Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

Şanlı Erenköy Direnişi 60’ıncı yılında… Erenköy mücahidi Erdil Nami: “Biz talebe olarak vazifemizi yaptık, halka umut ışığı yaktık… Gönlümüz rahat”

Published

on

Vatanına sahip çıkmak isteyen 500’ü aşkın öğrencinin kalemini bırakıp silaha sarıldığı, bunu da tamamen gönüllü yaptığı “Şanlı Erenköy Direnişi”nin üzerinden tam 60 yıl geçti.

Eğitim için Türkiye ve İngiltere’de bulunan Kıbrıslı gençlerin hayatlarını hiçe sayarak 1964’te Erenköy’e çıkması, yokluk ve imkansızlık içinde direnmesi ve bu uğurda kaybedilenler, Kıbrıs Türk mücadele tarihinde unutulmaz bir yer edindi.

“Biz talebe olarak vazifemizi yaptık. ‘Bu ada bizimdir’ diyebilmek için bu mücadeleyi vermemiz, Türkiye’ye ve dünyaya memleketimiz için savaşacağımızı ispat etmemiz lazımdı. Onun gönül rahatlığı içindeyiz” diyen Erdil Nami, 31 Mart 1964’te Erenköy’e çıkan ilk gruptaydı, listenin en başındaydı.

Nami, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde son sınıf öğrencisiyken babasından aldığı mektupla başlayan Erenköy hikayesini, Türk Ajansı Kıbrıs’la (TAK) paylaştı.

-Ankara’ya bir yaralanın cebinde gelen mektup

Kıbrıs’tan Ankara Hastanesi’ne ilk yaralılar sevk edildiğinde Erdil Nami, hem ailesinden haber almak hem de yaralılara geçmiş olsun demek için hastaneye gitti.

“Necmi Çavuş’u gördüm. Yanına yaklaştığımda iki gözü iki çeşme ağlamaya başladı ve cebinden çıkardığı kağıdı bana verdi. Rahmetlik babam (Kâzım Nami) Lefkoşa’nın polis komutanıydı, bir yolunu buldu ve bana kısa mektup gönderdi. ‘Erdil biz iyiyiz ama Küçük Kaymaklı düştü, 5 bine yakın göçmenimiz var. Senden ve kardeşlerinden ricamdır, orada kalın ve aile zürriyetimizi devam ettirin…’ yazdı… Ailen, sevdiklerin ölüyor ama sana ‘hayatta kal’ diyor… Mektubu okuduğumda beynime kurşun yemiş gibi hissettim…”

-Kıbrıs için yürüdüler

Erdil Nami, babasının ona yolladığı mektubu önce ev arkadaşlarına sonra da Kıbrıs Türk Talebe Yurdu’ndaki arkadaşlarına okudu ve ‘Ya üniversiteye devam edip mezun olacağız, Kıbrıs’a döndüğümüzde ailemizi bulursak bulacağız, bulamazsak mezarlarına gidip birer dua okuyacağız ya da kitabı, defteri olduğu yerde bırakıp birer silahla Kıbrıs’a çıkacağız” dedi. Tüm arkadaşları istisnasız Kıbrıs’a gitmeyi kabul etti.

Yaklaşık 100 kişiden oluşan Kıbrıslı öğrenciler, Türkiye’deki sıkıyönetime rağmen “Ordu Kıbrıs’a” sloganıyla yürüyüş düzenledi ve bunu iki-üç kez tekrarladı. Bunun üzerine Kıbrıs’ın Ankara Büyükelçisi Mehmet Ertuğruloğlu, Erdil Nami’yi görüşmeye çağırdı.

Yardım talep ettikleri Büyükelçi, Nami’den Kıbrıs’a gitmeye gönüllü olacak 40 kişiden ve mümkünse üst sınıftaki öğrencilerinden oluşacak bir liste hazırlamasını istedi. Nami, listeyi elçiliğe iletti ve beklemeye başladı.

– “Bu iş talebe değil, asker işidir…”

O gece saat 02.00 gibi Erdil Nami’nin evinin kapısı çaldı. Örf-i idare varken elbette bu vakitte çalan kapı onu tedirgin etti. Gelenler, İstanbul’da iktisat ve tıp eğitimi gören kardeşleri Özdil Nami ile Adil Nami’ydi.

“Rahmetli Ergün Vehbi dâhil 200 arkadaş İstanbul’da toplanmış, 3-4 otobüs kiralamış, Antalya’ya gelmiş. Bir dükkândan silah, limandan da gemi çalmışlar, Kıbrıs’a gidecekler. Onları takip eden, istihbarat geceleyin geminin mazotunu boşaltmış, etraflarını da sarmış, ‘Bu iş talebe işi değil, asker işidir’ diyerek herkesi evine yollamış.”

Özdil ve Adil Nami, o akşam abilerine Kıbrıs’a gitmek için bir şeyler yapıp yapmayacağını sordu ama Erdil Nami anlatmadı, bir gece misafir ettikten sonra onları İstanbul’a uğurladı.

“Özdil’in de Adil’in de sağlığı Kıbrıs’a gitmek için uygun değildi. Özdil kalp hastasıydı ve o zaman buna çare yoktu, Adil de her iki böbreğinden ciddi ameliyat geçirmişti…”

-Zir Kampı’nda 3 haftalık eğitim

Erdil Nami’nin elçiden beklediği haber geldi. 40 kişilik liste 20’ye indirildi, Londra’dan gelen Kıbrıslılar da ilk gruba dahil edildi ve hepsi 3 haftalık eğitim için Zir Askeri Kampı’na gönderildi. Sıcaklığın eksi 15’e kadar düştüğü gecelerde elleri kanayıncaya kadar silah kurup bozdular.

“Bize, üç binbaşı eğitim verdi. TMT’den gönderilenleri de burada eğitmişler. Gizli haberleşme, istihbarat gibi konular… Bize de onları öğretiyorlar… Elimi kaldırdım ve ‘Kıbrıs’ta savaş var, bize silah tutmayı, ateş etmeyi, çarpışmayı öğretin’ dedim. Eğitimi ona göre yeniden düzenlediler. Son gün de bize sevdiklerimizle vedalaşmak ve okullarımızla ilişiği kesmek için izin verdiler. Nişanlım Semray, Londra’da yaşardı. Ona bir kart attım. Okulu dondurdum ve kampa gitmek üzere arkadaşlarla buluştuk…”

-Anamur’a giden uzun yol

Askeri araçlarla ve 40 ton mühimmatla Ankara’dan Anamur’a doğru yola çıkıldı. Yaklaşık 500 kilometrelik mesafe gidildi. Yolcuğun kumanyası da zeytin, helva ve ekmek oldu.

“Anamur’a geldik ama ortada tekne mekne yok. Denizin yakınında eski bir kale ve mağaralar vardı, oraya sığındık ve gelen balıkçı teknesine 40 ton mühimmatı birer elden ve sevinçle yükledik. Yola çıkmadan önce 4 mangaya ayrıldık. Londra’dan gelenlerin komutanı ben oldum. Kıbrıs asıllı bir yarbay da bizimle geldi, komutanımız oydu.

30-35 kişiyi güvertenin altına yerleştirip yola çıktık. Önceleri Erenköy’ün adı geçmedi, Kıbrıs’a gideceğiz ama iş kesinleşince çıkabileceğimiz en uygun yerin orası olduğu söylendi. Zaten tekneyi bereketçiler sürerdi ve bu işi en iyi bilen onlardı.

Aklımızdaki tek şey de şuydu: ‘Erenköy’e gideceğiz, oradaki 5 Türk köyünü tutacağız… Bu iş ya diplomasiyle çözülecek ya da Türk askeri adaya gelecek. Anamur’dan bizi uğurlayan Genelkurmay Harekât Dairesi Başkanı da öyle söylemişti: ‘Siz tarihin en şerefli yolculuğuna çıkıyorsunuz, oraları 3 ay için tutun, konu siyasi olarak çözülecek, çözülmezse biz geleceğiz…”

– “Biri tekneyi terk edecek olursa, vurun”

Kıbrıs’a gitmek için inanılmaz heyecan duyan gençlerin teknesi yarı yolda su almaya başladı. 2 bereketçi ve komutanın küçük bir sandalla tekneyi terk etmek üzere olduğu fark edildi. Erdil Nami, mangasında bulunan Ali isimli mücahide “Tekneyi biri terk edecek olursa, ben dâhil, vuracaksın” diye emir verdi.

“Yavaş yavaş Anamur’a döndük. 40 kişinin 30’u baygın… Aşağıda havasız da kaldılar, hepsini deniz tuttu. Bazıları iner inmez başladı yeri öpmeye, Erenköy’e geldik sandılar. Sağlam duran 5-10 kişiyle 40 ton cephaneyi indirdik. İnanır mısınız, ben hayatımda böyle bir yorgunluk daha yaşamadım. Bir vasıta geldi hepsini ona yükleyip yine mağaralara sığındık… Hava da buz…”

– “Erenköy zifiri karanlık”

Mücahitler, başka tekne gelene kadar sahilde bulduğu çalı çırpıları toplayıp onlarla ısınmaya çalıştı, vakit geçsin diye gece boyu fıkra anlattı. Birkaç gün sonra Erenköy’e gidebilmek için yeniden yola çıktılar, tekne sağlamdı ama bu defa da baca ateş atıyordu.

“Çocuklardan biri bacanın üzerine varil koydu. Gece oldu, denizde bir ölüm sessizliği. Bizim baca teknenin titreşiminden başladı tangır tungur ses çıkarmaya. Ne yapacağız? Yapacak bir şey yok… ‘Hepimizde silah var, eğitim gördük, savaşa gidiyoruz, isterlerse denizden başlarız’ deyip yola devam ettik.

Erenköy’e geldik ama her yer zifiri karanlık. Köyde elektrik olmadığını orada öğrendik. Kayalar var diye tekne çok yaklaşamadı kıyıya. Erenköylüler geldi, bazılarımızı sırtına aldı. Cephaneyi de indirdik. Yarımızı köyün camisine yarımızı da ilkokuluna yerleştirdiler.”

-“Bize eğitimlerini yarım kestikleri 20 arkadaşı daha gönderdiler”

Ertesi sabah köyde silah sesleri duyuldu. Kahvaltısını yarım bırakan mücahitler köy otobüsüne bindi, Erenköylü gençlerle cepheye gitti.

“Cephe dediğim aslında çıplak tepelerdi. Deniz kıyısından Alevkaya yönüne mevzilendik. Zir Kampı’nda öğrendiğimiz gibi araziye zincirleme yayıldık. Eli silah tutan Erenköylü gençleri de aramıza aldık. Cephanemiz sınırlıydı. Erenköylüler araziyi bilirdi, Rumların Alevkaya üzerinden bize saldıracağını söylediler. Çabuk davrandık ve onları sardık. İki taraftan ateş altında kalınca çekilmek zorunda kaldılar. Vadide ilerledik ve ellerindeki tepeleri aldık. Paşiammo köyünün kilisesine, mezarlığına kadar inmiştik.

Komutan, ‘Kuvvetinizi belli etmeyin, çekilin’ emri verdi, mecburen çekildik. Rumları Gemikonağı’ndan gemilerle, Poli tarafından kamyonlarla takviye yaparken görüyorduk… Ankara’ya telsizle ulaştık. Takviye birlik talep ettik, cephanenin bir bölümünü Yeşilırmak’a göndermiştik, cephane desteği de istedik. Bize eğitimlerini yarım kestikleri 20 arkadaş daha gönderdiler.”

Erdil Nami ve arkadaşları, Erenköy’e gelişlerinin üçüncü gününde tepeleri toza dumana boğacak yaylım ateşiyle karşılaştı ancak kendilerini korumayı bildiler hatta önceki çarpışmada kaybettikleri Çardak tepelerini de geri aldılar. Bu arada Erenköy’e belirli aralıklar gruplar çıkmaya devam etti. Tehlike altında olan Yeşilırmak’ın muhtarı Erenköy’e gelip asker talep edince, Erdil Nami buraya gitmeye gönüllü oldu. 10 kişiliyle gittiği Yeşilırmak’ta Grup Teşkil Komutanı ve İstihbarat Sorumlusu oldu.

-Öğretmenlik de yaptılar

Mücahitler, eğitimi aksayan öğrencilere Yeşilırmak’ta ortaokul da kurdu. Erdil Nami ve arkadaşları, sabah mücahit kıyafetlerini çıkardı, beyaz gömlek ve siyah pantolon giyip okula gitti, öğleden sonra da mücahitliğe devam etti. Çocuklara birçok konuda ders verdiler, gerekli makamlarla da görüşerek bu eğitimleri geçerli kıldılar.

-Esir misillemesi

Erdil Nami, Yeşilırmak’ta iki unutulmaz olay yaşadı. Yeşilırmaklı iki genç, esir alındı. Onlar da misilleme yaptı ve köyden geçmeye çalışan bir Rum’u alıkoydu.

“Komutan Erenköy’den Yeşilırmak’a bizi teftişe geldi. Köylülerden iki genç çocuk istedi, sandala ‘Un, çilek bir şeyler koyalım, Erenköy’e götürsünler’ dedi. Rumlar Pirgos’a hücumbot koymuştu. Yakalanacaklarını söyledik, komutan dinlemedi. Çocukların gidişini gördük. Rum hücumbot şahin gibi yanlarına gitti. BM askerlerine haber verdim, yanlarına gittiler ama Rumlar ‘Bazı sorularımız var’ deyip çocukları aldı. Ne yapacağımızı düşünürken bizim bölgeye kamyonla bir Rum girdi, arkasında da BM eskortu. ‘Hüviyetini kontrol edeceğiz’ deyip Rum’un yanına bindim. BM’nin kamyonu büyük, yol da dardı, onlar sokaktan çıkmak için manevra yaparken biz Rum’u kaçırdık, gençlerin askeri eğitim gördüğü ilkokula götürdük. ‘Ya esir çocukları bana verecekler ya da ben seni çocukların ailesine teslim edeceğim’ dedim. BM’nin komutanı durumu öğrenir öğrenmez geldi. ‘Sen bana adamı ver, sana asker sözü, çocukları getireceğim’ dedi ve getirdi…”

Erdil Nami, kardeşleri Özdil ve Adil Nami’nin de Erenköy’e çıktığını toplantı için gittiği BM kampında öğrendi. O toplantıda Kıbrıslı Türklerin bazı tepelerden geri çekilmesi, oraların tampon bölge olması istendi.

“Rumların ‘Uzun menzilli silahları, büyük topları var’ diyerek bizi daha emniyetli bir yere, Lefke’ye götürmek, 500-550 kişiyi bölgeden tahliye etmek istediler. Kabul etmedik. ‘Biz bugün için buradayız’ dedik. 6-7 Ağustos’ta hiçbir tahrik olmadan bombardımana başladılar. Mansura, Erenköy, Alevkaya, 20 küsur şehidimiz buralarda verildi…”

-Bir yaşlı kadının bedduası

Erenköy bölgesinde düşen köylerin yaşlıları BM’nin askeri araçlarıyla tahliye edilirken su ve erzak için Yeşilırmak’ta duruldu. O yaşlı kadınlardan biri mücahitlere beddua etti.

“Kadın ellerini havaya kaldırdı ve ‘Allah’ın gazabı üzerinizde olsun. Geldiniz, arı kovanına çomak soktunuz, başımıza bu olaylar geldi’ dedi. Ben de ellerimi açtım ve ‘Allah’ım kararı sen ver, biz canımızı feda edip buralara geldik ama beddua alıyoruz’ dedim.

Tam o esnada üzerimizden dört jet geçti. Ay yıldızları gördük. Bunun Cengiz Topel komutasındaki ekip olduğunu sonradan öğrendik. Büyük gürültüyle bombaları indirmeye başladılar. Üç gündür hava desteği bekliyorduk ve geleceklerine dair inancımızı kaybetmeye başlamıştık.

Uçaklar alçak ve normalden daha yavaş geçiyordu. İlgili yerleri telsizle uyardık çünkü bölgede uçaksavar eğitimi görmüş Yunan askerleri vardı. Nitekim Cengiz Topel’in uçağını vurdular. Lefke ile Gemikonağı arasında bir yere düşen uçağı biz de gördük…”

-Bir kardeş mektubu: “Duyduğum kadarıyla çok zayıflamışsın. Kendine iyi bak”

Erdil Nami’ye o günlerde kardeşi Özdil Nami’den asla unutamayacağı bir mektup geldi.

“Lefke’de ilk yardım yapılan bir yer vardı, bir süre orada yatmış Özdil. Yeşilırmak’tan geçerken beni görmek istemiş ama ben tepelerdeyim. ‘Duyduğum kadarıyla sen de çok zayıflamışsın. Kendine iyi bak abi yoksa benim gibi hastalanırsın’ yazdı mektubunda.

Birkaç gün sonra babamın emir eri olan Şaban (Arap) geldi. Beni görür görmez de ağlamaya başladı. Çok şık giyindiğim zamanları bilirdi, beni böyle sakallı, mücahit kıyafetiyle görünce duygulandı sandım. ‘Kardeşini dün kaybettik Erdil’ dedi. O an bina başıma yıkıldı… Dünyam döndü. Günlerce gittiğim her yerde Özdil karşıma çıkacak zannederdim…”

-Cenazeler rahatsız edilmesin

Erdil Nami, ilerde ismini oğluna vereceği kardeşi Özdil Nami’nin defnedilmesi için yapılan iş birliğini de hatırladı.

“Baf Kapısı’nın Rum polis komutanının oğlu Mağusa’da öldürüldü. Rum komutan babamı aramış, ‘Oğlumu bana versinler gömeyim Kâzım’ demiş. Babam da aynı durumdaydı. ‘Sen de bana yardımcı ol, oğlumun cenazesi Lefke’den Lefkoşa’ya rahatsız edilmeden getirilsin’ demiş… Özdil’i Tekke Bahçesi’ndeki şehitliğe defnettiler.”

-Özgürlüğe kavuşma ve bir buruk his

İki senenin ardından Erenköy’deki mücahitler, tahsillerini devam ettirmek için Türkiye’ye dönmeyi talep etti. İskenderun’a gitmek için Gemikonağı’nda toplandılar. Erdil Nami, kardeşi Adil Nami’yi iki yılın ardından ilk kez burada gördü, kucaklaştılar.

“Karışık hisler içindeydik. Özgürlüğümüze kavuşacaktık ama buruktuk da. İstediğimiz sonucu tam olarak elde edemesek de halka umut ışığı yaktık.

Kıbrıs Türkü direndi; kendi başına, kendi imkanlarıyla direnebileceğini gösterdi. Biz olmasak Rumlar orayı da alarak ilerleyecekti. Erenköy’de onları biz durdurduk…

İskenderun’da bizi karşılayan ve bana ‘Kıbrıs’ta neler oldu?’ diye soran komutana da aynısını söyledim… ‘Biz talebe olarak vazifemizi yaptık. Bize, ‘üç ay dayanın gerekirse geleceğiz’ dendi, 24 ay şehitler de vererek orada kaldık…’

‘Bu ada bizimdir, atalarımızdan mirastır’ diyebilmek için bu mücadeleyi vermemiz, Türkiye’ye ve dünyaya memleketimiz için savaşacağımızı ispat etmemiz lazımdı. Onun gönül rahatlığı içindeyiz. Ben Erenköy’de iki yıl geçiren arkadaşlar kadar zorluk çekmemiş olabilirim ama hepimiz sıkıntılar yaşadık. Bazen ekmek bulurduk, bazen bulmazdık, attığım ekmeği bir gün sonra tozunu silerek yedim.

Güvende değildik, eşimizden dostumuzdan haber alamazdık. Cebimizde kendimize ayırdığımız tek bir kurşunumuz vardı, esir olmaktansa kendimizi vurmak için… Birçok arkadaşımız bunun travmasını uzun yıllar atlatamadı, çok ciddi sağlık sorunu yaşayanlar oldu… Ama dediğim gibi vicdanen müsterihim. Kendimizi hiçbir zaman Rumlardan aşağı görmedik. Köyümüzü, evimizi almalarını, bize ait bu adada yabancı olmayı kabul etmedik ve bunun için mücadele ettik. Sonra yaşananlar, bugünkü durum ayrı konulardır. O defterlere hiç girmeyelim…Bana göre, esas işi yapanlar kırgındır…”

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Meclis Genel Kurulu güncel konuşmalarla devam ediyor

Published

on

By

Cumhuriyet Meclisi Genel Kurulu, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın katılımıyla yapılan olağanüstü oturumun ardından milletvekillerinin güncel konuşmalarıyla devam etti.

Cumhuriyet Meclisi Başkan Yardımcısı Fazilet Özdenefe başkanlığında saat 14.30’da yeniden toplanan genel kurulda ilk sözü Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Devrim Barçın aldı. Konuşmasına, olağanüstü oturumda milletvekillerine söz verilmemesi kararını eleştirerek başlayan Barçın, “Halkın temsilcileri olan milletvekillerinden soru alınmamasının, Cumhurbaşkanı’nın kendi halkından korktuğu anlamına geldiğini” dedi.

Barçın daha sonra “Yandaşlara peşkeş çekilen araziler” konulu güncel konuşmasında, kamu arazilerinin İçişleri Bakanlığı tarafından “kamu yararı” için diğer kurumlara verilebileceği kuralına dikkat çekerek, son zamanlarda buna uyulmadığını savundu.

Barçın, 2007 yılından 2024 yılına kadar geçen 17 yıllık sürede sadece 6 adet arazinin kamu yararı gözetilerek devredildiğini ve kararlarda kamu yararının açıkça belirtildiğini kaydederek, buna rağmen 2024 yılından itibaren 30 arazinin İçişleri Bakanlığından Maliye Bakanlığının kullanımına verildiğini söyledi. Barçın, Resmi Gazete’den öğrendiği bu devirlerde kamu yararının ne olduğunun yazılmadığını ileri sürdü.

Bu arazilerin kişilere tahsis edildiğine yönelik iddialara işaret eden Barçın, Başbakan Ünal Üstel’in talimatıyla İçişleri Bakanlığından Maliye Bakanlığına mal devri olduğunu iddia ederek, bu süreci “Bermuda Şeytan Üçgeni” olarak nitelendirdi.

Söz konusu devirler için “Neden sadece Maliye Bakanlığı? Hangi kamu yararı?” sorularını yönelten Barçın, bu sorulara cevap verilmemesinin, iddiaların doğruluğunu onayladığını savundu.

Maliye Bakanı Özdemir Berova da, Milletvekili Barçın’ın konuşmasına yanıt vererek, bahsedilen arazilerle ilgili herhangi bir sözleşmenin yapılmadığını kaydetti.

Maliye Bakanlığının on yıla kadar kiralayabilme yetkisi olduğuna dikkati çeken Berova, Barçın’ın Resmi Gazete’de gördüğünü dile getirdiği dosyalar dışında bir sözleşme yapılmadığını söyledi. Berova, bakanlığın uhdesinde bulunan malların kiralanması ve kira bedellerinin belirlenmesinden sonra kiralayabilme yetkisi olduğuna dikkat çekti.

Şampiyon Melekler’e ilişkin Türkiye’de başlatılan mahkeme sürecin devam edebilmesi adına ihtiyaç duyulan 25 milyon TL’lik teminatı sağlamak için yasal dayanak aramadan kaynak yarattıklarına işaret eden Berova, okul yapımı için hızlı karar alınması gereken süreçte araziden çıkarılan bir kişinin mağduriyet yaşamaması adına yapılan kiralama işleminin de, Maliye Bakanlığının yetkisi olmasına rağmen Bakanlar Kurulu kararıyla yapıldığını belirtti.

Yeniden kürsüye çıkan Milletvekili Devrim Barçın, Maliye Bakanı Berova’nın söylediklerine inanmadığını belirterek, kamu yararının ne olduğunun açıklanmadığını kaydetti.

Barçın, tahsis edilen arazilerin sadece kamu yararı adına devredilebileceğini yineleyerek, Maliye Bakanlığının, Bakan Berova’nın ifade ettiği gibi kiralama hakkının olmadığını savundu. “Peşkeş iddialarının yalanlanması için bu tahsislerin sebeplerinin açıklanması” talebini yineleyen Barçın, bir an önce bu arazilerin İçişleri Bakanlığına geri devredilmesi çağrısında bulundu.

Barçın’ın ardından söz alan CTP Milletvekili Fide Kürşat, “Üretim Sektörüne Vurulan Darbeler İstikrarla Devam Ediyor. Üreticiler Tarım Bakanlığı Marifeti ile Dolandırılıyor” başlıklı bir konuşma yaptı.

Kürşat, ülkedeki hayvancıların bir mağduriyet yaşadığını savunarak, Tarım Bakanlığı aracılığıyla yürütülen 10 bin damızlık koyun alımına ilişkin projede, son tarih geçmesine rağmen hayvanların İspanya’dan getirilmediğini söyledi. Hayvancıların koşullarını yerine getirdiğini, sözleşmeleri imzaladıklarını ve borçlandırıldıklarını ifade eden Kürşat, basında çıkan “dolandırıcılık” iddialarını hatırlattı. “Bu proje belli ki bir yerlerde duvara tosladı.” yorumu yapan Kürşat, projenin neden diğerlerinden farklı olarak, Hayvancılık Kooperatifi üzerinden yapıldığını sordu.

Hayvanların fiyatlarına ilişkin de bazı iddialar olduğunu söyleyen Kürşat, bu tür hayvanlarda yıllar içerisinde yapılan fiyat artışına dikkat çekti. Getirilecek hayvanların sertifikalarını da sorguladyan Kürşat, ihale sürece, sözleşme imzalanan aracının kim olduğu, hayvanların ne zaman teslim alınacağı, zararların ne zaman giderileceği gibi sorulara cevap istediklerini belirtti.

Brezilya menşeli yaklaşık 14 bin ton etin ülkeye girdiğine dair ellerinde belge olduğunu söyleyen Kürşat, bunun Bakanlar Kurulu kararına aykırı olduğunu söyledi. Söz konusu etin ülkeye girebilmesi için gereken ön iznin nasıl verildiğini soran Kürşat, etin normal şartlarda geri gönderilmesi gerektiğini kaydetti.

Süt ödemelerindeki aksaklıklara da değinen Kürşat, üretici ödemelerinin bu ay 11 gün sonra yapıldığını kaydederek, gecikmelerin neden olduğunu sordu. Kürşat, bayram öncesi yapılan ödemenin de geç yapıldığına işaret ederek, üreticinin yaşadığı mağduriyeti vurguladı. Borsa Tüzüğü’ne de değinerek, uygulamaların da devam ettiğini ileri süren Kürşat, sütlerin dökülmemesi için yarı fiyatına süt verilmesine kadar ileri gidildiğini iddia etti.

Kürşat, bir çiftlikten birden fazla üretici adına süt verildiği ve fazladan destek alındığı yönündeki iddiaları da paylaşarak, Tarım Bakanlığı tarafından yürütülen çiftlik denetimlerini sordu.

Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Hüseyin Çavuş, Kürşat’ın ifade ettiği etin ülkeye girmediğini, belge eksikliğinden dolayı antrepoda tutulduğunu kaydetti. Çavuş, gerekli sertifikanın sağlanamaması halinde etin imha edileceği ya da geri gönderileceğini belirtti.

Bölünmüş süt işletmelerine değinen Çavuş, bu konudaki denetimlerin yapılıyor olduğunu kaydederek, raporlanmış halinin Hayvancılar Birliği’yle kurulan komitede denetleneceğini ve gerekli adımların atılacağını belirtti. Çavuş, söz konusu hassasiyetin önceki dönemlerde gösterilmiş olmasını diledi.

Çavuş, sütte olan sıkıntıların saklanılan bir konu olmadığını belirterek, buna rağmen hiçbir hayvancının sütünün dökülmediğini ve pazarlamasının yapıldığını ifade etti. Çavuş, pazarda daralma olduğunu, ancak bunun her ülkede geçerli olduğunu kaydetti.

Ödemelerde aksaklıklar yaşanmadığını ancak bayramdan dolayı birkaç gün gecikme yaşanmış olabileceğini kaydeden Çavuş, üreticilere verdiği destekten dolayı Maliye Bakanlığına teşekkürlerini sundu.

Çavuş, küçükbaş hayvan ithali projesiyle ilgili soruları da yanıtlayarak, fiyatların aya göre değişiklik gösterebileceğine dikkati çekti. Hayvan kriterlerinin de Avrupa Birliği kriterlerine göre belirlendiğini ifade eden Çavuş, bir aylık gecikmenin yaşandığını ancak bu gecikmenin devam etmesi halinde hükümetin gereğini yapacağını kaydetti. Çavuş, Hayvancılık Kooperatif ve ilgili firma ile yapılan sözleşmede, 500 bin TL’lik teminat mektubunda da bir sıkıntının olmadığını söyledi.

Milletvekili Armağan Candan’ın söz alarak, Türkiye’den gelen suyun dağıtımında adaletsizlik ve fiyat farklılığı olduğu iddialarına ilişkin sorusuna da cevap veren Tarım Bakanı Çavuş, suyun tüketiminin şu anda fiyattan daha önemli olduğunu dile getiren Çavuş, su kullanımında hassasiyet çağrısında bulundu.

CTP Milletvekili Sami Özuslu da, yerinden söz alarak, İskele’ye haftalardır su verilmediğine işaret ederek, su kıtlığının yıllar öncesinden bilinen bir konu olduğunu belirtti ve alternatif su kaynaklarıyla ilgili bir çalışmanın olup olmadığını sordu. Özuslu, bunun yanında, balıkçılara teşvik yapılacağı yönünde açıklamaların olduğunu hatırlatarak, bunun ne durumda olduğunu sordu.

Tarım Bakanı Çavuş, Yeniboğaziçi Belediyesi’nde suyla ilgili yaşanan bir sıkıntı olduğunu ancak depoda su olduğunun teyit edildiğini kaydetti. Daha önce dağıtım borularında talep üzerine temizlik yaptıklarını belirten Çavuş, depodan suyun çıkışının belediyelerin sorumluluğunda olduğunu belirtti.

Balıkçılara ilişkin çalışmaların sonuna gelindiğini ve bütçede ayrılan altı buçuk milyon değerinde bir desteğin yapılacağını ifade eden Çavuş, bu konuda herhangi bir sıkıntı olmadığını söyledi.

Milletvekili Kürşat, yerinden söz alarak, SÜTEK’in yaşadığı maddi sıkıntılara dikkat çekerek, SÜTEK’le ilgili yeterli açıklama yapılmadığını savundu.

Tarım Bakanı Çavuş, ilgili bilgileri yönetim kurulundan talep ettiğini ve durumun Kürşat’ın ifade ettiği şekilde olmadığını söyledi. Çavuş “kurumları battı, batıyor” diyerek itibarsızlaştırmanın doğru olmadığını kaydetti.

Milletvekili Fide Kürşat, yeniden söz alarak, kurumu itibarsızlaştırma gibi bir çabaları olmadığını kaydederek, kurumun bu hale getirilmesinden dolayı duyduğu üzüntüyü ifade etti.

Kürşat, Bakan Çavuş’un samimi ve şeffaf bir şekilde SÜTEK’te sıkıntı olduğunu kabul etmesini talep ederek, kendi dönemlerinde yaşanan süt sıkıntılarını hatırlattı, süreci nasıl düzelttiklerine dikkat çekti.

Süt Kurumu’nun ödeme yapamamasının sorumlusunun Bakanlık olduğunu ileri süren Kürşat, artan maliyetlere dikkat çekerek, “ülke hayvancısının sütünde bir fiyat düzenlemesi gerekmiyor mu? diye sordu.

Yerinden söz alan Ekonomi ve Enerji Bakanı Olgun Amcaoğlu da, 2025 yılının tüm sektörler için sıkıntılı olduğunu kaydederek, bazı gelişmelerin Bakanlık dışında yaşandığına dikkat çekti. Meclisteki konuşmalarda bir “seviye sıkıntısı” yaşandığı görüşünü paylaşan Amcaoğlu, hayvancılarla ilgili bir sıkıntı yaşanması durumunda sorumlunun Tarım Bakanlığı olacağına ve gereğini yapacağına inanç belirtti.

Devamını Oku

Kıbrıs

Meclis Genel Kurul toplantısı tamamlandı

Published

on

By

Cumhuriyet Meclisi Genel Kurulu’nda milletvekillerinin güncel konuşma istemlerine yer verildi. Genel kurul toplantısı konuşmaların ardından 18.00 sıralarında tamamlandı.

Genel Kurul’un bir sonraki birleşim 23 Haziran Pazartesi saat 10.00’da yapılacak.

Cumhuriyetçi Türk Partisi Gazimağusa Milletvekili Erkut Şahali, “Hayvan Hastalıkları Kol Gezerken Canlı Hayvan İthalatı” konulu güncel yaptı.

Şahali, ülkede süt konusunda sıkıntı yaşandığını, Sütek’te sıkıntılar olduğunu, ancak sütün ülkenin bel kemiği olduğunu vurguladı. Sektörün 50 binden fazla kişi için büyük önem taşıdığına işaret eden Şahali, Tarım Bakanlığının, milletvekillerinin önerilerini tekliflerini desteklerini iyi algılamasını istedi.

Şahali, sektörün bir zincir olduğunu ve ödemelerin zamanında yapılmasının sürdürebilirlik açısından büyük önem taşıdığına dikkat çekerek, ödemelerin gecikmesi durumunda, girdilerin de arttığı bu dönemde üreticinin dar boğaza girebileceği konusunda uyardı.

Ülkede çiçek ve mavi dil hastalığı konusunda pandemi yaşandığını ifade eden Şahali, ortaya ciddi çaba konması ve gereken adımların doğru zamanda atılması gerektiğini belirtti.

Ülkeye ithal edilecek hayvanlara dikkat edilmesi ve ülkeye ait ırkların geliştirilmesi gerektiğini belirten Şahali, üreticinin korunması ve hayvan hastalıklarına karşı gereken önlemlerin alınmasının önemine işaret etti.

Şahali, ithal edilecek hayvanların ülkeye nasıl adapte edileceğini, hastalıklara karşı nasıl korunacağını ve kimliklendirme işlemlerinin nasıl yapılacağını sordu.

Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Hüseyin Çavuş da söz alarak, bakanlık olarak önerileri, çabaları yakından takip ettiklerini, kurak bir yıldan geçildiğini, bu yönde hayvancıların ana girdi ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmalar yaptıklarını anlattı.

Çavuş, bakanlık olarak kaba yem, arpa, hayvan hastalıkları, kuraklık, hayvan itali ile ilgili tüm riskleri iyi hesaplayarak adımlar attıklarını ifade ederek, ülkeye Cuma günü 30 ve daha sonra tekrar 30 olmak üzere 60 bin adet hayvanın getirileceğini, her hangi bir zaafiyet de yaşanmayacağına inanç belirtti. Tarımın üzeri açık bir fabrika olduğunu belirten Çavuş, gereken önemin verildiğini söyledi.

Cumhuriyetçi Türk Partisi Lefkoşa Milletvekili Sami Özuslu da, “Sporda Gündem” konulu güncel konuşma yaptı. Özuslu, sporun ülkede üvey evlat muamelesi gördüğünü ifade ederek, eleştirilerde bulundu. Özuslu, spor şurası kararlarının erişilebilir olmasının önemine işaret ederek, bu kararların takip edilebilir olması gerektiğini söyledi.

Özuslu, ülkede spor bakanlığı kurulması gerektiğini ifade ederek, spora gereken önemin verilmesinin, gençlerin potansiyelini, özellikle bireysel branşlarda başarı alınması ve sporun yaşam tarzı haline getirilmesinin önemine vurgu yaptı.

İlçelerde gerekli tesislerin olmadığını, planlama ile devlet imkanları içerisinde gereken adımların atılabileceğini ifade eden Özuslu, futbol yanında diğer alanlara da önem verilmesini istedi.

Başarılı sporculara katkı verilmesinin sevindirici olduğunu, bunu desteklediklerini ve artırılmasını istediklerini ifade eden Özuslu, belediyelerin spor altyapısına yatırımların da sürmesini temenni etti. Özuslu, sporcuları dünya ile buluşturacak yeni adımlar atılmasının büyük önem taşıdığını ifade ederek, yeni hedeflerin spor açısından önemli olduğunu kaydetti. Özuslu, spora gereken önemin verilmesini istedi.
Ekonomi ve Enerji Bakanı Olgun Amcaoğlu da, spora 300 milyon dolayında bir kaynak ayrıldığını, spora yatırımlarda yerel yönetimlerle işbirliğinin büyük önem taşıdığını, Bakanlar Kurulu’nda da bu konuyu detaylı ele aldıklarını söyledi.

Yeni yapılan çalışmalarda “Gençlik Spor ve Kültür Bakanlığı” olarak yeni bir adım atılması kararı alındığını anlatan Amcaoğlu, Buse Savaşkan üzerinden yeni Savaşkan’lar yaratmak amacıyla adımlar atıldığını, bu çerçevede ülke genelinde spora gereken önemin verildiğini, ancak sporun da bakanlık olarak yoluna devam etmesi gerektiğine katıldığını kaydetti.

Cumhuriyetçi Türk Partisi Gazimağusa Milletvekili Teberrüken Uluçay ise, “Çarşı, Ekonomi ve Siyaset” konulu güncel konuşma yaptı. Uluçay, spora yatırımın eğitim açısından da iyi bir yatırım olduğunu ifade ederek, Spor Bakanlığının oluşturulmasının önemli bir adım olacağına işaret etti.

Uluçay, bu coğrafyada akıl almaz anlamsız gelişmeler yaşandığını, karamsar bir ortam yarattığını, ekonomiyi olumsuz etkilediğini, yatırımları düşürdüğünü, dövizi hareketlendirdiğini anlattı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomiye yönelik planlama ve enflasyonu düşürme çabalarına işaret eden Uluçay, Türkiye ile KKTC arasındaki hayat pahalılığı oranlarını karşılaştırdı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin KKTC’ye desteğine işaret eden Uluçay, bu belirsiz ortamda, Türkiye’den ülkeye gelen kaynakların iyi değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in KKTC’ye desteğine de işaret eden Uluçay, KKTC’nin potansiyellerini iyi değerlendirmesi, özellikle turizm alanında önemli bir fırsatı olduğuna vurgu yaptı.

İngiltere’den ülkeye daha fazla turist çekebilmek adına adımlar atılması gerektiğini ifade eden Uluçay, ülkenin gelirlerini artırmak için gereken adımların atılmasının önemli olduğunu anlattı.

Devamını Oku

Kıbrıs

MEB: Kolejlere kayıt hakkı kazanan 636 öğrencinin yüzde 70’i devlet okullarından

Published

on

By

Milli Eğitim Bakanlığı, 7 devlet kolejine toplam 636 öğrencinin kayıt hakkı kazandığını açıkladı. Açıklamaya göre, bu öğrencilerin yüzde 70,13’ü devlet, yüzde 29,87’si ise özel okullarda öğrenim gören öğrencilerden oluşuyor.

Bakanlık Basın Bürosu’ndan yapılan açıklamada, bazı basın-yayın organlarında yer alan “özel okul öğrencilerinin kayıt hakkı kazanma oranlarının yüksek olduğu” yönündeki haberlerin gerçeği yansıtmadığı belirtildi.

Açıklamanın sonunda, kamuoyunun “manipülatif” yayınlara itibar etmemesi ve doğru bilgilere yalnızca Milli Eğitim Bakanlığı’nın resmi kanalları aracılığıyla ulaşılması gerektiğini hatırlatıldı.

– 2 bin 272 öğrenci sınava katıldı

Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, ülkede 5. sınıf düzeyinde toplam 4 bin 365 öğrenci bulunuyor. Bu öğrencilerin 3 bin 626’sı devlet, 739’u ise özel okullarda eğitim görüyor. KGS’ye devlet okullarından bin 838, özel okullardan ise 434 olmak üzere toplam 2 bin 272 öğrenci girdi.

Devlet okullarında öğrenim gören öğrencilerin yaklaşık yüzde 51’inin, özel okullardaki öğrencilerin ise yaklaşık yüzde 59’unun sınava girdiğine dikkat çekilerek, bu durumun devlet kolejlerine duyulan ilginin somut bir göstergesi olduğu ifade edildi.

– Yerleşim oranları: Yüzde 70,13’ü devlet; yüzde 29,87’si özelden

Kolejlere Giriş Sınavı’nın cumartesi günü yapılan ikinci aşamasının ardından kayıt hakkı kazanan 636 öğrencinin 446’sı devlet, 190’ı ise özel okullarda öğrenim görüyor. Öğrencilerin yüzde 70,13’ü devlet, yüzde 29,87’si özel okul kökenli.

Devlet okulundan mezun olup, koleje yerleşen öğrenci oranı en yüksek yüzde 96 ile Lefke Gazi Lisesi ve Hala Sultan İlahiyat Koleji’nde gerçekleşti. Bu okulları sırasıyla yüzde 82,9 ile Güzelyurt TMK, yüzde 82,7 ile İskele Evkaf Türk Maarif Koleji, yüzde 75,5 ile 19 Mayıs TMK ve yüzde 72 ile Gazimağusa TMK izledi.

Lefkoşa’daki Türk Maarif Koleji’ne yerleşen öğrenciler arasında özel okul öğrencilerinin oranı yüzde 67,1 ile diğer okullara kıyasla en yüksek seviyede oldu.

Devamını Oku

Trending

Reklam