Kıbrıs
“Geçmişte başarısız olundu, ancak gelecek böyle olmamalıdır”
Published
3 yıl önceon
By
adminCumhurbaşkanı Ersin Tatar, Cenevre’de gerçekleştirilen 5+BM gayri resmi toplantının ardından, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’e bir mektup yazarak değerlendirmelerde bulundu.
Tatar, Kıbrıs Türk tarafının yapmış olduğu önerileri ve yeni vizyonunu ifade ederek, BM ve Kıbrıs Rum tarafına sunulan önerileri “açık fikirle ele alma” çağrısında bulundu.
Cumhurbaşkanlığı tarafından basınla paylaşılan mektupta, Tatar, “iki tarafın özünde var olan egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün hem müzakere masasında hem de dışarıda kabul edilerek, eşit şartların oluşturulması” önerisini yineledi.
Tatar, Kıbrıs Türk tarafının sunduğu önerilere açık fikirle ve olumlu bir şekilde yaklaşıldığı takdirde, Ada’da ilgili tüm tarafların ve bölgenin genelinin yararına olacak adil ve sürdürülebilir bir anlaşmanın önünün açabileceğine inandığını ve bu yönde BM ile yapıcı bir şekilde çalışmaya hazır olduklarını belirtti.
Tatar, “Genel Sekreter’in Cenevre’de 5+BM gayriresmi toplantısında ortaya koyduğu adil ve dengeli duruştan dolayı” teşekkür ederek, Sekreterin “tarihin yeniden yazılamayacağı, ancak siyasi irade ve cesaretle çocuklar ve gelecek nesiller için daha iyi bir gelecek tasarlanabileceği konusundaki açıklamasına” katıldığını ifade etti.
“GEÇMİŞTEN ÖĞRENMENİN EN İYİ YOLU, ONU NESNEL VE VAR OLAN GERÇEKLERE DAYANDIRMAKTIR”
“Umutlu bir gelecek için geçmişten ders alınması” ve bunun “nesnel ve var olan gerçekler temelinde olması gerektiğini” belirten Tatar, Cenevre’de 5+BM gayriresmi toplantısında Kıbrıslı Rum Lider Anastasiadis’in tarihi gerçekleri çarpıtmasından ve 1963-74 yılları arası Kıbrıslı Türklerin çektiği acılar karşısında ne kadar kayıtsız olduğunu göstermesinden duyduğu hayal kırıklığını ifade etti.
Tatar, “Kıbrıs Rum tarafının 1963-74 dönemine dair çarpıtmalarının gerçeğini yansıtmadığına” dikkat çekerek, konuyla ilgili mevcut tarihsel belgeleri kaynak gösterdi.
“BUGÜN DE DEVAM EDEN EKONOMİK, SOSYAL, KÜLTÜREL VE DİĞER KISITLAMALARLA KIBRIS RUM TARAFI KENDİ ŞARTLARINA GÖRE ‘DAYATILMIŞ’ BİR ÇÖZÜME ULAŞMAYI HEDEFLİYOR”
“Bugün de devam eden ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer kısıtlamalarla Kıbrıs Rum tarafı kendi şartlarına göre ‘dayatılmış’ bir çözüme ulaşmayı hedefliyor” ifadelerini kullanan Tatar, “Uluslararası alanda onaylanmış orijinal Kıbrıs Anayasası’nın maddi ihlali ve 1963’ten bugüne değişen şartlar ve özellikle BM çabalarının defaatle başarısızlıkla sonuçlanması o kadar temeldi ki Kıbrıs Türk halkının korunması ve kendi kaderini tayin etme hakkına saygı duyulması için tek çözüm iki taraf arasında ihtiyaç duyulan dengeyi sağlamak için gerekli olan Ada’daki mevcut Kıbrıs Türk Devleti’nin meşruiyetinin tanınması olduğunu göstermiştir” dedi.
“GEÇMİŞTE BAŞARISIZ OLUNDU, ANCAK GELECEK BÖYLE OLMAMALIDIR”
Tatar’ın “Geçmişte başarısız olundu, ancak gelecek böyle olmamalıdır. Onlarca yıl süren başarısız müzakereler ve bugün karşı karşıya kaldığımız zihniyetten sonra, bunu, Kıbrıs adasındaki varlığımızın yanı sıra güvenliğimizi, özgürlüğümüzü ve haysiyetimizi sağlamanın tek yolu olarak görüyoruz” ifadelerini de içeren mektubun tam metni şu şekilde:
“Ekselansları,
Cenevre’de 5+BM gayriresmi toplantısında sizinle görüştüğüme memnun oldum. Kıbrıs’ta sürdürülebilir bir çözüm için resmi müzakerelere başlayabilmeyi mümkün kılacak iki taraf arasında ortak bir zemin olup olmadığını tespit etmeyi amaçlayan toplantılarda ortaya koyduğunuz adil ve dengeli duruşunuz için size teşekkür ederim.
Öncelikle şunu söylememe izin verin, tarihi yeniden yazamayacağımız, ancak siyasi irade ve cesaretle çocuklarımız ve gelecek nesiller için daha iyi bir gelecek tasarlayabileceğimiz konusundaki açıklamanıza katılıyorum. Geçmiş çözüm süreçlerinde olduğu gibi, Türk tarafının önerisi üzerine düzenlediğiniz 5+BM gayri resmi toplantısındaki yaklaşımımız da bu anlayış doğrultusundaydı.
Albert Einstein’ın geçmişten öğrenip, bugün için yaşamanın ve yarın için umut etmenin en iyisi olduğu sözlerini hatırlıyor ve çok değer veriyoruz. Yarın için umutluyuz, ancak bu umudun gerçekleşmesi için geçmişten ders almamız gerekiyor. Bununla birlikte, geçmişten öğrenmenin en iyi yolu, onu nesnel ve var olan gerçeklere dayandırmaktır.
Cenevre’deki 5+BM gayri resmi toplantısında, Kıbrıslı Rum mevkidaşım Anastasiadis’in yalnızca tarihi gerçekleri çarpıtmakla kalmayıp, özellikle 1963-74 yılları arası Kıbrıslı Türklerin çektiği acılar karşısında ne kadar kayıtsız olduğunu bir kez daha göstermesi beni büyük hayal kırıklığına uğrattı.
Sayın Genel Sekreter, Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıslı Türklerin 1963-64 döneminde kendi iradeleriyle ‘hükümetten ayrıldığına’ dair çarpıtmalarının gerçekleri yansıtmadığı konusundaki yanıltmaya yanıt olarak Kıbrıs’taki BM Barışı Gücü’ne (UNIFCYP) ilişkin raporlarından daha iyi bir kaynak yoktur.
Örneğin, dönemin Genel Sekreteri U Thant’ın 10 Eylül 1964 tarihli raporunun (S/5950) 109. paragrafında Kıbrıslı Türk kamu görevlilerinin ‘Kıbrıs Hükümeti’nden’ asla feragat etmediklerini ve hüküm süren (Aralık 1963’ten beri) koşullar nedeniyle can ve mal güvenliğinin olmaması nedenleriyle Kıbrıs Rum tarafındaki ofislerine gidemedikleri belirtilmektedir.
Aynı raporun 218 ve 219. paragraflarında, Genel Sekreter U Thant, Kıbrıs Türk tarafının 1960 anayasal düzeninin yeniden tesis edilmesi için BM’ye başvurduğunu, ancak bunun kendi görev yönergesi dahilinde olduğunu düşünmeyen BM’nin, 186 sayılı karardaki ‘normal koşullara dönüşün’, ‘anayasal düzene dönüş’ anlamına gelmediğini iddia ettiğini belirtmektedir.
Daha da çarpıcı olan, Genel Sekreter aynı raporun 222. paragrafında ‘…Kıbrıs’taki Türk toplumuna uygulanan ekonomik kısıtlamalar bazı durumlarda gerçek bir kuşatma oluşturacak kadar şiddetli olup, bunun Kıbrıs Hükümeti’nin askeri harekât yerine ekonomik baskı yoluyla potansiyel bir çözümü zorlamaya çalıştığı sonucuna varılabilir’ şeklinde ifade etmiştir.
Bu gün de devam eden ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer kısıtlamalarla Kıbrıs Rum tarafı kendi şartlarına göre ‘dayatılmış’ bir çözüme ulaşmayı hedefliyor.
Son olarak, dönemin Genel Sekreteri U Thant’ın 29 Temmuz 1965 tarihli raporuna (S/6569) atıfta bulunacağım; burada, diğer şeylerin yanı sıra, Temsilciler Meclisi’nin Kıbrıslı Türk üyelerinin BM aracılığıyla Temsilciler Meclisi’ne geri dönme girişiminde bulundukları, ancak o zaman Meclis Başkanı olan merhum Glafkos Kleridis’in Kıbrıs Türk Temsilcilerine ancak Anayasa’da yapılan tek taraflı değişiklikleri – özellikle de değiştirilemez iki toplumlu güç paylaşımı ile ilgili hükümleri – kabul etmeleri halinde geri dönebileceklerini söylediği belirtilmektedir.
Kıbrıslı Rum Cumhurbaşkanı Makarios’un Anayasa’da öngörülen ayrı Türk belediyelerinin kurulmasına ilişkin Mahkeme kararlarına uymayı reddetmesi nedeniyle 1963’te istifa eden Kıbrıs Yüksek Anayasa Mahkemesi’nin o dönemki tarafsız başkanı Dr. Ernst Forsthoff, 30 Aralık 1963’te UPI muhabirine verdiği röportajda ‘bütün bunlar Makarios’un Kıbrıslı Türklerin tüm anayasal haklarını ortadan kaldırmak istemesi nedeniyle oldu. Makarios’un Kıbrıslı Türkleri haklarından açıkça mahrum bırakmaya başladığı andan itibaren, gerçekleşen olaylar kaçınılmazdı’ demiştir.
Tarihsel arka plana bakacak olursak, Kıbrıs’ın 1960 yılında bağımsız iki toplumlu bir Devlet olarak ortaya çıkmasının, her iki halkın da kendi kaderini tayin etme iradesi olduğu hatırlanmalıdır. İngiliz Sömürge Bakanı Lennox-Boyd, ortaya çıkan durumu 1956’da şu ifadelerle tanımlamıştı: ‘…Majesteleri’nin Hükümeti’nin amacı, Kıbrıs’ın kendine özgü şartlarını da göz önünde bulundurarak, kendi kaderini tayin etme hakkı kullanıldığında Kıbrıs Türk toplumunun en az Kıbrıs Rum toplumu kadar gelecekteki statülerine karar verme özgürlüğüne sahip olacak şekilde gerçekleştirilmesini sağlamak olacaktır. Başka bir ifadeyle, böylesine karma bir nüfusun olduğu yerde, Majesteleri’nin Hükümeti kendi kaderini tayin hakkının kullanılması ile ilgili nihai seçenekleri arasında bölünmenin de olduğunu kabul etmelidir’ (Avam Kamarası’nda yapılan konuşma, 19 Aralık 1956.) Bu açıklama, Sömürge Bakanı’nın teminatlarını ‘taahhüt’ olarak nitelendiren dönemin İngiltere Başbakanı Harold Macmillan tarafından da 26 Haziran 1958’de teyit edilmişti.
Buna göre, 1960 ortaklık Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın ilgili değişmez hükümleri, gücün Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk toplumları tarafından eşit kurucu ortaklar olarak nasıl paylaşılacağını kesin olarak tanımlamıştır.
Anayasa’nın Temel Maddeleri hem iki toplumun tanınmış eşitliğini hem de egemenliğe ilişkin niteliklerini eşit olarak paylaşma yükümlülüklerini güvence altına almak için dikkatlice kaleme alınmıştır.
İki toplumun eşitliğinin bir yansıması olarak, hem Kıbrıslı Rum Cumhurbaşkanı hem de Kıbrıslı Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Bakanlar Kurulu kararları ve Temsilciler Meclisi’nin ayrı çoğunlukları gerektiren kanun ve kararları üzerinde veto hakkına sahiptiler.
Aralık 1963’te Kıbrıslı Rumlar tarafından gasp edilen ve Anayasa’ya aykırı değişikliklerle meşruiyetini yitiren eski iki toplumlu Kıbrıs Hükümeti, tamamen Kıbrıs Rum halkından oluşan bir Kıbrıs Rum Hükümeti haline gelmiştir. Bu açık hukuksal ihlal, Kıbrıs Türk halkına boyun eğdirmeyi ve onlara hükmetmeyi amaçlıyordu. Bu durum karşısında, Kıbrıslı Türklerin kendi kaderini tayin hakkını kullanmak için Kıbrıs’ta kendi ayrı yönetimlerini kurmaktan başka alternatifleri kalmamıştı.
Uluslararası alanda onaylanmış orijinal Kıbrıs Anayasası’nın maddi ihlali ve 1963’ten bugüne değişen şartlar ve özellikle BM çabalarının defaten başarısızlıkla sonuçlanması o kadar temeldi ki Kıbrıs Türk halkının korunması ve kendi kaderini tayin etme hakkına saygı duyulması için tek çözüm iki taraf arasında ihtiyaç duyulan dengeyi sağlamak için gerekli olan Ada’daki mevcut Kıbrıs Türk Devleti’nin meşruiyetinin tanınması olduğunu göstermiştir.
Öte yandan sayın Anastasidis’in Cenevre’de çözüm vizyonu olarak Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rumların gasp ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’ne entegre olmasıyla birlikte ‘evrilecek’ olmasından söz ettiğini duymak yaraya tuz basmıştır. Bu, Kıbrıs Türk tarafından, Kıbrıslı Rumların 1960’da iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni gasp etmesini meşrulaştırmasını ve kendilerini ‘ozmoz’ yoluyla bu hukuksuzluğa entegre etmeyi kabul etmelerini istemek anlamına gelmektedir.
Bu sadece Kıbrıslı Rumların gerçekleri çarpıtmaya devam etme mentalitesi ve o zamanki iki uluslu Cumhuriyet’in çöküşünün suçunu Kıbrıs Türk tarafına atma zihniyetinin değişmediğini göstermektedir. Aynı zamanda retoriklerinden ve eylemlerinden de belli olan üstünlük/hegemonya zihniyetlerinin de değişmediğini görüyoruz!
Ne yazık ki uluslararası toplum, Kıbrıs Rum tarafının yasadışı eylemlerini kabul etmiş ve bu da nihayetinde 1960 Anlaşmalarının oluşturduğu durumun tamamen çökmesine yol açmıştır. Ancak uluslararası toplumun bu fiili kabulü, uluslararası hukuka aykırı durumu hiçbir şekilde ortadan kaldırmamış ve hatta, daha da önemlisi, Kıbrıs Türk toplumunun Kıbrıs Rum toplumuyla ortak olarak sahip olduğu haklarından ve özellikle kendi kaderini tayin hakkından yararlanmasından mahrum bırakmamıştır.
Kıbrıs Türk tarafı geleceği inşa etmeye çalışırken, tarihin tekerrür etmesine izin veremez ve izin vermemelidir. Bu nedenle özünden gelen hakkımız olan kendi kaderimizi tayin hakkımızı ve bununla birlikte egemen eşitliğimizi ve eşit uluslararası statümüzü sürdürmekte kararlıyız. Böylelikle, Ada’nın mevcut ve gelecekteki iki Devleti arasında yapıcı ve sürdürülebilir bir iş birliği ilişkisi kurulabilecektir. Bu, nesillerdir karşı karşıya olduğumuz kalıcı zorluklar dikkate alındığında, siyasi, sosyal, ekonomik ve fiziksel güvenliğimiz açısından da vazgeçilmez bir gereklilik haline gelmiştir. Uluslararası hukuk, müzakere sürecinde veya bunun sonucunda ortaya çıkacak herhangi bir çözümde iki tarafa farklı muamelede bulunulmasını öngörmemektedir.
Sayın Genel Sekreter, geçmişte başarısız olundu, ancak gelecek böyle olmamalıdır! Onlarca yıl süren başarısız müzakereler ve bugün karşı karşıya kaldığımız zihniyetten sonra, bunu, Kıbrıs adasındaki varlığımızın yanı sıra güvenliğimizi, özgürlüğümüzü ve haysiyetimizi sağlamanın tek yolu olarak görüyoruz.
Bugün, Siz Ekselanslarının Cenevre’deki toplantıda da kabul ettiği üzere, Kıbrıs Türk halkı, bizim hatamızdan kaynaklanmayan nedenlerden dolayı, karşı tarafın kışkırttığı ve uluslararası toplum tarafından göz yumulan insanlık dışı tecrit ve kısıtlamalarla karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Bunlar, seyahat özgürlüğümüze getirilen kısıtlamalardan, doğrudan ticarete, spora ve hatta sosyal ve kültürel etkinliklere kadar uzanmaktadır. Bütün bunlar Kıbrıslı Türklerin uluslararası kimliği/statüsünün yadsınması ile birleştiğinden, bahse konu izolasyon önlemleri sadece ekonomik ve sosyal hayatımızın gelişmesini engellemekle kalmayıp, diğer tarafın uzlaşmaz tavrını cesaretlendirerek bir çözümün bulunmasına da engel olmaktadır. ‘Medeni dünya’ bize bu kısıtlamaların kaldırılabilmesi için bir anlaşma olması gerektiğini söylerken, gerçekte bizler baskı altında görüşme/müzakere süreçlerinde de yer almaya mahkum ediliyoruz. Kıbrıs Rum tarafı 2004 Kapsamlı Kıbrıs Çözüm Planı (Annan Planı) da dahil birçok BM Planını reddedip, 2017’de Crans-Montana’da uzlaşmaz bir tavır sergilerken ve çözümü engelleyen taraf olduğu bu kadar açıkken Kıbrıs Türk tarafına uygulanan bu sınırlamaların adaletsizliği ortadadır.
Biz, Ekselanslarının bu sefer farklı olması gerektiğine dair tavsiyesini dikkate alarak, Cenevre’ye yeni bir vizyonla, müzakereler tarihinde yeni bir sayfa açma ve Kıbrıs’ta barış içinde bir arada yaşama vizyonuyla gittik. Bununla birlikte, sayın Anastasiadis’ten duyduğumuz tek şey, Crans-Montana ve önceki dönemlerde başarısız olan ve sürdürülebilir bir sonuç vermeyen argümanlarının açıkça bir tekrarıydı. Çözüm planlarını defalarca reddettiği göz önüne alındığında, Kıbrıs Rum tarafının ‘BM parametrelerine, yakınlaşmalara’ vb. sözde sadık kaldığı iddiası da samimiyetsizlik ve ikiyüzlülüğün göstergesidir ve önemli avantajlara ve kazanımlara sahip olduğu statükoyu sürdürmeye yöneliktir.
Ekselanslarının, ‘aşağıdan yukarıya’ yaklaşım önerisini de dikkate alan Kıbrıs Türk tarafı, ileriye giden yolda geçmişte başarısızlıkla sonuçlanan egzersizleri geride bırakarak yeni bir zeminden hareket etmemiz gerektiğini düşünmektedir. Yeni zeminin Ada’daki mevcut gerçeklere ve iki tarafın eşit uluslararası statüsü ve BM Şartında yer alan iki tarafın egemen eşitliğine dayanması gerekmektedir.
Cenevre’de, iki tarafın eşit uluslararası statüsü ve egemen eşitliğinin güvence altına alınacağı bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının alınmasından sonra iş birliğine dayalı ilişki kurmak için bir teklifte bulundum. Böyle bir karar, mevcut iki Devlet arasında iş birliğine dayalı bir ilişki kurulması için yeni bir temel oluşturacaktır.
Önerimin arkasındaki mantık; eşitler arasında sonuç odaklı müzakereler yapılmasına dayanmalıdır. İki taraf arasında denge sağlandıktan sonra sonuç odaklı, zaman tahditli müzakerelere girmek hayati önem taşımaktadır. Deneyimlerimiz, eşitliğin sadece müzakere masasıyla sınırlı tutulmasının, tanınmış olan hükümetin, diğer tarafın insanlık dışı izolasyon ve kısıtlamalar altında acı çekmeye devam edeceğini bilerek, müzakereleri istediği zaman terk etme seçeneğini kullanmasına olanak tanıyarak, Kıbrıs müzakerelerini başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtığını göstermektedir. Böyle bir durumda, iki taraf arasında eşitlikten söz edilemez.
Hâlihazırda egemen olduğumuzdan, egemen olup olmadığımız konusunda bir tartışma başlatmak niyetinde değilim. Benim önerim, iki tarafın özünde var olan egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün hem müzakere masasında, hem de dışarıda kabul edilerek, eşit şartların oluşturulmasıdır.
Federasyon zeminindeki müzakereleri tükettiğimiz bir gerçektir. Bunun nedeni, Kıbrıs’ın Helenizm’in ayrılmaz bir parçası olan kurumsallaşmış Kıbrıslı Rum ve Yunan tutkusudur. Bu durum, Rumların güç ve refahı paylaşma konusunda isteksizlik olmalarına, karşılıklı çıkarların olmayışına, iki taraf arasında derin güven bunalımına ve iki taraf arasında karşılıklı bağımlılığa dayanan anlamlı bir iş birliğinin gerçekleşmemesine neden olmuştur. Yeni bir zeminde, özgürce ulaşılabilecek ve karşılıklı olarak kabul edilebilir, iş birliğine dayalı bir anlaşma olabilmesi için, bu gerçeğin, siz Ekselansınızın de yardımıyla kabul edilmesinin zamanı gelmiştir. Daha sonra, sonuç odaklı bir süreç için bir zaman çerçevesi içeren bir yol haritası üzerinde çalışmaya hazır olacağız.
Şahsınızın ve Güvenlik Konseyi üyelerinin ekte bir kopyasını sunduğumuz önerilerimize açık fikirlilikle yanaşmanızı rica ediyor, böyle bir yaklaşımın Kıbrıs Rum tarafını da olumlu yaklaşmaya teşvik edip, Ada’da ilgili tüm tarafların ve bölgenin genelinin yararına olacak adil ve sürdürülebilir bir anlaşmanın önünü açabileceğini düşünüyorum. Bu yaklaşımla, Kıbrıs Türk tarafı, Ekselansları ve Bayan Lute ile bu yönde yapıcı bir şekilde çalışmaya hazırdır.
Ekselansları, en derin saygılarımı lütfen kabul ediniz.”
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Kıbrıs
Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı bütçesi kabul edildi
Published
8 saat önceon
Kasım 21, 2024By
adminCumhuriyet Meclisi Ekonomi, Maliye, Bütçe ve Plan Komitesi, 3 milyar 247 milyon 384 bin TL’lik Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı bütçesini kabul etti. Komite bütçeyi oy çokluğuyla onayladı.
UBP Milletvekili Resmiye Eroğlu Canaltay başkanlığında saat 13.15’te başlayan komite toplantısına, Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı ile bakanlık yetkilileri ve bağlı dairelerin müdürleri de katıldı.
Bütçe oylanmadan önce söz alan Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı, bütçeye eleştirilere, katkı koyan milletvekillerine teşekkür etti, yararlanacağını söyledi. Arıklı, Girne yolunda ciddi bir sıkışıklık olduğunu ve buraya akıllı ışıklandırma sistemi yapılması gerektiğini kaydetti, bunun için bütçede kaynak yaratılmasını istedi. Arıklı, Kuzey Çevre Yolu’nun nisan ayına kadar tamamlanacağını, istimlak ücretlerini Türkiye’nin ödediğini anlattı. Çatalköy, Girne Limanı bölgesi yollarında düzenlemeler yapılacağını, Alsancak yolunun henüz tamamlanmadığını, burada bir sıkıntı olacağını düşünmediklerini, “kedi gözü” ve bariyerlerin konacağını ifade eden Arıklı, limanların özelleştirilmesi konusunda yerli sermayenin yeterli olmadığını, büyük bir proje olduğunu ve buranın 200 milyon dolarlık bir kaynak gerektireceğini, ihaleye herkesin katılabileceğini söyledi.
Antik Liman’la ilgili de gerekli çalışmaların yapılacağını ifade eden Arıklı, Güngör çöplüğü ihalesinin de çok kısa sürede yapılacağına inandığını kaydetti. Arıklı, dağ yolu ihalesinin 2017 yılında yapıldığını ancak burada ciddi bir istimlak sorunu olduğunu, bunun yanında su hattı ve asker yerleşim yeri sıkıntısı olduğunu anlattı. Bu sorunları aşmanın kolay olmadığını ifade eden Arıklı, çözüm olarak yolu birer metre genişletmek amacıyla çalışma yaptıklarını kaydetti. Arıklı, yolların aydınlatılması için yapılan çalışmaları da anlatarak, pilot bölge olarak seçtikleri bir yerde güneş enerjisinden aydınlatma sistemini deneyeceklerini kaydetti.
Arıklı, toplu taşımada ciddi bir aşama atladıklarını, proje hazırladıklarını, şirketleşme aşamasına geldiklerini ifade ederek, sektör paydaşlarının da hazır olduğunu belirtti. Arıklı, uçak bilet fiyatları konusunda şirketlere dayatma yapamayacaklarını, fiyatların yüksek olduğunu bildiklerini, buna karşın yerli bir şirket kurulması için çalıştıklarını ancak başarılı olamadıklarını, KKTC’yi iç hat olarak da yapamadıklarını anlattı. Yolcu sayısının 4 milyona ulaştığını ancak bilet fiyatlarını düşüremediklerini ifade eden Arıklı, bilet fiyatlarını düşürmekte tek çarenin yerli şirket olduğunu söyledi, ancak o şekilde fiyatların domine edilebileceğini kaydetti.
Arıklı, bakanlığının bütçesinin azalması eleştirilerine karşı 24 proje ortaya koyduklarını ve bütçede bu projelere kaynak ayrıldığını ifade etti. Arıklı, trafikte uyuşturucu testi çalışmalarını da anlatarak, bu konuda hızlı adım atılması gerektiğini belirtti.
Özuslu
CTP Milletvekili Sami Özuslu, T&T’nin 230 milyon TL borcu olduğuyla ilgili duyumların doğruluğunu sordu. Özuslu’ya Maliye Bakanı Özdemir Berova mahkemeden sonra gerçekleştirilen yapılandırmayla eylül ayında 55 milyon civarı ödeme yapıldığını söyledi.
Özuslu, Ercan’da çalınan bavulları hatırlatarak güvenlik konusunda kim yetkiliyse sorumluluk alması gerektiğini belirterek, itfaiye ve şantiye elektriği kullanılmasıyla ilgili de gelinen nokta hakkında bilgi istedi.
Trafikte yol güvenliği konusunda yıllar önce AB misyonuyla paralel gidildiğini ancak şu an bir vizyon çalışmasına acil ihtiyaç duyulduğunu belirten Özuslu, verilen rakamlara göre her yıl 15 bin civarında yeni şoförün trafiğe çıktığını söyledi.
Alınan kararların uygulamasının kısa sürdüğünü, bir anda her tarafı kasis dolduran uygulamanın bir süre sonra hiç kasis yapmama kararı alabileceğini dile getiren Özuslu, trafik cezalarının büyük kısmının da zaten toplanamadığını savundu.
Ongun Talat
CTP Milletvekili Ongun Talat ise, 2024’de 6 Ekim’e kadar 36 kişinin yaşamını yitirdiğini ve bu kazalarda aydınlatılmamış ve güvenli olmayan yolların da payının büyük olduğunu belirtti.
Ercan’la ilgili ek sözleşmede yer alan maddeleri ve tahkim kararını ve bu karardan kendilerinin haberdar edilmemesini eleştiren Talat, “Emrullah Bey ve şirketi sizi parmağında oynatıyor.” dedi.
Talat, tahkim kararları yerine getirilmediği zaman karşı tarafın mahkemeye gitme hakkı olacağını da hatırlattı.
Ercan’daki güvenlik personeliyle ilgili şikayetleri de dile getiren Talat, güvenlik, pistler ve altyapıyla ilgili bilgi aldı.
Biray Hamzaoğulları
CTP Milletvekili Biray Hamzaoğulları da, yasal konularla ilgilenecek hukukçular olduğunu kendisinin halktan biri olarak yollarla ilgili konulara değineceğini söyleyerek Dipkarpaz yolundan turistlerde dahil herkesin şikayetçi olduğunu vurguladı.
Karpaz yollarıyla Güney Kıbrıs’ın yollarını kıyaslayan Hamzaoğluları, havaalanından Bafra’ya oteller bölgesine gidecek bir yol projesi olup olmadığını sordu.
Hamzaoğulları, Tatlısu bölgesindeki bariyerlerde 7 kazanın izlerinin görülebilir olduğunu, onca kazaya rağmen kimsenin o yolda bir düzenleme yapmadığını belirtti.
Hamzaoğulları, T izinleri ile ilgili eleştirilerde bulundu, bu konuda yapılan uygulamaları değerlendirdi ve toplu taşımada şirketleşme çalışmalarına yönelik sorular sordu, şirkete girmeyenlerin ne olacağını merak ettiğini söyledi.
Şirketleşmede dikkatli olunması gerektiğini ifade eden Hamzaoğulları, konuşmasının dinlenmediği gerekçesiyle UBP milletvekilleriyle tartıştı. Hamzaoğulları, Güney’den izin ve ehliyet alınma süreçlerine de değinerek, ülkede hem toplu taşıma hem de taksi sektöründe kalitenin artırılması gerektiğine değindi.
Barçın
CTP Lefkoşa Milletvekili Devrim Barçın da, sosyal konutlar ile ilgili Şehircilik ve Planlama Dairesi’nin fiyatlandırma yapıp yapmadığını sordu. Henüz yapılmadığı bilgisini alan Barçın, bu konuda eleştiri yaptı, hükümetin yasalarla ilgili Anayasa’ya aykırı davrandığını savundu. Barçın, cep telefonu tarife ücretleri üzerinden alınan özel iletişim vergisinin tarifelere yapılan zamlardan yüzdelik olarak daha düşük kaldığını anlattı. Maliye Bakanı Özdemir Berova da, söz alarak, bunu oturup konuşabileceklerini, bu konudaki sıkıntıyı aşacaklarını söyledi.
BTHK Başkanı Kadri Bürüncük de, özel iletişim vergisinin faturalardaki payının yüzde 35 olduğunu, ancak bazı paketlerden dolayı bunun değiştiğini ifade ederek, bunun çözümünün vergi düzenlemesi ile eşit vergi oranı getirilmesi olabileceğini kaydetti.
Barçın, katkılarından dolayı teşekkür ederek, Maliye Bakanlığı’nın bu konuda adım atacağına inanç belirtti. Barçın, gerekirse gerçek vergi alınmasını ama yüzde 30’a düşürülmesini söyledi.
Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı da, cep telefonu faturalarından yüzde 40 civarı vergi alındığını söyledi, vergi eşitlemesi yapıldığında da vergi fiyatlandırılması sorununun ortadan kalkacağını söyledi.
Barçın, limanlar ve sivil havacılık ücretleri ile ilgili bilgiler alarak, buradan elde edilen gelirleri değerlendirdi.
CTP Lefke Milletvekili Salahi Şahiner de, ülkeye gönderilen kargoların adrese ulaşımının daimi olması için siyasi karara ihtiyaç olduğunu ifade ederek, bu durumun Türkiye makamları ile çözülebileceğini söyledi.
Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin oy çokluğuyla kabul edilmesinin ardından Komite bugünkü çalışmalarını tamamladı.
Komite, yarın Ekonomi ve Enerji Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı bütçelerini ele alacak.
Kıbrıs
Başbakan Üstel, Salih Miroğlu ve Özker Özgür anısına mesaj yayımladı
Published
8 saat önceon
Kasım 21, 2024By
adminBaşbakan Ünal Üstel, Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) eski Genel Sekreteri ve eski bakanlardan Salih Miroğlu ile Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanlığı, Bakanlık ve Başbakan Yardımcılığı görevlerinde bulunan, Birleşik Kıbrıs Partisi (BKP) kurucularından Özker Özgür’ün 19. ölüm yıl dönümleri nedeniyle mesajı yayımladı.
Başbakan Üstel, mesajında şu ifadelere yer verdi:
“22 Kasım 2005, siyasi tarihimizde, üzüntü ve ortak kederi hatırlatan bir gün olarak yerini almaktadır.
O gün ilk olarak sabah saatlerinde, CTP Eski Başkanlarından, Başbakan Yardımcılarımızdan Özker Özgür’ün vefat haberini aldık.
Her ne kadar farklı siyasi pencereden dünyaya baksak da Özker Özgür, siyasi görüşleri, demokrasi anlayışı ve halkına hizmetleriyle her zaman hatırlayacağımız bir büyüğümüz olacaktır.
22 Kasım 2005 akşamı UBP’nin Gazimağusa’daki toplantısı sırasında sağlık durumu kötüleşen ve sonrasında hepimizi üzüntüye boğan vefat haberiyle hem partimiz hem de ülkemiz sarsıldı.
Siyasi Yolumuz 1991 Yılı’nda UBP’den milletvekili seçilmemle kesişen, yıllar içerisinde ülkemize birlikte birçok hizmet verdiğimiz kardeşim, dostum Salih Miroğlu’nun vefatını hala derinden hissediyoruz.
Kişiliği, devlet adamlığı, sosyal yönü ile her zaman gelecek nesillerimize örnek olacak bir siyasetçi olan Salih Miroğlu, partisi ve devleti için üstlendiği sorumluluklarla, KKTC siyasi tarihinin unutulmaz isimleri arasında daima yerini alacaktır.
Ruhları şad olsun…”
Kıbrıs
Öztürkler, Büyük Birlik Partisi heyetini kabul etti
Published
10 saat önceon
Kasım 21, 2024By
adminCumhurbaşkanı Vekili, Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Çakır’ı kabul etti.
Cumhuriyet Meclisi’nden yapılan açıklamaya göre, Meclis Şeref Salonundaki kabulde, partinin MYK Üyesi Mikail Şahan da yer aldı.
BBP Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Çakır kabuldeki konuşmasında, Öztürkler’i kutlayarak, yeni görevinde başarılar diledi ve parti Genel Başkanı Mustafa Destici’nin selamlarını iletti.
Cumhurbaşkanı Vekili, Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler de, Destici başkanlığındaki heyeti 15 Kasım törenlerinde ağırlamaktan büyük memnuniyet duyduklarını dile getirdi.
Türkiye’deki siyasi partilerin ziyaretlerinin kendilerine her zaman büyük bir güç ve moral verdiğini ifade eden Öztürkler, daha sağlam bir KKTC için anavatanın desteğinin hayati önem taşıdığını kaydetti.
Konuşmasında BBP Kurucu Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nu da saygı ve rahmetle anan Öztürkler, Yazıcıoğlu’nun, Türk dünyası için önemli çalışmalar yaptığını belirtti.
Kabulde, Meclis Genel Sekreteri Seral Fırat ile Özel Kalem Müdürü İrem Uygun da hazır bulundu.
Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı bütçesi kabul edildi
Başbakan Üstel, Salih Miroğlu ve Özker Özgür anısına mesaj yayımladı
Öztürkler, Büyük Birlik Partisi heyetini kabul etti
Trending
-
Kıbrıs2 yıl önce
Yüksek Adliye Kurulu, terfi eden ve atanan yargıçları açıkladı
-
Kıbrıs2 yıl önce
BES ve DEV-İŞ’in belediyelerle ilgili eylemi bir günlüğüne askıda
-
Kıbrıs2 yıl önce
“Maç için Güney Kıbrıs’a ilk kez geçecek olan Kıbrıslı Türkler’den KKTC doğum belgesi isteniyor”
-
Kültür Sanat3 yıl önce
Ferhan Şensoy hayatını kaybetti
-
Ekonomi2 yıl önce
İlk yerli kolza tohum adayları toprakla buluşturuldu
-
Ekonomi2 yıl önce
Baykar’ın insansız savaş uçağına Ukrayna motoru güç verecek
-
Rum Basını2 yıl önce
Anastasiadis’in Kovid testi pozitif
-
Spor2 yıl önce
Beşiktaş’ta Alanyaspor maçı hazırlıklarını devam ediyor