Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

“ANİ ÖLÜMLERDE ABARTILDIĞI GİBİ ARTIŞ YOK”

Published

on

Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Adli Tıp Birimi’nde görev yapan ülkenin tek Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, son üç yılın otopsi rakamları incelendiğinde, koronavirüse karşı aşılamanın başladığı bu yılki ani ölümlerde, 2019 ile 2020 yıllarına göre artış olmadığını açıkladı.

Deniz, özellikle aşı olduğu bilinen ve daha sonra hayatını kaybeden kişilere yaptıkları otopsilerin hiçbirinde miyokardid tespit etmediklerini söyledi; “Aşıya bağlı kalp krizi geçirildiğini söyleyecek hiçbir bulgumuz yok” dedi.

Ayrıca, ani ve gayritabii ölüm vakası olarak gelen ve otopsisi istenen vakalarda tespit ettikleri kalp kaynaklı ölümlerde 2019 ve 2020’ye göre artış olmadığını da saptadıklarını ifade eden Dr. İdris Deniz, emboliye bağlı ölüm rakamlarında da son üç yılda artış olmadığını bildirdi.

Deniz, “Pandemi döneminde ölümlerde artış olması tüm dünyada beklenen bir sonuçtur. Sebebi de hareketsizlik ve beslenme alışkanlıklarımızdır. Bunlara rağmen ülkemizde otopsisi yapılan vakalarda kalp kaynaklı ölümlerde artış yoktur” dedi.

Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, “2019-2021 yılları arasında KKTC’de gerçekleşen ölüm ve otopsi istatistikleri”ni Türk Ajansı Kıbrıs’la (TAK) paylaştı, değerlendirmelerde bulundu.

Dr. Deniz, son üç yılda Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ne gelen tüm cenazeleri, nereden geldiğini, ne kadarına otopsi yapıldığını, otopsi sonucunda ne bulunduğunu ve iddia edildiği gibi ani ölümlerde artış var mı yok mu diye araştırdığını söyledi.

“Ani ölümün ne olduğu toplumca iyi bilinmiyor ve abartıldığı gibi ani ölümlerde artış yok” diyen Dr. İdris Deniz, “ani ölümü” “çevresindekiler tarafından sağlıklı bilinen, hiçbir rahatsızlığı olmadığı bilinen kişinin rahatsızlanması veya bulunduğu yerde ölmesi ya da hastaneye kaldırılması ama daha tetkiklere bile başlanmadan -Dünya Sağlık Örgütü bunu 24 saatle sınırlıyor- ölmesidir” şeklinde tanımlıyor.

Bir de beklenmedik (çabuk) ölüm tanımı olduğunu kaydeden Dr. Deniz, yine hiçbir rahatsızlığı olmayan, çevresindekilerce sağlıklı bilinen bir kişinin rahatsızlanmasının ardından teşhis tam konamadan hayatını kaybettiği durumlara “beklenmedik (çabuk) ölüm” denildiğini anlattı.

Medyada ani ölüm diye yazılan birçok vaka incelendiğinde, hayatını kaybeden kişilere mutlaka hastalık tanısı konulduğunu gördüğünü belirten Dr. İdris Deniz, özellikle gazetelerde nedeni yazılmayan ölüm haberlerindeki kişilerin hiçbir rahatsızlığı yokken öldüğünün değerlendirildiğini oysa bu kişilerin kanser veya kronik hastalıklardan ya da yaşlılıktan hayatını kaybettiğini belirtti.

“Aşı karşıtları her ölüm ilanını ‘ani ölüm’ olarak nitelendiriyorlar ama öyle değil” diyen İdris Deniz, Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Morgu’na üç şekilde cenaze girdiğini, bunların evinde ölüp polis itfaiye tarafından getirilenler; belediye araçlarıyla getirtilenler ve hastane acil servisi veya servislerinden gelen cenazeler olduğunu ifade etti.

Deniz, polis itfaiyeyle gelen cenazelerin kendileri için henüz ölüm nedeni bilinmeyen kişiler anlamına geldiğini; belediyelerin cenaze araçlarıyla gelen cenazelerde kişilerin ölüm nedenlerinin belli olduğunu ve takip eden doktorun yazdığı ölüm belgesi bulunduğunu, hastane servislerinden gelen cenazelerin de tanısı konulmuş hastalıklardan hayatını kaybeden kişiler olduğunu anlattı.

Dr. İdris Deniz, son 3 yılda morga girişler incelediğinde ortaya çıkan rakamları açıkladı.

MORGA 2019’DA 934, 2020’DE 928 VE AĞUSTOS İTİBARIYLA 2021’DE 674 CENAZE GİRDİ

Morga, 2019’da 934, 2020’de 928 ve Ağustos sonu itibarıyla 2021’de 674 cenazenin alındığını kaydeden Deniz, sadece Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde otopsi yaptığı için diğer yerleşim birimlerindeki şüpheli ölümlerin de buraya geldiğini kaydetti.

Deniz, ani ölüm denmeyecek vakaların ise yerlerinde toprağa verilebildiğini ifade etti.

2019’DA 190, 2020’DE 176, EYLÜL SONU İTİBARIYLA 140 OTOPSİ

Son üç yılda yaptığı otopsilerle ilgili rakamları da veren Dr. İdris Deniz, 2019’da 190, 2020’de 176, Ağustos itibarıyla 2021’de 121 ve geride bıraktığımız Eylül ayında da 19 otopsi yaptığını bildirdi.

Son üç yılın yaz ayları olan haziran, temmuz ve ağustos aylarını da ayrıca incelediğini kaydeden Dr. İdris Deniz, bulgularını şöyle anlattı:

“Morga, hastane servislerinden, dışardan itfaiyenin getirdiklerinden, belediyelerin getirdiklerinden ve pandemiden bu yana da Pandemi Hastanesi’nden (karantinadan) gelen cenazeler var.

2019’da Haziran’da 64, Temmuz’da 80 cenaze morga girdi. 2020’de Haziran’da 75, Temmuz’da 68; 2021’de Haziran’da 80, Temmuz’da 91 cenaze girişi var. Ağustoslarda göreceli olarak artış var. 2019 Ağustosu’nda 88 olan cenaze girişi, 2020’de 92, 2021’de 113 oldu.

Bu artışın nedenine baktık ve şunu gördük: Ağustos’ta Pandemi Hastanesi’nden 21 cenaze almışız. Rakamın 113 çıkmasının sebebi Pandemi Hastanesi’ndeki ölümlerdir.

Yani Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi morguna bir önceki yıla göre daha fazla cenaze girişi olmamıştır.

KKTC’deki yasalara göre cenaze evde bekletilemez. Ya direkt mezarlığa götürülecek ya da mutlaka öldüğünde bir saatliğine bile olsa en yakın hastane morguna götürülmek zorundadır. Bu nedenle ölümlerin tamamına yakını morga giriş yapıyor.

Morga 2021’de girişlerin fazla olmasının sebebi, tamamen pandemi kaynaklı ölümlerdir.”

Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, hastane dışından gelen cenazelerle ilgili rakamları da incelediğini ve haziran- temmuz- ağustos ayları itibarıyla 3 yılda rakamlarda değişiklik olmadığını saptadığını kaydederek “İtfaiye veya belediye bize daha çok cenaze getirmiş değil ama dikkat çekici bir şey var. 2019 Ağustos ayında acil servisten 11 tane cenaze almışız. Temmuzda 1 tane. Bu yılın Ağustosunda 7 tane almışız” dedi.

“PANDEMİ DÖNEMİ KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR AÇISINDAN EN RİSKLİ DÖNEM”

Bu sonucun çıkmasıyla ilgili değerlendirme yapan Deniz, pandemi döneminde insanların sosyal yaşamlarını kaybettiğini, daha çok evde oturduğunu, daha çok yemek yiyip daha az yürüdüğünü dolayısıyla kardiyovasküler hastalıklar açısından en riskli dönemi yaşadıklarını söyledi.

Deniz, Kıbrıslıların mangal kültürüne dikkat çekerek “Hareket yok, spor yok, evde kapalı ortamlarda daha çok yemek içmek bol mangal var. Gerçekten kardiyovasküler hastalık riskinin artmasına rağmen buna bağlı ölümlerde artış olmadığını gördük. Ben bunu şuna bağlıyorum: Evet insanlarımız evde bağlı kaldı ama hastalıklarıyla ilgili olarak kullanması gereken ilaçları kullandılar, doktora gitmeleri gerekiyorsa da evde kalıp ölmediler, hekim-sağlık hizmetlerine de bir şekilde ulaştılar. Yani ölümlerde bir artış olmadı” diye konuştu.

DÜNYADAKİ ÖLÜMLERİN YÜZDE 60-80’İ KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARA BAĞLI

Dr. İdris Deniz, dünyada yıllık ölümlerin yüzde 60 ila 80 arasındaki kısmının, kardiyovasküler hastalıklara bağlı olduğunu, bilinen en çok ani ölüm sebebinin de kardiyovasküler hastalıklar olduğunu kaydederek “Bu oran bizim otopsilerimizde de aşağı yukarı aynıdır” bilgisini verdi.

Yakında yurt dışında yapılacak bir yayına göndermek üzere 2015-2020 yılları arasındaki ölümleri de incelediğini açıklayan Dr. İdris Deniz, bu sürede yaptığı bin civarındaki otopsi sonucuna göre, 360 kişinin kardiyovasküler hastalıklara bağlı olarak yaşamını yitirdiğini gördüğünü anlattı.

Deniz, “Kardiyovasküler hastalıklar ölüm nedenlerinde bizde de kesinlikle ilk sırada ama bizim otopsilerde oran, hayattayken tanısı konulduğu için yüzde 60’lara 70’lere ulaşmıyor” dedi.

Dr. İdris Deniz, 2019’da yapılan 190 otopside, 80 kişinin ölüm nedeninin kardiyovasküler hastalıklar-kalp yetmezliği, miyokard enfarktüsleri/kalp krizleri olarak bulunduğunu; 2020’deki 176 otopsiden 73’ünün ve Ağustos ayı itibarıyla bu yılki 121 otopsiden 73’ünün sonucunun da bu hastalıklar olduğunu açıkladı. Deniz, eylül ayında ise otopsi yaptığı vakalardan 7’sinde daha kalp krizine bağlı ölüm saptadığını bildirdi.

“AŞIYA BAĞLI KALP KRİZİ GEÇİRİLDİĞİNİ SÖYLEYECEK HİÇBİR BULGUMUZ YOK”

Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, koronavirüs aşılarından dolayı emboli vakalarının arttığı söylemlerini de değerlendirdi ve “Aşıya bağlı kalp krizi geçirildiğini söyleyecek hiçbir bulgumuz yok” dedi.

Otopsi yaptığı vakalar arasında, öyküsünde kalp hastalığı bulunan ve aşı olmuş kişiler bulunduğunu ama aşıya bağlı miyokardit tanısı hiç görmediğini açıklayan Dr. Deniz, kalp krizi kalbin bir kısmında görülürken miyokarditin kalp kaslarını daha yaygın tuttuğunu ve görüntüden de ayırt edilebildiğini, zaten şüphelendiği durumlarda patolojiye örnek de gönderdiğini ve aşı olmuş kişilerde miyokardit tespitleri bulunmadığını anlattı.

Aşılara bağlı ölümlerin “anaflaks” yani “alerjiden” olabileceği gibi, aşı-ağrı korkusu olan kişilerin tansiyonunun düşmesiyle şoka girmesi veya çok panik yapmasından dolayı tansiyonunun yükselmesine bağlı komplikasyonlardan da olabileceğini kaydeden Dr. İdris Deniz, “Aşılarda bize söylenen, uzun etkili, ani olmayan yan etkilerde en çok korkacağımız yan etki miyokardittir ve biz aşı sonrası ölümlerin hiçbirinde bunu görmedik” ifadelerini kullandı.

Emboliye bağlı ölümlerle ilgili rakamları da açıklayan Dr. İdris Deniz, “aşılar yüzünden emboliler artıyor” yorumları üzerine bu araştırmayı yaptığını, emboli vakası sonucu 2019’da 9, 2020’de 8 ve eylül sonu itibarıyla bu yıl da 6 ölüm saptadığını ifade etti.

Dr. Deniz, son üç yılın rakamlarının emboliye bağlı ölümlerde bir artış olmadığını gösterdiğini söyledi.

SON 3 YILIN ÖLÜMLERİNDE ÖNLENEBİLİR NEDENLER VAR

Otopsi sonuçları incelendiğinde, son üç yıldaki ölüm nedenlerinde önlenebilir nedenlerin başta geldiğini kaydeden Dr. İdris Deniz, 2020’de 26 kişinin trafik kazasında hayatını kaybettiğini, ikinci sırada yüksekten düşme sebepli ölümler geldiğini ifade etti.

Hastalık kaynaklı ölümlerde ilk sırayı kardiyovasküler, ikinci sırada akciğer hastalıkları ve üçüncü sırada da patolojik beyin kanamaları geldiğini açıklayan Dr. Deniz, “Otopsilerin bize gösterdiği en önemli şey, insanların önlenebilir hastalıklardan dolayı öldüğüdür” saptaması yaptı.

Dr. İdris Deniz, kalp ve diyabet hastası kişilerin toplumdaki en riskli ve en düzgün takip edilmesi gereken kişiler olduğunu da belirterek “Çünkü kişi hem kalp hem diyabet hastası olduğu zaman, diyabetten dolayı kalp krizi geçirirken hissetmesi gereken ağrıyı ya çok az hissediyor ya da hissetmiyor ve bu kişiler kalp krizi geçirip fark edemeden ölüyor” dedi.

Ayrıca ilk kez kalp krizi geçirip ölenlerin de fazla olduğunu ancak otopsideki incelemede, bu şahısların daha önce de kalp krizi geçirdiğinin anlaşıldığını kaydeden Dr. İdris Deniz, Akdeniz ülkesi olduğu halde KKTC’de Akdeniz beslenme alışkanlığı olmadığını, kırmızı et tüketiminin fazla, balık, zeytinyağlı sebzeler ve meyve tüketiminin düşük olduğunu söyledi; “Sürekli mangal yapıyoruz. Spor yapmıyoruz, yürümüyoruz, her yere arabayla gitmeyi tercih ediyoruz” eleştirilerinde bulundu.

“Bu nedenle ülkemizde kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin her zaman birinci sırada olması kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu tamamen bizden kaynaklanan ama bence ciddi bir halk sağlığı sorunu ve önlenebilir bir sorundur” diyen Deniz, halkın önlenebilir ölümlere engel olabilecek bilince kavuşmasını istediğini vurguladı.

Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, şöyle konuştu:

“Pandemi döneminde aşılı kişilerin de öldüğü söyleniyor. Doğrudur. Bunun da sebepleri bilimsel olarak açıklandı. Bu kişilerin mutlaka yandaş bir hastalığı vardır ve bir kısmı böyle bir hastalığı olduğunun farkında bile değildi.

Ülkemizde en önemli sağlık sorunumuz, düzenli olarak kontrollerimizi yaptırmıyoruz. İkincisi, direkt eczanelere başvurup ilaç almayı tercih ediyoruz ya da doktor kontrolüyle check-up yaptırmamız gerekirken direkt bir laboratuvara gidiyoruz ve check-up yaptırıyoruz.

Yani özel laboratuvarlara gidip kan testleri yaptırmak yerine bir hekim muayenesiyle bu işi yapmalıyız. Bir yanlışımız da budur.”

TOPLUMU ENDİŞEYE İTECEK SÖYLEMLERDEN UZAK DURULMALI; HERKES UZMANLIĞI ALANINDA KONUŞMALI

Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, KKTC’de insanların uzmanlık alanları dışında da konuşmayı çok sevdiğini belirterek, “Toplumu endişeye itecek, toplum sağlığını riske atacak söylemlerden çekinmeliyiz” diye konuştu.

Aşılar konusunda topluma vermek istediği mesajı da açıklayan Deniz, “İsteyen aşı olur, istemeyen aşı olmaz. Bu bir anayasal haktır. Herkesin vücut bütünlüğü hakkı ve dokunulmazlığı var. Ben istersem aşı yaptırmayabilirim ama aşı yaptırmama kararım ayrı bir şey, aşıyla ilgili olarak başka insanların aşı olmamasına neden olmak ya da bilgilerinden kesin emin olmadığımız şeyleri söyleyip toplum sağlığını tehlikeye atmak bana göre farklıdır ve bir suçtur. Hele hele hukuk devletlerinde bu tür işlemlere karşı bir yaptırım da olmalıdır. Ben bu düşüncedeyim.

Bugün Fransa aşı yaptırmayan sağlık çalışanlarını çalıştırmıyor. Bizde Yüksek Mahkeme Başkanı’nın aşı olmayan ve pcr testi yaptırmayan kişilerin mahkemeye giremeyeceği kararı doğrudur. Çünkü sizin kendi sağlığınızla ilgili endişeniz yoksa aşı yaptırmayabilirsiniz ama başkasının sağlığını etkilememelisiniz. Bu konuda bilimsel olmalıyız.”

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Öztürkler:İnsani değerlere ve vicdanlara da yöneltilmiş bir saldırıdır

Published

on

By

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, Gazze’ye insani yardım ulaştırmak amacıyla yola çıkan ve içinde 12 insan hakları savunucusunun bulunduğu Madleen gemisine İsrail ordusu tarafından düzenlenen saldırıyı kınadı.

Öztürkler, Uluslararası hukuka ve temel insan haklarına açıkça aykırı olan bu saldırıyı, yalnızca yardımsever insanlara değil, aynı zamanda insani değerlere ve vicdanlara da yöneltilmiş bir saldırı olarak gördüklerini belirtti.

Kıbrıs Türk halkı olarak Filistin halkının yanında olmaya devam edeceklerini dile getiren Öztürkler: “Temennimiz, İsrail hükümetinin, uluslararası hukuk normlarına uyarak, sivillere ve sivil girişimlere yönelik saldırılarını bir an önce durdurmasıdır.” dedi.

Devamını Oku

Kıbrıs

Tatar, Gazze’ye yardım taşıyan gemiye İsrail’in el koymasını kınadı

Published

on

By

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Gazzeye’de yardım taşıyan ‘Madleen’ adlı gemiye uluslararası sularda seyrettiği müdahale eden İsrail’i kınadı.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, gemiye yapılan saldırıya yönelik yayımladığı mesajda şu ifadelere yer verdi:

“Gazze’ye insani yardım ulaştırmak amacıyla yola çıkan ‘Madleen’ adlı gemiye uluslararası sularda seyrettiği esnada İsrail güçlerince müdahalede bulunulması ve yardım almak için toplanan halka ateş açılması kabul edilemez bir insan hakları ihlalidir. İsrail’in yapmış olduğu bu terör içerikli eylemi ve soykırım girişimlerini kınıyor, tutuklanan aktivistler ve mürettebatın en erken zamanda serbest bırakılmasını temenni ediyorum.”

Gemide Özgürlük Filosu Koalisyonu’ndan Avrupa Parlamentosu (AP) Fransız üyesi Rima Hassan ve Almanya vatandaşı Yasemin Acar’ın yanı sıra Türkiye’den Hüseyin Şuayb Ordu, Brezilya’dan Thiago Avila, İspanya’dan Sergio Toribio, Hollanda’dan Marco van Rennes, Fransa’dan Baptiste Andre, Reva Viard, Pascal Maurieras ve Yanis Mhamdi, İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg ve gazeteci Omar Faiad bulunuyor.

Devamını Oku

Kıbrıs

Bienal Lefkoşa sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor: Sanatçılara açık çağrı

Published

on

By

Bienal Lefkoşa, Lefkoşa Türk Belediyesi’nin himayesinde, Arkhe tarafından düzenlenen ve Vedat Kaner Vakfı’nın ana sponsoru olarak desteklediği ilk edisyonunu ile sonbaharda sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor.

7 Kasım-6 Aralık tarihleri arasında başkentte yapılacak bienalin teması “Compassion/Merhamet” olarak belirlendi.

Bineali İran kökenli Fransız grafik tasarımcısı Hervé Matine başkanlığındaki bir küratoryal ve seçici komite yürütecek.

Bienal, başkentin farklı mekanlarında sanat aracılığıyla, bireysel ve toplumsal düzeyde yüzleşmelere ve yeniden düşünmeye alan açmayı hedefliyor.

“Merhamet” temasına odaklanılarak, katılım çağrısı yapılan Bienal Lefkoşa’ya başvurular başladı.

Yerel ve uluslararası sanatçılara açık olan bu çağrı, tüm disiplinlerden sanatçıları projelerini bienal için sunmaya davet ediyor.

Şu ana kadar Kıbrıs, Türkiye, İtalya, Fransa, Brezilya ve Lübnan’dan birçok başvuru yapıldı.

Başvurularının 1 Ağustos 2025 tarihine kadar www.bienallefkosa.com üzerinden yapılması gerekiyor.

Katılım koşulları ve detaylı bilgi, Arkhe ve Bienal Lefkoşa’nın web sitesinden takip edilebiliyor.

Arkhe Direktörü Halil Duranay ve Arkhe Koordinatörü İlkem Tunar, yerel ve uluslararası sanatçılar arasında bir buluşma noktası haline gelmesi beklenen Lefkoşa bienalinin ilk edisyonu hakkında Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) konuştu.

– “İlk kez ‘Lefkoşa bienali’ adıyla bir sanat organizasyonu yapılacak”

Arhke Direktörü Halil Duranay, Kuzey Kıbrıs’ta, daha önce, büyük ölçekte çok önemli sanat etkinliklerinin yapıldığını ama ilk kez “bienal” adını kullanarak bu çatı altında uluslararası bir kent sanat organizasyonu yapılacağını söyledi.

“Bienal” adını kullanmanın iddialı olabileceğini ancak geçen yıl Arkhe’nin kuruluşundan bu yana gündemde olan bienal projesinin zamanı geldiğine inandıklarını ifade eden Duranay, “Bu kent, çok önemli bir kültürel mirasa sahip. Biz de, bu mirasın; doğru mekan, doğru zaman ve doğru dönemle alakalı bir sürece geldiğini düşünüyoruz. Bienal projesini hayata geçirmeyi istiyoruz… Bienal fikri bundan dolayı baskın.” dedi.

Geçen yıl, Lefkoşa bienaline giriş projesi olan Eklektik Manifest’i yaptıkların ve bunun bienalin bir laboratuvar deneyi olduğunu anlatan Duranay, bu proje ile hem çalıştıkları kurumların hem de kendi kapasitelerini etüt etme fırsatı bulduklarını belirtti.

Duranay, “Eklektik Manifest ile farklı şeyleri, farklı yerlere nasıl uygulayabiliriz, kurgulayabiliriz diye kendimizi sınadık. Eklektik Manifest’te sorunlar oldu mu? Tabii ki oldu. Belediyenin de bu konuda ilk girişimi. Hepimiz bazı şeyleri yolda öğreniyoruz” şeklinde konuştu.

Eklektik Manifest’te açık çağrı yapılmaması konusunda bazı eleştiriler aldıklarını aktaran Duranay, “Eklektik Manifest’te, açık çağrı olmadan sanatçılara kendimiz teklifle gittik. Aslında bu, bir yöntemdi. Bununla ilgili eleştiriler yapıldı, haklılık payları da var, yok değil” diyerek, Lefkoşa bienalinin çok daha katılımcı ve demokratik bir şekilde yapılacağını vurguladı.

Yedi hafta süren ve üç ana sergi mekanında gerçekleşen Eklektik Manifest’e iyi bir katılım olduğunu da belirten Duranay, Elektik Manifest’e katılım oranını, şu an dünyadaki en önemli bienallerden biri olarak nitelendirilen İstanbul Bienali’nin başlangıç süreciyle kıyasladıklarını belirterek şu bilgileri paylaştı:

“25 Eylül-15 Kasım 1987 tarihleri arasında düzenlenen Birinci İstanbul Bienali, toplam beş mekânda yapıldı ve 70 sanatçı ağırladı. Bienal yapıldığında İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) resmi verilerine göre kentin nüfusu 6.303.200 kişiydi. Bienal’in kayıt edilmiş resmi ziyaretçi sayısı ise 4.500 kişiydi. 17 Eylül–20 Kasım 2022 arasında düzenlenen 17. İstanbul Bienali ise toplam 12 mekân ve 50’den fazla kafe, lokanta, kitabevi, sinema vb. alan kullandı. 2022’deki resmi olmayan verilere göre kentin nüfusu 15.655.924 kişi, Bienal’e katılan resmi ziyaretçi sayısı ise 160.000 kişi olarak kaydedildi. Eklektik Manifest’te ise 20 sanatçının eserleri sergilendi, performans ve paneller yer aldı ve 1.500’den fazla kişi ziyaret etti. Tüm bunlara baktığımızda ve kendi nüfus oranımıza göre değerlendirdiğimizde Etkinlik Manifest’e katılım gayet başarılı. Bu açıdan insanlarla ilişki kurabilen bir sanat organizasyonu oldu diyebiliriz.”

– Tema: Compassion/Merhamet

Duranay, Bienal Lefkoşa’nın ilk edisyonunun temasının rahat algılanan ve herkesi ilgilendiren bir kavram olması düşüncesinden hareketle “Compassion/Merhamet” olarak belirlediklerini söyledi.

Merhametin, hem kişisel hem de kolektif anlamlar taşıyan bir kavram olduğunu belirten Duranay, temanın ortaya çıkış sürecini şöyle anlattı: “Hervé Matine ile Lefkoşa turu yaptığımız esnada, bienal surecini ve ayrıca dünyada ve ülkelerimizdeki sorunları uzun uzun tartıştık. Bu tartışmaların sonunda, galiba bizim en çok ‘merhamete’ ihtiyacımız var dedik. Aslında aradığımız o tek kelime merhametti.”

Susan Sontag’ın ‘Başkalarının Acılarına Bakmak’ kitabına atıfta bulunarak bienalin temasının şekillendiğini anlatan Duranay, şunları söyledi:

“Biz, ötekilere bakarken merhameti içimizde ‘pasif’ bir şey olarak mı yaşıyoruz? Yoksa güçlü bir merhamet kavgasının ‘aktif’ bir eyleme mi dayanması gerekiyor? Sontag’ın kitap boyunca tartıştığı mesele bu aslında. Dolayısıyla, biz de bizim merhamet algımızı oraya atıfta bulunarak çıktık. Yani, bizim kendi problemlerimiz dışında ‘ötekilerin problemleri’ de var. Şu an, bilimsel istatistikler şunu gösteriyor: ‘Çok kısa bir zaman içinde, dünya nüfusu şu ankinden çok daha yüksek bir seviyeye çıkacak ama bununla beraber dünyanın kaynakları süratle tükeniyor’. Bu aciliyet durumunda daha fazla yozlaşmanın, totaliterleşmenin, bencilliğin ve adaletsizliğin ortaya çıktığını görüyoruz ve bu noktada ‘merhameti’ kaybetmeye başladık. Yani oradaki merhamet aslında bizim dışımızda ‘ötekini’ de anlamanın önemli araçlarından biri. Bizim vurgu yaptığımız ‘merhamet’ bu. Bu sadece seni, beni değil, dünya genelindeki herkesi ilgilendiriyor. Bu, çok da Kıbrıs’a da ait bir problem değil, küresel bir sıkıntıdan bahsediyoruz…”

– Bienal ekibi… Küratoryal ve seçici komite

Arkhe’nin düzenlediği Bienal Lefkoşa’nın Vedat Kaner Vakfı’nın ana sponsorluğunda ve Design House Stockholm ve Poster for Tomorrow’un destekleriyle gerçekleşecek.

Bienal ekibi, bienal koordinatörü Halil Durunay, uluslararası operasyon sorumlusu İlkem Tunar, ulusal operasyon sorumlusu Bilgen Anayasa, iletişim sorumlusu Atıf Müezzinler ve tasarım sorumlusu Murat Zengi ile bienal sahne ve performans koordiantoru Handan Ergiydiren’den oluşuyor.

Küratoryal ve seçici komitede ise, Hervé Matine’ye; Kanada kökenli İtalya’da yaşayan tasarımcı Ginette Caron, Kıbrıs’tan tasarımcı ve akademisyen Senih Çavuşoğlu ile İspanya’da yaşayan sanatçı ve Arkhe Yönetim Kurulu üyesi Aslı Bolayır eşlik edecek.

Bu dört kişilik komite, bienale başvuruları değerlendirecek ve sanatsal projelerin seçiminde rol oynayacak. Ayrıca, eserlerin secimi sonrasında eserleri uygulayan küratoryal kurul olarak görev yapacak.

– Mekanlar ve süreç

Bienalin ana merkezinin surlariçi olacağını belirten Duranay, şu ana kadar, Kültür Dairesi ve Vakıflar’la yapılan görüşmelerle, Lefkoşa Atatürk Kültür Merkezi (AKM), İsmet Vehit Güney Sergi Salonu ve Bedesten’in bienalde kullanılacak mekanlardan bazıları olarak belirlendiğini söyledi. Arasta, Bandabulya gibi ikonik alanları ise kamusal operasyonlar için düşündüklerini ekledi.

Ağustos sonunda seçilen sanatçıların açıklanacağını belirten Duranay, eylülde kuratöryel ekibin seçilen eserlerin hangi alanda sergileneceğine karar verileceğini ve ekimde tüm hazırlıkların tamamlanmasının hedeflendiğini aktardı.

– Bienal, bir şehri dahil edecek bir proje

Duranay, mart ayında, sanatçılara, sanat derneklerine, kültür endüstrisinde çalışanlara yönelik düzenledikleri açık formumda katılımcıların Eklektik Manifest ile ilgili görüş ve eleştirilerini dinlediklerini, Bienal Lefkoşa fikrini sunduklarını anlatarak, katılımcı bir şekilde yürüttükleri bienal sürecinde yeni forumlar düzenlemeyi planladıklarını da söyledi.

Koordinatör İlkem Tunar ise, “Bienal, bir şehri dahil edecek bir proje. Şehirdeki insanlar dahil olsunlar istiyoruz. ‘Bunlar bir şeyler yapıyor, nedir acaba yaptıkları?’ demek yerine dil, herkesin dahil olacağı bir etkinlik olsun istiyoruz… Bienal projesi herkesi etkileyecek bir proje. Bienalde surlariçinde olacağız, yani bu bienal sayesinde surlariçinde bir hareketlilik olacak ve biz bu bienali insanların sahiplenmesini istiyoruz” dedi.

– Bienalin kentin üzerinde etkileri

Duranay da, bienalin sadece büyük ölçekli bir sanat etkinliği olmadığını, kentin ekonomik gelişimi ve uluslararası tanınırlığın artırılması üzerinde önemli etkileri olduğunu vurguladı ve şunları söyledi:

”Bienalin gerçekleştiği dönem, kent ekonomisi ve turizmi için hareketlilik demek. Özellikle kasım ayında sokak tansiyonunun yavaş yavaş düşeceği, insanların kapalı alanlara girmeye başlayacağı bir ay içerisinde bienal ile yeni bir ilgi alanı oluşturacaksınız. Eğer bu süreç başarılı olursa ve 2027’de bienalin ikinci edisyonu hayata geçirebilirsek bu şu anlama gelecek: Her iki yılda bir kasım ayında kentte bienal yapılacak ve insanlar yurt dışından bienal için Lefkoşa’ya gelecek. Bu bir ajanda haline gelecek.”

Bienallerin kent esnafı için de fırsatlar yaratacağını belirten Duranay, yerel üreticilerin bienale özel üretimler yaparak sürece katılmalarını önemsediklerini söyledi ve “Mesela bir yerel kahve firması, sınırlı sayıda bienale özel tasarımla üretilmiş kahve paketleri hazırlayabilir ya da özel fincanlar üretebilir. Biz, bu süreci sadece sanatçılarla değil, kentin tüm bileşenleriyle birlikte yürütülmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

– “Sanatla çok fazla teması olmayan kişilere de hitap edecek bir bienal”

Bienalin daha geniş ölçekte bir sanat etkinliği olacağını, sanatla çok fazla mesaisi olmayan insanların da ilgisini çekmek ve onları da bienal sürecine dahil etmek için bazı stratejiler üzerinde çalıştıklarını da anlatan Duranay, ilk ve orta öğrenim ile üniversite öğrencilerini hem izleyici hem de katılımcı olarak bienale katmayı hedeflediklerini; birçok bienalde uygulanan “bienal gönüllülüğü” ile “rehberli tur programı”nı da uygulamayı planladıklarını anlattı.

Kamusal alanlarda bienale özel bazı uygulamalar düşündüklerinden de bahseden Duranay, bienalde hatıralık ve hediyelik olarak bazı ürünler üzerinde çalıştıklarını, bununla bienali insanların gündelik hayatlarına katmayı hedeflediklerini kaydetti. Duranay, “Bienal Lefkoşa’nın, sanatla çok fazla teması olmayan insanların da ilgisini çekeceğini düşünüyoruz” dedi.

Devamını Oku

Trending

Reklam