Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

Lefkoşa’nın Bereket’i 61 yıldır O’na emanet: İlker Dağer

Published

on

Dedesinden sonra babasıyla birlikte 10 yaşında adımını attığı Bereket Fırını’na ömrünü adamış İlker Dağer… Lefkoşa’nın Bereket’i 61 yıldır O’na emanet. Ailede fırını işleten üçüncü kuşak, kendisinden sonra ise mirası oğlu yaşatacak.

71 yaşında ama sağlığı elverirse fırının başında bir on yıl daha kalmaya niyetli. Bereket Fırını, O’nun hayatı, her şeyi, tekrar dünyaya gelse yine bu işi yapacağını söylüyor ve ekliyor: “Sevdiğin işi yapacaksın, sevmediğin işi yaparsan başarısız olursun”…

Ürünlerinin lezzeti fırının bunca yıldır ayakta olmasının en önemli faktörü şüphesiz. Sırrını açıklamıyor tabii ki, ürettiği unlu mamullerin her birinin hamurunu tarttığını, ölçüleri olduğunu dile getiriyor, “Malzemelerin hepsi benim kontrolümden geçer” diyerek, hiçbir zaman taviz vermediğini vurguluyor.

Fırını işletmek hiç kolay değil, haftanın yedi günü her sabah 03.00’te başlıyor mesai, gecesi gündüzüne karışıyor insanın… “Demir olsan erin” diyen İlker Dağer, yıllar içinde çalışma saatlerini düzenledi hatta özel hayatına vakit ayırarak, tango ile de ilgilendi.

Dağer, hikayesini Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) anlattı.

-200 senelik geçmiş… Anastas’ın Fırını’ndan Bereket Fırını’na yolculuk

Başkent Lefkoşa’da Asmaaltı’nın simge mekanlarından biri olan Bereket Fırını’nın 200 senelik bir geçmişi var. 1950’lere kadar “Anastas’ın Fırını” olarak bilinen fırında, Dağer ailesinin yolculuğu, dedeleri Yusuf Salih’in fırını devralmasıyla başladı. İlker Dağer, hikayenin nasıl başladığını şöyle özetledi:

“1950’lere kadar ‘Anastas’ın Fırını’ diye bilinirdi burası, biri Rum ve biri Maronit iki ortak çalışırlardı burada. Ne zaman İngilizlerle ihtilaf başladı, onlar burayı bıraktılar. Sonra dedem Yusuf Salih devraldı burayı ve başladı çalıştırsın. Ancak yaşını aldığından dolayı bu işi kimin yapacağı arayışına girdi. Babama geldi teklif ve bir ay kadar izin aldı, geldi baktı buralara, olursa diye… Biz Lefkoşalıyız. Annem Lefkoşalı, babam Ağırdağlı. Babam oksidari polisiydi üslerde, ilk önce İskele’ye gittik, ondan sonra Mağusa’ya geçtik. Babam polis olduğu için oradan oraya gezerdik.

Daha sonra 1963’te geldik, ben 10 yaşımdaydım, babam ile birlikte başladık işe ve fırını ‘Bereket Fırını’ diye isimlendirdik. 71 yaşımı buldum, daha buradayım. Babam işi 1985’lere kadar devam ettirdi. Zaten beraberdik, bir şeyimizi ayırmadık, ne cebimizi, ne kesemizi, ne işimizi…”

-“Demir olsan erin”

Babasından fırını devraldıktan sonra, ailede üçüncü kuşak olarak fırını işletmeye devam eden İlker Dağer, deyim yerindeyse, haftanın yedi günü işinin başında. Babasıyla birlikte olduğu zamanlarda akşamlara kadar uzanan bir mesaileri olsa da yıllar içinde çalışma saatlerini azaltan Dağer, bu durumu “demir olsan erin” sözüyle açıklayarak, şöyle konuştu:

“Fırın haftanın yedi günü her sabah saat 03.30’da açılır. Gelirim personelimle birlikte hazırlıkları yaparım. Pilavuna, zeytinli, tahınlıyı hazırlarız. Hamur yoğrulur. Gönyeli Yenikent’te de şubemiz var. Onun da reyonun içerisinde olan zeytinli, tahınlı, pilavuna, çörek çeşitlileri hatta sandviç çörekleri buradan çıkar gider, ben götürürüm. Servis burada 07.00’de başlar, öğlen 13.30’a kadar devam eder. Öğlen toplanır, 13.45’te ayrılırız.

İlk zamanlar babamla birlikteyken ihtiyaçlı olmamız nedeniyle akşam 5.30- 6’ya kadar kaldığımız olurdu ama bir yere kadar… Demir olsan erin. Yavaş yavaş yorulduk sonra azalttık. En son saatleri böyle ayarladık.”

“Haftanın yedi günü çalışmak zor değil mi? Hiç izin yapmadan?” sorusunu yanıtlayan Dağer, ara ara kaçamak yaptığını şu sözlerle anlattı:

“Ara ara izin yaparım. Haftanın bir günü ansızın derim ki, ‘gelmeyeceğim’ ve gelmem. Personelim var burada üç tane, onlar kendi aralarında anlaşırlar, ihtiyaçlarına göre haftada birer gün izin yaparlar. Ben yedi gün de gelebilirim veya bir-iki gün gelmeyebilirim. Eşimle arada yurt dışına tatiline de gideriz.”

-“Ölçülerim vardır, hamuru bile tartarım… Kaliteden ödün vermem”

Yaklaşık 75 yıldır ayakta olan bir fırında lezzet şüphesiz en önemli faktör. Ürünlerinin sırrı sorulduğunda tüyo vermese de, hamuru bile tarttığını, ölçüleri olduğunu söyleyen İlker Dağer, şöyle konuştu:

“Malzemelerin hepsi benim kontrolümden geçer, hiçbir zaman taviz vermem. Denerim, yerim, ondan sonra yaparım. Malzemeleri hep aynı yerlerden aldığım için onlara da sözüm geçer. Ölçülerim vardır, hamura kadar tartıyla konur. Ben bunları deneyerek, ölçerek, buldum. El yapımıdır, fabrikasyona geçmedik. Kendim 15 tane ise 15 tane, 5 tane ise 5 tane yaparım, satarım. Kaliteden ödün vermem.”

Pilavuna, hellimli, zeytinli, pide, lahmacun, tahınlı gibi unlu mamullerin yapıldığı fırında, kendi malzemesini getiren müşteriye istediği ürün de yapılıyor. Müşterileri tarafından en çok tüketilen ürünün günden günde farklılık gösterdiğini ifade eden Dağer’in favorisi ise pastırma-hellim karışık pide.

Senelerdir 200-300 bandında değişmeyen müşterileri olduğunu dile getiren Dağer, müdavimleri olduğunu da belirtti, mesela her pazar “Baba beni İlker abiye götür, pastırmalı yiyeceğim” diyen çocuklar olduğunu söyledi.

-Denktaş ile anısı… “Hade bakalım İlker Paşa, o diyet pilavunalardan sar bakalım bir 10-15 tane”

Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın fotoğraf çekmeyi çok sevdiğini bilenler bilir. Bunun tanıklarından biri olan İlker Dağer, Denktaş elinde fotoğraf makinesi ile geldiğinde aralarındaki esprili anıyı ise şu sözlerle anlattı:

“Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş fotoğraf çekmeyi çok severdi. Elinde fotoğraf makinesi ile devamlı çıkar gelirdi, buraları gezerdi. Büyük Han’a girer, otururdu. Ben onun Han’a girip oturduğunu görürdüm, yanımda yetiştirdiğim bir çocuk vardı, keserdim bir pilavuna, tarif ederdim çocuğa, gidecen Denktaş’a deycen ki, ‘Al bunu ye diyettir, şişmanlatmaz seni’, götürürdü çocuk, verirdi kendine yerdi ve ‘Hade bakalım İlker Paşa, o diyet pilavunalardan sar bakalım bir 10-15 tane. Yedik da boğazımda durdu, götüreyim içerdekiler da yesin da benim da boğazımdan aşağıya insin’ derdi. Yalnız pilavuna değil hellimli de, zeytinli de alırdı.”

-“81-82 yaşına kadar burada durmayı planlarım”

Bir oğlu bir kızı olan İlker Dağer’in oğlu Ahmet de dördüncü kuşak olarak kendisiyle birlikte çalışıyor. “Benden sonra fırını oğlum Ahmet devralacak. Bütün işin girdisini, çıktısını bilir, öğrendi.” diyen Dağer, ne zamana kadar işe devam etmeyi düşündüğü sorulduğunda ise on senelik planını şöyle anlattı:

“Geçen senelerde Allah bize bir yoklama yaptı. Bağırsak kanseri durumum oldu. Bir sabah dükkana geldiğimde kanamam oldu ve bu, erken evrede kanseri yakalamamı sağladı. Ameliyatlarımı oldum, herhangi bir ilaç almadım, her üç ayda bir kontrollerimi yaparım. Bir görüşme yaptık Allah ile bir 10 sene daha müsaade ediyor bana, 81-82 yaşına kadar burada durmayı planlarım.”

-“Bereket Fırını benim hayatım, her şeyim. Başka bir şey bilmem”

Ailesinde tek erkek evlat olan, beş tane de kız kardeşi bulunan İlker Dağer’in kız kardeşleri de fırında çalışmış. Ancak fırını devraldıktan sonra kendisi devam etmiş. Başka bir iş yapmayı düşünmediğini ifade eden Dağer, nedenini şöyle açıkladı:

“10 yaşımdan beri bu işin içindeyim, çok iyi bilirim bu işi. Kendi başına oldu ve öyle devam etti, gitti. Başka bir iş yapma hevesim de olmadı. Neden başka bir iş yapayım? Kurulmuş bir iş, dördüncü, beşinci kuşak müşterim var onlarla beraber devam edip, gidiyorum.”

“Bereket Fırını benim hayatım, her şeyim. Başka bir şey bilmem” diyen İlker Dağer, tekrar dünyaya gelse yine bu işi yapacağını söyledi ve ekledi: “Sevdiğin işi yapacaksın, sevmediğin işi yaparsan başarısız olursun. Ben bu işe babamla birlikte başladım, sevdim, severek yaptım.”

-“Senin başında olmadığın iş, senin değildir”

Önce Kızılbaş’ta daha sonra Girne’de ve Yenikent’te şube açan İlker Dağer, Lefkoşa’ya üç tane Bereket’in çok geldiğini söyledi, “Senin başında olmadığın iş, senin değildir” diye düşünerek, Kızılbaş ve Girne’deki şubeleri kapattıklarını, iki şubeye yoğunlaştıklarını belirtti.

“Bereket Fırını bir marka… Bu markayı yaşatmak için özel bir çabanız var mı?” sorusuna ise Dağer, “Her gece 03.00’te kalkmaktan başka çaba? Var mı öyle biri 61 senedir? Kendim bilfiil 61 senedir buradayım, ‘dünyayı gez’ yoktur.” yanıtını verdi.

-“Surlariçi’nde olumlu bir değişim yaşanıyor”

Lefkoşa Surlariçi’ndeki değişiminin yıllar içindeki en yakın tanıklarından biri olan İlker Dağer, bölgeye yeni mekanlar açıldığını ve gidişatın olumlu olduğunu şu sözlerle dile getirdi:

“Surlariçi’nde değişim çok güzel, olumlu bir değişim yaşanıyor. Çocuklarımız kendi imkanlarıyla bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Son üç-beş senedir çocukların Surlariçi’ni sevdiğini fark ettim. Kendi imkanlarıyla mekanlar açmaya çalışanlar var. Gençler daha çok Surlariçi’nde eğlence mekanlarına geliyorlar. Zahra Sokak da mesela canlandı, gayet güzel bir yer oldu.”

-“Hanımla birlikte 15 sene tango yaptık”

Fırın yoğun bir mesai gerektirse de özel hayatında tango ile ilgilenen İlker Dağer, tango macerasını şöyle anlattı:

“Benim arkadaşlarım var, Latin Amerika dansları yaparlardı. Bir gün televizyonda onları dans ederken gördüm ve hanıma, ‘ben de gidip, dans edeceğim’ dedim. Hanım da bana, ‘50 yaşından sonra rezil mi edecen beni?’ dedi. Ben de, ‘gideceğim, beğenirsek yaparız, beğenmezsek yapmayız’ dedim. Hanımla birlikte 15 sene tango yaptık. Pandemide durduk, ondan sonra gitmedik. Torunlarımla birlikte önceliklerim değişti. Arada bir Tabipler Birliği’nin salonu var (Med Club) oraya gideriz.”

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

TAE, bağcılığın geliştirilebilmesi amacıyla 6’sı yeni 12 sofralık üzüm çeşidini denemeye aldı

Published

on

By

Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü (TAE), bağcılığın geliştirilmesi amacıyla yeni üzüm çeşitleri ve teknikleri konusunda çalışmalar yapıyor. TAE, çalışmaları kapsamında 6’sı yeni olmak üzere 12 sofralık üzüm çeşidini denemeye aldı.

Çeşitler geleneksel talvar yerine, kademeli İtalyan talvarında denenecek. Yeni çeşit ve tekniklerden elde edilecek verim sonuçları ise eski çalışmalarla kıyaslanacak.

        2023’te bin 585 ton taze üzüm ithal edildi

TAE verilerine göre; 2023’te bağ ve talvar alanı 2 bin 200 dönüm, hasat ise 3 bin 132 ton olarak gerçekleşirken, Ticaret Dairesi’nin verilerine göre; 2023’te yıllık hasadın yaklaşık yarısına denk gelen bin 585 ton taze üzüm ithal edildi.

Çukurova Üniversitesi Bağcılık Öğretim Üyesi Profesör Doktor Semih Tangolar, Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü Müdürü Cem Karaca ve TAE bünyesinde 2002’den sonra bağcılıkla ilgili çalışmalar yürüten Ziraat Yüksek Mühendisi Doktor Yeşim Rehber Dikkaya yeni üzüm çeşitleri ve teknikler konusunda TAK muhabirinin sorularını yanıtlayarak, bilgiler verdi.

-Tangolar: “Kuraklığın artması nedeniyle bağcılığın yeni çeşitler ve yeni tekniklerle geliştirilmesi gerek”

Çukurova Üniversitesi Bağcılık Öğretim Üyesi Profesör Doktor Semih Tangolar, coğrafik konumuna bakıldığında Kıbrıs’ın bulunduğu kuşak açısından bağcılık için ideal yerlerden biri olduğunu söyledi.

Çeşitleri, kullanılan teknikler (Talvar), tüketim şekilleri nedeniyle üzümün Kıbrıs için önemli bir ürün olduğuna işaret eden Tangolar,  “Kıbrıs için bağcılığı tarımsal üretim yelpazesinden çıkaramazsın, bağcılığın daha da modernize edilmesi gerekiyor” dedi.

Asmanın tuzlu toprak ve kuraklığa en dayanıklı bitkilerden biri olduğunu, bu nedenle az suyla çok ürün elde edilebileceğini anlatan Tangolar, özellikle sofralık bağların baharda sulanması gerektiğini, şaraplık bağlarda sulamanın gerekli görülmediğine işaret etti.

Avrupa ülkelerinde dekar başına 700 kilo üzerinde verim elde edilen bağlardaki üzümlerin şaraplık olarak tercih edilmediğini ifade eden Tangolar, söz konusu bağlarda şeker ve asit dengesinin arzu edilen oranda çıkmadığını söyledi.

“Kuraklığın gün geçtikçe artması nedeniyle bağcılığın hem yeni çeşitler hem de yeni tekniklerle geliştirilmesi gerekiyor” diyen Tangolar, örtü altı topraksız kültür tekniğinin de (su ve gübrenin etkin kullanıldığı bir teknik) bağcılık için yeni olduğunu, İspanya ve İtalya’da bu uygulanmaya başladığını aktardı.

-1.5 ay erken hasat.. İtalyan talvarı iki kademeli, üzümlerin altta, sürgün ve yaprakların çoğunun üst katta

Bu yöntemle 1-1.5 ay erken verim alındığını kaydeden Tangolar, 32 litrelik saksılarda örtü altı yetiştirilen asmalardan 5 kilo ürün, yani dekar (1000 metre kare) başına 5-6 ton ürün alındığını anlattı.

Bu yöntemde hastalıkla mücadelenin de daha az olduğunu, bunun maliyeti düşürdüğünü kaydeden Tangolar, “Tuzluluk sorunu yok, kuraklıkla işin yok, toprak kökenli hastalık yok bu yenilikçi bir yaklaşım” dedi.

İtalyan talvarının da yeni bir teknik olacağını, çalışmaya dahil edilen çeşitlerin İtalyan talvarında (Tendon talvar) veriminin gözlemleneceğini ifade eden Tangolar, İtalyan talvarının Kıbrıs’taki talvara göre farkını anlattı. Tangolar, İtalyan talvarının iki kademeli olduğunu ve üzümlerin altta, sürgün ve yaprakların çoğunun üst katta geliştiğini kaydetti.

-Yüzde 25-30 daha fazla verim

Tangolar, İtalya’da yapılan denemelerde İtalyan talvarlarından yüzde 25-30 daha çok verim alındığına da işaret etti.

İtalyan talvarında ilaçlamanın ve hasadın çok daha kolay, ürün yanmasının daha az, kalite için salkım seyreltmenin de daha kolay olduğunu ifade eden Tangolar, denemeye alınan bazı çeşitlerin İtalyan talvarındaki verimine de bakacaklarını belirtti.

Tangolar ayrıca, yerli çeşitlerin kuraklığa dayanıklılarını tespiti için de yeni bir çalışma planladıklarını paylaştı.

-Karaca: “Aroma açısından bağcılıkta iklimimizin verdiği avantajlar var”

Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü Müdürü Cem Karaca da, Kıbrıs Türk kültüründe olan üzüm üretiminin talepleri karşılanmada yetersiz kalması nedeniyle, bağcılık üzere çeşit deneme araştırması yapılması kararı alındığını anlattı.

Karaca, son zamanlarda tesis sahipleri tarafından üretilen şarapların tattırılmasıyla öne çıkan butik otelciliğin gelişmekte olmasının da bu kararı almada etken olduğunu ifade etti.

Ülkeye en uygun çeşitleri belirlemek adına, “Çeşit adaptasyon” çalışmasının ilkinin 2000’li yıllarda yapıldığını, bu denemelerde 15 şaraplık çeşit denendiğini anlatan Karaca, “Aroma açısından bağcılıkta iklimimizin verdiği avantajlar var. Burada üretilen şarap gerekse sucuk veya diğer ürünlerin aroma açısından kendine özgü bir karakteri var. Bağcılığa KKTC’de alternatif bir üretim değil asli üretim olarak bakıyoruz” dedi.

TAE bünyesinde 2002’den sonra bağcılıkla ilgili çalışmalar yürüten Ziraat Yüksek Mühendisi Doktor Yeşim Rehber Dikkaya da, çalışmaya eski çalışmada öne çıkan 6 çeşit ve 6 yeni çeşidi dahil ettiklerini, bunları İtalyan talvarında denemeye aldıklarını ifade etti.

Dikkaya, İtalyan talvarından elde edilecek verimleri, eski çalışmalardan elde ettikleri verilerle kıyaslayacaklarını belirterek, çalışmanın sonuçlarının 2 yıl sonra çıkmasını beklediklerini söyledi.

Dikkaya, çalışmaya var olan çeşitlerden verigonun da dahil edildiğini, yeni çeşitlerin de “İsa, Exalta, Early Swift, Michael Palyari, Red Clod” olduğunu anlattı.

 

Devamını Oku

Kıbrıs

Bayar: Denktaş ile ilgili çirkin saldırı asla affedilemez

Published

on

By

 

 

TMT Mücahitler Derneği Genel Başkanı Celal Bayar, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş ile ilgili çirkin saldırının asla affedilemez olduğunu vurguladı.

Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’la ilgili asılsız iddiaların yer aldığı kitabı ve yazarını sert çekilde eleştiren Bayar şu açıklamalarda bulundu:

“TMT’nin kurulmasında fedakarca büyük katkıları olan ve bugün Kıbrıs’ta Türklük TMT sayesinde varlığını korurken, TMT’nin kurucularından, KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’a ‘Dümbük’ isimli ucube kitabıyla saldıran, ordudan atılmış eski GKK’lığı subaylarından İlker Özkunt’u kitabındaki seviyesiz, saygısız nankörce saldırılarından dolayı Kıbrıs TMT Mücahitler Derneği olarak şiddetle kınıyoruz. Bizler Kıbrıslı Türkler olarak, Rauf Raif Denktaş’ın fikirlerinin taşıyıcısı ve bekçileriyiz. Bizim için böylesine değerli bir devlet adamımıza çirkince saldırı asla affedilemez ve bu şahsın devletimizin açacağı dava ile mutlaka cezalandırılması gerektiğine inanıyor ve devlet yetkililerinin bunu yapacağına yürekten inanıyoruz ve bekliyoruz.”

Devamını Oku

Kıbrıs

Öztürkler, Denktaş ile ilgili asılsız iddialar içeren kitabı kınadı

Published

on

By

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’a yönelik,hiçbir somut temele dayanmayan çirkin iddiaların yer aldığı kitabı esefle kınadığını belirtti.

Öztürkler açıklamasında, “Bir milletin özgürlük ve egemenlik davasına adanmış bir ömrün sahibi olan, Kıbrıs Türk halkının tarihi mücadelesine önderlik eden  Sayın Denktaş’a yönelik kitapta yer alan iddialar, sadece şahsına değil; onun temsil ettiği  mücadeleyi ve halkımızın hafızasına da zarar vermektedir.” ifadelerini kullandı.

Kurucu Cumhurbaşkanı’nın sadece bir devlet adamı değil, aynı zamanda Kıbrıs Türk halkının bağımsızlık ve onur mücadelesinin simgesi ve Türklük dünyasına da adını altın harflerle yazdıran bir lider olduğunu vurgulyaan Öztürkler, şu ifadeleri kullandı:

“Hayatını halkına, davasına ve devlete adamış bir liderin ardından, yıllar sonra böylesi ucuz ve seviyesiz iddialarla gündeme getirilmesi, hiçbir şekilde kabul edilemez. Halkımızı, milli değerlerimize ve tarihimize sahip çıkmaya, bu tür sorumsuz yaklaşımlara karşı daha da kenetlenmeye çağırıyorum.”

Devamını Oku

Trending

Reklam