Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Dünya

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

Afganistan’dan çekilme ve tahliye sürecinde ABD’nin Avrupalı müttefiklerine danışmadan kararları tek başına alması, Avrupa Birliği’nde ‘özerk savunma’ tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Gündemdeki ‘AB ordusu’ fikrini gerçekleştirmek

Published

on

“Afganistan’da olanlar bir uyanış çağrısı olmalı. Avrupa, stratejik bir şekilde düşünme ve harekete geçme kabiliyetini geliştirmeli.”

AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, yukarıdaki sözlerle Afganistan’daki tahliye sürecinde ABD’nin tutumuna ve Avrupa’nın bu süreçteki kısıtlı seçeneklerine isyanını dile getirdi.

Afganistan’dan çekilme ve tahliye sürecinde yaşanan görüş ayrılıkları ve ABD’nin Avrupalı müttefiklerine danışmadan bu konudaki kararları tek başına alması Avrupa Birliği’nde ciddi bir tepki yarattı.

Böylece yıllardır var olan, konjonktüre bağlı olarak rafa kaldırılıp raftan indirilen ‘özerk savunma’ ve ‘AB ordusu’ tartışmaları yeniden gündeme geldi.

Avrupa Birliği, bu gelişmelerden sonra savunma alanındaki seçeneklerini yeniden masaya yatırıyor.

“Beş bin askerlik bir güç teklifini” AB savunma bakanlarına sunduklarını açıklayan Borrell, 2 Eylül’de yaptığı basın açıklamasında, “Yaşananlarla ilgili çıkarabileceğimiz dersleri tartıştığımızı söyledim. Ve bence (bu derslerin) ilki; Afganistan, bizim stratejik özerkliğimizdeki eksikliklerin bir bedeli olduğunu ve ilerlemenin tek yolunun güçlerimizi birleştirmek ve sadece kapasitemizi değil, aynı zamanda hareket etme irademizi de güçlendirmek olduğunu gösterdi” İfadelerini kullandı.

AB Konseyi Başkanı Charles Michel de ‘AB ordusu’ önerisine sıcak bakan Avrupalı yetkililerden biri. “AB’nin kendi ortak savunma gücünü kurması gerektiğini” söyleyen Michel bu konunun önemini şöyle vurguladı:

“Küresel bir ekonomi ve demokratik bir güç olarak Avrupa, vatandaşlarımızın ve bize yardım ettikleri için tehdit edilenlerin tahliyesini garanti edemediğimiz bir durumla yetinebilir mi? Bana göre, Avrupa Birliği’nin karar vermede daha fazla özerklik için mücadele etmesi gerektiğini anlamak için bir başka jeopolitik olaya ihtiyacımız yok. AB’nin koruması gereken vatandaşları, savunması gereken çıkarları var. Değerler ve standartlara dayalı uluslararası bir düzenin güvencesi olmak için bu zorlukları aşmalı.”

Avrupa ülkelerinin ABD’den bağımsız, bir diğer ifadeyle NATO’nun dışında bir savunma politikası kurup kurmaması gerektiği tartışmaları öteden beri var olan bir gündem aslında.

AB için ortak savunma politikası özellikle Almanya ve Fransa’nın desteklediği bir konu.

Ancak bazı Avrupa Birliği üyeleri bu konuya mesafeli. Bu nedenle ‘Avrupa ordusu’ görevini görebilecek birçok girişim akamete uğradı.

Avrupa Birliği’nin bu yöndeki girişimleri ve üye ülkelerinin bu konudaki pozisyonlarını Sakarya Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal İnat’a sorduk.

İşte soru ve yanıtlar…

Soğuk Savaş yılları boyunca bütün çabalara rağmen güvenlik ve savunma alanlarında ortak bir politika üretemeyen ve savunmasını ABD’ye teslim eden Avrupa ülkeleri, sonraki yıllar içinde ekonomik açıdan bütünleşmesini genişletse de güvenlikle ilgili meselelerini NATO’ya havale etmeye devam etmişti. Geçen ay Afganistan’daki tahliye sürecinde ABD ile yaşanan görüş ayrılığından sonra birçok Avrupa ülkesi yeniden “özerk savunma” konusuna yoğunlaştı. Bu tartışmaların gelişim süreci ve neden bugüne kadar sonuçsuz kaldığını anlatabilir misiniz?

Öncelikle Avrupa Birliği içerisinde, Soğuk Savaş yılları da dahil olmak üzere, her zaman dış ve güvenlik politikası alanında ortak hareket edilmesini savunan ve bu yönde girişimde bulunan kesimlerin var olduğunun altını çizmek gerekir.

Hatta Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında Avrupa’da NATO çerçevesinde ve ABD liderliğinde oluşan yeni güvenlik mimarisinden rahatsız olan Fransa’nın öncülüğünde Avrupa’ya özgü alternatif bir güvenlik ortaklığı oluşturmaya yönelik girişimler de olmuştu.

ABD’yi “dışarıda” ve Almanya’yı “aşağıda” tutmayı hedefleyen bu girişimler bir Avrupa Savunma Topluluğu oluşturmayı öngören anlaşmanın imzalanmasına kadar varmıştı ancak Fransız iç politikasındaki tartışmalara takılıp onay sürecinde başarısız olmuştu.

1950’lerin başındaki bu girişimlerin başarısız olmasının ardından Fransa, istemeyerek de olsa güvenlik politikaları açısından Avrupa’da ABD’nin liderliğini kabul etmek zorunda kalmıştı. Ancak ABD’nin NATO’daki dominant pozisyonunu her fırsatta sorgulayan Elysee Sarayı’ndaki liderler, Fransa’nın liderliğinde bir Avrupa ortak güvenlik politikası oluşturma hevesinden hiç vazgeçmediler.

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Avrupa’ya yönelik en büyük tehdit olan Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Fransa’daki ve diğer bazı AB ülkelerindeki “Avrupacılar” yeniden harekete geçtiler ve “Atlantikçiler” olarak adlandırılan “ABD yanlıları” karşısında artık Avrupa’nın Amerika’nın desteğine ihtiyacı olmadığını ileri sürüp, Avrupa’nın kendi güvenlik mimarisini inşa etme zamanının geldiğini söylediler.

1990’lı yıllarda Maastricht Anlaşması ile birlikte Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nı (ODGP) ve Amsterdam Anlaşması ile birlikte Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’nı (AGSP) AB anlaşmalarına dahil ettiler. 2003 yılına kadar bir “Avrupa Ordusu” oluşturulması hedefi ortaya çıktı ancak Irak Savaşı sırasında yaşanan bölünmüşlük ve Atlantikçilerin isyanı bu hedefe ulaşılmasına engel oldu.

Ardından Rusya’nın giderek artan bir şekilde askeri güç kullanmaya yönelmesi (Gürcistan, Suriye ve Ukrayna) ve Çin’in yükselişi AB içindeki Atlantikçilerin sesinin daha fazla çıkması sonucunu doğurdu ve Fransa liderliğindeki Avrupacıların “Avrupa’ya özgü bir güvenlik mimarisi inşa etme hayalini” yeniden ertelemesine yol açtı.

Kendisini Rusya’nın doğrudan tehdidi altında gören Polonya, Baltık devletleri ve Balkan devletlerini ABD’nin olmadığı bir Avrupa güvenlik mimarisine ikna etmek doğal olarak zor oldu. “America First” sloganıyla yola çıkan Donald Trump’ın Avrupa’yı önemsemediğini açıkça gösteren politikaları bile bu gerçeği değiştiremedi. Trump döneminde “Artık Avrupa kendi başının çaresine bakmalı” diyen Angela Merkel bile Biden’ın yeni Amerikan Başkanı olmasının ardından yeniden Trans-Atlantik ortaklığın erdemlerinden bahsetmeye başladı.

“AB ordusu” planına mesafeli olan Avrupa ülkeleri de var. Bu ülkelerin tutumunun arka planı nedir?

AB ordusu ya da ‘Avrupa Ortak Savunma Politikası’na karşı ülkeleri üç grupta toplamak mümkün. Bunlar arasında en önemli grubu eski Doğu Bloku ülkeleri oluşturuyor. Polonya, Romanya, Macaristan, Çekya ve Baltık ülkeleri gibi devletler Rusya’nın saldırgan politikaları karşısında egemenliklerini korumak için ABD’nin desteğine ihtiyaç duyduklarını düşünüyorlar.

Fransa ve Almanya’nın desteğinin bu konuda yeterli ve güvenilir olmayacağı kanaati bu ülkelerin ABD ve NATO’ya alternatif girişimlere soğuk bakmalarına yol açıyor. İkinci olarak AB’nin ulus-üstü karakterinin güçlendirilip birliğin bir tür federal devlete dönüşmesini kendi bağımsızlıklarının sonu olarak gören devletler “Avrupa Ordusu”na karşı çıkıyor.

Brexit öncesinde İngiltere’nin liderliğindeki bu gruba şimdi Danimarka öncülük yapıyor. Danimarka, egemenliğin güvenlik dışındaki diğer önemli sembolü olan para konusunda da Avrupa ortak parası euro’ya katılmayarak hassas alanlarda egemenlik devrine karşı olduğunu göstermişti.

Üçüncü grupta ise Finlandiya, İsveç, İrlanda ve Avusturya’dan oluşan ve askeri paktlardan uzak durma politikası izleyen ülkeler var. Bu ülkeler de AB’nin bir tür NATO gibi askeri ittifaka dönüşmesine karşı çıkıyorlar.

Avrupa Birliği’nin Joe Biden tutumundan dolayı yaşadığı hayal kırıklığının ikili ilişkilere nasıl bir yansıması olur?

Aslında Afganistan’da asker bulunduran AB ülkeleri, ABD’nin Afganistan’dan çekilme kararının Trump döneminde alındığını biliyorlar. Ancak Biden’ın başkan olmasıyla birlikte Washington’un güvenlik konularında daha kooperatif davranmasını ve istişarelere önem vermesini bekliyorlardı. Ancak Biden yönetiminin gerekli istişare mekanizmalarını çalıştırmadan Afganistan’dan hızlı çekilme kararının yol açtığı bozgun görüntüsü AB ülkelerini hayal kırıklığına ve endişeye uğrattı.

Neden endişe diye sorulacak olursa, ABD’nin kendi çıkar algıları doğrultusunda yerel müttefiklerini bu kadar kolay terk etmesi, ciddi bir insanlık dramına yol açması ve ağır bir mülteci sorununun fitilini ateşlemesi Avrupalı ortaklarının ABD’nin liderliğine olan güvenini önemli oranda sarsmış görünüyor.

Bu durum, AB ile ABD arasında yaşanan “güven sorununun” sadece Trump dönemine özgü olmadığını gösteriyor.

AB ordusu gelecekte gerçekleşebilir mi? Bu NATO ile sorun yaratır mı?

AB içerisindeki Atlantikçilerin ve egemenlik devrine soğuk bakan diğer ülkelerin varlığı bütün AB’yi kapsayacak bir ortak ordunun kurulmasının mümkün olmayacağını gösteriyor.

Ancak bu konuda istekli bazı ülkelerin bir araya gelerek Avrupa ordusu diye adlandırılabilecek ortak birlikler oluşturmaları mümkündür ve nitekim şu anda da bu tür ortak birlikler mevcuttur.

Fakat Rusya ve Çin gibi ortak tehditler Avrupa’nın güvenliği için ABD’nin desteğini kaçınılmaz kılıyor. Bu nedenle, zaman zaman “Avrupa Ordusu”, “ODGP”, “AGSP” ya da “PESCO” gibi isimlerle Avrupa’ya özgü ve ABD’yi dışarıda tutacak bir güvenlik mimarisi arayışları gündeme gelse de AB ülkelerinin güvenlik alanında ortak sesle konuşması ve ABD’nin gölgesinden kurtulmaları kısa ve orta vadede çok zor görünüyor.

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

AB ordusunu kurmak mümkün mü?

TRT

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dünya

Limasol’daki yangının dumanları Lübnan kıyılarına kadar ulaştı… Kundaklama iddiaları var

Published

on

By

Limasol’un dağlık bölgelerinde çarşamba günü çıkan ve dün kontrol altına alınabilen orman yangınında, 125 kilometrekarelik alan kül oldu, 14 köy ciddi şekilde etkilendi. Uydu görüntülerinde, yangının sebep olduğu dumanların Lübnan sahillerine kadar ulaştığı görüldü. Basına, kundaklama iddiaları da yansımaya başladı.

-“İlk hasar tespiti…”

Fileleftheros’a göre yangının kontrol altına alınmasından sonra hasar tespitine başlandı. İlk belirlemelere göre 2 kişi yangından kaçmaya çalışırken araçları içerisinde yanarak can verdi. Vücutlarında yanıklar oluşan ya da dumandan etkilenen 7 kişi halen hastanede tedavi görüyor, 70 civarında kişi ise ayakta tedavi ve taburcu oldu. Yangında toplam 191 konut zarar gördü. 93 konut ve 120 araç tamamen yandı, 31 bina ağır hasar gördü. 28 köydeki bağ ve ekinler hasar gördü.

-“Kundaklama şüphesi…

Alithia’ya göre yangının Ay. Amvrosio’daki evinin avlusuna kadar ulaştığı bir kadın, çarşamba günü tarlalar içerisinde gizlenen siyah giyimli, yüzünü maskeyle gizleyen ve sırt çantası bulunan bir kişi görüldüğünü, söz konusu kişinin fark edildiğini anlayınca kaçtığını, kısa süre sonra da yangın çıktığını açıkladı. Bir yayın organına konuşan kadın bu durumun tesadüf olmadığını belirterek, çarşamba gecesi komşu bölgelerin alevlerle kaplandığını ve evlerin boşaltıldığını söyledi.

Yangının etkili olduğu bölgelerde, tahliye edilen evlerin yağmalandığı bilgisini de veren gazete, bu durum Adalet Bakanı Harçiotis’e sorulduğunda “polisin bilgisi var, araştırıyor” cevabı alındığını kaydetti.

Fileleftheros “Malia” (Bağlarbaşı) köyündeki köprünün altındaki çöp alanında iki noktada yangın çıktığının görüldüğünü, bunun kundaklama olup olmadığının henüz bilinmediğini ancak bölge sakinlerinin, son 15 gün içerisinde aynı noktada 3 yangın çıktığına dikkat çektiklerini yazdı.

-“Yardım kampanyaları yasa dışı…”

Haravgi ve Alithia Rum Gönüllülük Koordinasyon Konseyi’nin, bu günlerde kişi veya gruplar tarafından yangından zarar görenlere yardım amaçlı ilan edilen bütün bağış kampanyalarının yasa dışı olduğunu açıklayarak kişileri dikkatli olmaya çağırdığını yazdı.

Devamını Oku

Dünya

İngiltere Başbakanı Starmer, Gazzeli çocukları ülkede tedavi etmek istediklerini açıkladı

Published

on

By

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, acil tıbbi desteğe ihtiyacı olan Gazzeli çocukları bölgeden tahliye edip İngiltere’de tedavilerini yapmak için çabaları hızlandıracaklarını bildirdi.

Starmer, Gazze’deki duruma ilişkin açıklamasında, bölgeden gelen görüntülerin İngiltere’de halkı derinden etkilediğini, açlık ve çile görüntülerinin dehşet verici olduğunu söyledi.

“Bebekler ve çocuklar için gönderilen yardımların girişinin engellenmesi kabul edilemez.” diyen Starmer, esirlerin varlığının da kabul edilemez olduğunu ifade etti.

Starmer, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yüzlerce sivil yardım ararken öldürüldü, çocuklar su doldururken öldürüldü. Bu bir insani felakettir ve sona ermelidir. Gazze’ye milyonlarca sterlinlik yardım yaptık. Bu yıl 40 milyon sterlinlik ekstra yardım açıkladık ancak bu yardımlar içeri (Gazze’ye) giremiyor. Şimdi Gazze’de acil tıbbi desteğe ihtiyaç duyan çocukları tahliye etmek ve tedavilerini İngiltere’de yapmak için çabalarımızı hızlandırıyoruz.”

İsrail’in başka ülkelerin Gazze’ye havadan yardım bırakmasına izin vereceği haberini değerlendiren Starmer, “Çok geç alınmış bir karar ancak bu yolla yardımları Gazze’ye sokabilmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız.” dedi.

Starmer, Ürdün makamlarıyla İngiliz yardımlarını Gazze’ye sokmak için çalıştıklarını dile getirdi.

Yakın müttefiklerle bölgede barışa giden bir yol için çalıştığının altını çizen Starmer, bu yolla ateşkesi kalıcı barışa dönüştürmenin somut adımlarının atılacağını ifade etti.

Starmer, Filistin devletini tanıma kararına değinerek, “Filistin devletinin tanınması bu adımlardan biri olmalı. Ancak bu, iki devletli bir çözümün ve Filistinliler ile İsrailliler için kalıcı bir güvenlikle sonuçlanacak daha geniş bir planın parçası olmalı.” dedi.

Tanımanın nihai hedef olduğunu vurgulayan Starmer, İngiltere’nin gerçek, anlamlı ve pratik çözümlerle uluslararası hareketleri arkasında topladığını belirtti.

Buna örnek olarak Ukrayna için Gönüllüler Koalisyonunun kurulmasını gösteren Starmer, “Orta Doğu’da da olması gereken, acıları şimdi ve uzun vadede sona erdirecek bir planın arkasında yeni bir uluslararası koalisyon kurmak.” diye konuştu.

Devamını Oku

Dünya

Trump, Fransa’nın Filistin’i tanıma kararını “önemi yok” diye yorumladı

Published

on

By

ABD Başkanı Donald Trump, Fransa’nın Filistin Devleti’ni tanıma kararını, “(Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron) Çok iyi bir adam, onu severim ama açıklamasının bir önemi yok.” ifadesiyle değerlendirdi.

ABD Başkanı Trump, İskoçya ziyareti için Beyaz Saray’dan ayrılırken basın mensuplarına gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Trump, bir soru üzerine, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Filistin’i tanıma kararına ilişkin, “Macron farklı bir adam. Fena biri değil. Takım oyuncusu sayılır. Ama açıklamasının hiçbir önemi yok. Çok iyi bir adam, onu severim ama açıklamasının bir önemi yok.” yorumunu yaptı.

Öte yandan ABD Başkanı Trump, resmi ziyaret için gittiği İskoçya’ya indikten sonra havalimanında basın mensuplarının konuyla ilgili sorusunu yanıtladı.

Trump, “Bu onun kararı, benim kararım değil. Ben ABD’nin tarafındayım, Fransa’nın değil.” ifadelerini kullandı.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, dün, ülkesinin Filistin Devleti’ni tanımasına karar verdiklerini ve eylülde resmi bir açıklama yapacağını bildirmişti.

İrlanda, Norveç ve İspanya da 28 Mayıs 2024’te Filistin’i resmen tanıdığını duyurmuştu.

-ABD’li senatörlerden Trump’a “Gazze’de ateşkes için Netanyahu’ya baskı yapması” çağrısı

Öte yandan ABD Senatosunun önde gelen 6 Demokrat ismi, Başkan Donald Trump’a, “Gazze’de ateşkes için İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya baskı yapması” çağrısında bulundu.

ABD Senatosunun farklı komitelerinde başkan yardımcısı veya kıdemli üye olarak görev yapan 6 Demokrat senatör, Trump’a Gazze konusunda bir mektup gönderdi.

Mektupta, Senato İstihbarat Komitesi Başkan Yardımcısı Mark Warner, Senato Silahlı Kuvvetler Komitesi Kıdemli Üyesi Jack Reed, Senato Yargı Komitesi Kıdemli Üyesi Dick Durbin, Senato Dış İlişkiler Komitesi Kıdemli Üyesi Jeanne Shaheen, Savunma Bütçesi Üst Düzey Üyesi Chris Coons ve Brian Schatz’ın imzası yer aldı.

Demokrat senatörler, mektupta, Trump yönetimine İsrail Başbakanı Netanyahu’ya “Gazze’deki savaşta derhal rota değişikliği yapması” için baskı yapması çağrısında bulundu.

Mektupta şu ifadelere yer verildi:

“Gazze’deki insani koşullar korkunç ve vicdansız bir noktadadır. Bu hafta, Mercy Corps, Sınır Tanımayan Doktorlar, Save the Children ve Oxfam dahil olmak üzere 100’den fazla STK, Gazze’de yayılan kitlesel açlık konusunda uyarıda bulundu. Başbakan Netanyahu’nun insani yardımı neredeyse 3 aydır engellemesinin ardından, nüfusun dörtte üçü acil veya felaket düzeyinde açlıkla karşı karşıya.”

İsrail’in saldırılarının bölgedeki sivilleri tehlikeye attığına dikkati çekilen mektupta, “Trump yönetiminden, sahip olduğu nüfuzunu kullanarak Başbakan Netanyahu’ya şu hususlarda baskı yapmasını talep ediyoruz: İsrail ile Hamas arasında, rehinelerin mümkün olan en kısa sürede serbest bırakılmasını öngören bir ateşkes anlaşması yapılması. Yeterli miktarda insani yardım ve etkili dağıtım için güvenilir mekanizmalar sağlayan insani yardımın artırılması.” ifadeleri kullanıldı.

Devamını Oku

Trending

Reklam