Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

Adıyaman 3. Ağır Ceza Mahkemesi aileleri dinledi: ““Mezarlıkta bile hava boşluğu var ama İsias’ta yoktu”

Published

on

Adıyaman 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde İsias davası altıncı duruşmasında aileler dinlendi. Şu sıralar devam eden mahkemede ailelerin avukatlarına söz verildi.

Ailelerin dinlendiği davada söz alan Kadir Aydoğdu, bilirkişi raporuna işaret ederek, 72 can için ayrı ayrı ceza verilmesini isteyerek, olası kast istemlerini yineledi.

Ozan Dağlı, İsias’ın depremde kum yığınına dönen tek bina olduğunu kaydederek, hayatını kaybedenlerin birçoğunun boğularak öldüğünü söyledi.

“Otelde Ahmet Bozkurt’un yaşı kadar insan öldü” diyen Dağlı, eşini ve iki kızını kaybettiğini belirterek, “Kısasa kısas istiyorum. Ama bu mümkün değil, en azından olası kast talep ediyorum” diye konuştu.
Hilal Alp, evlatsız kaldıklarını ifade ederek, tüm sorumluların en ağır şekilde cezalandırılması taleplerini dile getirdi. Alp, “Adalet istiyorum” dedi.

İsmail Gökçen ise konuşmasında, “Çocuğumu kendi ellerimle mezara indirdim. Sanıkların sadece 3-5 seneyle cezalandırılmasını istemiyorum. Bizim hayatlarımızı bitirdiler, yarınlarımızı çaldılar. Olası kast istiyoruz” dedi.

Hilal Düzgünce, yaşananların rüya olmasını dilediğini ifade ederek, “Siz bizim sevdiklerimizi incittiniz. Her gün Zincirlikuyu’nun önünden oğluma selam vererek işe gidiyorum. Nefret duygusunu bana aşılayan insanların da bunu yaşamasını istiyorum. Yüzümüz gülerek buradan çıkmamızı sağlayın. Ben mahkemeye inanıyor ve güveniyorum” diye konuştu.

Meriç İçme, depremde 14 yaşındaki oğlunu kaybettiğini ifade ederek, enkaza da ilk girenlerden olduğunu söyledi.

Binanın kum yığını olduğunu dile getiren İçme, “Deprem 11 ilde yaşandı. Böyle bir bina var mı, bakın… Bu otel kum yığınına döndü… Madencilerin kazma kürek bırakıp, ağlayarak kaçtıklarını bire bir gördük. Adalet olası kastla gelsin, müebbet istiyoruz” diye konuştu.

Sertaç İpekçioğlu, güle oynaya Adıyaman’a gelen çocuklarının burada hayatını kaybettiğini söyledi. İpekçioğlu, bilirkişi raporlarının bilimsel gerçekleri ispatladığını da ifade etti.

Pervin Aksoy İpekçioğlu ise “İnsanlığın öldüğünü, sahtekarlıkla çocuklara mezar yapıldığını öğrendik” diyerek ellerinde sahte bir ruhsat olduğunu, bu ruhsat geçerliymiş gibi işlem yapan kamu görevlileri olduğunu söyledi.

İpekçioğlu, sahte ruhsatın alınma süreceği hakkında bilgi vererek, “Bir hukukçu olarak olası kast ve bilinçli taksirin ne olduğunu çok iyi biliyorum. Anne yüreğinin cezası tabi ki olası kast değildir” diye konuştu.

İpekçioğlu, “Kızım umuttu bizim için. Ben bu mahkemede umudu öldürenleri gördüm, öğrendim. Ama vicdan sahibi kişilerin ceza vermesini henüz görmedim, bize bunu gösterin. Tüm sanıkların olası kastla cezalandırılmasını istiyorum” dedi.

Enver Karakaya, konuşmasında annelerin taleplerine karşılık verilmesini isterken, Ruşen Karakaya da kızı Selin’den bahsetti.

Ruşen Karakaya, “Selinim 14 yaşında, hayalleri olan muhteşem bir kız çocuğuydu. Çocuklarımızı nefes alamadan bu kum yığının altından aldık. Buna nasıl bilinçli taksir diyebilirsiniz? Size yalvarırım, gerçek cezayı verin. Çocukların canı bu kadar değersiz olmasın. Hiçbir çocuk ve aile bir daha bunu yaşamasın. Bir imzayı atarken iki kez düşünsünler” diye konuştu.

Fatma Karasel, tüm sevdiklerini onlardan koparan sorumluların olası kastla yargılanmasını isteyerek, adalete güvendiğini vurguladı.

Orhan Koç, “Yüce Türk” adaletine, yargıçların adaletine güvendiklerini kaydederek, “İnşallah bir daha gün yüzü göremeyecekler” diye konuştu.

İhsan Nurluöz, ise otelin enkazını kendilerinin de gördüğünü ifade ederek, “Madenciler küçük bir delik açıp içeriye giremediler. Türkiye’de bu kadar çok usulsüzlüğün yapıldığı başka bir dava yok. Bu davadan emsal olacak olası kast çıkmalı” dedi.

Nurluöz, “Bizim mücadelemiz gelecek nesiller içindir. Yoksa buradan çıkacak karar benim özlemimi gidermeyecek, acımı dindirmeyecek” diye konuştu.

Esra Özberkman, 6 Şubat depremini bire bir yaşadığını ve kum yığınının altından çıktığını söyledi.

Yalanları dinlemenin zor olduğunu kaydeden Özberkman, “Biz bilime inanan insanlarız, kaderci değiliz” diye konuştu. Bozkurt’un “meşhur” tanıklarının otel sahiplerinin burada oturduğunu söylediğini anımsatan Özberkman, ‘Binlerce insan öldü, 72 canın derdine düştünüz’ diyenler oldu. Bizim canlarımızın geri gelmeyeceğini biliyoruz. Bizim savaşımız geriye kalan çocuklar içindir, Türkiye’de yaşayan 80 milyon içindir” dedi.

Tayyip Özberkman ise en değerlisini kaybeden bir baba olarak hiç kimsenin yakınlarını kaybetmemesini diledi.

Yalan beyanlara değil, bilimin gösterdiği gerçeklere itibar edilmesini talep eden Tayyip Özberkman, bu davaya kamu görevlilerinin davasının da eklenmesini isteyerek, “Başka 6 Şubatlar olmasın diye olası kast istiyoruz” diye konuştu.

Mehmet Tabarlı, kum yığınına dönen enkazda 3 gün beklediğini, cenazesini elleriyle kazarak çıkardığını ifade ederek, kendisinin de inşaatçı olduğunu belirtti.

Tabarlı, “Apartman olan bina nasıl otele çevrildi” diye sorarak olası kast taleplerini yineledi.

Nurten Tan, kanunsuz yapılan otelde canlarını kaybettiklerini kaydederek, “Çocuklarımız o otelde nefessiz kadı. Yaşam üçgeni yoktu. Yüreğim yanıyor, acıyor. Bu dava umut olsun istiyorum” diye konuştu.

Mehmet Tülek, bu aşamada mücadeleye gerek olmadığını kaydederek, “Her şey çok somut. Kendi gözlerimizle gördüklerimizi kanıtlamaya çalıştık. Usulsüzlük, sahtekarlık var. Konuttan devşirme otel var. Bir binanın yıkımına sebep olacak her şey var ama ceza yok. Biz gerçek bir ceza istiyoruz” dedi.

Tülek, “Ayaklarımın bir-iki metre altında kızım vardı. Biz onları kurtarmaya çalışırken, Ahmet Bozkurt ve Mehmet Fatih Bozkurt otele gelip para kasası arıyordu” diye konuştu.

“Beni vicdanımla baş başa bırakmayın” diyen Tülek, “Bize, ellerini kollarını sallayarak dolaştıklarını göstermeyin. Bizim için adalet onları da toprağa gömmek” ifadelerini kullandı.

Burcu Yılmaz, depremde kaybettiği eşiyle vedalaşamadığını söyleyerek, “Bana eşimi göstermediler. Kim bilir ne durumdaydı…” dedi.

Sanıkların orada durup kendini nasıl savunabildiğini soran Yılmaz, “Biz hayatlarımıza dönemeyeceğiz, lütfen onların da 3-5 sene sonra hayatlarına döndüklerini göstermeyin” diye konuştu.

Erhan Taşkın, enkazdan yaralı çıktığını kaydederek, hiçbir arkadaşının Adıyaman’a gelmek istemediğini ancak kendisinin depremden sonra 13 sefer Adıyaman’a geldiğini söyledi.

“Adalet için buradayız. Lütfen adaletli olun, adalet dağıtın, olası kast verin” diyen Taşkın, “Ben burada ölüyordum” diye konuştu.

Taşkın, “Çocuklar, insanlar soğuktan öldü dediler ama enkazın içi sıcaktı, 7 saat enkazın üzerinde arkadaşlarımı, çocukları aradım. Isınmak için enkaza girdim. 30 arkadaşım öldü, en yakınlarım öldü” dedi.

Yaşar Gençalioğlu, İsias’ın enkazından 14 yaşındaki kızını çıkardığını söyleyerek, “Mezarlıkta bile hava boşluğu vardı ama o binada yoktu. Kızım yaşasaydı 16 yaşına girecekti ama bunu göremeyeceğiz” dedi.

Kararın olası kast olması talebini dile getiren Gençalioğlu, “Bozkurt ve ailesi hapiste olduğu için çok şikayetçi ama ben kızımı mezara kendi ellerimle koydum. Suçluların bedelini ödemesini istiyorum. Sizlere güveniyorum” diye konuştu.

Caner Kalaycı, depremde eşini ve kızını kaybettiğini ifade ederek, “Eşim de bir hukukçuydu. Kızına sarılmış şekilde hayatını kaybetti. Kusuru olanların yarısı içerde yarısı sokaklarda” dedi.

Kalaycı, “Olası kast talebimiz var, cesaretle bu kararı çıkarmanızı bekliyoruz” diyerek bu kararın TC için bir “nefes” niteliğinde olacağını söyledi.

Meltem Ekiz, 14 yaşındaki oğlunu toprağa verdiğini söyleyerek, “Hepimiz evlatlarımız için yaşadık ve ayakta kalmaya çalıştık. Çok başarılı sporcular olsunlar diye uğraştık. Çok büyük hayalleri, umutları vardı” dedi.

Oğlunun kendisini öpmeden otobüse bindiğini, cama tıklayıp “beni öpmedin” dediğini anlatan Meltem Ekiz, “ ‘Anne zaten birkaç gün sonra yanında olacağım’ dedi. Cansız bedenine defalarca sarılıp oğlumu öptüm, kokladım. Ben o gün mezarın dibine girdim. Çocuğumun kokusu gitmesin diye günlerce ellerimi yıkamadım” dedi.

“Biz nasıl yaşamıyorsak onlar da gün yüzü görmesin “diyen Ekiz, “Bu acıyla yaşayamıyorum. Biz yaşamıyorsak onlar da yaşamasın” diye konuştu.

Sibel Kumsal, Ahmet Bozkurt’a, “Hiç çocukların adli tıptaki fotoğraflarını gördünüz mü?” diyerek seslendi.

O dönem hamile olduğunu, sağlık sorunu nedeniyle çocuğunun yanına gidemediğini belirten Kumsal, “İlk defa çocuğunuzu bir yere gönderip onu tabutla almak… Tanıyamam diye endişe edip ‘tanıdım’ diye sevinebilmek…”diyerek yaşadıklarına işaret etti.

Adalete inanmak istediğini kaydeden Kumsal, “Katiller karşımızda… Mahkeme heyetinin bizi anladığını hissetmek istiyorum. Çocukların hakkı yerde kalmayacak, bu yaşadıklarımızın bir karşılığı olacak. Adaletin keskin kılıcını ve cesaretini gösterin” dedi.

Kumsal, suçluların en ağır cezayı almasını, bütün bu acıların karşılığının olmasını istediğini söyledi.

Mehmet Topukçuoğlu, enkaza ilk gelenlerden olduğunu söyleyerek, “Değişik iddialar ve yalancı şehitler var. Ben bahsi geçen o çalışanı gördüm. O çalışan asfaltta bulundu. Onu saçlarından dolayı oğlum zannettim. Yalancı şahidin dediği gibi değildi olay, bina yana değil öne düştü” diye konuştu.

Ekmekçinin arabasını çalıştırıp kaçamadığını söyleyen Topukçuoğlu, “Bizim çocuklarımızın çok büyük başarıları vardı. Onlara kabirleri başında çok şey anlatıyorum. Dönüşte de anlatacağım, başarı da sizin vereceğiniz olası kast kararıyla gelecek” diye konuştu.

Muhammet Seyfettinoğlu da sucuların en ağır cezayı almasını istedi.

Cem Ahmet Yeniçeri ise savcının mütalaasında okuduğu bilinçli taksir sebebine dikkat çekerek, sonuç olası kast çıkarsa da çok mutlu olmayacağını söyledi, “Benim hayatım gitti. Sizler de Allah katında yargılanacaksınız” dedi.

Açıklamalara işaret ederek, “Hepimizle dalga geçiyorlar” diyen Yeniçeri, “Binalarda bir tane boşluk bulamadık. Ben kızımı ve eşimi ceset torbasında aldım. Ama biz Ahmet Bozkurt’u ceset torbasında göremedik. Umarım bu dava TC ile KKTC arasında bir kırılma noktası olmaz. Oradaki insanlar adalet bekliyor” dedi.

Mehmet Sabancı ise konuşmasında, “Sıram bozuldu, sıramı düzeltemeyeceksiniz” diyerek yaşadığı acıyı dile getirdi.

“Burada bir daha ne işim olur dedim. Altıncı seferdir buradayız” diyen Sabancı, “Kim, evladını çıkardığı topraklarla yüzleşmek ister? Temeli yanlış atılan binada canlarımızı kaybettik. Temeli doğru atılacak kararla gelecek nesillere umut olun” diye konuştu.

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Cumhurbaṣkanlığı:“Colin Stewart’ın açıklamaları mandasıyla uyumlu değildir”

Published

on

By

Cumhurbaşkanlığı Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları hakkında açıklama yaptı.

Cumhurbaşkanlığı açıklaması şu şekilde:

“Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın António Guterres’e ve BM misyonuna duyduğumuz kurumsal saygı tamdır. Ancak Genel Sekreter’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları, BM’nin taraflara eşit mesafede durma sorumluluğu açısından ciddi sorunlar içermektedir.

Colin Stewart’ın görev süresi 9 Ağustos itibarıyla fiilen sona erecektir. Kıbrıs Türk Tarafı kendisini, görev süresi boyunca taraflar arasında güveni artırma sorumluluğunu yerine getirmekte yetersiz kalan, bazı kritik konularda tarafsızlık algısını zedeleyen ve özellikle halkımızın haklı insani taleplerine gereken duyarlılığı göstermeyen bir görevli olarak anımsayacaktır.

Kıbrıs Türk Tarafı, çözüm iradesini defalarca ve açık biçimde ortaya koymuştur. Bu vizyon, Kıbrıs’taki iki ayrı halk, iki ayrı demokrasi ve iki ayrı Devlet gerçeğinden hareketle şekillenmiştir. Kıbrıs’ta kalıcı ve adil bir çözüm ancak mevcut gerçekliğin esas alınmasıyla mümkündür.

Colin Stewart’ın, Kıbrıs Türk halkının iradesini ve özden gelen hakları olan egemen eşitlik ve eşit uluslarası statüye dayalı çözüm vizyonunu “ciddiye alınmayan” bir öneri gibi nitelendirmesi, BM misyonunun tarafsızlığıyla bağdaşmamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız Halkımız adına bu çözüm çerçevesini sadece savunmakla kalmamış, uluslararası muhataplarına da en üst seviyelerde defalarca iletmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu vizyona verdiği tam destek de, halkımızın meşru ve çağdaş taleplerinin arkasında duran bir dayanışma örneğidir.

Kıbrıs Türk Halkının yalnızca Türkiye ile ticaret yapabildiği gerekçesiyle dışa bağımlı olduğu yönündeki değerlendirmeler, tarihi ve hukuki bağlamı göz ardı eden yaklaşımlardır. Bu halk, doğrudan ticaret hakkı da dahil olmak üzere temel haklarını kullanmasının engellendiği haksız ve hukuksuz bir izolasyon altında yaşamaktadır. Bu izolasyon, yalnızca ekonomik zorluklar yaratmakla kalmamakta, aynı zamanda Kıbrıs Türk Halkının temel insan haklarından mahrum bırakılmasına sebep olmaktadır. Uluslararası toplum bu eşitsizliğin sürmesine seyirci kalmak yerine, eğer çözüm sürecine katkı sunmak istiyorsa, bu haksız zulmün sona ermesini sağlamalıdır.

Colin Stewart, halkımızın yıllardır dile getirdiği insani bir talep olan Yiğitler–Pile yolunu Rum tarafına toprak kazandırma çabasına dönüştürerek süreci tıkayan kişi olarak hatırlanacaktır. Bu yaklaşım, BM misyonuna duyulan güveni zedelemiş ve samimi bir kolaylaştırıcılık beklentisini boşa çıkarmıştır.

Colin Stewart ayrıca, geçiş kapılarının neden açılamadığını açıklamak yerine asıl sorumluyu gizlemiş ve kamuoyunu yanıltmıştır. Kıbrıs Türk tarafı uzun süredir Haspolat Kapısı’nın araçlı geçişe uygun şekilde açılmasını ve Akıncılar–Limya hattında araçlı geçişe hizmet edecek Akıncılar Kapısı’nın açılmasını yapıcı ve resmi düzeyde önermiştir. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bu önerilerin pozitif ve yapıcı bir anlayışla gündeme getirildiğini açıklamış, Rum tarafının ise Kiracıköy ve Erenköy üzerinden KKTC topraklarını transit geçiş güzergahına dönüştürme talebini güvenlik ve egemenlik gerekçeleriyle reddettiklerini kamuoyuna duyurmuştur. Rum tarafı buna rağmen kabul edilmesi mümkün olmayan bu taleplerinde ısrar etmeye devam etmiştir.

Kıbrıs Türk halkı için Anavatan Türkiye garantörlük görevinden çok daha fazlasını ifade eder. Türkiye, halkımızın güvenliği, varlığı ve geleceğiyle doğrudan bağlı olan tarihsel bir dayanışma odağıdır. Aramızdaki bağlar yalnızca diplomatik sorumluluklardan ibaret değildir. Türkiye’yle KKTC arasında ortak mücadeleye, kültürel yakınlığa ve karşılıklı güvene dayanan köklü bir ilişki söz konusudur. Türkiye’nin desteği, Kıbrıs Türk halkının iradesini uluslararası alanda kararlılıkla savunabilmesinin en güçlü temellerinden biridir. Bu çok boyutlu ilişkinin “korku” üzerinden tarif edilmesi, gerçekleri saptırmak anlamı taşır, aynı zamanda çözüm ortamını zayıflatan sorumsuz bir yaklaşımı da yansıtır.

Kıbrıs Türk Tarafı, seçim süreçlerinde de geleneksel olarak yapıcı tutumunu sürdürmüştür. Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar, halkının haklarını savunan, ilkeli ve net bir liderlik anlayışı sergilemektedir. Bu doğrultuda, temel haklara aykırı herhangi bir adıma onay vermemiş, halkının geleceğini geçici siyasi hesaplara teslim etmemiştir.

Kıbrıs Türk Halkı mevcut statükoyu bir tercih olarak benimsememektedir. Halkımızın egemenliği, güvenliği ve onurlu geleceği için verdiği mücadele görmezden gelinemez. BM’nin sorumluluğu taraflardan birini dışlamak değil, her iki tarafın eşitlik temelinde uzlaşı zemini oluşturmasına katkı sağlamaktır.

Kıbrıs Türk tarafı, Mart ve Temmuz 2025’te gerçekleştirilen gayriresmi zirvelere iyi niyetle katılmıştır. Sürecin ilerleyebilmesi için her iki tarafın egemen eşitliğe ve eşit uluslararası statüye sahip aktörler olarak bu süreçte yer alması gerektiği bir kez daha vurgulamıştır. Bu temel yaklaşımı kabul etmeyen hiçbir girişimin başarı şansı olamaz.

BM’nin temel işlevi, Kıbrıs Türk halkına ne yapması gerektiğini dayatmak değildir. Asıl sorumluluk, iki tarafın iradesine saygı gösteren ve çözüm için gerekli koşulları oluşturan bir tutum benimsemektir. Bu niteliği taşımayan herhangi bir temsilcinin BM çatısı altında güven ortamı yaratması mümkün olamaz. Colin Stewart’ın görev süresi, bu açıdan kapsamlı bir değerlendirme yapılmasını gerektirmektedir.

Kıbrıs Türk Halkı, haklarına, iradesine ve varlığına sahip çıkmayı sürdürecektir. Bu duruş, geçici gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Kararlı bir Halkın tarihsel birikimi ve meşru mücadelesiyle şekillenmiştir. Bu çerçevede ifade edilen tüm değerlendirmeler, görev süresi tamamlanmakta olan temsilcinin ardından görevi üstlenmesi beklenen yeni özel temsilci için de yol gösterici nitelik taşımaktadır. BM misyonunun bu kararlılığa saygı göstermesi, sürecin ciddiyetine katkı sunması açısından önemlidir.”

Devamını Oku

Kıbrıs

“Colin Stewart’ın açıklamaları mandasıyla uyumlu değildir”

Published

on

By

Cumhurbaşkanlığı Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları hakkında açıklama yaptı.

Cumhurbaşkanlığı açıklaması şu şekilde:

“Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın António Guterres’e ve BM misyonuna duyduğumuz kurumsal saygı tamdır. Ancak Genel Sekreter’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları, BM’nin taraflara eşit mesafede durma sorumluluğu açısından ciddi sorunlar içermektedir.

Colin Stewart’ın görev süresi 9 Ağustos itibarıyla fiilen sona erecektir. Kıbrıs Türk Tarafı kendisini, görev süresi boyunca taraflar arasında güveni artırma sorumluluğunu yerine getirmekte yetersiz kalan, bazı kritik konularda tarafsızlık algısını zedeleyen ve özellikle halkımızın haklı insani taleplerine gereken duyarlılığı göstermeyen bir görevli olarak anımsayacaktır.

Kıbrıs Türk Tarafı, çözüm iradesini defalarca ve açık biçimde ortaya koymuştur. Bu vizyon, Kıbrıs’taki iki ayrı halk, iki ayrı demokrasi ve iki ayrı Devlet gerçeğinden hareketle şekillenmiştir. Kıbrıs’ta kalıcı ve adil bir çözüm ancak mevcut gerçekliğin esas alınmasıyla mümkündür.

Colin Stewart’ın, Kıbrıs Türk halkının iradesini ve özden gelen hakları olan egemen eşitlik ve eşit uluslarası statüye dayalı çözüm vizyonunu “ciddiye alınmayan” bir öneri gibi nitelendirmesi, BM misyonunun tarafsızlığıyla bağdaşmamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız Halkımız adına bu çözüm çerçevesini sadece savunmakla kalmamış, uluslararası muhataplarına da en üst seviyelerde defalarca iletmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu vizyona verdiği tam destek de, halkımızın meşru ve çağdaş taleplerinin arkasında duran bir dayanışma örneğidir.

Kıbrıs Türk Halkının yalnızca Türkiye ile ticaret yapabildiği gerekçesiyle dışa bağımlı olduğu yönündeki değerlendirmeler, tarihi ve hukuki bağlamı göz ardı eden yaklaşımlardır. Bu halk, doğrudan ticaret hakkı da dahil olmak üzere temel haklarını kullanmasının engellendiği haksız ve hukuksuz bir izolasyon altında yaşamaktadır. Bu izolasyon, yalnızca ekonomik zorluklar yaratmakla kalmamakta, aynı zamanda Kıbrıs Türk Halkının temel insan haklarından mahrum bırakılmasına sebep olmaktadır. Uluslararası toplum bu eşitsizliğin sürmesine seyirci kalmak yerine, eğer çözüm sürecine katkı sunmak istiyorsa, bu haksız zulmün sona ermesini sağlamalıdır.

Colin Stewart, halkımızın yıllardır dile getirdiği insani bir talep olan Yiğitler–Pile yolunu Rum tarafına toprak kazandırma çabasına dönüştürerek süreci tıkayan kişi olarak hatırlanacaktır. Bu yaklaşım, BM misyonuna duyulan güveni zedelemiş ve samimi bir kolaylaştırıcılık beklentisini boşa çıkarmıştır.

Colin Stewart ayrıca, geçiş kapılarının neden açılamadığını açıklamak yerine asıl sorumluyu gizlemiş ve kamuoyunu yanıltmıştır. Kıbrıs Türk tarafı uzun süredir Haspolat Kapısı’nın araçlı geçişe uygun şekilde açılmasını ve Akıncılar–Limya hattında araçlı geçişe hizmet edecek Akıncılar Kapısı’nın açılmasını yapıcı ve resmi düzeyde önermiştir. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bu önerilerin pozitif ve yapıcı bir anlayışla gündeme getirildiğini açıklamış, Rum tarafının ise Kiracıköy ve Erenköy üzerinden KKTC topraklarını transit geçiş güzergahına dönüştürme talebini güvenlik ve egemenlik gerekçeleriyle reddettiklerini kamuoyuna duyurmuştur. Rum tarafı buna rağmen kabul edilmesi mümkün olmayan bu taleplerinde ısrar etmeye devam etmiştir.

Kıbrıs Türk halkı için Anavatan Türkiye garantörlük görevinden çok daha fazlasını ifade eder. Türkiye, halkımızın güvenliği, varlığı ve geleceğiyle doğrudan bağlı olan tarihsel bir dayanışma odağıdır. Aramızdaki bağlar yalnızca diplomatik sorumluluklardan ibaret değildir. Türkiye’yle KKTC arasında ortak mücadeleye, kültürel yakınlığa ve karşılıklı güvene dayanan köklü bir ilişki söz konusudur. Türkiye’nin desteği, Kıbrıs Türk halkının iradesini uluslararası alanda kararlılıkla savunabilmesinin en güçlü temellerinden biridir. Bu çok boyutlu ilişkinin “korku” üzerinden tarif edilmesi, gerçekleri saptırmak anlamı taşır, aynı zamanda çözüm ortamını zayıflatan sorumsuz bir yaklaşımı da yansıtır.

Kıbrıs Türk Tarafı, seçim süreçlerinde de geleneksel olarak yapıcı tutumunu sürdürmüştür. Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar, halkının haklarını savunan, ilkeli ve net bir liderlik anlayışı sergilemektedir. Bu doğrultuda, temel haklara aykırı herhangi bir adıma onay vermemiş, halkının geleceğini geçici siyasi hesaplara teslim etmemiştir.

Kıbrıs Türk Halkı mevcut statükoyu bir tercih olarak benimsememektedir. Halkımızın egemenliği, güvenliği ve onurlu geleceği için verdiği mücadele görmezden gelinemez. BM’nin sorumluluğu taraflardan birini dışlamak değil, her iki tarafın eşitlik temelinde uzlaşı zemini oluşturmasına katkı sağlamaktır.

Kıbrıs Türk tarafı, Mart ve Temmuz 2025’te gerçekleştirilen gayriresmi zirvelere iyi niyetle katılmıştır. Sürecin ilerleyebilmesi için her iki tarafın egemen eşitliğe ve eşit uluslararası statüye sahip aktörler olarak bu süreçte yer alması gerektiği bir kez daha vurgulamıştır. Bu temel yaklaşımı kabul etmeyen hiçbir girişimin başarı şansı olamaz.

BM’nin temel işlevi, Kıbrıs Türk halkına ne yapması gerektiğini dayatmak değildir. Asıl sorumluluk, iki tarafın iradesine saygı gösteren ve çözüm için gerekli koşulları oluşturan bir tutum benimsemektir. Bu niteliği taşımayan herhangi bir temsilcinin BM çatısı altında güven ortamı yaratması mümkün olamaz. Colin Stewart’ın görev süresi, bu açıdan kapsamlı bir değerlendirme yapılmasını gerektirmektedir.

Kıbrıs Türk Halkı, haklarına, iradesine ve varlığına sahip çıkmayı sürdürecektir. Bu duruş, geçici gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Kararlı bir Halkın tarihsel birikimi ve meşru mücadelesiyle şekillenmiştir. Bu çerçevede ifade edilen tüm değerlendirmeler, görev süresi tamamlanmakta olan temsilcinin ardından görevi üstlenmesi beklenen yeni özel temsilci için de yol gösterici nitelik taşımaktadır. BM misyonunun bu kararlılığa saygı göstermesi, sürecin ciddiyetine katkı sunması açısından önemlidir.”

Devamını Oku

Kıbrıs

Ataoğlu:Hristodulidis’in sözleri barışa değil, gerilime hizmet ediyor

Published

on

By

Başbakan Yardımcısı, Turizm, Kültür, Gençlik ve Çevre Bakanı, Demokrat Parti Genel Başkanı Fikri Ataoğlu, Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’in KKTC yargısına yönelik açıklamalarına tepki gösterdi.

Ataoğlu yaptığı yazılı açıklamada, Hristodulidis’in “korsanca”, “faşist” ve “yasa dışı” gibi ifadeler kullanarak yaptığı açıklamaların kabul edilemez olduğunu belirtti.

Bu söylemlerin, Rum liderliğinin çözümden uzak ve provokatif tutumunun yeni bir göstergesi olduğunu vurgulayan Ataoğlu, KKTC yargısının bağımsız ve hukukun üstünlüğü temelinde karar aldığını kaydetti.

Hristodulidis’in süreci çarpıtarak kamuoyunu yanıltmaya çalıştığını da ifade eden Ataoğlu, bu yaklaşımın barışa ve toplumlar arası güvene zarar verdiğini, Rum tarafının yargı kararlarını itibarsızlaştırma çabasının halkın güvenliğini tehdit eden bir saygısızlık olduğunu dile getirdi.

Kıbrıs Türk tarafının her zaman hukuk zemininde hareket ettiğini belirten Ataoğlu, Rum liderliğinin, tutarsız davrandığı gibi tehdit dili de kullandığını ifade etti.

Barışın tehdit diliyle değil, karşılıklı saygı ve eşitlikle mümkün olduğunu vurgulayan Ataoğlu, Rum tarafını sağduyuya ve yapıcı adımlarla ilerlemeye davet etti.

Devamını Oku

Trending

Reklam