Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Dünya

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

Afganistan’dan çekilme ve tahliye sürecinde ABD’nin Avrupalı müttefiklerine danışmadan kararları tek başına alması, Avrupa Birliği’nde ‘özerk savunma’ tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Gündemdeki ‘AB ordusu’ fikrini gerçekleştirmek

Published

on

“Afganistan’da olanlar bir uyanış çağrısı olmalı. Avrupa, stratejik bir şekilde düşünme ve harekete geçme kabiliyetini geliştirmeli.”

AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, yukarıdaki sözlerle Afganistan’daki tahliye sürecinde ABD’nin tutumuna ve Avrupa’nın bu süreçteki kısıtlı seçeneklerine isyanını dile getirdi.

Afganistan’dan çekilme ve tahliye sürecinde yaşanan görüş ayrılıkları ve ABD’nin Avrupalı müttefiklerine danışmadan bu konudaki kararları tek başına alması Avrupa Birliği’nde ciddi bir tepki yarattı.

Böylece yıllardır var olan, konjonktüre bağlı olarak rafa kaldırılıp raftan indirilen ‘özerk savunma’ ve ‘AB ordusu’ tartışmaları yeniden gündeme geldi.

Avrupa Birliği, bu gelişmelerden sonra savunma alanındaki seçeneklerini yeniden masaya yatırıyor.

“Beş bin askerlik bir güç teklifini” AB savunma bakanlarına sunduklarını açıklayan Borrell, 2 Eylül’de yaptığı basın açıklamasında, “Yaşananlarla ilgili çıkarabileceğimiz dersleri tartıştığımızı söyledim. Ve bence (bu derslerin) ilki; Afganistan, bizim stratejik özerkliğimizdeki eksikliklerin bir bedeli olduğunu ve ilerlemenin tek yolunun güçlerimizi birleştirmek ve sadece kapasitemizi değil, aynı zamanda hareket etme irademizi de güçlendirmek olduğunu gösterdi” İfadelerini kullandı.

AB Konseyi Başkanı Charles Michel de ‘AB ordusu’ önerisine sıcak bakan Avrupalı yetkililerden biri. “AB’nin kendi ortak savunma gücünü kurması gerektiğini” söyleyen Michel bu konunun önemini şöyle vurguladı:

“Küresel bir ekonomi ve demokratik bir güç olarak Avrupa, vatandaşlarımızın ve bize yardım ettikleri için tehdit edilenlerin tahliyesini garanti edemediğimiz bir durumla yetinebilir mi? Bana göre, Avrupa Birliği’nin karar vermede daha fazla özerklik için mücadele etmesi gerektiğini anlamak için bir başka jeopolitik olaya ihtiyacımız yok. AB’nin koruması gereken vatandaşları, savunması gereken çıkarları var. Değerler ve standartlara dayalı uluslararası bir düzenin güvencesi olmak için bu zorlukları aşmalı.”

Avrupa ülkelerinin ABD’den bağımsız, bir diğer ifadeyle NATO’nun dışında bir savunma politikası kurup kurmaması gerektiği tartışmaları öteden beri var olan bir gündem aslında.

AB için ortak savunma politikası özellikle Almanya ve Fransa’nın desteklediği bir konu.

Ancak bazı Avrupa Birliği üyeleri bu konuya mesafeli. Bu nedenle ‘Avrupa ordusu’ görevini görebilecek birçok girişim akamete uğradı.

Avrupa Birliği’nin bu yöndeki girişimleri ve üye ülkelerinin bu konudaki pozisyonlarını Sakarya Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal İnat’a sorduk.

İşte soru ve yanıtlar…

Soğuk Savaş yılları boyunca bütün çabalara rağmen güvenlik ve savunma alanlarında ortak bir politika üretemeyen ve savunmasını ABD’ye teslim eden Avrupa ülkeleri, sonraki yıllar içinde ekonomik açıdan bütünleşmesini genişletse de güvenlikle ilgili meselelerini NATO’ya havale etmeye devam etmişti. Geçen ay Afganistan’daki tahliye sürecinde ABD ile yaşanan görüş ayrılığından sonra birçok Avrupa ülkesi yeniden “özerk savunma” konusuna yoğunlaştı. Bu tartışmaların gelişim süreci ve neden bugüne kadar sonuçsuz kaldığını anlatabilir misiniz?

Öncelikle Avrupa Birliği içerisinde, Soğuk Savaş yılları da dahil olmak üzere, her zaman dış ve güvenlik politikası alanında ortak hareket edilmesini savunan ve bu yönde girişimde bulunan kesimlerin var olduğunun altını çizmek gerekir.

Hatta Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında Avrupa’da NATO çerçevesinde ve ABD liderliğinde oluşan yeni güvenlik mimarisinden rahatsız olan Fransa’nın öncülüğünde Avrupa’ya özgü alternatif bir güvenlik ortaklığı oluşturmaya yönelik girişimler de olmuştu.

ABD’yi “dışarıda” ve Almanya’yı “aşağıda” tutmayı hedefleyen bu girişimler bir Avrupa Savunma Topluluğu oluşturmayı öngören anlaşmanın imzalanmasına kadar varmıştı ancak Fransız iç politikasındaki tartışmalara takılıp onay sürecinde başarısız olmuştu.

1950’lerin başındaki bu girişimlerin başarısız olmasının ardından Fransa, istemeyerek de olsa güvenlik politikaları açısından Avrupa’da ABD’nin liderliğini kabul etmek zorunda kalmıştı. Ancak ABD’nin NATO’daki dominant pozisyonunu her fırsatta sorgulayan Elysee Sarayı’ndaki liderler, Fransa’nın liderliğinde bir Avrupa ortak güvenlik politikası oluşturma hevesinden hiç vazgeçmediler.

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Avrupa’ya yönelik en büyük tehdit olan Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Fransa’daki ve diğer bazı AB ülkelerindeki “Avrupacılar” yeniden harekete geçtiler ve “Atlantikçiler” olarak adlandırılan “ABD yanlıları” karşısında artık Avrupa’nın Amerika’nın desteğine ihtiyacı olmadığını ileri sürüp, Avrupa’nın kendi güvenlik mimarisini inşa etme zamanının geldiğini söylediler.

1990’lı yıllarda Maastricht Anlaşması ile birlikte Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nı (ODGP) ve Amsterdam Anlaşması ile birlikte Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’nı (AGSP) AB anlaşmalarına dahil ettiler. 2003 yılına kadar bir “Avrupa Ordusu” oluşturulması hedefi ortaya çıktı ancak Irak Savaşı sırasında yaşanan bölünmüşlük ve Atlantikçilerin isyanı bu hedefe ulaşılmasına engel oldu.

Ardından Rusya’nın giderek artan bir şekilde askeri güç kullanmaya yönelmesi (Gürcistan, Suriye ve Ukrayna) ve Çin’in yükselişi AB içindeki Atlantikçilerin sesinin daha fazla çıkması sonucunu doğurdu ve Fransa liderliğindeki Avrupacıların “Avrupa’ya özgü bir güvenlik mimarisi inşa etme hayalini” yeniden ertelemesine yol açtı.

Kendisini Rusya’nın doğrudan tehdidi altında gören Polonya, Baltık devletleri ve Balkan devletlerini ABD’nin olmadığı bir Avrupa güvenlik mimarisine ikna etmek doğal olarak zor oldu. “America First” sloganıyla yola çıkan Donald Trump’ın Avrupa’yı önemsemediğini açıkça gösteren politikaları bile bu gerçeği değiştiremedi. Trump döneminde “Artık Avrupa kendi başının çaresine bakmalı” diyen Angela Merkel bile Biden’ın yeni Amerikan Başkanı olmasının ardından yeniden Trans-Atlantik ortaklığın erdemlerinden bahsetmeye başladı.

“AB ordusu” planına mesafeli olan Avrupa ülkeleri de var. Bu ülkelerin tutumunun arka planı nedir?

AB ordusu ya da ‘Avrupa Ortak Savunma Politikası’na karşı ülkeleri üç grupta toplamak mümkün. Bunlar arasında en önemli grubu eski Doğu Bloku ülkeleri oluşturuyor. Polonya, Romanya, Macaristan, Çekya ve Baltık ülkeleri gibi devletler Rusya’nın saldırgan politikaları karşısında egemenliklerini korumak için ABD’nin desteğine ihtiyaç duyduklarını düşünüyorlar.

Fransa ve Almanya’nın desteğinin bu konuda yeterli ve güvenilir olmayacağı kanaati bu ülkelerin ABD ve NATO’ya alternatif girişimlere soğuk bakmalarına yol açıyor. İkinci olarak AB’nin ulus-üstü karakterinin güçlendirilip birliğin bir tür federal devlete dönüşmesini kendi bağımsızlıklarının sonu olarak gören devletler “Avrupa Ordusu”na karşı çıkıyor.

Brexit öncesinde İngiltere’nin liderliğindeki bu gruba şimdi Danimarka öncülük yapıyor. Danimarka, egemenliğin güvenlik dışındaki diğer önemli sembolü olan para konusunda da Avrupa ortak parası euro’ya katılmayarak hassas alanlarda egemenlik devrine karşı olduğunu göstermişti.

Üçüncü grupta ise Finlandiya, İsveç, İrlanda ve Avusturya’dan oluşan ve askeri paktlardan uzak durma politikası izleyen ülkeler var. Bu ülkeler de AB’nin bir tür NATO gibi askeri ittifaka dönüşmesine karşı çıkıyorlar.

Avrupa Birliği’nin Joe Biden tutumundan dolayı yaşadığı hayal kırıklığının ikili ilişkilere nasıl bir yansıması olur?

Aslında Afganistan’da asker bulunduran AB ülkeleri, ABD’nin Afganistan’dan çekilme kararının Trump döneminde alındığını biliyorlar. Ancak Biden’ın başkan olmasıyla birlikte Washington’un güvenlik konularında daha kooperatif davranmasını ve istişarelere önem vermesini bekliyorlardı. Ancak Biden yönetiminin gerekli istişare mekanizmalarını çalıştırmadan Afganistan’dan hızlı çekilme kararının yol açtığı bozgun görüntüsü AB ülkelerini hayal kırıklığına ve endişeye uğrattı.

Neden endişe diye sorulacak olursa, ABD’nin kendi çıkar algıları doğrultusunda yerel müttefiklerini bu kadar kolay terk etmesi, ciddi bir insanlık dramına yol açması ve ağır bir mülteci sorununun fitilini ateşlemesi Avrupalı ortaklarının ABD’nin liderliğine olan güvenini önemli oranda sarsmış görünüyor.

Bu durum, AB ile ABD arasında yaşanan “güven sorununun” sadece Trump dönemine özgü olmadığını gösteriyor.

AB ordusu gelecekte gerçekleşebilir mi? Bu NATO ile sorun yaratır mı?

AB içerisindeki Atlantikçilerin ve egemenlik devrine soğuk bakan diğer ülkelerin varlığı bütün AB’yi kapsayacak bir ortak ordunun kurulmasının mümkün olmayacağını gösteriyor.

Ancak bu konuda istekli bazı ülkelerin bir araya gelerek Avrupa ordusu diye adlandırılabilecek ortak birlikler oluşturmaları mümkündür ve nitekim şu anda da bu tür ortak birlikler mevcuttur.

Fakat Rusya ve Çin gibi ortak tehditler Avrupa’nın güvenliği için ABD’nin desteğini kaçınılmaz kılıyor. Bu nedenle, zaman zaman “Avrupa Ordusu”, “ODGP”, “AGSP” ya da “PESCO” gibi isimlerle Avrupa’ya özgü ve ABD’yi dışarıda tutacak bir güvenlik mimarisi arayışları gündeme gelse de AB ülkelerinin güvenlik alanında ortak sesle konuşması ve ABD’nin gölgesinden kurtulmaları kısa ve orta vadede çok zor görünüyor.

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

TRT

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dünya

Irak’ın orta ve güney kesimi tamamen elektriksiz kaldı

Published

on

By

Irak’ın orta ve güney kesiminde elektrikler tamamen kesildi. Başkent Bağdat başta olmak üzere ülkenin orta kesimindeki kentler ile güneydeki şehirlerde aniden elektrik kesintisi yaşandı.

Elektrik kesintilerine ilişkin Elektrik Bakanlığından ya da diğer ilgili kurumlardan henüz bir açıklama yapılmaması dikkati çekti.

Irak’ta ulusal elektrik hizmeti günlük ancak ortalama 5 ila 8 saat verilebiliyor.

Ülkede yıllardır çözüm bulunamayan elektrik kesintileri sorununa karşı çevre kirliliğine neden olan ücretli mahalle jeneratörleri devreye giriyor.

Devamını Oku

Dünya

Azerbaycan ile Ermenistan’ın parafladığı barış anlaşmasının metni açıklandı

Published

on

By

Azerbaycan ile Ermenistan’ın Beyaz Saray’da parafladığı “Barış ve Devletlerarası İlişkilerin Kurulmasına İlişkin Anlaşma”nın metni kamuoyuyla paylaşıldı.

Anlaşma metni, ABD Başkanı Donald Trump’ın ev sahipliğinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Washington’da gerçekleştirdiği üçlü zirvede 2 ülkenin dışişleri bakanları tarafından paraflanmıştı.

Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanlıklarınca eş zamanlı olarak paylaşılan ve 17 maddeden oluşan anlaşma metni şöyle:

Madde 1 – Taraflar, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin cumhuriyetleri arasındaki sınırların, ilgili bağımsız devletlerin uluslararası sınırları haline geldiği ve uluslararası toplum tarafından bu şekilde tanındığı teyit ederek birbirlerinin egemenliğini, toprak bütünlüğünü, uluslararası sınırlarının dokunulmazlığını ve siyasi bağımsızlığını tanıyor ve bunlara saygı gösteriyor.

Madde 2 – Taraflar, Madde 1’e tam uyarak, birbirlerine karşı hiçbir toprak iddialarının olmadığını teyit ediyor ve gelecekte de böyle bir iddiada bulunmayacaklarını onaylıyor. Taraflar, diğer tarafın toprak bütünlüğünü veya siyasi birliğini tamamen veya kısmen bölmeyi ya da zayıflatmayı amaçlayan herhangi bir eylemi planlamak, hazırlamak, teşvik etmek ve desteklemek dahil hiçbir eylemde bulunmayacaktır.

Madde 3 – Taraflar, karşılıklı ilişkilerinde, diğer tarafın toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı güç kullanmaktan veya güç kullanma tehdidinde bulunmaktan ya da Birleşmiş Milletler Şartı’na aykırı herhangi bir şekilde hareket etmekten kaçınacaktır. Taraflar, kendi topraklarının üçüncü bir tarafça diğer tarafa karşı BM Şartı’na aykırı biçimde güç kullanımı amacıyla kullanılmasına izin vermeyecektir.

Madde 4 – Taraflar, birbirlerinin iç işlerine karışmaktan kaçınacaktır.

Madde 5 – Taraflar, bu anlaşmanın her iki tarafça onaylanmış şekillerini teati etmesinden sonra _____ gün içinde, 1961 ve 1963 tarihli Viyana Diplomatik ve Konsolosluk İlişkileri Sözleşmeleri hükümlerine uygun olarak aralarında diplomatik ilişkiler tesis edecektir.

Madde 6 – Taraflar, bu anlaşmanın 1. maddesi kapsamındaki yükümlülüklerini tam olarak yerine getirerek, devlet sınırının belirlenmesi ve işaretlenmesine ilişkin anlaşmanın sonuçlanması için ilgili komisyonlar aracılığıyla iyi niyetle müzakereler yürütecek.

Madde 7 – Taraflar, ortak sınırları boyunca üçüncü bir tarafın kuvvetlerini konuşlandırmayacaktır. Taraflar, ortak sınırlarının belirlenmesi ve ardından işaretlenmesi süreci tamamlanana kadar, sınır bölgelerinde güvenlik ve istikrarı sağlamak amacıyla, askeri alan da dahil olmak üzere, karşılıklı olarak üzerinde anlaşılmış güvenlik ve güven artırıcı tedbirleri uygulayacaktır.

Madde 8 – Hoşgörüsüzlük, ırkçı nefret ve ayrımcılık, ayrılıkçılık, şiddet içeren aşırılık ve terörizmin tüm biçimlerini kınayan taraflar, kendi yetki alanlarında bu gibi durumlarla mücadele edecek ve ilgili uluslararası yükümlülüklerine uyacaktır.

Madde 9 – Taraflar, her iki tarafın da dahil olduğu silahlı çatışmalardan kaynaklanan kayıp kişiler ve zorla kaybetme vakalarını çözmek için, doğrudan veya uygun olduğu durumlarda ilgili uluslararası kuruluşlarla işbirliği yaparak, söz konusu kişiler hakkında mevcut tüm bilgilerin paylaşımı da dahil olmak üzere önlemler alacaklardır.

Bu bağlamda, taraflar, ilgili kişilerin akıbetinin açıklığa kavuşturulmasının, uygun olduğu durumlarda kalıntılarının aranması ve iade edilmesinin ve gerekli soruşturma tedbirleri yoluyla onlar için adaletin sağlanmasının, uzlaştırma ve güven oluşturma aracı olarak önemini kabul etmektedirler. Bu konudaki ilgili yöntemler, ayrı bir anlaşmada ayrıntılı olarak görüşülecek ve kararlaştırılacaktır.

Madde 10 – Taraflar, ekonomi, transit ve ulaştırma, çevre, insani ve kültürel alanlar da dahil olmak üzere çeşitli alanlarda işbirliği kurmak amacıyla karşılıklı çıkarlara ilişkin ilgili konularda ayrı anlaşmalar akdedebilirler.

Madde 11 – Bu anlaşma, tarafların uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletlerin diğer üye devletleriyle akdettikleri antlaşmalar kapsamındaki hak ve yükümlülüklerine halel getirmeyecektir. Her bir taraf, kendisi ile herhangi bir üçüncü taraf arasında yürürlükte olan uluslararası anlaşmaların, bu anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerine halel getirmemesini sağlayacaktır.

Madde 12 – Taraflar, ikili ilişkilerinde uluslararası hukuka ve bu anlaşmaya göre hareket edeceklerdir. Taraflardan hiçbiri, bu anlaşmayı uygulamamak için kendi iç hukukunun hükümlerini gerekçe olarak kullanmayacaktır. Taraflar, bu anlaşmanın yürürlüğe girmesinden önce, Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi (1969) uyarınca, bu anlaşmanın amacına ve hedefine aykırı herhangi bir eylemde bulunmaktan kaçınacaklardır.

Madde 13 – Taraflar, bu anlaşmanın tam olarak uygulanmasını garanti eder ve bu anlaşmanın uygulanmasını izlemek üzere ikili komisyon kuracaklardır. Bu komisyon, taraflar arasında kararlaştırılacak usullere göre faaliyet gösterecektir.

Madde 14 – Taraflar, uluslararası hukuk ve karşılıklı ilişkilerinde kendilerini bağlayan antlaşmalar kapsamındaki hak ve yükümlülüklerine halel gelmeksizin, bu anlaşmanın yorumlanması veya uygulanmasıyla ilgili her türlü uyuşmazlığı, 13. maddede belirtilen komisyon aracılığıyla da dahil olmak üzere doğrudan istişareler yoluyla çözmeye çalışacaklardır. Bu istişareler altı ay içinde karşılıklı olarak kabul edilebilir bir sonuç vermezse, taraflar uyuşmazlığın barışçıl yollarla çözülmesi için diğer yollara başvuracaklardır.

Madde 15 – Taraflar, 14. maddeye halel gelmeksizin, bu anlaşmanın imzalanmasından önce aralarında herhangi bir hukuki temele dayalı olarak var olan tüm devletlerarası iddiaları, şikayetleri, itirazları, talepleri, yargılamaları ve uyuşmazlıkları, bu anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde geri çekecek, sonlandıracak veya başka bir şekilde çözüme kavuşturacak ve birbirlerine karşı bu tür iddiaları, şikayetleri, itirazları, talepleri ve yargılamaları başlatmayacaktır ve taraflardan herhangi birine karşı herhangi bir üçüncü tarafça başlatılan bu tür iddialara, şikayetlere, itirazlara, taleplere ve yargılamalara hiçbir şekilde dahil olmayacaklar. Taraflar, bu anlaşmaya aykırı olarak birbirlerine karşı diplomatik, enformasyon ve diğer alanlarda düşmanca adımlar atmayacak, bunları teşvik etmeyecek veya başka bir şekilde bu tür eylemlerde bulunmayacak ve bu amaçla düzenli olarak birbirleriyle istişare edeceklerdir.

Madde 16 – Bu anlaşma, tarafların ulusal mevzuatlarına uygun olarak iç prosedürlerin tamamlandığını bildiren belgelerin teati edilmesinden sonra yürürlüğe girecektir. Bu anlaşma, Birleşmiş Milletler Şartı’nın 102. Maddesi uyarınca tescil edilecektir.

Madde 17 – Bu anlaşma, Azerbaycanca, Ermenice ve İngilizce dillerinde düzenlenmiştir ve tüm metinler aynı derecede geçerlidir. Herhangi bir geçerli metin arasında hükmün anlamında farklılık olması durumunda, İngilizce metin esas alınacaktır.

Anlaşmanın paraflanması, yürürlüğe girdiği anlamına gelmiyor
2. Karabağ Savaşı’nın ardından, Cumhurbaşkanı Aliyev’in önerisiyle Azerbaycan ve Ermenistan barış müzakerelerine başlamıştı. Taraflar, Mart 2025’te anlaşma metni üzerinde mutabakata varmıştı. Beyaz Saray’da 8 Ağustos’ta düzenlenen üçlü zirvede ise metin paraflandı.

Ancak paraflama, anlaşmanın yürürlüğe girdiği anlamına gelmiyor. Anlaşma, Azerbaycan’a karşı toprak iddialarını içeren Ermenistan Anayasası değiştirildikten sonra imzalanarak resmiyet kazanacak.

Devamını Oku

Dünya

Rusya’da WhatsApp ve Telegram üzerinden aramalar engellenmeye başladı

Published

on

By

Rusya’da yaptırımlardan ötürü gerekli altyapı yenilemelerinin yapılamaması nedeniyle WhatsApp ve Telegram üzerinden aramalar engellenmeye başladı.

Downdetector verilerine göre, Rusya’da vatandaşlar, sabah saatlerinden itibaren WhatsApp ve Telegram üzerinden yapılan aramalarda sorun yaşadıkları bildiriminde bulundu.

Rus basınında çıkan haberlerde, ülkedeki mobil operatörlerin Rus hükümetine mektup yazarak, yaptırımlardan ötürü gerekli altyapı yenilemelerinin yapılamadığının iletildiği yer almıştı.

Buna karşın, internet trafiğinin ise arttığına işaret eden operatörlerin, trafiğin azaltılması için WhatsApp ve Telegram üzerinden aramaların engellenmesini talep ettiği belirtilmişti.

Konuya ilişkin resmi açıklama yapılmazken, bazı Rus yetkililer engellemenin telefon üzerinden dolandırıcılıkla mücadele için gerektiğini savunuyor.

Rus parlamentosunun alt kanadı Duma’dan bazı milletvekilleri, 18 Temmuz’da yaptıkları açıklamada, mesajlaşma uygulaması WhatsApp’ın ulusal güvenliği tehdit ettiği gerekçesiyle yasaklanması çağrısında bulunmuştu.

Devamını Oku

Trending

Reklam