Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

“Geçmişte başarısız olundu, ancak gelecek böyle olmamalıdır”

Published

on

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Cenevre’de gerçekleştirilen 5+BM gayri resmi toplantının ardından, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’e bir mektup yazarak değerlendirmelerde bulundu.

Tatar, Kıbrıs Türk tarafının yapmış olduğu önerileri ve yeni vizyonunu ifade ederek, BM ve Kıbrıs Rum tarafına sunulan önerileri “açık fikirle ele alma” çağrısında bulundu.

Cumhurbaşkanlığı tarafından basınla paylaşılan mektupta, Tatar, “iki tarafın özünde var olan egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün hem müzakere masasında hem de dışarıda kabul edilerek, eşit şartların oluşturulması” önerisini yineledi.

Tatar, Kıbrıs Türk tarafının sunduğu önerilere açık fikirle ve olumlu bir şekilde yaklaşıldığı takdirde, Ada’da ilgili tüm tarafların ve bölgenin genelinin yararına olacak adil ve sürdürülebilir bir anlaşmanın önünün açabileceğine inandığını ve bu yönde BM ile yapıcı bir şekilde çalışmaya hazır olduklarını belirtti.
Tatar,  “Genel Sekreter’in Cenevre’de 5+BM gayriresmi toplantısında ortaya koyduğu adil ve dengeli duruştan dolayı” teşekkür ederek,  Sekreterin “tarihin yeniden yazılamayacağı, ancak siyasi irade ve cesaretle çocuklar ve gelecek nesiller için daha iyi bir gelecek tasarlanabileceği konusundaki açıklamasına” katıldığını ifade etti. 

“GEÇMİŞTEN ÖĞRENMENİN EN İYİ YOLU, ONU NESNEL VE VAR OLAN GERÇEKLERE DAYANDIRMAKTIR”

“Umutlu bir gelecek için geçmişten ders alınması” ve bunun “nesnel ve var olan gerçekler temelinde olması gerektiğini” belirten Tatar, Cenevre’de 5+BM gayriresmi toplantısında Kıbrıslı Rum Lider Anastasiadis’in tarihi gerçekleri çarpıtmasından ve 1963-74 yılları arası Kıbrıslı Türklerin çektiği acılar karşısında ne kadar kayıtsız olduğunu göstermesinden duyduğu hayal kırıklığını ifade etti. 
Tatar, “Kıbrıs Rum tarafının 1963-74 dönemine dair çarpıtmalarının gerçeğini yansıtmadığına” dikkat çekerek, konuyla ilgili mevcut tarihsel belgeleri kaynak gösterdi.

“BUGÜN DE DEVAM EDEN EKONOMİK, SOSYAL, KÜLTÜREL VE DİĞER KISITLAMALARLA KIBRIS RUM TARAFI KENDİ ŞARTLARINA GÖRE ‘DAYATILMIŞ’ BİR ÇÖZÜME ULAŞMAYI HEDEFLİYOR”

“Bugün de devam eden ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer kısıtlamalarla Kıbrıs Rum tarafı kendi şartlarına göre ‘dayatılmış’ bir çözüme ulaşmayı hedefliyor” ifadelerini kullanan Tatar, “Uluslararası alanda onaylanmış orijinal Kıbrıs Anayasası’nın maddi ihlali ve 1963’ten bugüne değişen şartlar ve özellikle BM çabalarının defaatle başarısızlıkla sonuçlanması o kadar temeldi ki Kıbrıs Türk halkının korunması ve kendi kaderini tayin etme hakkına saygı duyulması için tek çözüm iki taraf arasında ihtiyaç duyulan dengeyi sağlamak için gerekli olan Ada’daki mevcut Kıbrıs Türk Devleti’nin meşruiyetinin tanınması olduğunu göstermiştir” dedi.

 “GEÇMİŞTE BAŞARISIZ OLUNDU, ANCAK GELECEK BÖYLE OLMAMALIDIR” 

Tatar’ın “Geçmişte başarısız olundu, ancak gelecek böyle olmamalıdır. Onlarca yıl süren başarısız müzakereler ve bugün karşı karşıya kaldığımız zihniyetten sonra, bunu, Kıbrıs adasındaki varlığımızın yanı sıra güvenliğimizi, özgürlüğümüzü ve haysiyetimizi sağlamanın tek yolu olarak görüyoruz” ifadelerini de içeren mektubun tam metni şu şekilde: 
“Ekselansları, 
Cenevre’de 5+BM gayriresmi toplantısında sizinle görüştüğüme memnun oldum. Kıbrıs’ta sürdürülebilir bir çözüm için resmi müzakerelere başlayabilmeyi mümkün kılacak iki taraf arasında ortak bir zemin olup olmadığını tespit etmeyi amaçlayan toplantılarda ortaya koyduğunuz adil ve dengeli duruşunuz için size teşekkür ederim. 
Öncelikle şunu söylememe izin verin, tarihi yeniden yazamayacağımız, ancak siyasi irade ve cesaretle çocuklarımız ve gelecek nesiller için daha iyi bir gelecek tasarlayabileceğimiz konusundaki açıklamanıza katılıyorum. Geçmiş çözüm süreçlerinde olduğu gibi, Türk tarafının önerisi üzerine düzenlediğiniz 5+BM gayri resmi toplantısındaki yaklaşımımız da bu anlayış doğrultusundaydı. 
Albert Einstein’ın geçmişten öğrenip, bugün için yaşamanın ve yarın için umut etmenin en iyisi olduğu sözlerini hatırlıyor ve çok değer veriyoruz. Yarın için umutluyuz, ancak bu umudun gerçekleşmesi için geçmişten ders almamız gerekiyor. Bununla birlikte, geçmişten öğrenmenin en iyi yolu, onu nesnel ve var olan gerçeklere dayandırmaktır. 
Cenevre’deki 5+BM gayri resmi toplantısında, Kıbrıslı Rum mevkidaşım Anastasiadis’in yalnızca tarihi gerçekleri çarpıtmakla kalmayıp, özellikle 1963-74 yılları arası Kıbrıslı Türklerin çektiği acılar karşısında ne kadar kayıtsız olduğunu bir kez daha göstermesi beni büyük hayal kırıklığına uğrattı. 
Sayın Genel Sekreter, Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıslı Türklerin 1963-64 döneminde kendi iradeleriyle ‘hükümetten ayrıldığına’ dair çarpıtmalarının gerçekleri yansıtmadığı konusundaki yanıltmaya yanıt olarak Kıbrıs’taki BM Barışı Gücü’ne (UNIFCYP) ilişkin raporlarından daha iyi bir kaynak yoktur. 
Örneğin, dönemin Genel Sekreteri U Thant’ın 10 Eylül 1964 tarihli raporunun (S/5950) 109. paragrafında Kıbrıslı Türk kamu görevlilerinin ‘Kıbrıs Hükümeti’nden’ asla feragat etmediklerini ve hüküm süren (Aralık 1963’ten beri) koşullar nedeniyle can ve mal güvenliğinin olmaması nedenleriyle Kıbrıs Rum tarafındaki ofislerine gidemedikleri belirtilmektedir. 
Aynı raporun 218 ve 219. paragraflarında, Genel Sekreter U Thant, Kıbrıs Türk tarafının 1960 anayasal düzeninin yeniden tesis edilmesi için BM’ye başvurduğunu, ancak bunun kendi görev yönergesi dahilinde olduğunu düşünmeyen BM’nin, 186 sayılı karardaki ‘normal koşullara dönüşün’, ‘anayasal düzene dönüş’ anlamına gelmediğini iddia ettiğini belirtmektedir.
Daha da çarpıcı olan, Genel Sekreter aynı raporun 222. paragrafında ‘…Kıbrıs’taki Türk toplumuna uygulanan ekonomik kısıtlamalar bazı durumlarda gerçek bir kuşatma oluşturacak kadar şiddetli olup, bunun Kıbrıs Hükümeti’nin askeri harekât yerine ekonomik baskı yoluyla potansiyel bir çözümü zorlamaya çalıştığı sonucuna varılabilir’ şeklinde ifade etmiştir.
Bu gün de devam eden ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer kısıtlamalarla Kıbrıs Rum tarafı kendi şartlarına göre ‘dayatılmış’ bir çözüme ulaşmayı hedefliyor.
Son olarak, dönemin Genel Sekreteri U Thant’ın 29 Temmuz 1965 tarihli raporuna (S/6569) atıfta bulunacağım; burada, diğer şeylerin yanı sıra, Temsilciler Meclisi’nin Kıbrıslı Türk üyelerinin BM aracılığıyla Temsilciler Meclisi’ne geri dönme girişiminde bulundukları, ancak o zaman Meclis Başkanı olan merhum Glafkos Kleridis’in Kıbrıs Türk Temsilcilerine ancak Anayasa’da yapılan tek taraflı değişiklikleri – özellikle de değiştirilemez iki toplumlu güç paylaşımı ile ilgili hükümleri – kabul etmeleri halinde geri dönebileceklerini söylediği belirtilmektedir.
Kıbrıslı Rum Cumhurbaşkanı Makarios’un Anayasa’da öngörülen ayrı Türk belediyelerinin kurulmasına ilişkin Mahkeme kararlarına uymayı reddetmesi nedeniyle 1963’te istifa eden Kıbrıs Yüksek Anayasa Mahkemesi’nin o dönemki tarafsız başkanı Dr. Ernst Forsthoff, 30 Aralık 1963’te UPI muhabirine verdiği röportajda ‘bütün bunlar Makarios’un Kıbrıslı Türklerin tüm anayasal haklarını ortadan kaldırmak istemesi nedeniyle oldu. Makarios’un Kıbrıslı Türkleri haklarından açıkça mahrum bırakmaya başladığı andan itibaren, gerçekleşen olaylar kaçınılmazdı’ demiştir.
Tarihsel arka plana bakacak olursak, Kıbrıs’ın 1960 yılında bağımsız iki toplumlu bir Devlet olarak ortaya çıkmasının, her iki halkın da kendi kaderini tayin etme iradesi olduğu hatırlanmalıdır. İngiliz Sömürge Bakanı Lennox-Boyd, ortaya çıkan durumu 1956’da şu ifadelerle tanımlamıştı: ‘…Majesteleri’nin Hükümeti’nin amacı, Kıbrıs’ın kendine özgü şartlarını da göz önünde bulundurarak, kendi kaderini tayin etme hakkı kullanıldığında Kıbrıs Türk toplumunun en az Kıbrıs Rum toplumu kadar gelecekteki statülerine karar verme özgürlüğüne sahip olacak şekilde gerçekleştirilmesini sağlamak olacaktır. Başka bir ifadeyle, böylesine karma bir nüfusun olduğu yerde, Majesteleri’nin Hükümeti kendi kaderini tayin hakkının kullanılması ile ilgili nihai seçenekleri arasında bölünmenin de olduğunu kabul etmelidir’ (Avam Kamarası’nda yapılan konuşma, 19 Aralık 1956.) Bu açıklama, Sömürge Bakanı’nın teminatlarını ‘taahhüt’ olarak nitelendiren dönemin İngiltere Başbakanı Harold Macmillan tarafından da 26 Haziran 1958’de teyit edilmişti.  
Buna göre, 1960 ortaklık Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın ilgili değişmez hükümleri, gücün Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk toplumları tarafından eşit kurucu ortaklar olarak nasıl paylaşılacağını kesin olarak tanımlamıştır.
Anayasa’nın Temel Maddeleri hem iki toplumun tanınmış eşitliğini hem de egemenliğe ilişkin niteliklerini eşit olarak paylaşma yükümlülüklerini güvence altına almak için dikkatlice kaleme alınmıştır.
İki toplumun eşitliğinin bir yansıması olarak, hem Kıbrıslı Rum Cumhurbaşkanı hem de Kıbrıslı Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Bakanlar Kurulu kararları ve Temsilciler Meclisi’nin ayrı çoğunlukları gerektiren kanun ve kararları üzerinde veto hakkına sahiptiler. 
Aralık 1963’te Kıbrıslı Rumlar tarafından gasp edilen ve Anayasa’ya aykırı değişikliklerle meşruiyetini yitiren eski iki toplumlu Kıbrıs Hükümeti, tamamen Kıbrıs Rum halkından oluşan bir Kıbrıs Rum Hükümeti haline gelmiştir. Bu açık hukuksal ihlal, Kıbrıs Türk halkına boyun eğdirmeyi ve onlara hükmetmeyi amaçlıyordu. Bu durum karşısında, Kıbrıslı Türklerin kendi kaderini tayin hakkını kullanmak için Kıbrıs’ta kendi ayrı yönetimlerini kurmaktan başka alternatifleri kalmamıştı.  
Uluslararası alanda onaylanmış orijinal Kıbrıs Anayasası’nın maddi ihlali ve 1963’ten bugüne değişen şartlar ve özellikle BM çabalarının defaten başarısızlıkla sonuçlanması o kadar temeldi ki Kıbrıs Türk halkının korunması ve kendi kaderini tayin etme hakkına saygı duyulması için tek çözüm iki taraf arasında ihtiyaç duyulan dengeyi sağlamak için gerekli olan Ada’daki mevcut Kıbrıs Türk Devleti’nin meşruiyetinin tanınması olduğunu göstermiştir. 
Öte yandan sayın Anastasidis’in Cenevre’de çözüm vizyonu olarak Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rumların gasp ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’ne entegre olmasıyla birlikte ‘evrilecek’ olmasından söz ettiğini duymak yaraya tuz basmıştır. Bu, Kıbrıs Türk tarafından, Kıbrıslı Rumların 1960’da iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni gasp etmesini meşrulaştırmasını ve kendilerini ‘ozmoz’ yoluyla bu hukuksuzluğa entegre etmeyi kabul etmelerini istemek anlamına gelmektedir. 
Bu sadece Kıbrıslı Rumların gerçekleri çarpıtmaya devam etme mentalitesi ve o zamanki iki uluslu Cumhuriyet’in çöküşünün suçunu Kıbrıs Türk tarafına atma zihniyetinin değişmediğini göstermektedir. Aynı zamanda retoriklerinden ve eylemlerinden de belli olan üstünlük/hegemonya zihniyetlerinin de değişmediğini görüyoruz!
Ne yazık ki uluslararası toplum, Kıbrıs Rum tarafının yasadışı eylemlerini kabul etmiş ve bu da nihayetinde 1960 Anlaşmalarının oluşturduğu durumun tamamen çökmesine yol açmıştır. Ancak uluslararası toplumun bu fiili kabulü, uluslararası hukuka aykırı durumu hiçbir şekilde ortadan kaldırmamış ve hatta, daha da önemlisi, Kıbrıs Türk toplumunun Kıbrıs Rum toplumuyla ortak olarak sahip olduğu haklarından ve özellikle kendi kaderini tayin hakkından yararlanmasından mahrum bırakmamıştır.  
Kıbrıs Türk tarafı geleceği inşa etmeye çalışırken, tarihin tekerrür etmesine izin veremez ve izin vermemelidir. Bu nedenle özünden gelen hakkımız olan kendi kaderimizi tayin hakkımızı ve bununla birlikte egemen eşitliğimizi ve eşit uluslararası statümüzü sürdürmekte kararlıyız. Böylelikle, Ada’nın mevcut ve gelecekteki iki Devleti arasında yapıcı ve sürdürülebilir bir iş birliği ilişkisi kurulabilecektir. Bu, nesillerdir karşı karşıya olduğumuz kalıcı zorluklar dikkate alındığında, siyasi, sosyal, ekonomik ve fiziksel güvenliğimiz açısından da vazgeçilmez bir gereklilik haline gelmiştir. Uluslararası hukuk, müzakere sürecinde veya bunun sonucunda ortaya çıkacak herhangi bir çözümde iki tarafa farklı muamelede bulunulmasını öngörmemektedir.
Sayın Genel Sekreter, geçmişte başarısız olundu, ancak gelecek böyle olmamalıdır! Onlarca yıl süren başarısız müzakereler ve bugün karşı karşıya kaldığımız zihniyetten sonra, bunu, Kıbrıs adasındaki varlığımızın yanı sıra güvenliğimizi, özgürlüğümüzü ve haysiyetimizi sağlamanın tek yolu olarak görüyoruz.
Bugün, Siz Ekselanslarının Cenevre’deki toplantıda da kabul ettiği üzere, Kıbrıs Türk halkı, bizim hatamızdan kaynaklanmayan nedenlerden dolayı, karşı tarafın kışkırttığı ve uluslararası toplum tarafından göz yumulan insanlık dışı tecrit ve kısıtlamalarla karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Bunlar, seyahat özgürlüğümüze getirilen kısıtlamalardan, doğrudan ticarete, spora ve hatta sosyal ve kültürel etkinliklere kadar uzanmaktadır. Bütün bunlar Kıbrıslı Türklerin uluslararası kimliği/statüsünün yadsınması ile birleştiğinden, bahse konu izolasyon önlemleri sadece ekonomik ve sosyal hayatımızın gelişmesini engellemekle kalmayıp, diğer tarafın uzlaşmaz tavrını cesaretlendirerek bir çözümün bulunmasına da engel olmaktadır. ‘Medeni dünya’ bize bu kısıtlamaların kaldırılabilmesi için bir anlaşma olması gerektiğini söylerken, gerçekte bizler baskı altında görüşme/müzakere süreçlerinde de yer almaya mahkum ediliyoruz. Kıbrıs Rum tarafı 2004 Kapsamlı Kıbrıs Çözüm Planı  (Annan Planı) da dahil birçok BM Planını reddedip, 2017’de Crans-Montana’da uzlaşmaz bir tavır sergilerken ve çözümü engelleyen taraf olduğu bu kadar açıkken  Kıbrıs Türk tarafına uygulanan bu sınırlamaların adaletsizliği ortadadır. 
Biz, Ekselanslarının bu sefer farklı olması gerektiğine dair tavsiyesini dikkate alarak, Cenevre’ye yeni bir vizyonla, müzakereler tarihinde yeni bir sayfa açma ve Kıbrıs’ta barış içinde bir arada yaşama vizyonuyla gittik. Bununla birlikte, sayın Anastasiadis’ten duyduğumuz tek şey, Crans-Montana ve önceki dönemlerde başarısız olan ve sürdürülebilir bir sonuç vermeyen argümanlarının açıkça bir tekrarıydı. Çözüm planlarını defalarca reddettiği göz önüne alındığında, Kıbrıs Rum tarafının ‘BM parametrelerine, yakınlaşmalara’ vb. sözde sadık kaldığı iddiası da samimiyetsizlik ve ikiyüzlülüğün göstergesidir ve önemli avantajlara ve kazanımlara sahip olduğu statükoyu sürdürmeye yöneliktir.  
Ekselanslarının, ‘aşağıdan yukarıya’ yaklaşım önerisini de dikkate alan Kıbrıs Türk tarafı, ileriye giden yolda geçmişte başarısızlıkla sonuçlanan egzersizleri geride bırakarak yeni bir zeminden hareket etmemiz gerektiğini düşünmektedir.  Yeni zeminin Ada’daki mevcut gerçeklere ve iki tarafın eşit uluslararası statüsü ve BM Şartında yer alan iki tarafın egemen eşitliğine dayanması gerekmektedir.
Cenevre’de, iki tarafın eşit uluslararası statüsü ve egemen eşitliğinin güvence altına alınacağı bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının alınmasından sonra iş birliğine dayalı ilişki kurmak için bir teklifte bulundum. Böyle bir karar, mevcut iki Devlet arasında iş birliğine dayalı bir ilişki kurulması için yeni bir temel oluşturacaktır.
Önerimin arkasındaki mantık; eşitler arasında sonuç odaklı müzakereler yapılmasına dayanmalıdır. İki taraf arasında denge sağlandıktan sonra sonuç odaklı, zaman tahditli müzakerelere girmek hayati önem taşımaktadır. Deneyimlerimiz, eşitliğin sadece müzakere masasıyla sınırlı tutulmasının, tanınmış olan hükümetin, diğer tarafın insanlık dışı izolasyon ve kısıtlamalar altında acı çekmeye devam edeceğini bilerek, müzakereleri istediği zaman terk etme seçeneğini kullanmasına olanak tanıyarak, Kıbrıs müzakerelerini başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtığını göstermektedir. Böyle bir durumda, iki taraf arasında eşitlikten söz edilemez.
Hâlihazırda egemen olduğumuzdan, egemen olup olmadığımız konusunda bir tartışma başlatmak niyetinde değilim. Benim önerim, iki tarafın özünde var olan egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün hem müzakere masasında, hem de dışarıda kabul edilerek, eşit şartların oluşturulmasıdır.  
Federasyon zeminindeki müzakereleri tükettiğimiz bir gerçektir. Bunun nedeni, Kıbrıs’ın Helenizm’in ayrılmaz bir parçası olan kurumsallaşmış Kıbrıslı Rum ve Yunan tutkusudur. Bu durum, Rumların güç ve refahı paylaşma konusunda isteksizlik olmalarına, karşılıklı çıkarların olmayışına, iki taraf arasında derin güven bunalımına ve iki taraf arasında karşılıklı bağımlılığa dayanan anlamlı bir iş birliğinin gerçekleşmemesine neden olmuştur. Yeni bir zeminde, özgürce ulaşılabilecek ve karşılıklı olarak kabul edilebilir, iş birliğine dayalı bir anlaşma olabilmesi için, bu gerçeğin, siz Ekselansınızın de yardımıyla kabul edilmesinin zamanı gelmiştir. Daha sonra, sonuç odaklı bir süreç için bir zaman çerçevesi içeren bir yol haritası üzerinde çalışmaya hazır olacağız.
Şahsınızın ve Güvenlik Konseyi üyelerinin ekte bir kopyasını sunduğumuz önerilerimize açık fikirlilikle yanaşmanızı rica ediyor, böyle bir yaklaşımın Kıbrıs Rum tarafını da olumlu yaklaşmaya teşvik edip, Ada’da ilgili tüm tarafların ve bölgenin genelinin yararına olacak adil ve sürdürülebilir bir anlaşmanın önünü açabileceğini düşünüyorum. Bu yaklaşımla, Kıbrıs Türk tarafı, Ekselansları ve Bayan Lute ile bu yönde yapıcı bir şekilde çalışmaya hazırdır.
Ekselansları, en derin saygılarımı lütfen kabul ediniz.”

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Üstel: “Polis Teşkilatı Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesinde en önemli yapı taşlarından biri”

Published

on

By

Başbakan Ünal Üstel, ülkenin güvenliği, halkın huzuru ve kamu düzeninin sağlanması için gece gündüz demeden, büyük bir özveriyle görev yapan Polis Teşkilatı’nın Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesinde en önemli yapı taşlarından biri olduğunu vurguladı.

Üstel, Polis Teşkilatı’nın bugün de bu kutsal görevi aynı kararlılıkla sürdürmeye devam ettiğine işaret etti.

Başbakan Üstel, Polis Teşkilatı’nın 61’inci kuruluş yıldönümü ve 30 Haziran Polis Günü dolayısıyla mesaj yayımladı.

Polis Teşkilatı’nın 61. kuruluş yıldönümünü ve 30 Haziran Polis Günü’nü kutlayan Üstel, tüm polis teşkilatı mensuplarına hizmetleri için de teşekkür etti.

Üstel mesajında “Kuruluşundan bugüne sadece asayişi sağlamakla kalmayan, aynı zamanda halkla güçlü bir bağ kurarak devletle vatandaş arasında güven köprüsü oluşturan Polis Teşkilatımız, çağın gereklerine uygun şekilde sürekli yenilenmiş; teknolojik altyapısı ve yetişmiş insan kaynağıyla hepimizin gurur duyduğu bir kurum haline gelmiştir.” dedi.

-Toplam 559 personel PGM kadrosuna kazandırıldı

Polisin görevini daha etkin ve daha iyi koşullarda yerine getirebilmesi için her türlü adımı attıklarını belirten Üstel, bu kapsamda, 2022–2025 Hükümet Döneminde toplam 559 personelin Polis Genel Müdürlüğü kadrosuna kazandırıldığının altını çizdi.

Teşkilatın kurumsal kapasitesini ve personelin özlük haklarını daha da güçlendirmeye kararlılıkla sürdüreceklerini belirten Üstel, “Çünkü bizim önceliğimiz; halkımızın huzuru ve güvenliği ile devletimizin saygın kurumlarının daha da güçlenmesidir.” dedi.

Devamını Oku

Kıbrıs

Öztürkler, Tolga Kınacı anısına düzenlenen Plaj Hentbol Turnuvası’nın ödül törenine katıldı

Published

on

By

 

Cumhurbaşkanı Vekili, Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, KKTC Hentbol Federasyonu ile Ulusal Birlik Partisi Lefkoşa İlçe Başkanlığı iş birliğinde, merhum Tolga Kınacı anısına düzenlenen Plaj Hentbol Turnuvası’nın ödül törenine katıldı.

Karaoğlanoğlu Antis Plajı’nda yapılan organizasyonun sonunda yapılan törende konuşan Öztürkler, genç yaşta hayatını kaybeden Tolga Kınacı’yı rahmet ve özlemle anarken, onun adının sporla yaşatılmasının anlamlı olduğunu vurguladı.

Cumhuriyet Meclisi’nden yapılan açıklamaya göre, Öztürkler, konuşmasında sporun sadece fiziksel gelişim değil aynı zamanda sosyal dayanışma ve toplumsal kaynaşma aracı olduğunu belirtti. Öztürkler, “Bugün burada Tolga Kınacı kardeşimizin hatırasını yaşatmak ve aynı zamanda gençlerimizi sporla buluşturmak amacıyla çok değerli bir etkinlik gerçekleştirildi. Hentbol Federasyonu’nu, UBP Lefkoşa İlçe Başkanlığı’nı ve emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum,” dedi.

Öztürkler, gençlerin kötü alışkanlıklardan uzak durmasının ve sporla güçlü bireyler olarak yetişmesinin toplumsal kalkınma açısından büyük önem taşıdığına dikkat çekerek, hükümetin de spor alanında her türlü katkıyı sağlamaya devam ettiğini söyledi.

Devamını Oku

Kıbrıs

Tatar: “İki devletli bir anlaşma gerçekçi ve sürdürülebilir bir anlaşma zeminidir”

Published

on

By

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar iki devletli bir anlaşmanın Kıbrıs adasında gerçekçi ve sürdürülebilir bir anlaşma zemini olduğunu ve bu siyaseti yurt dışında yaşayan Kıbrıs Türklerinin de desteklediğini söyledi.

Federasyon zemindeki müzakerelerin artık kapandığını ve tüketildiğini belirten Tatar, “Kıbrıs’ta iki halk, iki devlet ve iki demokrasi vardır ve sürdürülebilir bir anlaşmanın bu zeminde olması için son dört buçuk yıldır anavatan Türkiye bu siyasete tam destek veriyor.” dedi.

Cumhurbaşkanı Tatar ve eşi Sibel Tatar, İngiltere Kıbrıs Türk Dernekleri Konseyi tarafından düzenlenen resepsiyona katıldı.

Cumhurbaşkanlığından verilen bilgiye göre Wood Green bölgesinde Grand Palace’ta düzenlenen resepsiyona Başbakan Ünal Üstel, Başbakan Yardımcısı, Turizm, Kültür, Gençlik ve Çevre Bakanı Fikri Ataoğlu, Türkiye Cumhuriyeti Londra Büyükelçi Osman Koray Ertaş, KKTC ve İngiltere’den ekonomik örgüt temsilcileri ile sivil toplum kuruluş temsilcileri de katıldı.

Resepsiyonda konuşan Tatar, uzun yıllar İngiltere’de yaşadığını belirterek, İngiltere’de yolu kesişen kişileri yad etti, hayatta olmayanlara Allah’tan rahmet diledi.

Kıbrıs Türk Halkının haklı davası ve mücadelesi için o yıllarda nasıl çalışıldığına tanık olduğunu kaydeden Tatar, ” 25 – 26 yaşlarındaydım ve Londra sokaklarında çok mücadele verdiğimi hatırlıyorum çünkü İngiltere garantör ülkelerden biri olduğu için mücadele buradan başlıyordu. Kıbrıs Türk Halkına yapılan haksızlıkların o zamanın Thatcher Hükümetine ve onun milletvekillerine duyurmak için canla başla çalışıyorduk. Çok önemli lobi çalışmaları yürütülüyordu. Sesimizi duyurabildik. Margaret Thatcher’a ve Kraliyet ailesine kadar sesimizi duyurduk.” diye konuştu.

-“Batı dünyası haksızlığı hala sürdürüyor”

Kıbrıs Türk Halkının var oluş mücadelesi verdiğini kaydeden Tatar, batı dünyasının geçmişte yaptığı haksızlığı hala sürdürdüğünü ifade ederek şunları söyledi:

“Bunu bilelim ki böylesi acımasız bir dünyada yaşıyoruz. Hiç unutulmamalıdır ki, Nisan 2004 yılında BM Kapsamlı Çözüm Planı olan Annan Planı, eş zamanlı olarak iki tarafta referandumuna sunulmuş, Kıbrıs Rum Halkı bu plana hayır demiş, Kıbrıs Türkü evet demişti. O zamanlar barış rüzgarları eserken içimizdeki bazıları bu iş bitmiştir, iki halk kardeştir dediler, ne olursa olsun bir anlaşma olsun da uluslararası hukuk içerisinde Kıbrıs halklarını buluşturacaklardı. Türkiye’nin garantörlüğü sona erdirilebilir, asker çekilebilirdi, biz artık kardeş olacağız gibi söylemler yaymışlardı. Ama biz güvenemeyiz dedik, çünkü dünyada nasıl bir rüzgarla karşı karşıya kalınabileceğini tahmin edemeyiz dedik. Nitekim daha sonra Bosna’da olanlar, Libya’da olanlar, daha sonra da Irak’ta olanlar, Suriye’de olanlar, Ukranya’da olanlar, Gazze’de olanları hatırlatırken şimdi de İsrail – İran arasındaki çatışmalarında kullanılan füzeleri Gazimağusa’dan tedirginlik içerisinde izlemekteyiz.”

-“Varız ve var olmaya, bu topraklarda özgür yaşamak için mücadele etmeye devam edeceğiz”
Egemenlik temelinde sürdürülen yeni siyasete işaret eden Cumhurbaşkanı Tatar, ” Bu siyaset, 2020 yılından sonra Anavatan Türkiye Cumhuriyetinin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tam destek verdiği egemenlik temelinde ve iki devletli bir anlaşmadır ” dedi.

Artık bütün dünyaya Kıbrıs Adası’nda iki ayrı halk, iki ayrı devlet ve iki ayrı demokrasinin mevcut olduğunu her platformda haykırdıklarını vurgulayan Tatar, “Rum liderliği ne derse desin, biz kendi egemenliğimizden, kendi hakkımızdan, kendi hukuğumuzdan ve ayrı bir halk olmanın zenginliğinden , yani kendi kimliğimiz, dilimiz, dinimiz, kültürümüz, tarihimiz, müziğimiz, edebiyatımızla Kıbrıs Türk Halkı olarak varız ve var olmaya bu topraklarda özgür yaşamak için mücadele etmeye devam edeceğiz.” diye konuştu.

Egemenlik ve iki devletli bir anlaşmanın altının boş olmadığını, Kıbrıs Türk halkının özden gelen hakkı olduğunu , şehitler verildiğini, uzun yıllar var oluş mücadelesi ortaya konulduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Tatar, “Egemenlik hakkı, özden gelen hakkımız, uluslararası anlaşmalarının da içerisindedir. Yeni siyasetten geri dönüşü olmaması gerekiyor. Bu haklarımızı almamız için büyük bedeller ödenmiştir. Bunun içerisinde 85 milyonluk Anavatan Türkiye, Avrupa’da yaşayan 10 milyon Türk vatandaşı , yani 100 milyona yakın bu siyasete destek veren Türk vatandaşı vardır, bu çok önemlidir” dedi.

-KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatındaki gözlemci üyeliği”

KKTC’nin TDT gözlemci üyeliğinden bahseden Cumhurbaşkanı Tatar, şunları ifade etti:

“Bu teşkilatta çeşitli seviyelerde toplantı ve zirveler gerçekleştiriliyor, Devlet Başkanı, Bakanlar, ekonomik ve sivil toplum düzeyinde toplantılara KKTC olarak biz de bayrağımızla katılıyoruz.”

Kıbrıs Türk halkının bir cemaatten devlet sahibi bir halk konumuna ulaştığını dile getiren Tatar, “Uluslararası organizasyonlarda devletimizle temsil ediliyoruz.” diyerek Gambia temaslarıyla ilgili bilgiler verdi.
“Biz yüreğimizi milli davamız için ortaya koyduk. Halkımızın refahı ve geleceği için mücadeleyi canla başla sürdürüyoruz.” diyen Cumhurbaşkanı Tatar, gelecek hafta, Azerbaycan’da, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in davetiyle ekonomik zirve toplantısına katılacağını söyledi.

Tatar, şöyle konuştu: “Tabii, Güney Kıbrıs’taki zihniyet değişmedi, bizim görünürlüğümüzü her fırsatta engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ve biz böylesi bir zihniyette olan Rum liderliği ile, her türlü iyi niyetimizi göstermemize rağmen maalesef bir yere gelemedik. Annan Planında da böyle olmuştu, Temmuz 2017 yılında Crans-Montana’da da böyle olmuştu.”

-“KKTC gelişmiştir ve gelişmeye devam edecektir”

KKTC’de, gençliği başı dik ve onurlu bir şekilde geleceğe hazırlamak için canla başla çalıştıklarını vurgulayan Tatar, “Ülkemizde turizmle, üniversitelerimizle, Türkiye’den getirilen su, sanayi bölgelerimiz, inşaat ve emlaktaki gelişmelerle ve şimdi KKTC’de bu yıl içerisinde ilk kez düzenlenen ve 225,000 kişinin katıldığı Mayıs ayında gerçekleşen uzay ve havacılık alanındaki KKTC TEKNOFEST ile gelişmeye devam ediyoruz” dedi.

Tatar, bu hafta Avrupa Bakanı Doughty ve Birleşik Kralık Eski Başbakanı Boris Johnson ile görüşme gerçekleştirdiğini de anımsattı. Cumhurbaşkanı Tatar, Londra’da lobiciliğin önemine de işaret ederek, İngiltere’deki temaslarını aktardı, Kıbrıs Türk halkının görüşlerini ve beklentilerini en proaktif şekilde ortaya koymaya devam ettiklerini söyledi.

İngiltere Kıbrıs Türk Dernekleri Konseyi Başkanı Kenan Nafi’ye ve Konsey’in Yönetim Kuruluna, Kıbrıs Türk Kültür Festivali’ni organize ettikleri için teşekkür eden Tatar, “Festivaller, Kıbrıs Türk halkının kültür, gelenekler, el sanatları, folklor ve müziğinin yanı sıra bir dayanışma göstergesi olması bizim için çok büyük önem taşımaktadır. Gençlerimizle gurur duyuyoruz” diyerek konuşmasını tamamladı.

Devamını Oku

Trending

Reklam