Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

Milletvekili ve üretici kimliğiyle Kıbrıslı Türk tarihine geçen 90 yaşındaki Ayla Halit TAK’a konuştu: “Her zorluğun üstesinden evlatlarım için geldim”

Published

on

Kıbrıslı Türklerin ilk kadın milletvekillerinden 90 yaşındaki Ayla Halit Öneren, özellikle üretimde ve siyasette geçirdiği yılları birkaç kelimeyle özetleyerek, “Çok çalıştım, mücadeleden korkmadım. Her zorluğun üstesinden evlatlarım için geldim” dedi.

Hayat arkadaşı Halit Kazım’ı trafik kazasında kaybeden, 30’una basmadan 4 çocuğuyla yalnız kalan ve bir anda kendini hem dönümlerce araziye yayılan çiftlik işlerinin, hem de siyasetin ortasında bulan Ayla Halit, milletvekili de olan eşinin ölümüyle boşalan sandalyeyi doldurmak üzere ara seçim yapılmaksızın Temsilciler Meclisi’ne gönderilmesini “Seçimle değil tayinle milletvekili oldum. Kimse de buna itiraz etmedi” diyerek anlattı.

Ayla Halit, Larnaka’da geçen çocukluğunu, hukuk okumak isterken evlendirilişini, eşi Halit Kazım’ın kaybını, Temsilciler Meclisi’nde milletvekili oluşunu, Baf’tan Yeşilova’ya, Yeşilova’dan da Güzelyurt’a göçüyle yaşadıklarını Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) ile paylaştı.

-“İnsanlara her yönden yardımcı olmaya çalıştım”

Kendi yöresinde Kıbrıs Türk halkı için elinden geleni yaptığını söyleyen Halit, “İnsanlara her yönden yardımcı olmaya çalıştım. Bunu da karşılık beklemeden yaptım” dedi.

Tüm zorluklara rağmen 2’si hekim, 2’si mühendis olmak üzere 4 çocuk yetiştiren Ayla Halit, evlat sevgisinin bambaşka olduğunu söyledi.

Halit, “Hep dua ederdim; ‘Allah’ım beni dosta düşmana karşı mahcup etme, bu çocukları büyüteyim, insan içine çıksınlar, sevilip sayılsınlar, başka bir şey istemem’ diye. Çok şükür Allah yardım etti…” dedi.

– Larnaka’da büyüdü

Evlenmeden önceki ismiyle Ayla Müderrisoğlu, Larnakalı Mehmet Zeki ile Limasollu Nezihe Hanımın ilk çocuğu olarak 1934’te Larnaka’da dünyaya geldi. Çok eskiden okul olarak kullanılan Larnaka’daki o evde geçirdiği çocukluğunu ise hiç unutmadı.

“Bir kapısı denize, bir kapısı mahalleye açılan kocaman bir evimiz vardı. Çocukluğumuz güzel geçti. Annemle babam çok muhabbetliydi. Birbirleriyle isimleriyle hitap etmezlerdi, ‘Canım’ aşağı, ‘canım’ yukarı. Babam Dr. Küçük’ün kardeşi Ahmet Efendiyle Türkiye’ye ve Arap ülkelerine canlı hayvan satardı. Kumaş dükkanı da vardı. Annem dükkandaki kumaşlardan çok güzel elbiseler dikerdi bana.”

– Üniversite yerine Baf’a gelin gitti.. “Kısmetti, yazıydı, çekeceğim vardı…”

İlkokula Larnaka’da başlayan Ayla Halit, Amerikan Akademi’ye devam etti. Her sene sınıf birincisi gelen, parlak bir öğrenci olan Ayla Halit’in en büyük hayali hukuk okumaktı ancak 17 yaşında Halit Kazım’la evlendirildi.

“Zamansız evlendim. 18 yaşına basmamıştım diye nikâhta babam kefil oldu bana” diyen Ayla Halit, üniversiteye gitme hayal kurarken Baf’a gelin olarak gitti. “Baf’ta amcam vardı, Eyüp Efendi. Onun yetiştirdiği Orhan Şevket’le arkadaştı benim rahmetlik. Beraber geldiler bize. Saçları ağarmış bir adam, evli barklı biri sandım ben onu. Yemek yedik birlikte. Bilsem karşılarına çıkmazdım. Orhan Bey’e kızı Engin’in hangi üniversiteye gideceğini sordum. ‘Kızlar çok okuma istemez Ayla’ dedi. Ben de hukuk okuyacağımı söyledim. Baf’a dönerken, ‘Kız bize okuyacağını işittirdi, bu iş olmaz Orhan’ demiş. Annem bir hafta sonra söyledi bana görücü geldiklerini. ‘Okuyacağım’ dedim, rahmetlik babam tutturdu, ‘Kalbime sızı gelir, öleceğim, hepiniz ortada kalacaksınız’ diye. Dedem (Mehmet Zihni) başını yere soktu, hiçbir şey söylemedi. Çok canım sıkıldı ama kısmetti, yazıydı, çekeceğim vardı…”

– 72 yıllık Beyrut koltukları

Ayla Halit, Larnaka’daki iki günlük nikâh töreninde bir gün mavi, ertesi gün de pembe elbise giydiğini dün gibi hatırlıyor. 11 ay sonra da Baf’ta düğünü yapılan Ayla Halit, eşinin Baf’ta yaptığı villa gibi bir evde 1953’te evlenmiş. Ayla Halit, 72 yıl önce evlenirken aldığı Beyrut koltuklarını hala kullanmanın gurur ve mutluluğunu yaşıyor. “Böyle eşya kimsede yoktu..”

– “Halit Kazım kimin ihtiyacı olsa yardıma koşan bir adamdı”

Eşinin evlenir evlenmez çocuk istediğini, arka arkaya 3 oğulları bir de kızları olduğunu söyleyen Ayla Halit, kimin ihtiyacı olsa yanına koşan eşinin Baf’ın Türk belediye başkanı oluşunu “Rum-Türk belediyeler ayrıldıydı. Baflılar ısrar etti belediye başkanı olsun diye. Oldu. Kimin bir şeye ihtiyacı olsa koşardı rahmetlik. Kim para istese yardım da ederdi” sözleriyle anımsadı. Ayla Halit, eli açık bir insan olan eşinin öldüğünde 18 bin Kıbrıs Lirası alacağı olduğunu da unutmamış.

Ayla Halit, Baf’ın Rum semtinde yaşadıklarını, eşi Halit Kazım’ın hayvancılık ve tarım işlerini köyü Yeşilova’da (Mandirga) yaptığını ve çok yoğun çalıştığını söyledi. “Sabah sabah evden çıkar işçilerin yanına giderdi. Yaz-kış işçi çalıştırırdık yanımızda. Beş yüz baş davarımız vardı. Yer fıstığı, fasulye, arpa, buğday ekerdik. Köydeki işleri bitirince kasabaya, kendi ofisine gelir, belediyenin işlerini buradan yapardı. Şikâyeti olanlar bazen eve de gelirdi”

4-5 yıl belediye başkanlığı yapan, 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda da Temsilciler Meclisi’ne seçilen Baf Milletvekili Halit Kazım, 1963’te Avukat Altay Aziz’in arabasıyla Lefkoşa’daki komite toplantısına giderken trafik kazası geçirerek 42 yaşında hayatını kaybetti. Ayla Halit, 29 yaşında 4 çocukla yalnız kaldı.

Kazadan haberi olan pek çok yakını o gün eve gelmiş ancak kimse bir şey söyleyememiş. Boğazı ağrıdığı için verilen ilacın bile sakinleştirici olduğunu düşünen Ayla Halit, ‘Ne var, ne oluyor?’ derken kazayı öğrenmiş ve yıkılmış. “Genç, sağlıklı bir insanın ölüm haberini vermek de almak da çok zor… Köyü Mandirga’ya gömdük rahmetliği. Cenazesi çok kalabalık oldu. Türk, Rum, herkes katıldı, yollar insanları sığmadı.”

– Babasızlığın acısı

Ayla Halit, eşinin kaybıyla annesiyle birlikte destek için yanına taşınan babasıyla çocuklarının benzeyen kaderi paylaştığını düşünüyor. “Dedem müderristi. Hicazda koleraya yakalanıp ölmüş, orada gömülmüştü. Babam da babasız büyüdü. Bunun acısını çok iyi bilirdi. O yüzden çok destek oldu bize.”

Eşinin yasını tuttuğu o günlerde nasıl toparlandığını ise şu sözlerle anlatıyor Ayla Halit:

“Halit, annesinin yardımcısının rüyasına gelmiş, ‘Ayla’ya söyleyin uyku ilacı içip yanıma gelsin’ demiş”. Rüyayı dinleyince toparladım kendimi. ‘Ben ölürsem bu çocuklara kim bakacak?’ dedim. En küçüğü 3, en büyüğü 9-10 yaşlarındaydı. Bir süre sonra malı kim idare edecek davası çıktı. Dedikodular başladı. Yani düşmanlarım vesile oldu toparlanmama diyebilirim. Oturup ağlamak çare değildi yani. ‘Kalk Ayla, al ambarların anahtarlarını git köye’ dedim. Babamı da alıp Mandirga’ya gittim. İşçiler durdu, ambarların kapıları kapandı. Tereke kurulana kadar para çekemedim. Babam yardım etti bana, işçileri öyle ödeyebildim”

O güne kadar belirli çevrede yaşadığını, ne köy işlerini, ne hellim yapmayı bildiğine vurgu yapan Ayla Halit, kendini bir anda çiftçi buluşunu “Bir anda bütün işin başına ben geçtim. Sarhoş gibi hissederdim ama mecbur hepsini öğrendik… Fıstık, fasulye, arpa-buğday ne zaman ekilir, tarla ne zaman, kaç defa sürülür? Yapacak çok da iş vardı” sözleriyle anlatıyor.

– Yine bir rüya ve milletvekilliği dönemi…

Eşinin kaybından sonra Baf seçim bölgesinden Temsilciler Meclisi’ne girmesine yine bir rüya vesile olmuş.

“Yine rüyamda gördüm rahmetliği. Etrafında teşkilatın adamları vardı. Ertesi gün Denktaş Bey’in adamları gelip ‘Milletvekilliğini kabul eder misin?’ diye sordu. Meclis’te anlaşmazlık vardı, ‘Seçime gitmeyelim’ dendi, belliydi bir şeyler olacağı. Kabul ettim.”

Temsilciler Meclisi’nin ilk kadın milletvekili olan Ayla Halit’in yemin töreni 26 Ekim 1963 tarihli Akın Gazetesi’nde “Temsilciler Meclisi’nin ilk kadın üyesi Ayla Halit Kâzım dünkü oturumda ant içti” diye verildi.

“Meclis Başkanı Glafkos Klerides, Başkan Vekili de amcamın oğlu Dr. Orhan Müderrisoğlu’ydu. Klerides’in huzurunda yemin ettim. Seçimle değil, tayinle milletvekili oldum, kimse de itiraz etmedi. 2-3 defa anca gidebildim Meclis’e, olaylar çıkınca Meclis işi bitti ama Denktaş Bey Türkiye’den döndükten sonra bizi yine toplantılara çağırırdı. Bir defasında köye de geldi, konuşma yapmak istedi, onun partisinden olmayan köylüler Denktaş Bey’in konuşması dinlenmesin diye traktörleri çalıştırdıydı.”

– Baf’tan Yeşilova’ya göç

Olayların başlamasıyla Baf’ın Rum semtindeki evlerinden ayrılarak Yeşilova’ya Ayla Halit ve ailesi, kapatıp kaçtıkları evlerinin talan edilmesiyle bir süre sonra tüm eşyalarını köye götürmüş.

“Çocuklarla köydeki ambarlardan birine yerleştik. Rumlar, inşaat, mevzi yapmasınlar diye Türklerin çimento almasına izin vermezdi. Bu süreç geçene kadar ambar ambar dolaştık, hangi ambar boşsa orda kaldık. Köyde bakkaliyemiz de vardı. Çok çalıştım köyde. Rumlara da çok iş yaptım.”

Çalışkanlığı ve topraktaki başarısı nedeniyle kendisine “hanım ağa” denmesini kabul etmedi. İngilizce bildiği için Birleşmiş Milletler askerleri ve komutanların sürekli iletişime geçtiği Ayla Halit, bu ilişkiyi fırsata döndürüp, bölge halkının ihtiyaçlarının giderilmesinde kullanmış…

“Lisan bilen kimse yoktu. BM askerleriyle iyi anlaşırdım, davamızı, zorluklarımızı da anlatırdım. Zor durumda olan köylere Barış Gücü ile yiyecek yolladık. BM askerleri gizli gizli bademliğe gelirdi, ben erzakları arabama yükler, götürürdüm. Mazot, gaz yağı, yiyecek. Aklınıza ne gelirse…”

– Kendi bölgesinde çok insana hizmeti geçti

Ayla Halit’in, imkansızlıkların hakim olduğu bölgede birçok insana yardım elini uzatmış o günlerde.

“Kimin derdi varsa bana gelirdi. Sancılanan kadınlar bile beni isterdi. Ebeyi ben götürürdüm doğuma… Kendi bölgemde çok insana hizmetim geçti. Onların da duaları bana geçti ki çocuklarımı yetiştirdim. Başka hiçbir isteğim yoktu. Allah’a hep dua ederdim ‘Dosta düşmana karşı beni mahcup etme. Bu çocukları büyüteyim, insan içine çıksınlar, sevilip sayılsınlar’ diye. Çok şükür Allah bana yardım etti.

Oğlanlardan ikisini İstanbul’daki Kadıköy Maarif Koleji’ne yolladım. Zeki (İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Zeki Öngen) İstanbul’da tıbbiyeye gitti, Kazım (Öngen) ve Halit (Doğan Halit Yalkı) İngiltere’de makine mühendisliği okudu. Kızım Nezihe’yi (Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Nezihe Kavas) de Zeki’nin yanına yolladım. O da tıbbiyede okudu. Ben okutmadım. Onlar okudu…”

– “Öldürüleceğim diye değil de namusuma dokunurlarsa diye korktum”

Ayla Halit, Yeşilova’da Rumlar tarafından uğradıkları saldırıyı, verdikleri şehitleri, iki kez esir edilişini, köylüleri için yaptığı girişimleri de hiç unutmamış.

“Genç mücahitleri aldılar götürdüler. Kadınlar ağlar. Nerededirler bilen yok. Yaşlı erkekleri de sinemaya kapadılar. İki yazı yazdım, biri Barış Gücü’ne, biri de Denktaş Bey’e hitaben. BM askerleri köyde devriye gezerken arabadan içeri, BM askerinin kucağına attım yazıyı, durmadılar. Gece Yunan komutan geldi. ‘Evi gezeceğiz’ dedi. Zaten yoklama yapmışlardı. Bir daha gezdiler. Ertesi sabah da gelip beni esir aldılar. Yeni evli bir çiftin evinde 15 günden fazla tutuldum. Rum askeri beklerdi kapıda. Annem gelir pencereden yemek uzatırdı ama hiç konuşamazdık. Öldürüleceğim diye değil de namusuma dokunurlarsa diye korktum. Oğlum Zeki de tatile gelmişti, o da esir düştü. Çok dayak yedi. 20’den fazla şehit verdik. Beni trollinin (römork) arkasına koyup götürdüler öldürülenlerin mezarlığa.”

– BBC muhabirlerine rehberlik etti

Ayla Halit, köye gizli gizli giren BBC muhabirlerine nasıl rehberlik ettiğini de gururla anlattı.

“Rumlar bizim evin damında, biz de evde esirdik. Bakkaldan bir şeyler istediler, izin alıp çıktım. İki BBC muhabiri buldu beni yolda. Rum polisi uyurken gizlice köye girmişler, durumu öğrenmek istediler. Sinemaya götürdüm onları, esirleri tehdit edip tavanı nasıl kurşunladıklarını gösterdim. Şehitlerin mezarını da görmek istediler. Gittik. Tesadüfen aileler orada ağlardı. Onların da fotoğrafını çektiler. Askerler bizi evin damından gördü. Muhabirler korktu, ‘Çabuk bizi köyden çıkar’ dediler. Önlü arkalı sürdük köyün dışına, ben çekildim kenara, uçar vaziyette kaçtılar. Bizi takip eden Rum askerleri arabadan inmemi istedi, inmedim, bastım gaza eve gittim.

Yunan komutan arkamdan geldi, ‘Biz seni serbest bıraktık ama sen aleyhimize yayın yaptın’ dedi. ‘Ne yaptıysanız onu söyledim’ dedim ben de. Bu tarafa geçtiğimde rahmetlik İrfan Nadir’le Safiye Nadir evime gelip bana BBC’deki bu yayın için teşekkür etti. Türkler lehine yapılan tek program bu olmuş..”

– “Kazanamayacağımı bilerek girdim seçime”

Olay yatıştığında ve yeniden seçime gidildiğinde bağımsız milletvekili adayı olduğunu söyleyen Ayla Halit o günlerden ise şöyle söz etti:

“Gözü kara bir insandım. ‘Yapamam’ diye bir şey yoktu. Bir işi üstlendim mi ille bitirecektim. Adaylığı da inat üzerine koydum. Haber yolladılar bana katılmayım diye. Dinlemedim. Aydın’a (Ayyanni) gittiğim gün Dr. Fazıl Küçük de Kazım Ahmet Raşit’in propagandasını yapardı. Kahvede buluştuk. Beni de dinlediler. Konuşmamı beğenirlerdi ama verilmiş sözler varmış! Kazanamayacağımı bilerek girdim yani seçime.”

– “Her şeyi geride bıraktık. Bazen ‘Keşke gelmeseydim’ derim”

1974’te Yeşilova’dan ayrılarak Güzelyurt’a yerleşen Ayla Halit, her Kıbrıslı gibi göçün etkilerini hissetmiş.

“Bu tarafa ilk geçtiğimde çarşıdan soğan, kuru fasulye alamazdım. Bunları hepsini ben yetiştirirken satın almak zoruma giderdi. Davar gördüğümde, sütlü inek gördüğümde içim cız ederdi. Zahireleri verdim. Ödenmeden geldik. Beş kuruş paramız yoktu iş çevirmek için. Rum tarafındaki Zahire Müdürü, paramı Türk bankasına yatırdı da ben o parayla işe başlayabildim bu tarafa. Vermeyebilirdi… Malımızın karşılığını alamadık ve bu beni çok üzdü. İskan’ın eşiğini eskittim gide gele. Bizim topraklar başkaydı. Kıtlık da çekmedik, ürünümüzü satmak için zorluk da çekmedik. Rumlar mücahitlerden izin alır, köye gelir soğan, fıstık, fasulye, susam, hellim ne isterlerse kamyonlarına yükler alır götürürdü. Burada bir portakalı dahi satamıyoruz. Her şeyimizi geride bıraktık. Bazen ‘Keşke gelmeseydim’ derim. Çocuklarımı düşünüp geçtim bu tarafa hepsi yurt dışındaydı.”

– “Hep yorgundum ama her işi severek yapardım”

Tüm ömrü mücadeleyle geçen Ayla Halit, şimdilerde çok sıkılıyor.

“İnsan gençken çalışır, uğraşır, didinir, ‘emeklikte dinleneceğim, gezeceğim’ der. Bir hastalık, bir şey verir Allah, hiçbir şey yapamazsınız. Dönüp geçmişse bakarsanız ve dersiniz ki ‘Hayatım nasıl geçti?’ Benimki hep mücadeleyle geçti. Hep yorgundum ama her işi severek yaptım. Şimdi de oturmaktan sıkılırım. Oturmak bana göre değil, yaşlılığın cezasını çekerim…”

– “Mandirga’ya okunmuş su ve çiçek yollarım”

Ayla Halit, Güney Kıbrıs’ta kalan eşi Halit Kazım’ın mezarını sağlık sorunları nedeniyle ziyarete gidemese de çocuklarıyla okunmuş su ve çiçek gönderiyor.

“Acı zamanla azalır ama insan hep geçmişi hatırlar. Gece uykularım kaçar. Hep eskileri düşünürüm. Eski hayatımı özlerim. Larnaka’yı, Baf’ı, Mandirga’yı özlerim. Rahmetliği de hep rüyalarımda görürüm. Gençlik haliyle, giyinmiş, kuşanmış gelir gözümün önünde. Hep aynı lafları söyler, sitem ederim; Neredeydi, neden beni bırakıp gitti? Mezarına sürekli gidemem ama suya okurum. Okunmuş suyla çiçek yollarım ona.”

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

TAE, bağcılığın geliştirilebilmesi amacıyla 6’sı yeni 12 sofralık üzüm çeşidini denemeye aldı

Published

on

By

Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü (TAE), bağcılığın geliştirilmesi amacıyla yeni üzüm çeşitleri ve teknikleri konusunda çalışmalar yapıyor. TAE, çalışmaları kapsamında 6’sı yeni olmak üzere 12 sofralık üzüm çeşidini denemeye aldı.

Çeşitler geleneksel talvar yerine, kademeli İtalyan talvarında denenecek. Yeni çeşit ve tekniklerden elde edilecek verim sonuçları ise eski çalışmalarla kıyaslanacak.

        2023’te bin 585 ton taze üzüm ithal edildi

TAE verilerine göre; 2023’te bağ ve talvar alanı 2 bin 200 dönüm, hasat ise 3 bin 132 ton olarak gerçekleşirken, Ticaret Dairesi’nin verilerine göre; 2023’te yıllık hasadın yaklaşık yarısına denk gelen bin 585 ton taze üzüm ithal edildi.

Çukurova Üniversitesi Bağcılık Öğretim Üyesi Profesör Doktor Semih Tangolar, Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü Müdürü Cem Karaca ve TAE bünyesinde 2002’den sonra bağcılıkla ilgili çalışmalar yürüten Ziraat Yüksek Mühendisi Doktor Yeşim Rehber Dikkaya yeni üzüm çeşitleri ve teknikler konusunda TAK muhabirinin sorularını yanıtlayarak, bilgiler verdi.

-Tangolar: “Kuraklığın artması nedeniyle bağcılığın yeni çeşitler ve yeni tekniklerle geliştirilmesi gerek”

Çukurova Üniversitesi Bağcılık Öğretim Üyesi Profesör Doktor Semih Tangolar, coğrafik konumuna bakıldığında Kıbrıs’ın bulunduğu kuşak açısından bağcılık için ideal yerlerden biri olduğunu söyledi.

Çeşitleri, kullanılan teknikler (Talvar), tüketim şekilleri nedeniyle üzümün Kıbrıs için önemli bir ürün olduğuna işaret eden Tangolar,  “Kıbrıs için bağcılığı tarımsal üretim yelpazesinden çıkaramazsın, bağcılığın daha da modernize edilmesi gerekiyor” dedi.

Asmanın tuzlu toprak ve kuraklığa en dayanıklı bitkilerden biri olduğunu, bu nedenle az suyla çok ürün elde edilebileceğini anlatan Tangolar, özellikle sofralık bağların baharda sulanması gerektiğini, şaraplık bağlarda sulamanın gerekli görülmediğine işaret etti.

Avrupa ülkelerinde dekar başına 700 kilo üzerinde verim elde edilen bağlardaki üzümlerin şaraplık olarak tercih edilmediğini ifade eden Tangolar, söz konusu bağlarda şeker ve asit dengesinin arzu edilen oranda çıkmadığını söyledi.

“Kuraklığın gün geçtikçe artması nedeniyle bağcılığın hem yeni çeşitler hem de yeni tekniklerle geliştirilmesi gerekiyor” diyen Tangolar, örtü altı topraksız kültür tekniğinin de (su ve gübrenin etkin kullanıldığı bir teknik) bağcılık için yeni olduğunu, İspanya ve İtalya’da bu uygulanmaya başladığını aktardı.

-1.5 ay erken hasat.. İtalyan talvarı iki kademeli, üzümlerin altta, sürgün ve yaprakların çoğunun üst katta

Bu yöntemle 1-1.5 ay erken verim alındığını kaydeden Tangolar, 32 litrelik saksılarda örtü altı yetiştirilen asmalardan 5 kilo ürün, yani dekar (1000 metre kare) başına 5-6 ton ürün alındığını anlattı.

Bu yöntemde hastalıkla mücadelenin de daha az olduğunu, bunun maliyeti düşürdüğünü kaydeden Tangolar, “Tuzluluk sorunu yok, kuraklıkla işin yok, toprak kökenli hastalık yok bu yenilikçi bir yaklaşım” dedi.

İtalyan talvarının da yeni bir teknik olacağını, çalışmaya dahil edilen çeşitlerin İtalyan talvarında (Tendon talvar) veriminin gözlemleneceğini ifade eden Tangolar, İtalyan talvarının Kıbrıs’taki talvara göre farkını anlattı. Tangolar, İtalyan talvarının iki kademeli olduğunu ve üzümlerin altta, sürgün ve yaprakların çoğunun üst katta geliştiğini kaydetti.

-Yüzde 25-30 daha fazla verim

Tangolar, İtalya’da yapılan denemelerde İtalyan talvarlarından yüzde 25-30 daha çok verim alındığına da işaret etti.

İtalyan talvarında ilaçlamanın ve hasadın çok daha kolay, ürün yanmasının daha az, kalite için salkım seyreltmenin de daha kolay olduğunu ifade eden Tangolar, denemeye alınan bazı çeşitlerin İtalyan talvarındaki verimine de bakacaklarını belirtti.

Tangolar ayrıca, yerli çeşitlerin kuraklığa dayanıklılarını tespiti için de yeni bir çalışma planladıklarını paylaştı.

-Karaca: “Aroma açısından bağcılıkta iklimimizin verdiği avantajlar var”

Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü Müdürü Cem Karaca da, Kıbrıs Türk kültüründe olan üzüm üretiminin talepleri karşılanmada yetersiz kalması nedeniyle, bağcılık üzere çeşit deneme araştırması yapılması kararı alındığını anlattı.

Karaca, son zamanlarda tesis sahipleri tarafından üretilen şarapların tattırılmasıyla öne çıkan butik otelciliğin gelişmekte olmasının da bu kararı almada etken olduğunu ifade etti.

Ülkeye en uygun çeşitleri belirlemek adına, “Çeşit adaptasyon” çalışmasının ilkinin 2000’li yıllarda yapıldığını, bu denemelerde 15 şaraplık çeşit denendiğini anlatan Karaca, “Aroma açısından bağcılıkta iklimimizin verdiği avantajlar var. Burada üretilen şarap gerekse sucuk veya diğer ürünlerin aroma açısından kendine özgü bir karakteri var. Bağcılığa KKTC’de alternatif bir üretim değil asli üretim olarak bakıyoruz” dedi.

TAE bünyesinde 2002’den sonra bağcılıkla ilgili çalışmalar yürüten Ziraat Yüksek Mühendisi Doktor Yeşim Rehber Dikkaya da, çalışmaya eski çalışmada öne çıkan 6 çeşit ve 6 yeni çeşidi dahil ettiklerini, bunları İtalyan talvarında denemeye aldıklarını ifade etti.

Dikkaya, İtalyan talvarından elde edilecek verimleri, eski çalışmalardan elde ettikleri verilerle kıyaslayacaklarını belirterek, çalışmanın sonuçlarının 2 yıl sonra çıkmasını beklediklerini söyledi.

Dikkaya, çalışmaya var olan çeşitlerden verigonun da dahil edildiğini, yeni çeşitlerin de “İsa, Exalta, Early Swift, Michael Palyari, Red Clod” olduğunu anlattı.

 

Devamını Oku

Kıbrıs

Bayar: Denktaş ile ilgili çirkin saldırı asla affedilemez

Published

on

By

 

 

TMT Mücahitler Derneği Genel Başkanı Celal Bayar, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş ile ilgili çirkin saldırının asla affedilemez olduğunu vurguladı.

Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’la ilgili asılsız iddiaların yer aldığı kitabı ve yazarını sert çekilde eleştiren Bayar şu açıklamalarda bulundu:

“TMT’nin kurulmasında fedakarca büyük katkıları olan ve bugün Kıbrıs’ta Türklük TMT sayesinde varlığını korurken, TMT’nin kurucularından, KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’a ‘Dümbük’ isimli ucube kitabıyla saldıran, ordudan atılmış eski GKK’lığı subaylarından İlker Özkunt’u kitabındaki seviyesiz, saygısız nankörce saldırılarından dolayı Kıbrıs TMT Mücahitler Derneği olarak şiddetle kınıyoruz. Bizler Kıbrıslı Türkler olarak, Rauf Raif Denktaş’ın fikirlerinin taşıyıcısı ve bekçileriyiz. Bizim için böylesine değerli bir devlet adamımıza çirkince saldırı asla affedilemez ve bu şahsın devletimizin açacağı dava ile mutlaka cezalandırılması gerektiğine inanıyor ve devlet yetkililerinin bunu yapacağına yürekten inanıyoruz ve bekliyoruz.”

Devamını Oku

Kıbrıs

Öztürkler, Denktaş ile ilgili asılsız iddialar içeren kitabı kınadı

Published

on

By

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’a yönelik,hiçbir somut temele dayanmayan çirkin iddiaların yer aldığı kitabı esefle kınadığını belirtti.

Öztürkler açıklamasında, “Bir milletin özgürlük ve egemenlik davasına adanmış bir ömrün sahibi olan, Kıbrıs Türk halkının tarihi mücadelesine önderlik eden  Sayın Denktaş’a yönelik kitapta yer alan iddialar, sadece şahsına değil; onun temsil ettiği  mücadeleyi ve halkımızın hafızasına da zarar vermektedir.” ifadelerini kullandı.

Kurucu Cumhurbaşkanı’nın sadece bir devlet adamı değil, aynı zamanda Kıbrıs Türk halkının bağımsızlık ve onur mücadelesinin simgesi ve Türklük dünyasına da adını altın harflerle yazdıran bir lider olduğunu vurgulyaan Öztürkler, şu ifadeleri kullandı:

“Hayatını halkına, davasına ve devlete adamış bir liderin ardından, yıllar sonra böylesi ucuz ve seviyesiz iddialarla gündeme getirilmesi, hiçbir şekilde kabul edilemez. Halkımızı, milli değerlerimize ve tarihimize sahip çıkmaya, bu tür sorumsuz yaklaşımlara karşı daha da kenetlenmeye çağırıyorum.”

Devamını Oku

Trending

Reklam