 yılı hedeflerimizi gözden geçirme toplantısını gerçekleştirdik.
2025 yılı da yıllardır yarım kalmış pek çok projenin tamamlanacağı bir yıl olacak.
2025 yılı ülkedeki tüm insanların yaşamına dokunacak yeni ve büyük projelerin de başladığı yıl olacak.
Eğitimden sağlığa, ulaştırmadan, enerjiye, tarımdan, teknolojik yatırımlara pek çok alanda son derece önemli adımlar atacağımızın müjdesini de buradan vermek veriyorum.
Enerji arz güvenliğinin sağlanması, trafik yoğunluğu yaşadığımız yolların düzenlenmesi, eğitim ve sağlık alanlarındaki alt yapı eksikliklerimizin giderilmesi ve teknoloji, medya ve iletişim alanlarında halka hizmet veren kurumlarımızın geliştirilmesi de bu önemli adımlardan bazıları.

Sözlerime son verirken şu konuların altını çizmekte fayda görüyorum.
Hükümetimiz çoğunluk iradesini tartışılmaz bir şekilde elinde tutmaya ve iktidarını sürdürmeye devam ediyor. Yakın bir gelecekte herhangi bir erken genel seçim hedefimiz veya beklentimiz yok.
Önümüzde halkımızın ihtiyaçlarına cevap vermek, halka söz verdiğimiz proje ve reformları gerçekleştirecek iki yıla yakın bir süre var. Bu süre, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve vatandaşlarımız için değerlendirilmesi gereken önemli bir fırsattır. Yakaladığımız istikrar dönemi milletimiz için heba edilemez bir kazanımdır. Bu kazanımı boş tartışmalara kurban edemeyiz.
Bu süre içerisinde aklımızda, fikrimizde seçim değil, halka hizmet olacak, proje yapmak olacak, reform yapmak olacak.

Bu vesileyle, göstermiş oldukları destek ve misafirperverlikten dolayı başta Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Cevdet Yılmaz’a ve tüm ekimine teşekkür ediyorum.
Hükümetimizi kurduğumuz günden bugüne, Kıbrıs Türk halkının kayıtsız ve şartsız yanında duran Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a en derin saygılarımı sunuyorum.
Milletimizin her bir ferdini sevgiyle kucaklıyorum.”

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Öztürkler: Sanatın birleştirici gücüne her zamankinden daha çok ihtiyaç var

Published

on

By

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, 4. Uluslararası Güzelyurt Sanat Buluşması serginin açılışını yaptı.
Güzelyurt Sergi Salonunda gerçekleşen açılışta bir konuşma yapan Öztürkler, etkinliğe çok sayıda ülkeden sanatçının katılmasının memnuniyet verici olduğunu belirterek, sanatın evrensel dilinin toplumlar arasında köprü kurduğunu vurguladı.

Ancak bazı ülkelerden beklenen sanatçıların çeşitli nedenlerle katılamamasının üzüntü verici olduğunu dile getiren Meclis Başkanı, özellikle İran ve Rusya’dan bazı sanatçıların etkinliğe katılamadığını belirtti.

“Sanatın, güzelliğin, insan haklarının ve hukukun egemen olduğu bir dünya hayal ederken, ne yazık ki bugün gücün ve güçlünün kurallarının belirleyici olduğu bir dönemden geçiyoruz” diyen Öztürkler, bazı ülkelerin diledikleri gibi başka ülkelere saldırabildiğini ve hatta katliamlar gerçekleştirebildiğini ifade etti.

Öztürkler,bu tür olumsuzlukların yerine, uluslararası sanat etkinliklerinde bir araya gelmenin önemine dikkat çekti.
Sanata verilen değerin sadece sözle değil, icraatla da gösterilmesi gerektiğini belirten Öztürkler, Güzelyurt Belediye Başkanı’nı bu anlamda örnek bir duruş sergilediği için tebrik etti ve Belediyenin sanata ve sanatçılara verdiği destek sayesinde, eserlerin halkla buluşturulduğunu kaydetti.
Konuşmasının devamında sanatçılara çağrıda bulunan Ziya Öztürkler, Cumhuriyet Meclisi’nin yeni yerleşkesinin duvarlarını Kıbrıslı Türk sanatçılarının eserleriyle donatmaya başladıklarını söyledi.
Öztürkler, son iki haftadır yürütülen çalışmalarla, yeni Meclis yerleşkesinin duvarlarında da Kıbrıslı sanatçıların eserlerine yer vermeye başladıklarını dile getirerek: “ Bu alanda yerimiz artık daha geniş, eserleri sahipleniyoruz ve sergiliyoruz. Sizleri de bu sürece dahil olmaya ve eserlerinizi Meclis’e kazandırmaya davet ediyorum” dedi.
Sanatın birleştirici gücüne vurgu yapan Öztürkler, etkinliğin hayırlı olmasını temenni ederek organizasyona katkı koyan tüm sanatçılara ve emeği geçenlere teşekkür etti.

Devamını Oku

Kıbrıs

“Mahkeme heyetinden adalet istiyoruz”… İsias’ta emsal karar için adalet mücadelesi devam ediyor….

Published

on

By

Türkiye’de 6 Şubat depreminde 32’si Kıbrıslı Türk öğrenci 72 kişinin hayatını kaybettiği Adıyaman Grand İsias Otel’in yıkılmasında kusuru bulunan kamu görevlileri davasının ikinci duruşması çarşamba günü yapılıyor.

Aileler, İsias Otel için emsal kararın çıkması için adalet mücadelelerini kararlılıkla sürdürüyor. Kamu görevlileri davası devam ederken, ilk davada “Bilinçli taksir“ suçlamasıyla verilen kararın bozularak sanıkların “Olası kastla” cezalandırılması için Temyiz süreci sürüyor.

Kamu görevlilerinin ikinci duruşması Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 09.00’da başlayacak. Duruşmada, hazır olması halinde Dokuz Eylül Üniversitesi’nin bilirkişi raporu ele alınacak.

24 Nisan’da başlayan davada otele yapı ruhsatı verildiğinde Adıyaman Belediyesi Yapı Kontrol Birimi’nde görevli ve Yapı Ruhsatında Proje Kontrollerinden Sorumlu Dönemin Belediye Başkan Yardımcısı Osman Bulut, Ruhsat Büro Şefi Bilal Balcı, Plan Proje/İmar Müdürü Mehmet Salih Alkayış ve daimi işçi Abdurrahman Karaaslan, 1993 ruhsatında İmar Müdürü Yusuf Gül ve daimi işçi, Ruhsat Büro Teknisyeni Fazlı Karakuş yargılanıyor.

Altı kamu görevlisi için şubat ayında Adıyaman Başsavcılığı tarafından dosyalanan davada iddianame “bilinçli taksir” suçlamasıyla yapılmıştı. Sanıkların tutuklanması talebinin reddedildiği ilk duruşmada, sanıkların duruşmalarda hazır bulunmalarına ve adli kontrol şartlarının devamına karar verilmişti. Dönemin belediye başkanı hakkında suç duyurusunda bulunulması ve mahkemede tanık olarak dinlenmesi de reddedilmişti. Mahkeme ayrıca, kamu görevlilerinin kusurlarının tespiti için Dokuz Eylül Üniversitesi’nden bilirkişi raporunun beklenmesine karar vermişti.

Davanın, Adıyaman 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüşülen davayla birleştirilmesi talebi de istinaf sürecinin devam etmesi gerekçesiyle kabul edilmemişti.

-Aileler Adıyaman’a gidiyor

Aileler, Başbakan Ünal Üstel, bazı bakanlar, Meclisin ilgili komite üyeleri, milletvekilleri, Barolar Birliği ve gazetecilerden oluşan heyet ikici duruşma için yeniden Adıyaman’da olacak.

Depremde tek çocuğu, kızı Selin Karakaya’yı kaybeden Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği Başkanı Ruşen Yücesoylu Karakaya, İsias Otel’de kızı Serin İpekçioğlu’nu kaybeden Ceza Hukuku Profesörü Pervin İpekçioğlu, Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı ve Devlet Planlama Örgütü Müsteşarı Durali Güçlüsoy 16 Temmuz’da görüşülecek kamu görevlileri davasının ikinci duruşması öncesinde TAK’a değerlendirmelerde bulundu.

-Karakaya: “Süreç gittikçe zorlaşıyor”

Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği Başkanı ve depremde tek kızı Selin Karakaya’yı kaybeden Ruşen Yücesoylu Karakaya, kamu görevlileri davasının ikinci duruşması için yeniden Adıyaman’da olacaklarını belirterek, tüm aileler için sürecin gittikçe zorlaştığını söyledi.

Karakaya, “Her anne baba her gün her saniye acı içinde evlatlarımızı özlerken, kahrolurken, suçluların cezasız kalmasını asla kabul etmeyeceğiz. En ağır cezayı alacaklar, ömür boyu hapsolacaklar.” dedi.

İsias Otel Davası ile kamu görevlileri davasının birleştirilmesi için çok çaba sarf ettiklerini ancak iki davanın birleştirilmediğini söyleyen Karakaya, “Eğer iki dava birleştirilseydi bu alt mahkemede emsal olabilecekti” dedi.

Kamu görevlileri davasının dosyalanmasının gecikmesinin başsavcılığın bilinçli şekilde konuyu ertelemesinden kaynaklandığını kaydeden Karakaya, kamu görevlileri davasının İsias Otel davası kararı açıklandıktan sonra görüşülmeye başlanmasını kabullenmekte zorlandıklarını söyledi.

“Kamu görevlileri bilinçli bir şekilde korunuyor” diye konuşan Karakaya, İsias Otel davasında sanıkların bilinçli taksirden ceza aldıklarını anımsatarak, kararı istinafa, ardından da Yargıtay’a taşıdıklarını anımsattı.

Karakaya, “Kamu görevlileri imza atmasa bu bina olmayacaktı. Yapı ruhsatının sahte olduğu bir gerçek, asansör gerçeği ortada.” dedi.

Ruşen Karakaya, kamu görevlilerinin ilk duruşmada sorulara cevap vermeyip, hiçbir şeyden haberleri yok gibi davrandıklarını söyledi.

Karakaya, “O imzalar atılmasaydı bu bina olmayacaktı. Gerçeklerin görülebilmesi için davaların birleştirilmesi, kamu görevlilerinin fenni mesullerle karşı karşıya gelmesi gerekiyordu. Sanıklar soruları cevaplamıyorlar. Kim ne yaptı bilmiyorlar gibi davranıyorlar” dedi.

-“Tutuklama bekliyoruz”

İkinci duruşma için bilir kişi raporunun çıkması gerektiğine dikkat çeken Karakaya, alt mahkemenin raporu Dokuz Eylül Üniversitesi’ne gönderdiğini anımsatarak, “Gecikme olması bizi tedirgin ediyor. Mahkeme bu rapor doğrultusunda nasıl ilerler bilmiyoruz. Tutuklama bekliyoruz. Yoksa sanıklar Hasan Aslan gibi kaçacaklar. Birinci duruşmada tutukluluk verilmedi. Rapor çıkarsa ve sanıklar yine asli kusurlu olarak nitelendirilirseler mahkeme salonundan kelepçeli çıkmalı ve gidecekleri yer de hapishane olmalı.” dedi.

-“Mahkeme heyetinden adalet istiyoruz”

“Tutuklama talep ediyoruz” diyen Karakaya, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Mahkeme heyetinden adalet istiyoruz. Haziran’da yargıç ve hakimlerin atamaları yapıldı, dolayısıyla ikinci duruşma yeni bir mahkeme heyetiyle yapılacak. İlk duruşmada aileler ve sanıklar dinlenmişti şimdi nasıl bir yol izlenecek bilemiyoruz.”

105 kişinin hayatını kaybettiği Bilge Sitesi’nde kamu görevlisinin 21 yıl ceza aldığını ancak hemen ardından tahliye edildiğini ifade eden Karakaya, adalete güvenmek istediklerini vurguladı.

Grand İsias Otel sahibi Ahmet Bozkurt’un sağlık sorunları nedeniyle yaklaşık iki ay önce Kırşehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildiğini, ailelerin bundan yeni haberi olduğunu ifade eden Karakaya, Bozkurt’un Avukatı Fuat Göktaş’ın, Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığı’na “Müvekkilinin sağlık durumunun cezaevi koşullarında tedavisi yapılamayacak kadar kötü olması ve hayati tehlike arz etmesi nedeniyle tam teşekküllü bir hastaneye sevk edilerek, tetkiklerinin yapılması ve tedavisi bitinceye kadar hastanede kalmasını” talep ettiğini anlattı.

Karakaya, Göktaş’ın müvekkilinin bypass olma ihtimaline karşı İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi, Marmara Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi veya uygun görülecek bir hastaneye sevkini istediğine dikkat çekerek, “Ahmet Bozkurt’un hastalıklarının hiçbirine inanmıyoruz. Bu adam kanser hastasıysa nasıl bypass olacak.” dedi.

-“Hasan Aslan’ın bulunamaması kabul edilebilir değil”

Hakkında 15 yıl 16 ay 20 gün tutukluluk kararı bulunan Hasan Aslan’ın hala bulunamamasının kabul edilebilir olmadığını ifade eden Ruşen Yücesoylu Karakaya, “Hasan Aslan’ın hala bulunamaması, kaçtığını gösterir.

Tutuklamadılar, kaçtı. Karısı aracılığıyla temyize başvurdu. Geç gelen adalet adalet değil, Hasan Aslan 6 aydır dışarda.” dedi.

-“İstinaf kararında hiçbir açıklayıcı unsur yok”

Ruşen Karakaya, İsias davasıyla ilgili istinaf kararına da değinerek, kararda hiçbir açıklayıcı unsur bulunmadığını vurguladı.

Karakaya, istinaf kararında bilirkişi raporunda yer alan 3 maddeden hiç bahsedilmediğine işaret ederek, “İsias’ta olası kast kanıtlandı, daha ne yapmalıyız. İstinaf mahkemesinin bunu söylemesini bekliyorduk. Ama deprem davalarında emsal yok. Deprem davalarında sadece kolon kesme olayı olası kasta bağlanıyor. Ama deprem davalarında atılan her yanlış adım bir olası kast. Olası kast unsurlarının değiştirilmesi gerekiyor.” şeklinde konuştu.

-“Yargıtay’ın katil binanın gerçeklerini göreceğine inanıyoruz”

Temyiz süresine de değinen Karakaya, “Temyizle ilgili birçok söylem var. Yargıtay’da çok dava birikti. 2-3 sene sürer gibi söylemler var. Temyiz başvurularında tüm avukatlar çok detaylı dilekçeler sundu. Yargıtay’ın katil binanın gerçeklerini göreceğine inanıyoruz. Yargıtay’dan sonuç alınamazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götüreceğiz. İsias artık tüm dünyada bilinen bir dava.”

-İpekçioğlu: “İsias, parayı sevenlerin, rantı gözetenlerin eseridir”

İsias Otel’de kızı Serin İpekçioğlu’nu kaybeden Ceza Hukuku Doçenti Pervin İpekçioğlu da, İsias davasının emsal karar olma yerine, adalet çıkmazına girdiğini söyledi.

Adalet beklerken, en büyük adaletsizliği yaşadıklarını söyleyen İpekçioğlu, şöyle konuştu:

“Sahte ruhsatla, denetlenmeyen projelerle, hesaplanmayan istatiklerle İsias’ı yaratanlar sadece Bozkurtlar, fenni mesuller, mimarlar, müteahhitler değil. İsias, insani değil, parayı sevenlerin, menfaati, çıkarı, rantı gözetenlerin eseridir. İsias, sevdiklerimize, geride kalanlara ve tüm Kıbrıs halkına mezar olan yerdir.”

İpekçioğlu, “Analara babalara hayatı zehir etmiş, adaletlerini sağlayamamış yargı düzenine, yine adaletin sağlanacağını haykırmaya gideceğiz.” dedi.

16 Temmuz’un adaleti arayan aileler için zor bir gün olduğunu vurgulayan İpekçioğlu, bilinçli taksirden öte kusuru tespit etmek istemeyen hukuk camiası içinse 16 Temmuz’un insanlık adına sınavlardan biri daha olacağını söyledi.

-“Her defasında sınıfta kalan yargı, İsias için emsal kararı vermeli”

Her defasında sınıfta kalan yargının, İsias için emsal karar vermesi gerektiğini söyleyen Pervin İpekçioğlu, bilirkişi raporunun hala hazır olmamasını da eleştirdi.

İpekçioğlu şöyle devam etti:

“Sorumlular ortada, yaptıkları ortada, daha da önemlisi kasıtlı kusurları ortada. Sorumluluktan kaçmak için her türlü ahlaksızlığa başvurmaktan çekinmeyenler için tutuklama kararı yok. Adli kontrolle duruşmayı götürenler, infazda adli kontrolün neden yetersiz kaldığının acizliği içinde, hakkında mahkûmiyet kararı olan Hasan Aslan’ı tüm Türkiye’de fellik fellik sözde arama çabasına girdi. Hasan Aslan, bir mahkûm, cezaevinde olması gereken biri. Bu mahkumiyetin infazını sağlamada yetersiz kalan adalet sistemi, niye ısrarla kamu görevlileri için de aynı usulü izliyor, niye tutuklu yargılanmaları kararını vermiyor?”

“Adalet bir ülkeye bol gelmemeli. Toplumun karakterine cevap verecek kanunlar olmalı” diyen İpekçioğlu, “Bu kadar ahlaksızlığa cevap veremeyen bir kanun, ülkede sosyal düzeni sağlayamaz” şeklinde konuştu.

Ahmet Bozkurt’un sahte hastalık raporlarıyla hastaneye sevk istediğini söyleyen İpekçioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu insanların, bu katillerin hayatı sahte, her şeyleri sahte. Ama bir gerçekle karşılaşacaklar ki o da adalet. Bu bedeli ödeyecekler, öyle ya da böyle. Ben kızımı bu ahlaksızlar öldürsün diye doğurmadım. Ben her gece, yattığımda nefessiz kalıyorum, Serin’imin başına gelenleri düşündükçe dünya durur, kalbim sıkışır, aklım bulanır. Bunun hesabını ödeyecekler, en ağır şekilde.”

-Esendağlı: “Davanın akıbetine bilirkişi raporu yön verecek”

Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı da, kamu görevlileri davasının ilk duruşmasında mahkemenin bilirkişi raporunun Dokuz Eylül Üniversitesi’ne havalesine karar verdiğini anımsatarak, bilirkişi raporunun hazır olması için de oldukça uzun bir erteleme verdiğini anımsattı.

Esendağlı, ilgili bilirkişi raporun henüz dosyaya girmediğine dikkat çekerek, duruşma gününe kadar raporun hazır olmaması halinde Çarşamba günkü celsede çok bir ilerleme beklemediğini söyledi.

Dokuz Eylül Üniversitesi’nin uzmanlarının da dahil olduğu bir önceki davada verilen bilirkişi raporunda zaten kamu görevlilerinin kusurlarına dikkat çekildiğini ifade eden Esendağlı, dolayısıyla bir öncekinden çok daha farklı bir raporun çıkmasını beklemediklerini dile getirdi.

Esendağlı, çarşamba günkü duruşmada raporun gelip gelmeyeceğinin önemli olduğuna işaret ederek, davanın akıbetine bilirkişi raporunun yön vereceğini kaydetti.

-“Çok enteresan bir istinaf süreci”

İstinaf sürecine de değinen Hasan Esendağlı, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi’nin otel sahipleri ve fenni mesullerle ilgili tamamlanan ilk davanın istinaf kararını açıklarken Adıyaman 3. Ağır Ceza. Mahkemesi’nin verdiği kararı aynen, hiç değiştirilmeksizin onayladığını anımsattı.

Bunun çok enteresan bir istinaf süreci olduğuna dikkat çeken Esendağlı, taraflardan hiç birinin çağırılıp dinlenmediğini, dosya üzerinden inceleme yapılarak Adıyaman 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının yetersiz ve gerekçesiz olduğuyla ilgili istinaf sebeplerinin reddedildiğini söyledi.

İstinaf talebinin reddedilmesinin ardından ailelerle birlikte yasal süre içinde Yargıtay’a temyiz dilekçesi verildiğini kaydeden Esendağlı, sanıkların da Yargıtay’a temyiz dilekçesi ilettiklerini aktardı.

Öte yandan ilk davada Adıyaman 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hapis cezasına çarptırılan Hasan Aslan’ın hakkında yakalama kararı çıkarılmasına rağmen bir türlü yakalanıp, cezaevine gönderilmediğine dikkat çeken eden Esendağlı, sanığın hem istinaf sürecinde avukatı vasıtasıyla temsil edilmesi, hem de şu an itibarıyla Yargıtay’a temyiz dilekçesi verdiği bir durumla karşı karşıya olunduğunu belirtti.

Bu konuda ailelerin çok büyük bir rahatsızlık duyduğunu dile getiren Esendağlı, “Umut ediyoruz ki Hasan Aslan en kısa sürede yakalanır veya kendi teslim olmak suretiyle cezasının infazı için cezaevine girer. Konuyu mümkün olduğunca devlet yetkililerinin desteğiyle takip etmeye çalışıyoruz” dedi.

-Güçlüsoy

6 Şubat depreminden bu yana süreci takip eden ve ilk davada tanıklık yapan Başbakanlık Devlet Planlama Örgütü Müsteşarı Durali Güçlüsoy, İsias Otel’in yıkılmasında kusuru bulunan kamu görevlileri davasının dört oturumda tamamlanmasını öngördüklerini söyledi.

Kamu görevlileri davasının ilk duruşmasında, mahkeme heyetinin yeniden bilirkişi raporu istediğini ancak raporun henüz hazır olmadığına işaret eden Güçlüsoy, mahkeme gününe kadar hazır olmazsa, raporun Eylül veya Ekim’de duruşmalara kalacağına işaret etti.

Kamu görevlileri davasında savcılığın iddianamesinin çok önemli olduğunu vurgulayan Güçlüsoy, savcılığın iddianamesinin kendilerinin istediği gibi “Olası kast” suçlamasıyla yapması halinde bunun çok büyük bir adım olacağını vurguladı.

İddianame için bilirkişi raporunun önemine işaret eden Güçlüsoy, İsas Otel’in 3 Ocak 2024’te başlayıp, 25 Aralık’ta karara bağlanan dava sürecine de değindi. Dava kararının beklentileri dışında olduğunu anımsatan Güçlüsoy, avukatlar aracılığıyla Gaziantep Mahkemesi’ne istinaf için müracaat eden ailelerle gibi sanıkların da istinaf başvurusunda bulunduğunu, ancak her iki tarafın talebinin de reddedildiğini hatırlattı.

-⁠“Yargıtay’daki süreç devam ediyor. Avukatlar süreci yakından takip ediyor”

İstinaf taleplerinin reddedilmesinin ardından iç hukukun en üst makamı olan Yargıtay’a müracaat edildiğini anlatan Güçlüsoy, “Yargıtay’daki süreç devam ediyor. Avukatlar süreci yakından takip ediyor.” dedi.

Öte yandan tutuklanmasına karar verilen Hasan Aslan’ın 25 Aralık’tan bu yana kaçak olduğunu ve tutuklanamadığını ifade eden Durali Güçlüsoy, “Hasan Aslan adaletten kaçtı ama vicdanından nasıl kaçacak. Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Hasan Aslan’ın en erken zamanda tutuklanması için girişim başlatacağını söyledi” dedi.

Güçlüsoy sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu dava bizim için çok önemli. Her duruşmada olduğu gibi yine Adıyaman’da olacağız. Başbakan Ünal Üstel ve Meclis ilgili komite üyeleri de davada hazır olacak. Adalet mücadelesi için kafile Salı günü Adıyaman’a hareket edecek. İsias Otel’in emsal dava olması noktasında mücadele verdik ama 25 Aralık’ta açıklanan karar bizi ‘emsal dava’ noktasından uzaklaştırdı. Umut ediyoruz ki kamu görevlileri için verilecek cezalardan ‘Olası kast’ yani emsal sonuç çıkar.”

-Dava süreci

Türkiye’de 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremde, Adıyaman’daki Grand İsias Otel yıkılarak, 72 cana mezar olmuştu. İsias Hotel’de konaklayan Gazimağusa Türk Maarif Koleji kafilesinden 35 Kıbrıslı Türk sporcu, öğretmen ve aileler “Şampiyon Melekler” ve tur rehberleri enkaz altında kalmıştı.

İsias Otel’de hayatını kaybeden Şampiyon Melekler ve tur rehberleri ile 10 yaralının aileleri ise kaybettikleri canları için 3 Ocak’ta 2024’te hukuk mücadelesi başlatmıştı. Sanıkların “Olası Kast” suçuyla hüküm giymesi için verilen adalet mücadelesi yaklaşık 12 ay devam etmişti.

3.⁠ ⁠Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüşülen İsias Otel davasının 25 Aralık 2024’te gerçekleştirilen son duruşmasında ise kısa karar açıklanmıştı. Altı sanık bilinçli taksirle birden çok kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet vermek suçundan mahkeme tarafından suçlu bulunup mahkum edilmiş, beş sanığın ise beraatına karar verilmişti.

Ahmet Bozkurt 17 yıl 17 ay 7 gün, Mehmet Fatih Bozkurt 15 yıl 28 ay 28 gün, Erdem Yıldız 17 yıl 17 ay 7 gün, Halil Bağcı 7 yıl 16 ay, Hasan Aslan 15 yıl 16 ay 20 gün, Mehmet Göncüoğlu 7 yıl 16 ay süreyle hapis cezası almıştı. Bilge Açık, Efe Bozkurt, Seda Zeren, Şule Özbek ve Ulviye Bozkurt’un ise beraatına karar verilmişti.

Sanıkların “olası kast” yerine “bilinçli taksir”den yargılandığı esas davada çıkan sonuçtan memnun kalmayan aileler, istinaf talebinin de reddedilmesi üzerine konuyu Yargıtay’a taşıdı. Aileler, Yargıtay’dan da sonuç alınamazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmeyi planlıyor.

Devamını Oku

Kıbrıs

Kıbrıs kültürünün temsilcilerinden, Lefkoşa’nın simgelerinden biri; Hakan Aşık…

Published

on

By

Lefkoşa’da, özellikle yaz günlerinde, postane önünden geçerken göreceğiniz kişi, beyaz şapkası, beyaz kıyafeti, omzundaki beyaz havlusuyla sulu muhallebi satan Hakan Aşık’tan başkası değildir. Mahkemelere yolu düşen de, çarşıdan geçen de, öğle sıcağında bir serinlik arayan da, bir sulu muhallebi molası için Hakan Aşık’a uğrar.

25 yıldır aynı noktada sulu muhallebi satan ve sağlığı elverdiği sürece de bu işe devam etmekte kararlı olan Aşık, bu kültürün kendisinden sonra yok olmaması için işi gönülden yapmak isteyene, terbiyesinden tarifine muhallebiyle ilgili her şeyi öğretmeye hazır.

“Bu işin güzelliği, tanımadığın insanlarla sohbet etmek. Biri sokakta ‘Hakan abi, muhallebici’ diye seslendiğinde tanımasam bile yüzümde bir gülümseme belirir. O sesleniş yeter bana” diyen Aşık, mesleğe nasıl başladığını, tariflerinin nasıl şekillendiğini ve işine duyduğu sevgiyi Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) muhabirine anlatırken sözü yoldan geçenlerin selamları ve muhallebi talepleriyle sık sık bölündü.

Bazen “Şekeriniz yok ya?” diye seslendi bir müşterisine Aşık, alaycı değil, tanıdık bir sıcaklıkla. Ardından büyük, yuvarlak bir plastik kâseye önce muhallebiyi, sonra gül şurubunu, toz şekeri ve suyu ekledi. Bazen yoldan geçen arabalardan seslenenler oldu Aşık’a.

Bazen de oradan geçen bir dede, torununa dönüp sordu: “Muhallebicik isten dedem?” Ve cevap ne olursa olsun, o an Lefkoşa’nın yıllardır değişmeyen manzarası tamamlandı.

– Renkli bir ömür

Aşık, 1962 Lefkoşa doğumlu. Ama çocukluğu önce Lefkoşa sonra Gönendere’de geçmiş. Babası mücahit komutanı olan bir torna öğretmeni, annesi ev hanımıymış. Ortaokul yıllarında Lefkoşa’ya dönmüşler. Babasını kaybettiğinde henüz lise ikideymiş. Üniversite sınavını kazanamayınca hayata bir yerinden sarılmaya karar vermiş: “Hayatım kararmasın dedim, geri kalmayayım hayattan dedim. Askere gittim. Mağusa’da, Derinya’da görev yaptım” diyor.

Hayat onu birçok uğraştan geçirmiş. Askerlik bitince tüccar eniştesinin yanında çalışmış. Daha sonra Çağlayan’da, tüccar eniştesinin ona hibe ettiği bir dükkânda bakkal açmış. 16 yıl boyunca o bakkalı işleten Aşık, 2000’li yılların başındaki ekonomik krizle ülkedeki birçok küçük esnaf gibi zorlanmış. Ama hayat, başka bir kapı aralamış ve bugünkü mesleğiyle tanıştırmış. O günleri şöyle anlatıyor Aşık:

“Bana tatlı getiren biri vardı. Meşhur Dondurmacı Musa Dayı’nın oğlu Mustafa Özalkın. Mustafa bu işe girsene, müşterin hazır’ dedi. Çünkü benden önce, Postane’nin önünde, benim olduğum yerde sulu muhallebi satan Mehmet Dayı vardı. O vefat etmişti. ‘Yapabilir miyiz’ dedim, ‘tabi yaparız’ dedi Mustafa. ‘Ben sana dondurma veririm, sen sat’ dedi. Aklıma yattı…”

İlk başta zorlanmış. Arkadaşı Mustafa’nın verdiği dondurma arabasıyla ilk kez yola çıktığında utanmış. Ana yola çıkmadan, birinin görmesinden çekinerek itmiş arabasını. Ama sonra bu duyguyu aşmış: “Bir, iki, üç derken dedim ne utanacağım? Birine bir şey mi yaptım da utanacağım? Kendime güvenim geldi, o gün bugündür göğsümü gere gere yapıyorum işimi.”

– Dondurma, sulu muhallebi, salep, tatlı, çörek

Bir sezon sadece dondurma satmış. Sonra kendisine yeni bir araba yaptırmış ve o arabada sulu muhallebi satmaya başlamış. “Kış gelince kara kara ne yapacağımı düşünmeye başladım, sonra salep konusu açıldı” diyor:

“Mustafa Özalkın ‘salep yap, ben sana tarif ederim’ dedi. O da hayatıma dokundu işte… Gittim salep kazanı aldım. Mustafa tarif etti bana ama kıvamı tutturana kadar çok zorlandım. Yapıp yapıp çok döktüm… Sonra başardım.”

Salepin ardından bu kez de çörek yapmayı denemiş Aşık. Hayatına dokunan bir başka ismi daha anıyor:

“Çörek de yaptık… Yine bir yardım eli uzandı. Süleyman abi var, Süleyman Görün. Sanayi bölgesinde dondurma külahı yapardı. Tahınlıyı, peksemeti, her şeyi getirip yapan O’ydu bu adaya. Küçük tahınlıyı da ilk O yaydı. Çörek de yapardı Süleyman abi. Çok şahane çörekler yapardı. Şimdi her köşede bir çörekçi var ama o zamanlar öyle bir düzen yoktu.

Dedim ki ‘Süleyman abi, sen çöreği yap, ben satayım.’ Yer ayarladım, çörekleri bana verdiler. İki üç sene onun çöreklerini sattım. Sonra o da çörek işini bıraktı. Ama ‘gel sana tarif edeyim, sen yap’ dedi. Geldi, hanımla beraber çöreği tarif etti. Üç dört sene daha biz yaptık. Otobüs terminalinde, durakların orada çörek sattım. Toplam yedi sene kadar sattım Süleyman abinin yaptığı ve sonra bizim devam ettirdiğimiz çörekleri.”

Bugün arabasında satılan hiçbir tatlının malzemesi dışarıdan hazır değil. Hepsinin formülü yılların içinde süzülerek oluşmuş; kimi Musa Dayı’nın oğlu Mustafa’dan, kimi annesinin mutfağından kalma. İlk başta başkalarından temin ederken, zamanla tarifleri kendisi devralmış.

“Musa Dayı’nın oğlu Mustafa’dan da tatlı alıp satmaya devam ettim bir süre ama bakkallarda ürünü satılmayınca O da işi bıraktı. Bu defa bana ‘gel sana tarif edeyim bu tatlıları sen yap’ dedi. Bana ilk öğrettiği şey prenses tatlısının piskotu oldu. O piskotu yaparken de çok zorlandım. Ama başardım. Şammaliyi tarif etti sonra, sütlü böreği, içi doluyu, bir sürü tarif gösterdi bana. Tabi biz de bir şeyler kattık tariflere…”

Gülsuyunu kendisi yapabilmek için Adana’ya kadar gitmiş. “Gül şurubunun esansını nereden aldığını söyledi bana bir arkadaş. ‘Adana’ dedi. Gittim buldum adamı. Sonra İzmir’den ithalatçısını bulduk” diyor.

– Sabah 5’te başlayan bir çalışma temposu

Gün, Hakan Aşık için erken başlıyor: “Her gün sabah 5 buçukta kalkarım. Hazırlanırım, evden çıkarım. Evimle imalathane arası yüz metre, yürüyerek giderim. Büyük tepsileri, küçük ayaklı tepsileri, ne gerekiyorsa arabaya koyarım. Çağlayan’dan yürür gelir, postane önüne çekerim arabayı” diyor ve devam ediyor:

“Eskiden kaktırmalı arabam vardı. 2013’te kalple ilgili sıkıntı yaşadım, bıraktım kaktırmayı. Bisikletçi Zihni Üney diye bir arkadaşım dedi ki, ‘gel sana motorlu bir araç alalım’. Adana’ya gittik, tanıdıkları vardı. Elektrikli motor seçtik, aldık geldik. 2015’ten beri bu motorlu arabayla gezerim”

Arabasındaki çanları da anlatıyor Aşık:

“Bu motorlu sessiz ya, insanlar duysun diye ziller taktım. Hem kulağa hoş geliyor hem de dükkanında oturan biri duyunca anlıyor ki, ‘hah Hakan geldi, muhallebici geldi.’”

– “Her kesimden müşteri var”

Aşık’a kimlerin gelip gittiğini sorduğumuzda ise müşteri profiline dair bir tablo çiziyor:

“Her kesimden var. Mahkemeden gelenler çok. Yargıçlar gelmez ama adamlarını yollar. Savcılar, avukatlar, sekreterleri, vatandaşlar, memurlar, işçiler… Siyasiler de gelir. Mesela eskiden UBP binası buradayken, Hasan Taçoy gelirdi, otururdu. CTP’den Ferdi Sabit Soyer hâlâ gelir. Özkan Yorgancıoğlu gelir. Tufan Hoca [Erhürman] da Sami Özuslu da gelir mutlaka seslenir. Bir keresinde rahmetli Denktaş bile geldi. Arabadan inmedi ama. Şoförü kapıyı açtı, ben muhallebi koyayım dedim, ‘Yok evladım’ dedi gülerek. ‘Şekerim var, yiyemem.’ O anı hiç unutmam. Hayatımda önemli bir andı.”

Daha önce gazetelerde yer bulan papaz anısını da anlatıyor:

“Papaz gelirdi bana devamlı, salep içmeye. Bir gün yine geldi. Meğer mahkemelerin üst katından biri fotoğrafımızı çekmiş, haberimiz yok (Fotoğrafı çeken TAK foto muhabiri Erol Uysal’dır). O fotoğraf sonradan yayıldı. Gazetelerde çıktı. Papazla olan bu fotoğraf meşhur oldu. Ondan sonra insanlar bana takılmaya başladı: ‘Papaza verdin, bize vermedin’, ‘Papaz içti, bize de ver’ diye. Ne diyeyim? Öyle bir kareydi işte.”

– “53 senedir müzik yapıyorum”

Hakan Aşık’ın hayatında müzik de çok önemli yer tutuyor. “10 yaşından beri müziğin içindeyim” diyor ve anlatıyor:

“Köyde yaşardık. Babam rahmetli türkü çok severdi, isterdi ki bir müzik aleti çalalım. Özellikle saz… Bir gün bir subay arkadaşı aracılığıyla Turgay Salim’den rica etmiş. ‘Bizim çocuğa saz öğretebilir misin?’ demiş. Öğretirim ama bir şartım var demiş, ‘Ben gelirim ama sen beni Lefkoşa’ya geri götür’. Çünkü Turgay abi o zaman Sedat Simavi okulunda yatılı okuyordu, hafta sonu köyün otobüsüyle gelir, bize saz dersi verirdi. Babam da ders sonrası arabayla onu tekrar Lefkoşa’ya götürürdü. Her cumartesi kıymalı yumurta günüydü annem için. Turgay abi geldiğinde kıymalı yumurta hazır olurdu.”

O sıralar müziğe duyduğu ilgiyle hızla gelişmiş saz yeteneği, yıllar boyunca şekillenmiş:

“Duyduğum türküyü hemen çalardım. O zamandan beri elimde saz. 10 yaşındaydım, şimdi 63. 53 senedir çalıyorum. Babam büyük emek verdi öğrenelim diye.”

Lefkoşa’ya taşındıklarında bu yolculuk devam etmiş:

“Ortaokula başladık. Müzik hocamız saz çalan var mı dedi, hemen girdim müzik grubuna. Lise yıllarında da devam ettik. Askerde de sazı götürdüm, arkadaşlarla çalardık.”

Askerlik sonrası müzik hayatı daha da kurumsallaşmış:

“Devlet Halk Müziği Korosu kuruldu. 35 yıl bu koroda bağlama çaldım. İlker Delek emekli olunca Kültür Dairesi’ne bağlı olan koro dağıldı. Güzelyurt Halk Müziği Derneği vardı. Oraya devam ettim. Zaten daha önceden de hem devlete hem derneğe giderdik. Çünkü saz elemanı azdı, birbirimize destek olurduk. Şimdi sadece Güzelyurt Derneği’ne devam ediyorum. Hâlâ bağlama çalarım. Konserlere çıkarız. Her sene Lefkoşa’da da Güzelyurt’ta da konser veririz. Köy panayırlarında, festivallerde davet gelirse gideriz, ekip olarak sahne alırız.”

– 4 yıllık hakemlik macerası

Aşık’ın hayatındaki uğraşlar bununla da sınırlı kalmamış. Müziğin ardından spor da var:

“Okuyanları şaşırtmasın ama hakemlik de yaptım ben. Abim İstanbul’a okumaya gittiğinde orada amatör hakem olmuştu. Kıskandık, esinlendik. 1986’da Kıbrıs’ta hakem kursu açıldı. Dört arkadaş yazıldık. Kursta birinci geldim. Hemen lisans aldım, başladım. İlk yıllarda köy takımlarında hakemlik yaptım. 3. kümede orta hakem, 2. ve 1. kümelerde yan hakemlik… Ama çok uzun sürmedi. Antrenmanda sakatlandım, menüsküsler yırtıldı. Ameliyat oldum. 1990’da hakemlik hayatım bitti. Dört yıl sürdü o da. Kısa ama dolu dolu bir dönemdi.”

– “Yapın bu muhallebiyi evlerde”

Sulu muhallebinin özel bir tarifi olup olmadığını sorduğumuzda ise şöyle diyor:

“Bildik sulu muhallebi işte. Mısır nişastası, su… O kadar. Evlerde de yapılır bu. Ben hep söylerim gelen müşterilere, yapın bu muhallebiyi evde. Bu kültür ölmesin. Benden sonra yapacak olan burada yok. Çocuklarım öğretmen, biri kız biri oğlan.”

– “Gönülden yapmak isteyen olursa terbiyesinden tarifine her şeyi her şeyi öğretirim”

Biri bu işi devralmak isterse ne yapacağını sorduğumuzda ise tereddüt etmiyor:

“İsterim. Biri gönülden yapmak isterse, terbiyesinden tarifine her şeyini öğretirim. Yeter ki bu kültür ölmesin. Kıbrıs kültürüdür bu. Lüzumdur, kaybolmasın.”

– “İşin güzelliği tanımadığın insanlarla sohbet etmek”

İşin zorlukları ve güzelliklerine dair sorumuza ise şu yanıtı veriyor:

“Her işin zorluğu var. Ama bu işin güzelliği, tanımadığın insanlarla sohbet etmek. Biri sokakta ‘Hakan abi, muhallebici’ diye seslendiğinde tanımasam bile yüzümde bir gülümseme belirir. O sesleniş yeter bana. Para değil maksat. İnsanlara güzel bir şey bırakmak isterim. Karşılığını da böyle alırım zaten.”

– “İş olmadı diye küsmeyeceksin”

Zorlukların kaynağı da güzelliklerle aynı… Güneşe, sıcağa, soğuğa alıştığını söylüyor ama bazen insanlar zorluyormuş O’nu… Ama dert etmiyor:

“25 yıl oldu. Alıştık artık. Severek yaparsan, zorluklar aşılır. Ama küsmeden… Bugün iş olmadı diye küsmeyeceksin. Bu iş her gün aynı değil. Memur gibi ay başı maaş almak yok. Demir para, bozuk para… Ama her gün sabah severek başlarsan, en güzeli odur.”

Sağlığı elverdiği sürece bu işi yapmaya devam edeceğini söylüyor:

“Vahtım oldukça bu işi de yapacağım. Başladı işte, kıkırdaklar eridi, kemikler değmeye başladı. Ağrılarla baş edebildiğim sürece buradayım. Ama biri çıkıp da bu işi gönülden yapmak isterse, her trik noktasını öğretirim. Çırağım olsun, devam etsin.”

Devamını Oku

Trending

Reklam