Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

“ANİ ÖLÜMLERDE ABARTILDIĞI GİBİ ARTIŞ YOK”

Published

on

Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Adli Tıp Birimi’nde görev yapan ülkenin tek Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, son üç yılın otopsi rakamları incelendiğinde, koronavirüse karşı aşılamanın başladığı bu yılki ani ölümlerde, 2019 ile 2020 yıllarına göre artış olmadığını açıkladı.

Deniz, özellikle aşı olduğu bilinen ve daha sonra hayatını kaybeden kişilere yaptıkları otopsilerin hiçbirinde miyokardid tespit etmediklerini söyledi; “Aşıya bağlı kalp krizi geçirildiğini söyleyecek hiçbir bulgumuz yok” dedi.

Ayrıca, ani ve gayritabii ölüm vakası olarak gelen ve otopsisi istenen vakalarda tespit ettikleri kalp kaynaklı ölümlerde 2019 ve 2020’ye göre artış olmadığını da saptadıklarını ifade eden Dr. İdris Deniz, emboliye bağlı ölüm rakamlarında da son üç yılda artış olmadığını bildirdi.

Deniz, “Pandemi döneminde ölümlerde artış olması tüm dünyada beklenen bir sonuçtur. Sebebi de hareketsizlik ve beslenme alışkanlıklarımızdır. Bunlara rağmen ülkemizde otopsisi yapılan vakalarda kalp kaynaklı ölümlerde artış yoktur” dedi.

Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, “2019-2021 yılları arasında KKTC’de gerçekleşen ölüm ve otopsi istatistikleri”ni Türk Ajansı Kıbrıs’la (TAK) paylaştı, değerlendirmelerde bulundu.

Dr. Deniz, son üç yılda Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ne gelen tüm cenazeleri, nereden geldiğini, ne kadarına otopsi yapıldığını, otopsi sonucunda ne bulunduğunu ve iddia edildiği gibi ani ölümlerde artış var mı yok mu diye araştırdığını söyledi.

“Ani ölümün ne olduğu toplumca iyi bilinmiyor ve abartıldığı gibi ani ölümlerde artış yok” diyen Dr. İdris Deniz, “ani ölümü” “çevresindekiler tarafından sağlıklı bilinen, hiçbir rahatsızlığı olmadığı bilinen kişinin rahatsızlanması veya bulunduğu yerde ölmesi ya da hastaneye kaldırılması ama daha tetkiklere bile başlanmadan -Dünya Sağlık Örgütü bunu 24 saatle sınırlıyor- ölmesidir” şeklinde tanımlıyor.

Bir de beklenmedik (çabuk) ölüm tanımı olduğunu kaydeden Dr. Deniz, yine hiçbir rahatsızlığı olmayan, çevresindekilerce sağlıklı bilinen bir kişinin rahatsızlanmasının ardından teşhis tam konamadan hayatını kaybettiği durumlara “beklenmedik (çabuk) ölüm” denildiğini anlattı.

Medyada ani ölüm diye yazılan birçok vaka incelendiğinde, hayatını kaybeden kişilere mutlaka hastalık tanısı konulduğunu gördüğünü belirten Dr. İdris Deniz, özellikle gazetelerde nedeni yazılmayan ölüm haberlerindeki kişilerin hiçbir rahatsızlığı yokken öldüğünün değerlendirildiğini oysa bu kişilerin kanser veya kronik hastalıklardan ya da yaşlılıktan hayatını kaybettiğini belirtti.

“Aşı karşıtları her ölüm ilanını ‘ani ölüm’ olarak nitelendiriyorlar ama öyle değil” diyen İdris Deniz, Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Morgu’na üç şekilde cenaze girdiğini, bunların evinde ölüp polis itfaiye tarafından getirilenler; belediye araçlarıyla getirtilenler ve hastane acil servisi veya servislerinden gelen cenazeler olduğunu ifade etti.

Deniz, polis itfaiyeyle gelen cenazelerin kendileri için henüz ölüm nedeni bilinmeyen kişiler anlamına geldiğini; belediyelerin cenaze araçlarıyla gelen cenazelerde kişilerin ölüm nedenlerinin belli olduğunu ve takip eden doktorun yazdığı ölüm belgesi bulunduğunu, hastane servislerinden gelen cenazelerin de tanısı konulmuş hastalıklardan hayatını kaybeden kişiler olduğunu anlattı.

Dr. İdris Deniz, son 3 yılda morga girişler incelediğinde ortaya çıkan rakamları açıkladı.

MORGA 2019’DA 934, 2020’DE 928 VE AĞUSTOS İTİBARIYLA 2021’DE 674 CENAZE GİRDİ

Morga, 2019’da 934, 2020’de 928 ve Ağustos sonu itibarıyla 2021’de 674 cenazenin alındığını kaydeden Deniz, sadece Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde otopsi yaptığı için diğer yerleşim birimlerindeki şüpheli ölümlerin de buraya geldiğini kaydetti.

Deniz, ani ölüm denmeyecek vakaların ise yerlerinde toprağa verilebildiğini ifade etti.

2019’DA 190, 2020’DE 176, EYLÜL SONU İTİBARIYLA 140 OTOPSİ

Son üç yılda yaptığı otopsilerle ilgili rakamları da veren Dr. İdris Deniz, 2019’da 190, 2020’de 176, Ağustos itibarıyla 2021’de 121 ve geride bıraktığımız Eylül ayında da 19 otopsi yaptığını bildirdi.

Son üç yılın yaz ayları olan haziran, temmuz ve ağustos aylarını da ayrıca incelediğini kaydeden Dr. İdris Deniz, bulgularını şöyle anlattı:

“Morga, hastane servislerinden, dışardan itfaiyenin getirdiklerinden, belediyelerin getirdiklerinden ve pandemiden bu yana da Pandemi Hastanesi’nden (karantinadan) gelen cenazeler var.

2019’da Haziran’da 64, Temmuz’da 80 cenaze morga girdi. 2020’de Haziran’da 75, Temmuz’da 68; 2021’de Haziran’da 80, Temmuz’da 91 cenaze girişi var. Ağustoslarda göreceli olarak artış var. 2019 Ağustosu’nda 88 olan cenaze girişi, 2020’de 92, 2021’de 113 oldu.

Bu artışın nedenine baktık ve şunu gördük: Ağustos’ta Pandemi Hastanesi’nden 21 cenaze almışız. Rakamın 113 çıkmasının sebebi Pandemi Hastanesi’ndeki ölümlerdir.

Yani Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi morguna bir önceki yıla göre daha fazla cenaze girişi olmamıştır.

KKTC’deki yasalara göre cenaze evde bekletilemez. Ya direkt mezarlığa götürülecek ya da mutlaka öldüğünde bir saatliğine bile olsa en yakın hastane morguna götürülmek zorundadır. Bu nedenle ölümlerin tamamına yakını morga giriş yapıyor.

Morga 2021’de girişlerin fazla olmasının sebebi, tamamen pandemi kaynaklı ölümlerdir.”

Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, hastane dışından gelen cenazelerle ilgili rakamları da incelediğini ve haziran- temmuz- ağustos ayları itibarıyla 3 yılda rakamlarda değişiklik olmadığını saptadığını kaydederek “İtfaiye veya belediye bize daha çok cenaze getirmiş değil ama dikkat çekici bir şey var. 2019 Ağustos ayında acil servisten 11 tane cenaze almışız. Temmuzda 1 tane. Bu yılın Ağustosunda 7 tane almışız” dedi.

“PANDEMİ DÖNEMİ KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR AÇISINDAN EN RİSKLİ DÖNEM”

Bu sonucun çıkmasıyla ilgili değerlendirme yapan Deniz, pandemi döneminde insanların sosyal yaşamlarını kaybettiğini, daha çok evde oturduğunu, daha çok yemek yiyip daha az yürüdüğünü dolayısıyla kardiyovasküler hastalıklar açısından en riskli dönemi yaşadıklarını söyledi.

Deniz, Kıbrıslıların mangal kültürüne dikkat çekerek “Hareket yok, spor yok, evde kapalı ortamlarda daha çok yemek içmek bol mangal var. Gerçekten kardiyovasküler hastalık riskinin artmasına rağmen buna bağlı ölümlerde artış olmadığını gördük. Ben bunu şuna bağlıyorum: Evet insanlarımız evde bağlı kaldı ama hastalıklarıyla ilgili olarak kullanması gereken ilaçları kullandılar, doktora gitmeleri gerekiyorsa da evde kalıp ölmediler, hekim-sağlık hizmetlerine de bir şekilde ulaştılar. Yani ölümlerde bir artış olmadı” diye konuştu.

DÜNYADAKİ ÖLÜMLERİN YÜZDE 60-80’İ KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARA BAĞLI

Dr. İdris Deniz, dünyada yıllık ölümlerin yüzde 60 ila 80 arasındaki kısmının, kardiyovasküler hastalıklara bağlı olduğunu, bilinen en çok ani ölüm sebebinin de kardiyovasküler hastalıklar olduğunu kaydederek “Bu oran bizim otopsilerimizde de aşağı yukarı aynıdır” bilgisini verdi.

Yakında yurt dışında yapılacak bir yayına göndermek üzere 2015-2020 yılları arasındaki ölümleri de incelediğini açıklayan Dr. İdris Deniz, bu sürede yaptığı bin civarındaki otopsi sonucuna göre, 360 kişinin kardiyovasküler hastalıklara bağlı olarak yaşamını yitirdiğini gördüğünü anlattı.

Deniz, “Kardiyovasküler hastalıklar ölüm nedenlerinde bizde de kesinlikle ilk sırada ama bizim otopsilerde oran, hayattayken tanısı konulduğu için yüzde 60’lara 70’lere ulaşmıyor” dedi.

Dr. İdris Deniz, 2019’da yapılan 190 otopside, 80 kişinin ölüm nedeninin kardiyovasküler hastalıklar-kalp yetmezliği, miyokard enfarktüsleri/kalp krizleri olarak bulunduğunu; 2020’deki 176 otopsiden 73’ünün ve Ağustos ayı itibarıyla bu yılki 121 otopsiden 73’ünün sonucunun da bu hastalıklar olduğunu açıkladı. Deniz, eylül ayında ise otopsi yaptığı vakalardan 7’sinde daha kalp krizine bağlı ölüm saptadığını bildirdi.

“AŞIYA BAĞLI KALP KRİZİ GEÇİRİLDİĞİNİ SÖYLEYECEK HİÇBİR BULGUMUZ YOK”

Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, koronavirüs aşılarından dolayı emboli vakalarının arttığı söylemlerini de değerlendirdi ve “Aşıya bağlı kalp krizi geçirildiğini söyleyecek hiçbir bulgumuz yok” dedi.

Otopsi yaptığı vakalar arasında, öyküsünde kalp hastalığı bulunan ve aşı olmuş kişiler bulunduğunu ama aşıya bağlı miyokardit tanısı hiç görmediğini açıklayan Dr. Deniz, kalp krizi kalbin bir kısmında görülürken miyokarditin kalp kaslarını daha yaygın tuttuğunu ve görüntüden de ayırt edilebildiğini, zaten şüphelendiği durumlarda patolojiye örnek de gönderdiğini ve aşı olmuş kişilerde miyokardit tespitleri bulunmadığını anlattı.

Aşılara bağlı ölümlerin “anaflaks” yani “alerjiden” olabileceği gibi, aşı-ağrı korkusu olan kişilerin tansiyonunun düşmesiyle şoka girmesi veya çok panik yapmasından dolayı tansiyonunun yükselmesine bağlı komplikasyonlardan da olabileceğini kaydeden Dr. İdris Deniz, “Aşılarda bize söylenen, uzun etkili, ani olmayan yan etkilerde en çok korkacağımız yan etki miyokardittir ve biz aşı sonrası ölümlerin hiçbirinde bunu görmedik” ifadelerini kullandı.

Emboliye bağlı ölümlerle ilgili rakamları da açıklayan Dr. İdris Deniz, “aşılar yüzünden emboliler artıyor” yorumları üzerine bu araştırmayı yaptığını, emboli vakası sonucu 2019’da 9, 2020’de 8 ve eylül sonu itibarıyla bu yıl da 6 ölüm saptadığını ifade etti.

Dr. Deniz, son üç yılın rakamlarının emboliye bağlı ölümlerde bir artış olmadığını gösterdiğini söyledi.

SON 3 YILIN ÖLÜMLERİNDE ÖNLENEBİLİR NEDENLER VAR

Otopsi sonuçları incelendiğinde, son üç yıldaki ölüm nedenlerinde önlenebilir nedenlerin başta geldiğini kaydeden Dr. İdris Deniz, 2020’de 26 kişinin trafik kazasında hayatını kaybettiğini, ikinci sırada yüksekten düşme sebepli ölümler geldiğini ifade etti.

Hastalık kaynaklı ölümlerde ilk sırayı kardiyovasküler, ikinci sırada akciğer hastalıkları ve üçüncü sırada da patolojik beyin kanamaları geldiğini açıklayan Dr. Deniz, “Otopsilerin bize gösterdiği en önemli şey, insanların önlenebilir hastalıklardan dolayı öldüğüdür” saptaması yaptı.

Dr. İdris Deniz, kalp ve diyabet hastası kişilerin toplumdaki en riskli ve en düzgün takip edilmesi gereken kişiler olduğunu da belirterek “Çünkü kişi hem kalp hem diyabet hastası olduğu zaman, diyabetten dolayı kalp krizi geçirirken hissetmesi gereken ağrıyı ya çok az hissediyor ya da hissetmiyor ve bu kişiler kalp krizi geçirip fark edemeden ölüyor” dedi.

Ayrıca ilk kez kalp krizi geçirip ölenlerin de fazla olduğunu ancak otopsideki incelemede, bu şahısların daha önce de kalp krizi geçirdiğinin anlaşıldığını kaydeden Dr. İdris Deniz, Akdeniz ülkesi olduğu halde KKTC’de Akdeniz beslenme alışkanlığı olmadığını, kırmızı et tüketiminin fazla, balık, zeytinyağlı sebzeler ve meyve tüketiminin düşük olduğunu söyledi; “Sürekli mangal yapıyoruz. Spor yapmıyoruz, yürümüyoruz, her yere arabayla gitmeyi tercih ediyoruz” eleştirilerinde bulundu.

“Bu nedenle ülkemizde kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin her zaman birinci sırada olması kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu tamamen bizden kaynaklanan ama bence ciddi bir halk sağlığı sorunu ve önlenebilir bir sorundur” diyen Deniz, halkın önlenebilir ölümlere engel olabilecek bilince kavuşmasını istediğini vurguladı.

Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, şöyle konuştu:

“Pandemi döneminde aşılı kişilerin de öldüğü söyleniyor. Doğrudur. Bunun da sebepleri bilimsel olarak açıklandı. Bu kişilerin mutlaka yandaş bir hastalığı vardır ve bir kısmı böyle bir hastalığı olduğunun farkında bile değildi.

Ülkemizde en önemli sağlık sorunumuz, düzenli olarak kontrollerimizi yaptırmıyoruz. İkincisi, direkt eczanelere başvurup ilaç almayı tercih ediyoruz ya da doktor kontrolüyle check-up yaptırmamız gerekirken direkt bir laboratuvara gidiyoruz ve check-up yaptırıyoruz.

Yani özel laboratuvarlara gidip kan testleri yaptırmak yerine bir hekim muayenesiyle bu işi yapmalıyız. Bir yanlışımız da budur.”

TOPLUMU ENDİŞEYE İTECEK SÖYLEMLERDEN UZAK DURULMALI; HERKES UZMANLIĞI ALANINDA KONUŞMALI

Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, KKTC’de insanların uzmanlık alanları dışında da konuşmayı çok sevdiğini belirterek, “Toplumu endişeye itecek, toplum sağlığını riske atacak söylemlerden çekinmeliyiz” diye konuştu.

Aşılar konusunda topluma vermek istediği mesajı da açıklayan Deniz, “İsteyen aşı olur, istemeyen aşı olmaz. Bu bir anayasal haktır. Herkesin vücut bütünlüğü hakkı ve dokunulmazlığı var. Ben istersem aşı yaptırmayabilirim ama aşı yaptırmama kararım ayrı bir şey, aşıyla ilgili olarak başka insanların aşı olmamasına neden olmak ya da bilgilerinden kesin emin olmadığımız şeyleri söyleyip toplum sağlığını tehlikeye atmak bana göre farklıdır ve bir suçtur. Hele hele hukuk devletlerinde bu tür işlemlere karşı bir yaptırım da olmalıdır. Ben bu düşüncedeyim.

Bugün Fransa aşı yaptırmayan sağlık çalışanlarını çalıştırmıyor. Bizde Yüksek Mahkeme Başkanı’nın aşı olmayan ve pcr testi yaptırmayan kişilerin mahkemeye giremeyeceği kararı doğrudur. Çünkü sizin kendi sağlığınızla ilgili endişeniz yoksa aşı yaptırmayabilirsiniz ama başkasının sağlığını etkilememelisiniz. Bu konuda bilimsel olmalıyız.”

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Published

on

By

Başbakan Ünal Üstel, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama ile Girne Belediye Başkanı Murat Şenkul’un açıklamalarına tepki gösterdi, “Biz laf değil, hizmet üretiyoruz!” dedi.

Başbakan Üstel, “Girne Belediye Başkanının hükümetimize yönelik yaptığı mesnetsiz açıklamaları hayretle okumaya devam ediyoruz. Ama kimse meydanı boş zannetmesin. Biz, 50 yıldır laf üretenlere karşı hizmet üretmeyi kendine görev bilmiş bir partiyiz. “Onlar konuşur, UBP yapar” dememizin sebebi de budur” dedi.

Üstel, “Halkımız çok iyi bilmektedir ki; bu ülkede yolları da, hastaneleri de, okulları da, sosyal konut projelerini de, liman projelerini de, en yapılmaz denen reformları da yapan hükümetimizdir. Son 3 yıla, 30 yılın işini sığdırdık. Batı Girne Çevre Yolları’nı yıllar sonra yapan da biziz, Doğu Girne Çevre Yolu Projesi’ni başlatan ve tamamlayacak olan da biziz” ifadelerini kullandı.

“İş üretemeyenlerin laf üretmelerini anlıyoruz”

Başbakan Üstel, “Girne’de büyük proje görmek isteyenler, yarım asırdır yapılmayan Antik Liman projesine de bakabilirler. Bu proje ile Girne’nin çehresini değiştirdik. Yıllardır beklenen Yeni Girne Hastanesi’ne yakında açılıyor. Taş taş üstüne koymamış, ülkede elle tutulur tek büyük projesi dahi olmayan bir anlayışın, rutin işleri “asrın projesi” gibi pazarlamasını anlıyoruz. İş üretemeyenlerin laf üretmelerini de anlıyoruz” şeklinde konuştu.

“Bu ülkenin şova değil, işe ihtiyacı var”

“Ne var ki; Kendi ifadeleriyle manipülasyon ve popülist açıklamaları son 3 yılda hükümetimizin gerçekleştirdiği bu dev projeleri gölgeleyemez” açıklamasını yapan Başbakan Üstel, şöyle devam etti:

“Unutulmamalıdır ki; yerel yönetimler reformunu hayata geçiren, batık belediyeleri ayağa kaldıran, belediyeleri güçlendiren ve halka daha çok hizmet edebilecek hale getiren de bizim hükümetimizdir. Kendi partileri, belediyeleri birleştirme yasası görüşülürken Meclis’in kapılarını kırmakla meşguldü, o ama yasayı geçirip belediyeleri birleştiren, güçlendiren ve ayağa kaldıran yine bizdik.

Bu arkadaşların hükümetimizle kavga aramak yerine bize teşekkür etmesi gerekir. Nitekim geçmişte bu teşekkürü de kameralar karşısında yaptılar. Bu ülkenin şova değil, işe ihtiyacı var. Kimse hükümeti hedef göstererek kendi küçük şovlarına bizi alet etmeye kalkmasın. Biz hamasi nutuk atmak için değil, halkımıza hizmet etmek için buradayız. halkın belediyelerden beklediği tek şey de hizmettir.”

“Girne Belediye Başkanı asli görevlerini yerine getirsin, boyundan büyük işlere de ve sözlere de bulaşmasın”

Başbakan Ünal Üstel, “O yüzden Girne Belediye Başkanı asli görevlerini yerine getirsin, boyundan büyük işlere de ve sözlere de bulaşmasın. Biz Girne Belediye’sinin de Girne halkının da dün olduğu gibi yarın da yanında olmaya devam ederek, onların gerçek anlamda hayrına dokunan tüm büyük projeleri gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Hükümetimiz devletin her kuruşunu halkın faydasına kullanan bir anlayışla çalışmaya devam edecek, halkın hayatına dokunan büyük projeleri hayata geçirecektir. Ve Kimse boş laflarla halkı kandıramayacak, hükümetin hizmetlerini gölgeleyemeyecektir!” dedi.

Devamını Oku

Kıbrıs

Published

on

By

Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ersin Tatar, Ulusal Birlik Partisi Merkezi’nin düzenlediği “Dijital Dönüşümün Gücü; Etkileşim” etkinliğinde partililere hitap etti…

“KIBRIS’TA GELECEK İKİ DEVLETLE KURULACAK, FEDERASYON TARİHE GÖMÜLDÜ”

Konuşmasına teşkilat mensuplarına teşekkür ederek başlayan Tatar, “Sayın Başbakan, değerli bakanlarımız, milletvekillerimiz, ilçe başkanlarımız, büyüklerimiz ve UBP teşkilatlarının neferleri… Bu güzel sabahta sizlerle beraber olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Büyük bir aile olduğumuzu bir kez daha hissetmenin gururu içindeyim” dedi.

“MÜCADELEMİZİ TARİHİMİZDEN ALDIĞIMIZ GÜÇLE SÜRDÜRÜYORUZ”

Geçmişi hatırlamanın önemine vurgu yapan Tatar, “Bu ülkede ecdadımız, analarımız, babalarımız, dedelerimiz büyük mücadeleler verdi. Geçmişimizi bilmezsek yok olmaya mahkûmuz. Bizler geçmişimizi bilerek ülkemizin ve devletimizin bekası için yolumuza devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.

“FEDERASYON DEFTERİ ARTIK KAPANMIŞTIR”

Kıbrıs konusuna da değinen Tatar, “Annan Planı döneminde partimiz, rahmetli Rauf Raif Denktaş’ın yanında yer aldı. O gün haklıydık, bugün haklılığımız bir kez daha ortaya çıktı. Yıllarca iyi niyetimizle federasyon temelli bir anlaşma için çalıştık. Ancak artık federasyon meselesi geride kalmıştır. Beş yıl önce ‘geleceğe yürüyoruz’ dedik, bugün gerçekten geleceğe yürüdük” dedi.

“İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM TÜM DÜNYAYA DUYURULDU”

Tatar, son BM görüşmelerine işaret ederek, “Cumartesi akşamı BM merkezinde muhataplarıma da ifade ettim. İki devletli çözümün istikrar için tek yol olduğunu söyledim. Kıbrıs’ta iki ayrı devlet, iki ayrı demokrasi vardır. Bu istikrar, Gazze’den Suriye’ye, Irak’tan Ukrayna’ya kadar tüm coğrafyada önemlidir” diye konuştu.

“ERDOĞAN’IN DESTEĞİ EN BÜYÜK GÜVENCEMİZDİR”

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki açıklamalarına dikkat çeken Tatar, “Sayın Erdoğan, üçüncü kez KKTC’nin tanınması gerektiğini, federasyon defterinin kapandığını ifade etti. Kıbrıs Türk halkı üzerinde yıllardır uygulanan ambargo ve izolasyonların kaldırılması gerektiğini tüm dünyaya duyurdu. Bu, bizim en büyük güvencemizdir” şeklinde konuştu.

“UBP BU DAVANIN ÖNCÜSÜDÜR”

Ulusal Birlik Partisi’nin devlet için önemine de vurgu yapan Tatar, “UBP, Türk Mukavemet Teşkilatı’nın bir devamıdır. 11 Ekim’de 50. yılını kutlayacak olan partimiz, kuruluşundan itibaren bu davanın öncüsü olmuştur. 19 Ekim seçimlerinde kazanarak tüm dünyaya Kıbrıs Türk halkının egemen bir halk olduğunu bir kez daha göstereceğiz” dedi.

“19 EKİM’DEN SONRA DA AYNI KARARLILIKLA YOLUMUZA DEVAM”

Seçim sonrasına ilişkin mesaj da veren Tatar, “New York temaslarımda da söyledim. 19 Ekim’den sonra da Kasım ve Aralık’ta yine orada olacağım, yine ‘iki devlet’ diyeceğim. Çünkü bu mesele millet meselesidir, vatan meselesidir, bayrak meselesidir” dedi.

“TÜRKİYE BU COĞRAFYADA SÖZ SAHİBİDİR”

Türkiye’nin büyük gücüne dikkat çeken Tatar, “Sayın Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki konuşması tüm dünyada yankı buldu. Gazze’nin sesi oldu, kimsenin söyleyemediğini söyledi. Bugün Türkiye, milli savunma sanayisiyle, askeri potansiyeliyle Amerika, Rusya ve Çin’in de dikkate aldığı bir güçtür. Böyle bir ülkenin garantörlüğünde yolumuza güvenle devam ediyoruz” dedi.

“PANDEMİDEN DEPREME, TÜM ZORLUKLARA RAĞMEN AYAKTAYIZ”

Tatar, KKTC’nin yakın dönemde yaşadığı sıkıntılara değindi:
“Pandemiyi, 6 Şubat depremini, Gazze ve Ukrayna’daki savaşları yaşadık. Bütün bu belirsizliklere rağmen Türkiye Cumhuriyeti ile kurduğumuz güçlü ilişkiler sayesinde yatırımlar devam ediyor. Sağlık ocakları, hastaneler, çevre yolları, dijital dönüşüm projeleri bunun göstergesidir.”

“E-DEVLET PROJESİ TAMAMLANIYOR”

KKTC’nin dijital dönüşüm sürecinde önemli adımlar attığını vurgulayan Tatar, “Anavatan Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC arasında yapılan anlaşma sayesinde, Türk Telekom, 100 milyon doları aşan yatırımla ülkenin genelinde fiber optik altyapı çalışmalarını sürdürüyor. Yakın gelecekte fiberoptik ile ada genelinde ve Türkiye bağlantısı üzerinden tüm dünyaya bağlanacağız. Bütün engellemelere, kısıtlamalara, ambargolara rağmen çağın nimetlerini halkımıza sunacağız” dedi.

“BU DAVA VATAN MESELESİDİR”

Cumhurbaşkanı Tatar konuşmasını şöyle tamamladı:
“Bu dava vatan meselesidir, bayrak meselesidir. KKTC halkı, egemenliğiyle, bağımsızlığıyla ve onuruyla yoluna devam edecektir. 19 Ekim seçimlerini kazanarak tüm dünyaya güçlü bir mesaj vereceğiz. Sizlere güveniyorum, birlikte başaracağız.”

Devamını Oku

Kıbrıs

Published

on

By

Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Genel Sekreteri Burak Maviş, Şehit Doğan Ahmet İlkokulu önünde yaptığı basın açıklamasında, ülkede nüfus ve vatandaşlık politikası olmamasının eğitimde ciddi sorunlara yol açtığını söyledi.

Maviş, üç yıl önce 300 öğrenci bandında olan okulun bugün 500 öğrenciye ulaştığını belirterek, “Nüfus ve vatandaşlık politikası oluşturulmazsa beş değil, yirmi beş okul yapsak yetmez” dedi. Sorunun yalnız eğitimle sınırlı olmadığını vurgulayan Maviş, sağlık, trafik, su ve elektrik gibi alanlarda da hizmetlerin yetersiz kaldığını ifade etti.

“Öğretmen eksikliği devam ediyor”
Şehit Doğan Ahmet İlkokulu’nda beş öğretmen eksikliği bulunduğunu söyleyen Maviş, bazı öğrencilerin hâlâ sınıf öğretmenleriyle tanışmadığını kaydetti. Ayrıca müzik, resim, İngilizce ve beden eğitimi derslerinde de öğretmen eksiklikleri nedeniyle öğrencilerin sanat ve spor etkinliklerinden geri kaldığını belirtti.

“Tiny House çözüm değil”
Maviş, okul bahçesine kurulan üç adet “Tiny House” hakkında da konuşarak, “Konteyner yerine prefabrik denilse de övünülecek bir şey yok. Tiny House da koysanız, villa da yapsanız bu nüfusa bu okullar yetişmiyor” ifadelerini kullandı. Kalabalık sınıfların verimliliği düşürdüğünü vurgulayan Maviş, “Çocukların balık istifi şeklinde sınıflarda oturması kabul edilemez” dedi.

“Yeni okul yapılmalı”
Maviş, bölgedeki öğrenci artışına dikkat çekerek, “Bu okul iki şubeden üçe, üçten dörde çıktı. Şu anda 18 şubeye ve 500 öğrenciye ulaştı. Önümüzü göremiyoruz. Seneye bu okula konteyner istemiyoruz, yeni derslikler ve yeni okul istiyoruz” çağrısında bulundu.

Bakanlığın hayırseverlere mi başvuracağı, yoksa devlet bütçesinden kaynak mı ayıracağı konusunda yorum yapmayan Maviş, “Hamitköy ile bu bölge arasına yeni bir okul istiyoruz. Övünecekse Nazım Bey, seneye buraya bir okul yapıldığı için gelsin övünsün” dedi.

“Bakan bizi anlamıyor”
Maviş, Eğitim Bakanı’nı eleştirerek, “Bakan siyasetin diliyle konuşuyor, biz ise sınıfta çocukların gözlerine bakarak vicdan muhasebesi yapıyoruz. Aynı dili konuşmamız mümkün değil” ifadelerini kullandı.

Maviş, hükümetin planlama yapmadığını, nüfus artışıyla birlikte eğitim ve sağlık hizmetlerinin sekteye uğradığını belirterek, “Devlet olmanın gereği yerine getirilmelidir. Seneye bu sorunların çözülmesini bekliyoruz” dedi.

 

Devamını Oku

Trending

Reklam