Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

“Geçmişte başarısız olundu, ancak gelecek böyle olmamalıdır”

Published

on

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Cenevre’de gerçekleştirilen 5+BM gayri resmi toplantının ardından, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’e bir mektup yazarak değerlendirmelerde bulundu.

Tatar, Kıbrıs Türk tarafının yapmış olduğu önerileri ve yeni vizyonunu ifade ederek, BM ve Kıbrıs Rum tarafına sunulan önerileri “açık fikirle ele alma” çağrısında bulundu.

Cumhurbaşkanlığı tarafından basınla paylaşılan mektupta, Tatar, “iki tarafın özünde var olan egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün hem müzakere masasında hem de dışarıda kabul edilerek, eşit şartların oluşturulması” önerisini yineledi.

Tatar, Kıbrıs Türk tarafının sunduğu önerilere açık fikirle ve olumlu bir şekilde yaklaşıldığı takdirde, Ada’da ilgili tüm tarafların ve bölgenin genelinin yararına olacak adil ve sürdürülebilir bir anlaşmanın önünün açabileceğine inandığını ve bu yönde BM ile yapıcı bir şekilde çalışmaya hazır olduklarını belirtti.
Tatar,  “Genel Sekreter’in Cenevre’de 5+BM gayriresmi toplantısında ortaya koyduğu adil ve dengeli duruştan dolayı” teşekkür ederek,  Sekreterin “tarihin yeniden yazılamayacağı, ancak siyasi irade ve cesaretle çocuklar ve gelecek nesiller için daha iyi bir gelecek tasarlanabileceği konusundaki açıklamasına” katıldığını ifade etti. 

“GEÇMİŞTEN ÖĞRENMENİN EN İYİ YOLU, ONU NESNEL VE VAR OLAN GERÇEKLERE DAYANDIRMAKTIR”

“Umutlu bir gelecek için geçmişten ders alınması” ve bunun “nesnel ve var olan gerçekler temelinde olması gerektiğini” belirten Tatar, Cenevre’de 5+BM gayriresmi toplantısında Kıbrıslı Rum Lider Anastasiadis’in tarihi gerçekleri çarpıtmasından ve 1963-74 yılları arası Kıbrıslı Türklerin çektiği acılar karşısında ne kadar kayıtsız olduğunu göstermesinden duyduğu hayal kırıklığını ifade etti. 
Tatar, “Kıbrıs Rum tarafının 1963-74 dönemine dair çarpıtmalarının gerçeğini yansıtmadığına” dikkat çekerek, konuyla ilgili mevcut tarihsel belgeleri kaynak gösterdi.

“BUGÜN DE DEVAM EDEN EKONOMİK, SOSYAL, KÜLTÜREL VE DİĞER KISITLAMALARLA KIBRIS RUM TARAFI KENDİ ŞARTLARINA GÖRE ‘DAYATILMIŞ’ BİR ÇÖZÜME ULAŞMAYI HEDEFLİYOR”

“Bugün de devam eden ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer kısıtlamalarla Kıbrıs Rum tarafı kendi şartlarına göre ‘dayatılmış’ bir çözüme ulaşmayı hedefliyor” ifadelerini kullanan Tatar, “Uluslararası alanda onaylanmış orijinal Kıbrıs Anayasası’nın maddi ihlali ve 1963’ten bugüne değişen şartlar ve özellikle BM çabalarının defaatle başarısızlıkla sonuçlanması o kadar temeldi ki Kıbrıs Türk halkının korunması ve kendi kaderini tayin etme hakkına saygı duyulması için tek çözüm iki taraf arasında ihtiyaç duyulan dengeyi sağlamak için gerekli olan Ada’daki mevcut Kıbrıs Türk Devleti’nin meşruiyetinin tanınması olduğunu göstermiştir” dedi.

 “GEÇMİŞTE BAŞARISIZ OLUNDU, ANCAK GELECEK BÖYLE OLMAMALIDIR” 

Tatar’ın “Geçmişte başarısız olundu, ancak gelecek böyle olmamalıdır. Onlarca yıl süren başarısız müzakereler ve bugün karşı karşıya kaldığımız zihniyetten sonra, bunu, Kıbrıs adasındaki varlığımızın yanı sıra güvenliğimizi, özgürlüğümüzü ve haysiyetimizi sağlamanın tek yolu olarak görüyoruz” ifadelerini de içeren mektubun tam metni şu şekilde: 
“Ekselansları, 
Cenevre’de 5+BM gayriresmi toplantısında sizinle görüştüğüme memnun oldum. Kıbrıs’ta sürdürülebilir bir çözüm için resmi müzakerelere başlayabilmeyi mümkün kılacak iki taraf arasında ortak bir zemin olup olmadığını tespit etmeyi amaçlayan toplantılarda ortaya koyduğunuz adil ve dengeli duruşunuz için size teşekkür ederim. 
Öncelikle şunu söylememe izin verin, tarihi yeniden yazamayacağımız, ancak siyasi irade ve cesaretle çocuklarımız ve gelecek nesiller için daha iyi bir gelecek tasarlayabileceğimiz konusundaki açıklamanıza katılıyorum. Geçmiş çözüm süreçlerinde olduğu gibi, Türk tarafının önerisi üzerine düzenlediğiniz 5+BM gayri resmi toplantısındaki yaklaşımımız da bu anlayış doğrultusundaydı. 
Albert Einstein’ın geçmişten öğrenip, bugün için yaşamanın ve yarın için umut etmenin en iyisi olduğu sözlerini hatırlıyor ve çok değer veriyoruz. Yarın için umutluyuz, ancak bu umudun gerçekleşmesi için geçmişten ders almamız gerekiyor. Bununla birlikte, geçmişten öğrenmenin en iyi yolu, onu nesnel ve var olan gerçeklere dayandırmaktır. 
Cenevre’deki 5+BM gayri resmi toplantısında, Kıbrıslı Rum mevkidaşım Anastasiadis’in yalnızca tarihi gerçekleri çarpıtmakla kalmayıp, özellikle 1963-74 yılları arası Kıbrıslı Türklerin çektiği acılar karşısında ne kadar kayıtsız olduğunu bir kez daha göstermesi beni büyük hayal kırıklığına uğrattı. 
Sayın Genel Sekreter, Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıslı Türklerin 1963-64 döneminde kendi iradeleriyle ‘hükümetten ayrıldığına’ dair çarpıtmalarının gerçekleri yansıtmadığı konusundaki yanıltmaya yanıt olarak Kıbrıs’taki BM Barışı Gücü’ne (UNIFCYP) ilişkin raporlarından daha iyi bir kaynak yoktur. 
Örneğin, dönemin Genel Sekreteri U Thant’ın 10 Eylül 1964 tarihli raporunun (S/5950) 109. paragrafında Kıbrıslı Türk kamu görevlilerinin ‘Kıbrıs Hükümeti’nden’ asla feragat etmediklerini ve hüküm süren (Aralık 1963’ten beri) koşullar nedeniyle can ve mal güvenliğinin olmaması nedenleriyle Kıbrıs Rum tarafındaki ofislerine gidemedikleri belirtilmektedir. 
Aynı raporun 218 ve 219. paragraflarında, Genel Sekreter U Thant, Kıbrıs Türk tarafının 1960 anayasal düzeninin yeniden tesis edilmesi için BM’ye başvurduğunu, ancak bunun kendi görev yönergesi dahilinde olduğunu düşünmeyen BM’nin, 186 sayılı karardaki ‘normal koşullara dönüşün’, ‘anayasal düzene dönüş’ anlamına gelmediğini iddia ettiğini belirtmektedir.
Daha da çarpıcı olan, Genel Sekreter aynı raporun 222. paragrafında ‘…Kıbrıs’taki Türk toplumuna uygulanan ekonomik kısıtlamalar bazı durumlarda gerçek bir kuşatma oluşturacak kadar şiddetli olup, bunun Kıbrıs Hükümeti’nin askeri harekât yerine ekonomik baskı yoluyla potansiyel bir çözümü zorlamaya çalıştığı sonucuna varılabilir’ şeklinde ifade etmiştir.
Bu gün de devam eden ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer kısıtlamalarla Kıbrıs Rum tarafı kendi şartlarına göre ‘dayatılmış’ bir çözüme ulaşmayı hedefliyor.
Son olarak, dönemin Genel Sekreteri U Thant’ın 29 Temmuz 1965 tarihli raporuna (S/6569) atıfta bulunacağım; burada, diğer şeylerin yanı sıra, Temsilciler Meclisi’nin Kıbrıslı Türk üyelerinin BM aracılığıyla Temsilciler Meclisi’ne geri dönme girişiminde bulundukları, ancak o zaman Meclis Başkanı olan merhum Glafkos Kleridis’in Kıbrıs Türk Temsilcilerine ancak Anayasa’da yapılan tek taraflı değişiklikleri – özellikle de değiştirilemez iki toplumlu güç paylaşımı ile ilgili hükümleri – kabul etmeleri halinde geri dönebileceklerini söylediği belirtilmektedir.
Kıbrıslı Rum Cumhurbaşkanı Makarios’un Anayasa’da öngörülen ayrı Türk belediyelerinin kurulmasına ilişkin Mahkeme kararlarına uymayı reddetmesi nedeniyle 1963’te istifa eden Kıbrıs Yüksek Anayasa Mahkemesi’nin o dönemki tarafsız başkanı Dr. Ernst Forsthoff, 30 Aralık 1963’te UPI muhabirine verdiği röportajda ‘bütün bunlar Makarios’un Kıbrıslı Türklerin tüm anayasal haklarını ortadan kaldırmak istemesi nedeniyle oldu. Makarios’un Kıbrıslı Türkleri haklarından açıkça mahrum bırakmaya başladığı andan itibaren, gerçekleşen olaylar kaçınılmazdı’ demiştir.
Tarihsel arka plana bakacak olursak, Kıbrıs’ın 1960 yılında bağımsız iki toplumlu bir Devlet olarak ortaya çıkmasının, her iki halkın da kendi kaderini tayin etme iradesi olduğu hatırlanmalıdır. İngiliz Sömürge Bakanı Lennox-Boyd, ortaya çıkan durumu 1956’da şu ifadelerle tanımlamıştı: ‘…Majesteleri’nin Hükümeti’nin amacı, Kıbrıs’ın kendine özgü şartlarını da göz önünde bulundurarak, kendi kaderini tayin etme hakkı kullanıldığında Kıbrıs Türk toplumunun en az Kıbrıs Rum toplumu kadar gelecekteki statülerine karar verme özgürlüğüne sahip olacak şekilde gerçekleştirilmesini sağlamak olacaktır. Başka bir ifadeyle, böylesine karma bir nüfusun olduğu yerde, Majesteleri’nin Hükümeti kendi kaderini tayin hakkının kullanılması ile ilgili nihai seçenekleri arasında bölünmenin de olduğunu kabul etmelidir’ (Avam Kamarası’nda yapılan konuşma, 19 Aralık 1956.) Bu açıklama, Sömürge Bakanı’nın teminatlarını ‘taahhüt’ olarak nitelendiren dönemin İngiltere Başbakanı Harold Macmillan tarafından da 26 Haziran 1958’de teyit edilmişti.  
Buna göre, 1960 ortaklık Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın ilgili değişmez hükümleri, gücün Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk toplumları tarafından eşit kurucu ortaklar olarak nasıl paylaşılacağını kesin olarak tanımlamıştır.
Anayasa’nın Temel Maddeleri hem iki toplumun tanınmış eşitliğini hem de egemenliğe ilişkin niteliklerini eşit olarak paylaşma yükümlülüklerini güvence altına almak için dikkatlice kaleme alınmıştır.
İki toplumun eşitliğinin bir yansıması olarak, hem Kıbrıslı Rum Cumhurbaşkanı hem de Kıbrıslı Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Bakanlar Kurulu kararları ve Temsilciler Meclisi’nin ayrı çoğunlukları gerektiren kanun ve kararları üzerinde veto hakkına sahiptiler. 
Aralık 1963’te Kıbrıslı Rumlar tarafından gasp edilen ve Anayasa’ya aykırı değişikliklerle meşruiyetini yitiren eski iki toplumlu Kıbrıs Hükümeti, tamamen Kıbrıs Rum halkından oluşan bir Kıbrıs Rum Hükümeti haline gelmiştir. Bu açık hukuksal ihlal, Kıbrıs Türk halkına boyun eğdirmeyi ve onlara hükmetmeyi amaçlıyordu. Bu durum karşısında, Kıbrıslı Türklerin kendi kaderini tayin hakkını kullanmak için Kıbrıs’ta kendi ayrı yönetimlerini kurmaktan başka alternatifleri kalmamıştı.  
Uluslararası alanda onaylanmış orijinal Kıbrıs Anayasası’nın maddi ihlali ve 1963’ten bugüne değişen şartlar ve özellikle BM çabalarının defaten başarısızlıkla sonuçlanması o kadar temeldi ki Kıbrıs Türk halkının korunması ve kendi kaderini tayin etme hakkına saygı duyulması için tek çözüm iki taraf arasında ihtiyaç duyulan dengeyi sağlamak için gerekli olan Ada’daki mevcut Kıbrıs Türk Devleti’nin meşruiyetinin tanınması olduğunu göstermiştir. 
Öte yandan sayın Anastasidis’in Cenevre’de çözüm vizyonu olarak Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rumların gasp ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’ne entegre olmasıyla birlikte ‘evrilecek’ olmasından söz ettiğini duymak yaraya tuz basmıştır. Bu, Kıbrıs Türk tarafından, Kıbrıslı Rumların 1960’da iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni gasp etmesini meşrulaştırmasını ve kendilerini ‘ozmoz’ yoluyla bu hukuksuzluğa entegre etmeyi kabul etmelerini istemek anlamına gelmektedir. 
Bu sadece Kıbrıslı Rumların gerçekleri çarpıtmaya devam etme mentalitesi ve o zamanki iki uluslu Cumhuriyet’in çöküşünün suçunu Kıbrıs Türk tarafına atma zihniyetinin değişmediğini göstermektedir. Aynı zamanda retoriklerinden ve eylemlerinden de belli olan üstünlük/hegemonya zihniyetlerinin de değişmediğini görüyoruz!
Ne yazık ki uluslararası toplum, Kıbrıs Rum tarafının yasadışı eylemlerini kabul etmiş ve bu da nihayetinde 1960 Anlaşmalarının oluşturduğu durumun tamamen çökmesine yol açmıştır. Ancak uluslararası toplumun bu fiili kabulü, uluslararası hukuka aykırı durumu hiçbir şekilde ortadan kaldırmamış ve hatta, daha da önemlisi, Kıbrıs Türk toplumunun Kıbrıs Rum toplumuyla ortak olarak sahip olduğu haklarından ve özellikle kendi kaderini tayin hakkından yararlanmasından mahrum bırakmamıştır.  
Kıbrıs Türk tarafı geleceği inşa etmeye çalışırken, tarihin tekerrür etmesine izin veremez ve izin vermemelidir. Bu nedenle özünden gelen hakkımız olan kendi kaderimizi tayin hakkımızı ve bununla birlikte egemen eşitliğimizi ve eşit uluslararası statümüzü sürdürmekte kararlıyız. Böylelikle, Ada’nın mevcut ve gelecekteki iki Devleti arasında yapıcı ve sürdürülebilir bir iş birliği ilişkisi kurulabilecektir. Bu, nesillerdir karşı karşıya olduğumuz kalıcı zorluklar dikkate alındığında, siyasi, sosyal, ekonomik ve fiziksel güvenliğimiz açısından da vazgeçilmez bir gereklilik haline gelmiştir. Uluslararası hukuk, müzakere sürecinde veya bunun sonucunda ortaya çıkacak herhangi bir çözümde iki tarafa farklı muamelede bulunulmasını öngörmemektedir.
Sayın Genel Sekreter, geçmişte başarısız olundu, ancak gelecek böyle olmamalıdır! Onlarca yıl süren başarısız müzakereler ve bugün karşı karşıya kaldığımız zihniyetten sonra, bunu, Kıbrıs adasındaki varlığımızın yanı sıra güvenliğimizi, özgürlüğümüzü ve haysiyetimizi sağlamanın tek yolu olarak görüyoruz.
Bugün, Siz Ekselanslarının Cenevre’deki toplantıda da kabul ettiği üzere, Kıbrıs Türk halkı, bizim hatamızdan kaynaklanmayan nedenlerden dolayı, karşı tarafın kışkırttığı ve uluslararası toplum tarafından göz yumulan insanlık dışı tecrit ve kısıtlamalarla karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Bunlar, seyahat özgürlüğümüze getirilen kısıtlamalardan, doğrudan ticarete, spora ve hatta sosyal ve kültürel etkinliklere kadar uzanmaktadır. Bütün bunlar Kıbrıslı Türklerin uluslararası kimliği/statüsünün yadsınması ile birleştiğinden, bahse konu izolasyon önlemleri sadece ekonomik ve sosyal hayatımızın gelişmesini engellemekle kalmayıp, diğer tarafın uzlaşmaz tavrını cesaretlendirerek bir çözümün bulunmasına da engel olmaktadır. ‘Medeni dünya’ bize bu kısıtlamaların kaldırılabilmesi için bir anlaşma olması gerektiğini söylerken, gerçekte bizler baskı altında görüşme/müzakere süreçlerinde de yer almaya mahkum ediliyoruz. Kıbrıs Rum tarafı 2004 Kapsamlı Kıbrıs Çözüm Planı  (Annan Planı) da dahil birçok BM Planını reddedip, 2017’de Crans-Montana’da uzlaşmaz bir tavır sergilerken ve çözümü engelleyen taraf olduğu bu kadar açıkken  Kıbrıs Türk tarafına uygulanan bu sınırlamaların adaletsizliği ortadadır. 
Biz, Ekselanslarının bu sefer farklı olması gerektiğine dair tavsiyesini dikkate alarak, Cenevre’ye yeni bir vizyonla, müzakereler tarihinde yeni bir sayfa açma ve Kıbrıs’ta barış içinde bir arada yaşama vizyonuyla gittik. Bununla birlikte, sayın Anastasiadis’ten duyduğumuz tek şey, Crans-Montana ve önceki dönemlerde başarısız olan ve sürdürülebilir bir sonuç vermeyen argümanlarının açıkça bir tekrarıydı. Çözüm planlarını defalarca reddettiği göz önüne alındığında, Kıbrıs Rum tarafının ‘BM parametrelerine, yakınlaşmalara’ vb. sözde sadık kaldığı iddiası da samimiyetsizlik ve ikiyüzlülüğün göstergesidir ve önemli avantajlara ve kazanımlara sahip olduğu statükoyu sürdürmeye yöneliktir.  
Ekselanslarının, ‘aşağıdan yukarıya’ yaklaşım önerisini de dikkate alan Kıbrıs Türk tarafı, ileriye giden yolda geçmişte başarısızlıkla sonuçlanan egzersizleri geride bırakarak yeni bir zeminden hareket etmemiz gerektiğini düşünmektedir.  Yeni zeminin Ada’daki mevcut gerçeklere ve iki tarafın eşit uluslararası statüsü ve BM Şartında yer alan iki tarafın egemen eşitliğine dayanması gerekmektedir.
Cenevre’de, iki tarafın eşit uluslararası statüsü ve egemen eşitliğinin güvence altına alınacağı bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının alınmasından sonra iş birliğine dayalı ilişki kurmak için bir teklifte bulundum. Böyle bir karar, mevcut iki Devlet arasında iş birliğine dayalı bir ilişki kurulması için yeni bir temel oluşturacaktır.
Önerimin arkasındaki mantık; eşitler arasında sonuç odaklı müzakereler yapılmasına dayanmalıdır. İki taraf arasında denge sağlandıktan sonra sonuç odaklı, zaman tahditli müzakerelere girmek hayati önem taşımaktadır. Deneyimlerimiz, eşitliğin sadece müzakere masasıyla sınırlı tutulmasının, tanınmış olan hükümetin, diğer tarafın insanlık dışı izolasyon ve kısıtlamalar altında acı çekmeye devam edeceğini bilerek, müzakereleri istediği zaman terk etme seçeneğini kullanmasına olanak tanıyarak, Kıbrıs müzakerelerini başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtığını göstermektedir. Böyle bir durumda, iki taraf arasında eşitlikten söz edilemez.
Hâlihazırda egemen olduğumuzdan, egemen olup olmadığımız konusunda bir tartışma başlatmak niyetinde değilim. Benim önerim, iki tarafın özünde var olan egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün hem müzakere masasında, hem de dışarıda kabul edilerek, eşit şartların oluşturulmasıdır.  
Federasyon zeminindeki müzakereleri tükettiğimiz bir gerçektir. Bunun nedeni, Kıbrıs’ın Helenizm’in ayrılmaz bir parçası olan kurumsallaşmış Kıbrıslı Rum ve Yunan tutkusudur. Bu durum, Rumların güç ve refahı paylaşma konusunda isteksizlik olmalarına, karşılıklı çıkarların olmayışına, iki taraf arasında derin güven bunalımına ve iki taraf arasında karşılıklı bağımlılığa dayanan anlamlı bir iş birliğinin gerçekleşmemesine neden olmuştur. Yeni bir zeminde, özgürce ulaşılabilecek ve karşılıklı olarak kabul edilebilir, iş birliğine dayalı bir anlaşma olabilmesi için, bu gerçeğin, siz Ekselansınızın de yardımıyla kabul edilmesinin zamanı gelmiştir. Daha sonra, sonuç odaklı bir süreç için bir zaman çerçevesi içeren bir yol haritası üzerinde çalışmaya hazır olacağız.
Şahsınızın ve Güvenlik Konseyi üyelerinin ekte bir kopyasını sunduğumuz önerilerimize açık fikirlilikle yanaşmanızı rica ediyor, böyle bir yaklaşımın Kıbrıs Rum tarafını da olumlu yaklaşmaya teşvik edip, Ada’da ilgili tüm tarafların ve bölgenin genelinin yararına olacak adil ve sürdürülebilir bir anlaşmanın önünü açabileceğini düşünüyorum. Bu yaklaşımla, Kıbrıs Türk tarafı, Ekselansları ve Bayan Lute ile bu yönde yapıcı bir şekilde çalışmaya hazırdır.
Ekselansları, en derin saygılarımı lütfen kabul ediniz.”

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Cumhurbaşkanı Tatar 3. Raşit Özsağlam Tavla Turnuvası’na katıldı

Published

on

By

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar 3. Raşit Özsağlam Tavla Turnuvası’na katıldı.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Yiğitler Köyü Festival Alanında düzenlenen 3. Raşit Özsağlam Tavla Turnuvası’na katıldı.

Turnuvada yaptığı konuşmada, böylesine anlamlı bir etkinlikte bulunmaktan dolayı duyduğu mutluluğu ifade eden Cumhurbaşkanı Tatar; Raşit Özsağlam’ın Yiğitler köyüne büyük hizmetleri olan, her zaman herkese yol gösteren, hem ülkesini hem de insanları seven çok değerli bir kişilik olduğunu söyledi.

Yapılan bu etkinlikte katılım sağlayanların verdiği mesaja değinen Cumhurbaşkanı Tatar, bu anlamlı etkinlikte değerlerimize sahip çıktığımızı belirterek, bu değerlerin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olduğunun göstergesi olduğunun da altını çizdi.

Yiğitler- Pile yolu yapımında muhtar olarak çok emek sarfeden Raşit Özsağlam’ın vefatından sonra birçok engele rağmen yol yapım çalışmalarına başlandığını belirten Cumhurbaşkanı Tatar, Pile’nin ortak bir köy olduğunu kabul edilmesinin gerekliliğine vurgu yaptı ve gerekli destek ile bu yol yapımının tamamlanması temennisinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Tatar, Raşit Özsağlam anısına her yıl bu turnuvanın düzenlenmesi temennisinde bulunarak; “Böylesine büyük değerlerin ülkemize yaptığı katkıların ne kadar anlamlı olduğunu bir kez daha görüyor ve Raşit Özsağlam’ın manevi huzurunda kendisine rahmet diliyorum” dedi.

Devamını Oku

Kıbrıs

Yılmaz’dan Gazimağusa’da önemli mesajlar: “Tarım ve narenciyeye katkıyı sürdüreceğiz”

Published

on

By

Başbakanlık Organizasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Başbakan Ünal Üstel, Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Yasin Ekrem Serim ile birlikte Gazimağusa’da halkla buluştu.

Etkinlikte, bazı Bakanlar, milletvekilleri ve çok sayıda üst düzey yetkili de hazır bulundu.

Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz halka hitaben konuşmasına Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümet yetkililerinin selamlarını getirdiğini söyleyerek başladı.

Yılmaz “Millete hizmet, sorunları çözmek ve halka daha müreffeh bir hayat sunmak amacıyla buradayız” diyerek , bu çerçevede dün ülkede önemli toplantılar yaptıklarını, özellikle elektrik konusunda kısa-orta ve uzun vadeli çözüm önerileri içerisinde olduklarının müjdesini verdi .

Cevdet Yılmaz enerji konusunda önemli adımlar atıldığını yineleyerek “Denizin altından nasıl suyu getirdiysek, elektriği de getireceğiz” şeklinde konuştu.

KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bu sayede çok daha güçlü bağlarla bağlanacağını vurgu yapan Yılmaz, yürütülen diğer projelere de değindi.

Girne Akçiçek Hastanesi’nden sivil halkın da hizmet alabilmesi yönünde bir protokol imzalandığını, ayrıca Şehit yakınları ve gazilerle ilgili de bir protokola imza koyduklarını, bu sayede buradaki tüm şehit ve gazi yakınlarının Türkiye’deki şehit ve gazi yakınlarıyla aynı haklara sahip olup, her türlü imkandan eşit şekilde yararlanabileceğini açıkladı.

KKTC ile iktisadi ve mali işbirliklerin devam edeceğini belirten Yılmaz, siyasi olarak da Kıbrıs Türkünün yanında olduklarını, Cumhurbaşkanı Ersin Tatarı da bu konuda desteklediklerini ifade etti.

Yılmaz tüm dünyada savaşlar yaşanırken 50 yıldır dünyanın en huzurlu ülkesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olduğunu kaydederek “Burada KKTC gerçeği var, bu gerçekler görülmeden bir anlaşma olmaz, biz bu gerçeklerle bir çözüm istiyoruz, eşitlik-adalet ve hakkaniyete uygun bir çözüm” dedi.

Ülke üstünde oynanan bir takım oyunların tarihi gerçekleri örtemeyeceğine vurgu yapan Yılmaz, yaşanan tarihi gerçeklerin unutulamayacağını belirtti.

Cevdet Yılmaz TC’nin katkılarıyla ülkeye hizmet etme düşünce ve karşılığında olduklarına dikkati çekerek, bu çerçevede sağlık, tarım, yollar gibi her türlü alanda katkıyı sürdüreceklerini belirtti ve Maraş bölgesine bu kapsamda yeni bir sağlık ocağının yapılacağını bunun için de 55 milyon Lira ayrıldığını dile getirdi.
Yılmaz, konuşmasında, Şampiyon Melekleri bir kez daha rahmetle andı, ailelere sabır diledi.

Yılmaz, devam eden adlı yargılama sürecinde Türkiye Cumhuriyeti adaletinin en doğru kararı vereceğine olan inancını dile getirdi.

Devamını Oku

Kıbrıs

Gazimağusa’da “Okul Başlıyor Pazarı” kuruldu

Published

on

By

Gazimağusa Belediyesi’nin bu yıl ikincisini düzenlediği “Okul Başlıyor Pazarı” bugün Perşembe Pazarı alanında kuruldu.

Gazimağusa Belediyesi’nden verilen bilgiye göre, etkinliğe katılan aileler, çocuklarının tüm okul ihtiyaçlarını uygun fiyatlara temin etme fırsatı bulurken, çocuklar da alanda kurulan şişme oyun parkında eğlendi ve gün boyu ücretsiz olarak sunulan dondurma ve yemiş ikramları ile keyifli bir gün geçirdi.

Gazimağusa Belediyesi personelinin yoğun çalışmaları ile birçok bağışçının destek verdiği etkinliği, Milli Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu da ziyaret etti. Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği aileleri ile bazı belediye meclis üyelerinin de katıldığı etkinlikten elde edilen gelir Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği’ne bağışlanacak.

Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği Genel Sekreteri Osman Akın, etkinlikte yaptığı konuşmada, böylesi bir sosyal sorumluluk projesi ile yaptığı katkılardan dolayı Gazimağusa Belediyesi’ne teşekkür etti. Yapılan katkılarla derneğin eğitim odaklı faaliyetlerine destek verilmesinin onur verici olduğunu ifade eden Akın, Şampiyon Melekler’in adlarının ve anısının yaşatılması, onların yarım kalan sportif alandaki başarılarını devam ettirmek maksadı ile Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği’nin her zaman çalışacağını kaydetti. Akın, yapılan bağışlar ve yardımların her kuruşuna kadar eğitim odaklı faaliyetlerde kullanılacağı konusunda kendilerine duyulan güveni hissettiklerini ve onur duyduklarını kaydederek, Şampiyon Melekler’in her zaman yaşatılacağını ve onlar için ellerinden geleni yapacaklarını vurguladı.

Etkinlikte konuşma yapan Gazimağusa Belediye Başkanı Süleyman Uluçay, “Okul Başlıyor Pazarı” ile Gazimağusalı’nın bir kez daha güzel bir dayanışma ve birlik olma örneği sergilediğini ifade etti. Bağışçılardan temin edilen birçok okul ihtiyacının bu etkinlikte uygun fiyatlara satışının yapıldığını ifade eden Uluçay, her zaman yanlarında olduğunu ve tüm taleplerde yardımlarını esirgemediğini belirttiği Milli Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu’na teşekkürlerini sundu.

Açıklamada Milli Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nun konuşmasına da yer verildi. Çavuşoğlu, geçen yıl belediye başkanı Süleyman Uluçay’ın girişimleri ile başlatılan “Okul Başlıyor Pazarı”nın gelenekselleşerek devam etmesi arzusunda olduğunu ifade etti.

Çavuşoğlu, bu tarz etkinliklerin bir motivasyona dönüşmesini dileyerek, okullarda Şampiyon Melekler gibi rol model olan çocukların yetiştirilmesi için aileler, kurum ve kuruluşlar ile birlikte çalışmaya devam ettiklerini belirtti.

Çavuşoğlu, özverili gayret neticesinde bağış yolu ile temin edilen kırtasiye ürünlerinin satışından elde edilen gelirlerin ve buraya gelen katılımcıların bağışlarının Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği’ne bağışlanmasının ve derneğin de birçok çocuğun akademik, toplumsal ve kültürel gelişimlerine destek olmasının kendisi için onur verici bir çalışma olduğunu kaydetti.

“Her zaman bu sürece hep destek vereceğiz ve Şampiyon Melekleri her zaman sevgi ve saygı ile anmaya devam edeceğiz” diyen Çavuşoğlu, Şampiyon Melekleri yaşatmak adına, onların hedeflerini başka bedenlerde yaşatabilmek için de her türlü birlikteliği yapmaya devam edeceklerini belirtti.

2024-2025 Eğitim yılının başlamasına hazır olmak adına Milli Eğitim Bakanlığı olarak 6 Şubat depreminden sonra ülkede artan farkındalık sayesinde şu anda okullarda çok ciddi çalışmaların yürütüldüğüne dikkat çeken Çavuşoğlu, okullarda yapılan tadilat ve güçlendirme çalışmalarını ülke tarihinde görülmemiş olarak nitelendirdi.

Esas olanın can güvenliği olduğunu vurgulayan Çavuşoğlu, çocukların okullara bağlılığını ve motivasyonunu artırabilmek adına oluşturulan el birliğini herkesin desteklemesi çağrısında bulundu.

Gazimağusa Belediyesi’nin öncülük ettiği bu el birliği çalışmasının birçok çocuğa ışık olacağını belirten Çavuşoğlu, Uluçay’a ve katkı koyan herkese teşekkür etti.

Devamını Oku

Trending

Reklam