Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Dünya

Almanya, Merkel sonrası döneme hazırlanıyor

Alman kamuoyu güçlü bir başbakan profil çizen Angela Merkel’in yerinin doldurulup doldurulamayacağını merak ediyor.

Published

on

Almanya 26 Eylül’de yapılacak genel seçimlerle 16 yıllık Angela Merkel dönemi sonrasına hazırlanıyor.

Seçimlere sayılı günler kala Almanya’da Merkel sonrası koltuğunu kimin devralacağı ve güçlü bir başbakan profil çizen Merkel’in yerinin doldurulup doldurulamayacağı soruları kamuoyunda sıkça soruluyor.

Seçimlerde Merkel’in koltuğu için Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Başkanı Armin Laschet, Sosyal Demokrat Partili (SPD) Maliye Bakanı Olaf Scholz ve Yeşiller Eşbaşkanı Annalena Baerbock yarışacak.

Almanya’nın Avrupa Birliği (AB) siyasetine yön veren en önemli aktörlerden biri olduğu gözönüne alındığında, Merkel sonrası dönem AB için de ayrı bir önem taşıyor.

Almanya’da kurulacak yeni hükümetin başına kimin geçeceği, koalisyonun hangi partiler arasında yapılacağı ve Almanya’nın bundan sonraki AB politikasının nasıl olacağı merak ediliyor.

Merkel’in genel başkanlığı bırakması ve başbakan adayı olmayacağını açıklaması 2015 yılında Almanya’nın kapılarını Suriyeli sığınmacılara açan Merkel, parti içinde kendisine yükselen eleştiriler, aşırı sağcı AfD’nin yükselişi ve eyalet seçimlerinde partisinin ciddi oy kaybetmesi üzerine siyaseten zayıfladı.

CDU içinde birçok siyasetçinin kötü gidişattan sorumlu tuttuğu Merkel, eyalet seçimlerindeki yenilgilerin ardından, Ekim 2018’de sürpriz bir şekilde genel başkanlık ve başbakanlık görevleri için yeniden aday olmayacağını açıkladı.

Aralık 2018’de yapılan kurultayda Merkel’in işaret ettiği Annegret Kramp-Karrenbauer, genel başkan seçildi.

Ancak partiyi istenilen düzeyde toparlayamayan ve eleştiri oklarını üzerine çeken Kramp-Karrenbauer, Thüringen Eyalet Meclisinde yaşanan krizin ardından “parti içindeki bazı kesimlerin Almanya için Alternatif (AFD) Partisi ve Sol Parti ile açıklığa kavuşmamış ilişkileri bulunduğunu” söyleyerek Şubat 2020’de genel başkanlıktan ayrılacağını duyurdu.

Karrenbauer’in ardından partini 33. genel kurulunda yine Merkel’in desteklediği Armin Laschet genel başkan seçildi.

Armin Laschet

Almanya’nın Kuzey-Ren Vestfalya eyaletinin Aachen kentinde 1961’de doğan Armin Laschet 1981-1987 döneminde Münih ve Bonn Üniversitelerinde hukuk, 1987-1988’de ise gazetecilik eğitimi aldı.

Laschet 1994’e kadar Bavyera’da serbest gazeteci olarak çalıştı, aynı zamanda dönemin Federal Meclis Başkanı Rita Süssmuth’a danışmanlık, 1994-1998’de Federal Mecliste, 1999-2005’te Avrupa Parlamentosunda milletvekilliği yaptı.

Laschet 2005-2010 döneminde Kuzey Ren-Vestfalya’da Aile, Kadın ve Uyum Bakanlığını üstlendi. Bu görev kapsamında eyalette yaşayan Türklerle yakın ilişki kuran Laschet , Türk-Alman dostluğuna katkıda bulundu.

Üç çocuk babası Laschet, 2017’de yaklaşık 18 milyon nüfusla Almanya’nın en yoğun nüfusuna sahip Kuzey-Ren Vestfalya eyaletinin başbakanı oldu.

Laschet 16 Ocak’ta düzenlenen CDU Genel Kurulu’nda eski Milletvekili Friedrich Merz ve Federal Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen ile genel başkanlık için yarıştı. Deneyimli siyasetçi ikinci turda delegelerin yüzde 52,6’nın oyunu alarak CDU’nun 9. genel başkanı seçildi.

CDU, başbakan adayını Bavyera’da teşkilatlanmış kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) ile belirlediğinden genel başkan adayını genel kuruldan sonra açıklamadı.

CSU Genel Başkanı Markus Söder’in de başbakan adayı olmak istediğini açıklaması üzerine iki parti arasında yoğun ve uzun görüşmeler yapıldı.

Ancak 20 Nisan’da Laschet’in Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin başbakan adayı olduğu açıklandı.

Uzlaşmacı yönüyle bilinen Laschet parti içinde ve dışında farklı grupları ve görüşler arasında köprüler kurma becerisine sahip olduğu belirtiliyor.

Laschet’e destek veren Başbakan Angela Merkel, “Armin Laschet, Almanya’nın bu en büyük eyaletini çok başarılı bir şekilde yönetiyor. Kim böyle bir eyaleti yönetebiliyorsa Almanya’yı da şansölye olarak yönetebilir.” ifadelerini kullandı.

Laschet’in Başbakan Merkel’in siyasetini sürdürmesi bekleniyor. Yeni dönemde yatırım artması için vergilerin yükseltilmeyeceği vaadinde bulunan Laschet, güvenlik, iklimin korunması ve aile politikalarını önce çıkarıyor.​​​​​​​

Annalena Baerbock

Daha önceki genel seçimlerde liste başı adaylarını açıklayan Yeşiller Partisinin kamuoyu araştırmalarında, 2018’den beri yüksek oy oranı alması dolayısıyla parti yönetimi, ilk kez başbakan adayını belirlemeye karar verdi.

Yeşiller Partisinin yönetim kurulu 19 Nisan’da Eşbaşkan Annalena Baerbock’un başbakan adayı olacağı duyurdu ve haziranda yapılan genel kurulda bu adaylığı delegeler tarafından onaylandı. Böylelikle Baerbock, Yeşiller ilk başbakan adayı olmasının yanında Almanya’da 1949’dan beri yapılan genel seçimlerde Başbakan Angela Merkel’den sonra başbakan adayı gösterilen ikinci kadın oldu.

1980’de Hannover kentinde doğan Baerbock, 2000-2004 döneminde Hamburg’da siyasal bilimler ve kamu hukuku okudu, ardından Londra’da uluslararası hukuk eğitimi aldı.

Hırslı yapısıyla tanınan Baerbock, 2008-2009 döneminde Yeşiller Partisi Federal Meclis Grubu’nda dış ve güvenlik politikaları alanında uzman olarak çalıştı ve 2009-2013’te partinin Brandenburg Eyalet Teşkilatı Başkanlığını yaptı.

2013’ten beri Federal Mecliste milletvekili olan Baerbock, 2018’in başında Yeşiller Partisinin Eş Genel Başkanı seçildi.

2018 öncesinde kamuoyunun pek tanımadığı Baerbock gençliğinde trambolin cimnastik sporunu icra ederek bu branşta 3 kez Almanya üçüncüsü oldu.

Başbakan adayı gösterildikten sonra milletvekilliği maaşının yanında elde ettiği ek gelirini meclise bildirmemesinin, öz geçmişinde yanlış bilgilerin yer aldığının ve kitabında intihal yaptığının ortaya çıkmasının ardından kamuoyundaki popülaritesi azaldı.

Baerbock’un akaryakıta zam yapmak istemesi de eleştirilere sebep oldu.

Ülkede değişimden yana olduğunu ve yeniden bir başlangıç yapılması gerektiğini savunan Baerbock iklim değişimiyle mücadele ve çevreyi korumanın tüm alanlarda önemli rol oynamasını istiyor.

Olaf Scholz

SPD’nin başbakan adayı Olaf Scholz dördüncü Merkel hükümetinde Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanlığı görevini yürütüyor.

1958’de Aşağı Saksonya eyaletinin Osnabrück şehrinde doğan Scholz, 1998-2001 ve 2002-2011 yıllarında Federal Meclis’te milletvekilliği, 2002-2009 döneminde Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı yaptı.

2011’de Hamburg eyaleti Başbakanı seçilen Scholz bu görevi 2018’e kadar sürdürdü.

Scholz 2018’den beri Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanlığı görevini yürütüyor.

Parti içinde de üst düzey görevlerde bulunan Scholz, 2001-2019 partisinin yönetim kurulunda yer aldı ve 2002-2004 yıllarında genel sekreterlik görevini üstelendi.

2009-2019 yıllarında Genel Başkan Yardımcısı ve 2018’de gececi olarak genel başkanlık koltuğuna oturan Scholz, 2019’da genel başkanlık yarışını daha sonra eş başkanlar olarak seçilen Sakia Esken ve Norbert Walter-Borjans’a karşı kaybetti.

Ancak anketlerde en sevilen sosyal demokrat siyasetçi çıktığı için 2020’de başbakan adayı gösterildi.

Karizmatik olamamakla ve heyecan verici konuşmalar yapamamakla ve duygularını göstermemekle eleştirilen Scholz’a konuşmalarına duygu katmadığı ve monoton açıklamalar yaptığı için “Scholzomat” lakabını taktı.

1978-1984 yıllarında Hamburg’da hukuk eğitimi alan ve daha sonra avukat olarak çalışan Scholz’un,  Başbakan Merkel’in tutumunu ve tavrını kopya ettiği belirtiliyor.

Scholz’un bir Alman gazetesine Merkel gibi ellerinin parmaklarının uçlarını birleştirerek poz vermesi bu algıyı güçlendirdi.

Maliye Bakanlığı görevi kapsamında Wirecard ve Cum-Ex skandallarının yanı sıra geçen hafta kara para aklama soruşturması kapsamında savcılığın Maliye Bakanlığında arama yapılması eleştirilere sebep oldu.

Almanya’da asgari saat ücretini 12 avroya çıkarma sözü veren Scholz, sosyal adalet söylemlerle dikkati çekiyor.

TRT

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dünya

Türkiye-ABD Suriye Çalışma Grubu toplantısı yarın Washington’da düzenlenecek

Published

on

By

Türkiye-ABD Suriye Çalışma Grubu toplantısının yarın ABD’nin Washington kentinde düzenlenmesi planlanıyor.

TC Dışişleri Bakanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre toplantı, Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz ile ABD’li mevkidaşı Christopher Landau’nun eş başkanlıklarında kurumlar arası formatta gerçekleştirilecek.

Toplantıda, Türkiye ve ABD’nin Suriye politikalarındaki önceliklerinin üzerinde durulması, Suriye’de güvenlik ve istikrarın tesis edilmesine dönük işbirliği imkanlarının ele alınması öngörülüyor.

DEAŞ’la ve diğer terör örgütleriyle mücadelenin toplantının gündeminde yer alacak konuların başında gelmesi beklenirken, bu çerçevede, Türkiye tarafından son dönemde DEAŞ’la mücadele bağlamında Suriye yönetimine verilen destek ve öncülük edilen bölgesel çabalar ele alınacak.

Toplantıda, Suriye’nin kuzeydoğusundaki kamplar kapsamında işbirliği imkanlarının değerlendirilmesi, ayrıca ABD tarafının, Suriye’deki askeri birliklerinin konsolidasyonuna ilişkin yürütülen süreç hakkında bilgi vermesi bekleniyor.

ABD ile Suriye arasında liderler düzeyinde doğrudan angajmanın başlatılmasının ve ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılacağını açıklamasının hemen ardından tertiplenmesi açısından toplantı büyük önem taşıyor.

Bu çerçevede, toplantıda Suriye’ye yönelik ABD yaptırımlarının kaldırılması bağlamında izlenecek süreç ve takvimin de ele alınması planlanıyor.

Türkiye Bakan Yardımcısı Yılmaz’ın, görüşmeler kapsamında, Türkiye’nin, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve birliğinin korunması suretiyle, Suriye’de güvenlik ve istikrarın sağlanması amacıyla siyasi ve ekonomik konular ile güvenlik alanında ABD’yle çok boyutlu eş güdüme verdiği önemi vurgulaması bekleniyor.

Yılmaz’ın, Suriye’nin içinden geçmekte olduğu tarihi sürecin, ülkenin tüm terör unsurlarından arındırılmasıyla sonuçlanması yönünde Türkiye’nin beklentisini paylaşması öngörülüyor.

Devamını Oku

Dünya

Portekiz’de sağ ittifak seçimleri kazandı, aşırı sağ yükseldi, sol parti çöktü

Published

on

By

Portekiz’de yapılan erken genel seçimin resmi olmayan sonuçlarına göre mevcut durumda azınlık hükümeti ile iktidarda olan iki sağ partinin ittifakından oluşan Demokratik İttifak (AD) birinci parti çıktı.

İçişleri Bakanlığının yüzde 98’i açılan sandıklara göre verdiği sonuçlarda AD, 14 ay önce yapılan son seçimlere kıyasla yüzde 28,85 olan oy oranını yüzde 32’ye kadar çıkardı.

Portekiz’de 230 sandalyeli Meclis’te tek başına iktidara gelecek çoğunluğu (116) yakalayamayan AD’nin son seçimlerde 80 olan milletvekili sayısını 90’ın üzerine çıkarması bekleniyor.

Sosyal Demokrat Parti (PSD) ve Hristiyan Demokratların (PP-CDS) ittifakından oluşan AD’ye liderlik eden, PSD’nin Genel Başkanı ve görevdeki Başbakan Luis Montenegro’nun gelecek günlerde Cumhurbaşkanı Marcelo Rebelo de Sousa’dan hükümeti kurma görevini alması ve ilk seçenek olarak yine bir azınlık hükümeti kurmayı denemesi öngörülüyor.

Montenegro’nun aile şirketiyle bağlantılı yolsuzluk iddialarından Meclis’te 11 Mart’ta güvenoyu alamayan hükümetin düşmesiyle erken seçime gidilirken, Portekizlilerin buna rağmen sağcı lidere desteğini artırdığı görüldü.

– Sol çöktü, aşırı sağ yükseldi

Portekiz’deki seçimlerin öne çıkan diğer başlıkları ise sol görüşlü Sosyalist Parti’nin (PS) düşüşe devam etmesi ve PS’ye çok yakın oy oranı alarak, iktidar alternatifleri arasına girmeye başlayan aşırı sağcı Chega’nın yükselişini sürdürmesi oldu.

Ülkede 2015-2022 arasında iktidarda olan, son 1,5 yıldır Pedro Nuno Santos’un liderliğini yaptığı PS, büyük bir çöküş yaşadı.

PS’nin son seçimlerde yüzde 28 oy oranı yüzde 23’e gerilerken, 78 olan milletvekili sayısı da 50-55 aralığına kadar düştü.

Şu anda Avrupa Birliği Konseyi Başkanı olan Antonio Costa’nın liderliği zamanında PS, 2022’deki seçimlerde 120 milletvekili çıkarmıştı.

– Aşırı sağcı Chega lideri Ventura: “Chega, Portekiz’de 50 yıllık iki partili sistemi öldürdü”

Portekiz’de 48 yıl süren diktatörlük döneminin sona erdiği 25 Nisan 1974’teki Karanfil Devrimi’nin ardından ülke demokrasi tarihinde ilk kez, aşırı sağcı bir siyasi parti ülkeyi yönetmeye aday bir siyasi güç haline geldi.

Sadece 6 yıllık bir siyasi geçmişi olan Chega, 2024’te büyük bir yükselişe geçerek yüzde 18’e çıkardığı oy oranını bu seçimlerde daha da artırdı.

Chega, yüzde 22-23 aralığında oy alırken, teknik eşitlik yakaladığı PS’ye çok yakın oranda yer aldı.

“Sistemi değiştirdik. Chega bugün Portekiz’de 50 yıllık iki partili sistemi öldürdü. Tarihi zafer elde ettik.” diyen aşırı sağcı Chega’nın lideri Andre Ventura, Portekiz’de “istikrarlı ve saygın bir hükümet için mücadele edeceğini” söyledi.

Chega ile PS arasındaki milletvekili sayısının birbirine çok yakın çıkması beklenirken, yurt dışından gelen oylar da dikkate alındığında PS’nin Chega’dan 1-2 daha fazla milletvekili çıkarma olasılığı halen bulunuyor.

AD’nin lideri ve Başbakan Luis Montenegro’nun aile şirketiyle bağlantılı olarak hakkında çıkan yolsuzluk iddialarından Meclis’te güvenoyu alamaması sonucu 11 Mart’ta hükümetin düşmesi sonucu erken seçim kararı alınmıştı.

Portekiz, Bulgaristan’ın ardından son 10 yılda en fazla genel seçime giden ikinci Avrupa Birliği (AB) ülkesi olarak dikkati çekiyor.

Portekizlilerin çözüm bekleyen öncelikli sorunları, diğer AB ülkelerine oranla düşük asgari ücret ve emekli maaşları, konut krizi ve sağlık başta olmak üzere kamusal hizmetlerdeki eksikliklerin yarattığı sosyal zorluklar olarak sıralanıyor.

Devamını Oku

Dünya

Polonya’da seçmenler, cumhurbaşkanı belirlemek için sandığa gitti

Published

on

By

Polonya’nın yeni cumhurbaşkanını belirlemek üzere yapılan seçimlerin ilk turunda, yaklaşık 29 milyon kayıtlı seçmen için oy verme süreci başladı.

Polonya’da Başbakan Donald Tusk hükümeti ile muhalefet arasında, özellikle Avrupa Birliği (AB) ilişkileri, yargı reformları, kürtaj yasaları ve Rusya-Ukrayna Savaşı gibi konularda yaşanan çekişmelerin gölgesinde geçen seçimin ilk turu için sandıklar açıldı.

Seçmenler, ülkeyi 5 yıl temsil edecek yeni cumhurbaşkanının belirleneceği seçiminin ilk turu için sandıklara gitti.

Seçimlerin, ülkenin AB ile ilişkilerinden iç politikalar, yargı reformları ve sosyal politikalara kadar pek çok konuda belirleyici olacağı değerlendiriliyor.

Polonya’da yaklaşık 29 milyon kayıtlı seçmen bulunuyor.

Anketlere göre seçimin, iktidarın adayı ve aynı zamanda Varşova Belediye Başkanı Rafal Trzaskowski ile muhalefetin adayı tarihçi Karol Nawrocki arasında geçmesi öngörülüyor.

Yerel saatle 07.00’de başlayan oy verme işlemi, 21.00’de sona erecek. Resmi olmayan ilk sonuçlarının bu gece açıklanması bekleniyor.

İlk turda adaylardan hiçbirinin yüzde 50 barajını geçememesi durumunda en çok oy alan iki isim, 1 Haziran’da yapılacak ikinci turda yarışacak.

Devamını Oku

Trending

Reklam