Kıbrıs
“ANİ ÖLÜMLERDE ABARTILDIĞI GİBİ ARTIŞ YOK”
Published
4 yıl önceon
By
admin
Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Adli Tıp Birimi’nde görev yapan ülkenin tek Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, son üç yılın otopsi rakamları incelendiğinde, koronavirüse karşı aşılamanın başladığı bu yılki ani ölümlerde, 2019 ile 2020 yıllarına göre artış olmadığını açıkladı.
Deniz, özellikle aşı olduğu bilinen ve daha sonra hayatını kaybeden kişilere yaptıkları otopsilerin hiçbirinde miyokardid tespit etmediklerini söyledi; “Aşıya bağlı kalp krizi geçirildiğini söyleyecek hiçbir bulgumuz yok” dedi.
Ayrıca, ani ve gayritabii ölüm vakası olarak gelen ve otopsisi istenen vakalarda tespit ettikleri kalp kaynaklı ölümlerde 2019 ve 2020’ye göre artış olmadığını da saptadıklarını ifade eden Dr. İdris Deniz, emboliye bağlı ölüm rakamlarında da son üç yılda artış olmadığını bildirdi.
Deniz, “Pandemi döneminde ölümlerde artış olması tüm dünyada beklenen bir sonuçtur. Sebebi de hareketsizlik ve beslenme alışkanlıklarımızdır. Bunlara rağmen ülkemizde otopsisi yapılan vakalarda kalp kaynaklı ölümlerde artış yoktur” dedi.
Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, “2019-2021 yılları arasında KKTC’de gerçekleşen ölüm ve otopsi istatistikleri”ni Türk Ajansı Kıbrıs’la (TAK) paylaştı, değerlendirmelerde bulundu.
Dr. Deniz, son üç yılda Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ne gelen tüm cenazeleri, nereden geldiğini, ne kadarına otopsi yapıldığını, otopsi sonucunda ne bulunduğunu ve iddia edildiği gibi ani ölümlerde artış var mı yok mu diye araştırdığını söyledi.
“Ani ölümün ne olduğu toplumca iyi bilinmiyor ve abartıldığı gibi ani ölümlerde artış yok” diyen Dr. İdris Deniz, “ani ölümü” “çevresindekiler tarafından sağlıklı bilinen, hiçbir rahatsızlığı olmadığı bilinen kişinin rahatsızlanması veya bulunduğu yerde ölmesi ya da hastaneye kaldırılması ama daha tetkiklere bile başlanmadan -Dünya Sağlık Örgütü bunu 24 saatle sınırlıyor- ölmesidir” şeklinde tanımlıyor.
Bir de beklenmedik (çabuk) ölüm tanımı olduğunu kaydeden Dr. Deniz, yine hiçbir rahatsızlığı olmayan, çevresindekilerce sağlıklı bilinen bir kişinin rahatsızlanmasının ardından teşhis tam konamadan hayatını kaybettiği durumlara “beklenmedik (çabuk) ölüm” denildiğini anlattı.
Medyada ani ölüm diye yazılan birçok vaka incelendiğinde, hayatını kaybeden kişilere mutlaka hastalık tanısı konulduğunu gördüğünü belirten Dr. İdris Deniz, özellikle gazetelerde nedeni yazılmayan ölüm haberlerindeki kişilerin hiçbir rahatsızlığı yokken öldüğünün değerlendirildiğini oysa bu kişilerin kanser veya kronik hastalıklardan ya da yaşlılıktan hayatını kaybettiğini belirtti.
“Aşı karşıtları her ölüm ilanını ‘ani ölüm’ olarak nitelendiriyorlar ama öyle değil” diyen İdris Deniz, Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Morgu’na üç şekilde cenaze girdiğini, bunların evinde ölüp polis itfaiye tarafından getirilenler; belediye araçlarıyla getirtilenler ve hastane acil servisi veya servislerinden gelen cenazeler olduğunu ifade etti.
Deniz, polis itfaiyeyle gelen cenazelerin kendileri için henüz ölüm nedeni bilinmeyen kişiler anlamına geldiğini; belediyelerin cenaze araçlarıyla gelen cenazelerde kişilerin ölüm nedenlerinin belli olduğunu ve takip eden doktorun yazdığı ölüm belgesi bulunduğunu, hastane servislerinden gelen cenazelerin de tanısı konulmuş hastalıklardan hayatını kaybeden kişiler olduğunu anlattı.
Dr. İdris Deniz, son 3 yılda morga girişler incelediğinde ortaya çıkan rakamları açıkladı.
MORGA 2019’DA 934, 2020’DE 928 VE AĞUSTOS İTİBARIYLA 2021’DE 674 CENAZE GİRDİ
Morga, 2019’da 934, 2020’de 928 ve Ağustos sonu itibarıyla 2021’de 674 cenazenin alındığını kaydeden Deniz, sadece Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde otopsi yaptığı için diğer yerleşim birimlerindeki şüpheli ölümlerin de buraya geldiğini kaydetti.
Deniz, ani ölüm denmeyecek vakaların ise yerlerinde toprağa verilebildiğini ifade etti.
2019’DA 190, 2020’DE 176, EYLÜL SONU İTİBARIYLA 140 OTOPSİ
Son üç yılda yaptığı otopsilerle ilgili rakamları da veren Dr. İdris Deniz, 2019’da 190, 2020’de 176, Ağustos itibarıyla 2021’de 121 ve geride bıraktığımız Eylül ayında da 19 otopsi yaptığını bildirdi.
Son üç yılın yaz ayları olan haziran, temmuz ve ağustos aylarını da ayrıca incelediğini kaydeden Dr. İdris Deniz, bulgularını şöyle anlattı:
“Morga, hastane servislerinden, dışardan itfaiyenin getirdiklerinden, belediyelerin getirdiklerinden ve pandemiden bu yana da Pandemi Hastanesi’nden (karantinadan) gelen cenazeler var.
2019’da Haziran’da 64, Temmuz’da 80 cenaze morga girdi. 2020’de Haziran’da 75, Temmuz’da 68; 2021’de Haziran’da 80, Temmuz’da 91 cenaze girişi var. Ağustoslarda göreceli olarak artış var. 2019 Ağustosu’nda 88 olan cenaze girişi, 2020’de 92, 2021’de 113 oldu.
Bu artışın nedenine baktık ve şunu gördük: Ağustos’ta Pandemi Hastanesi’nden 21 cenaze almışız. Rakamın 113 çıkmasının sebebi Pandemi Hastanesi’ndeki ölümlerdir.
Yani Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi morguna bir önceki yıla göre daha fazla cenaze girişi olmamıştır.
KKTC’deki yasalara göre cenaze evde bekletilemez. Ya direkt mezarlığa götürülecek ya da mutlaka öldüğünde bir saatliğine bile olsa en yakın hastane morguna götürülmek zorundadır. Bu nedenle ölümlerin tamamına yakını morga giriş yapıyor.
Morga 2021’de girişlerin fazla olmasının sebebi, tamamen pandemi kaynaklı ölümlerdir.”
Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, hastane dışından gelen cenazelerle ilgili rakamları da incelediğini ve haziran- temmuz- ağustos ayları itibarıyla 3 yılda rakamlarda değişiklik olmadığını saptadığını kaydederek “İtfaiye veya belediye bize daha çok cenaze getirmiş değil ama dikkat çekici bir şey var. 2019 Ağustos ayında acil servisten 11 tane cenaze almışız. Temmuzda 1 tane. Bu yılın Ağustosunda 7 tane almışız” dedi.
“PANDEMİ DÖNEMİ KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR AÇISINDAN EN RİSKLİ DÖNEM”
Bu sonucun çıkmasıyla ilgili değerlendirme yapan Deniz, pandemi döneminde insanların sosyal yaşamlarını kaybettiğini, daha çok evde oturduğunu, daha çok yemek yiyip daha az yürüdüğünü dolayısıyla kardiyovasküler hastalıklar açısından en riskli dönemi yaşadıklarını söyledi.
Deniz, Kıbrıslıların mangal kültürüne dikkat çekerek “Hareket yok, spor yok, evde kapalı ortamlarda daha çok yemek içmek bol mangal var. Gerçekten kardiyovasküler hastalık riskinin artmasına rağmen buna bağlı ölümlerde artış olmadığını gördük. Ben bunu şuna bağlıyorum: Evet insanlarımız evde bağlı kaldı ama hastalıklarıyla ilgili olarak kullanması gereken ilaçları kullandılar, doktora gitmeleri gerekiyorsa da evde kalıp ölmediler, hekim-sağlık hizmetlerine de bir şekilde ulaştılar. Yani ölümlerde bir artış olmadı” diye konuştu.
DÜNYADAKİ ÖLÜMLERİN YÜZDE 60-80’İ KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARA BAĞLI
Dr. İdris Deniz, dünyada yıllık ölümlerin yüzde 60 ila 80 arasındaki kısmının, kardiyovasküler hastalıklara bağlı olduğunu, bilinen en çok ani ölüm sebebinin de kardiyovasküler hastalıklar olduğunu kaydederek “Bu oran bizim otopsilerimizde de aşağı yukarı aynıdır” bilgisini verdi.
Yakında yurt dışında yapılacak bir yayına göndermek üzere 2015-2020 yılları arasındaki ölümleri de incelediğini açıklayan Dr. İdris Deniz, bu sürede yaptığı bin civarındaki otopsi sonucuna göre, 360 kişinin kardiyovasküler hastalıklara bağlı olarak yaşamını yitirdiğini gördüğünü anlattı.
Deniz, “Kardiyovasküler hastalıklar ölüm nedenlerinde bizde de kesinlikle ilk sırada ama bizim otopsilerde oran, hayattayken tanısı konulduğu için yüzde 60’lara 70’lere ulaşmıyor” dedi.
Dr. İdris Deniz, 2019’da yapılan 190 otopside, 80 kişinin ölüm nedeninin kardiyovasküler hastalıklar-kalp yetmezliği, miyokard enfarktüsleri/kalp krizleri olarak bulunduğunu; 2020’deki 176 otopsiden 73’ünün ve Ağustos ayı itibarıyla bu yılki 121 otopsiden 73’ünün sonucunun da bu hastalıklar olduğunu açıkladı. Deniz, eylül ayında ise otopsi yaptığı vakalardan 7’sinde daha kalp krizine bağlı ölüm saptadığını bildirdi.
“AŞIYA BAĞLI KALP KRİZİ GEÇİRİLDİĞİNİ SÖYLEYECEK HİÇBİR BULGUMUZ YOK”
Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, koronavirüs aşılarından dolayı emboli vakalarının arttığı söylemlerini de değerlendirdi ve “Aşıya bağlı kalp krizi geçirildiğini söyleyecek hiçbir bulgumuz yok” dedi.
Otopsi yaptığı vakalar arasında, öyküsünde kalp hastalığı bulunan ve aşı olmuş kişiler bulunduğunu ama aşıya bağlı miyokardit tanısı hiç görmediğini açıklayan Dr. Deniz, kalp krizi kalbin bir kısmında görülürken miyokarditin kalp kaslarını daha yaygın tuttuğunu ve görüntüden de ayırt edilebildiğini, zaten şüphelendiği durumlarda patolojiye örnek de gönderdiğini ve aşı olmuş kişilerde miyokardit tespitleri bulunmadığını anlattı.
Aşılara bağlı ölümlerin “anaflaks” yani “alerjiden” olabileceği gibi, aşı-ağrı korkusu olan kişilerin tansiyonunun düşmesiyle şoka girmesi veya çok panik yapmasından dolayı tansiyonunun yükselmesine bağlı komplikasyonlardan da olabileceğini kaydeden Dr. İdris Deniz, “Aşılarda bize söylenen, uzun etkili, ani olmayan yan etkilerde en çok korkacağımız yan etki miyokardittir ve biz aşı sonrası ölümlerin hiçbirinde bunu görmedik” ifadelerini kullandı.
Emboliye bağlı ölümlerle ilgili rakamları da açıklayan Dr. İdris Deniz, “aşılar yüzünden emboliler artıyor” yorumları üzerine bu araştırmayı yaptığını, emboli vakası sonucu 2019’da 9, 2020’de 8 ve eylül sonu itibarıyla bu yıl da 6 ölüm saptadığını ifade etti.
Dr. Deniz, son üç yılın rakamlarının emboliye bağlı ölümlerde bir artış olmadığını gösterdiğini söyledi.
SON 3 YILIN ÖLÜMLERİNDE ÖNLENEBİLİR NEDENLER VAR
Otopsi sonuçları incelendiğinde, son üç yıldaki ölüm nedenlerinde önlenebilir nedenlerin başta geldiğini kaydeden Dr. İdris Deniz, 2020’de 26 kişinin trafik kazasında hayatını kaybettiğini, ikinci sırada yüksekten düşme sebepli ölümler geldiğini ifade etti.
Hastalık kaynaklı ölümlerde ilk sırayı kardiyovasküler, ikinci sırada akciğer hastalıkları ve üçüncü sırada da patolojik beyin kanamaları geldiğini açıklayan Dr. Deniz, “Otopsilerin bize gösterdiği en önemli şey, insanların önlenebilir hastalıklardan dolayı öldüğüdür” saptaması yaptı.
Dr. İdris Deniz, kalp ve diyabet hastası kişilerin toplumdaki en riskli ve en düzgün takip edilmesi gereken kişiler olduğunu da belirterek “Çünkü kişi hem kalp hem diyabet hastası olduğu zaman, diyabetten dolayı kalp krizi geçirirken hissetmesi gereken ağrıyı ya çok az hissediyor ya da hissetmiyor ve bu kişiler kalp krizi geçirip fark edemeden ölüyor” dedi.
Ayrıca ilk kez kalp krizi geçirip ölenlerin de fazla olduğunu ancak otopsideki incelemede, bu şahısların daha önce de kalp krizi geçirdiğinin anlaşıldığını kaydeden Dr. İdris Deniz, Akdeniz ülkesi olduğu halde KKTC’de Akdeniz beslenme alışkanlığı olmadığını, kırmızı et tüketiminin fazla, balık, zeytinyağlı sebzeler ve meyve tüketiminin düşük olduğunu söyledi; “Sürekli mangal yapıyoruz. Spor yapmıyoruz, yürümüyoruz, her yere arabayla gitmeyi tercih ediyoruz” eleştirilerinde bulundu.
“Bu nedenle ülkemizde kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin her zaman birinci sırada olması kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu tamamen bizden kaynaklanan ama bence ciddi bir halk sağlığı sorunu ve önlenebilir bir sorundur” diyen Deniz, halkın önlenebilir ölümlere engel olabilecek bilince kavuşmasını istediğini vurguladı.
Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, şöyle konuştu:
“Pandemi döneminde aşılı kişilerin de öldüğü söyleniyor. Doğrudur. Bunun da sebepleri bilimsel olarak açıklandı. Bu kişilerin mutlaka yandaş bir hastalığı vardır ve bir kısmı böyle bir hastalığı olduğunun farkında bile değildi.
Ülkemizde en önemli sağlık sorunumuz, düzenli olarak kontrollerimizi yaptırmıyoruz. İkincisi, direkt eczanelere başvurup ilaç almayı tercih ediyoruz ya da doktor kontrolüyle check-up yaptırmamız gerekirken direkt bir laboratuvara gidiyoruz ve check-up yaptırıyoruz.
Yani özel laboratuvarlara gidip kan testleri yaptırmak yerine bir hekim muayenesiyle bu işi yapmalıyız. Bir yanlışımız da budur.”
TOPLUMU ENDİŞEYE İTECEK SÖYLEMLERDEN UZAK DURULMALI; HERKES UZMANLIĞI ALANINDA KONUŞMALI
Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, KKTC’de insanların uzmanlık alanları dışında da konuşmayı çok sevdiğini belirterek, “Toplumu endişeye itecek, toplum sağlığını riske atacak söylemlerden çekinmeliyiz” diye konuştu.
Aşılar konusunda topluma vermek istediği mesajı da açıklayan Deniz, “İsteyen aşı olur, istemeyen aşı olmaz. Bu bir anayasal haktır. Herkesin vücut bütünlüğü hakkı ve dokunulmazlığı var. Ben istersem aşı yaptırmayabilirim ama aşı yaptırmama kararım ayrı bir şey, aşıyla ilgili olarak başka insanların aşı olmamasına neden olmak ya da bilgilerinden kesin emin olmadığımız şeyleri söyleyip toplum sağlığını tehlikeye atmak bana göre farklıdır ve bir suçtur. Hele hele hukuk devletlerinde bu tür işlemlere karşı bir yaptırım da olmalıdır. Ben bu düşüncedeyim.
Bugün Fransa aşı yaptırmayan sağlık çalışanlarını çalıştırmıyor. Bizde Yüksek Mahkeme Başkanı’nın aşı olmayan ve pcr testi yaptırmayan kişilerin mahkemeye giremeyeceği kararı doğrudur. Çünkü sizin kendi sağlığınızla ilgili endişeniz yoksa aşı yaptırmayabilirsiniz ama başkasının sağlığını etkilememelisiniz. Bu konuda bilimsel olmalıyız.”
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Kıbrıs
Atatürk Öğretmen Akademisi öğrencileri değiştirilen öğretmenlik sınav tüzüğünün geri çekilmesini istedi
Published
1 saat önceon
Mayıs 15, 2025By
admin
Atatürk Öğretmen Akademisi öğrencileri, değiştirilen öğretmenlik sınav tüzüğüyle, Akademide dört yıl boyunca alınan pedagojik formasyonun, yapılan stajların, hazırlanan projelerin ve gerçekleştirilen gözlemlerin tamamen yok sayılacağını bildirerek tüzüğün geri çekilmesini istedi.
Öğrenciler tarafından yapılan yazılı açıklamada, önceki gün tüzük değişikliğine tepki amacıyla eylem yapıldığına işaret edilerek, eğitim süreci sonunda, yeterliliğin yalnızca bir sınavla ölçülmesinin kabul edilemez olduğu kaydedildi.
“Buradan sizlere soruyoruz; bir öğretmenin yeterliliği bir sınavla mı ölçülmelidir, yoksa dört yıllık yoğun bir eğitim süreciyle mi?” sorusunu yönelten öğrencilerin açıklaması şöyle devam etti:
“Ayrıca, mezuniyetin hemen ardından vatani görevini yerine getirmeye gidecek olan öğretmen adaylarımız için de bu sistem mağduriyet yaratacaktır. Yaptığımız eylemin ardından Eğitim Bakanı ile gerçekleştirdiğimiz görüşmede, tüzüğün yasaya uygun bir şekilde, bizlerin de katkısıyla yeniden düzenleneceği sözü verilmiş ve bu durum basına duyurulmuştur. Ancak, bu açıklamadan sadece birkaç saat sonra, herhangi bir katkımız olmaksızın eski haliyle tüzük onaylatılarak Eğitim Bakanı tarafından Bakanlar Kurulu’na sevk edilmiştir. Bizler, bu tüzüğün geri çekilmesini ve üzerinde yeniden, adil bir şekilde çalışılmasını talep ediyoruz.”
Kıbrıs
Kanlıdere Rehabilitasyon Projesi – Birinci Aşaması’nın resmi lansmanı yapıldı
Published
3 saat önceon
Mayıs 15, 2025By
admin
Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilecek ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından hayata geçirilecek “Kanlıdere Rehabilitasyon Projesi”nin birinci aşamasının lansmanı gerçekleştirildi.
Ara bölgede yer alan “Toplumlararası Konferans Merkezi”nde yapılan etkinlikte Avrupa Komisyonu Bölgesel ve Kentsel Politikalar Genel Müdürlüğü, Kıbrıs Çözüm Destek Birimi Başkanı Giulia Bertezzolo, UNDP Kıbrıs Ofisi Direktörü Cihangir Haydarov, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi ve BM Barış Gücü Misyon Şefi Colin Stewart, Lefkoşa Rum Belediye Başkanı Haralambos Pruncos ve Lefkoşa Türk Belediyesi (LTB) Başkanı Mehmet Harmancı birer konuşma yaptı.
Konuşmaların ardından, Finlandiya Büyükelçisi Paivi Peltokoski, İsveç Büyükelçisi Martin Hagström ve Avusturya Maslahatgüzarı Martin Kraemer günün önemini belirten birer konuşma yaparak, ülkelerinin AB’ye üyeliğinin 30. yılını temsilen, gerçekleştirilecek projenin içinde yer alması adına her iki toplumun belediye başkanlarına birer zeytin fidanı hediye etti.
UNDP Proje Yöneticisi Alexandre Prietto’nun, proje hakkında sunum yaparak detaylı bilgi vermesinin ardından etkinlik kokteylle devam etti.
– Bertezzolo
Avrupa Komisyonu Bölgesel ve Kentsel Politikalar Genel Müdürlüğü, Kıbrıs Çözüm Destek Birimi Başkanı Giulia Bertezzolo konuşmasında, doğa dostu olmasının yanında projeyi ara bölge boyunca bisiklet sürülebileceği için beğendiğini belirtti.
Projenin çok uzun süredir konuşulduğunu söyleyen Bertezzolo, projenin hayata geçmesinde LTB Başkanı Mehmet Harmancı’nın çok büyük katkıları olduğunu vurguladı. Bertezzolo, birçok aşaması olan ve toplamda 18 km’lik bisiklet yolunu da içerecek projenin bugün başlatılacak birinci aşamasının yıl sonuna kadar bitirilmesinin planlandığını söyledi.
– Haydarov
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Kıbrıs Ofisi Direktörü Cihangir Haydarov da konuşmasında proje için çalışan herkese teşekkür ederek, tebriklerini sundu.
Projenin çevreye sağlayacağı katkı bakımından önemli olduğunu belirten Haydarov, projenin aynı zamanda Kıbrıs’ta insanların herhangi bir kısıtlama olmadan geçiş yapabileceği günlere ulaşmakta katkı yapacağını söyledi.
-Stewart
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi ve BM Barış Gücü Misyon Şefi Colin Stewart da konuşmasında, projenin Çevre Teknik Komitesi’nin üzerinde çalışmaya başladığı zamana, on yıl geriye gittiğine vurgu yaparak, proje çok uzun zamana yayıldığı için üzerinde çalışan çok sayıda insanın heyecanlı olduğunu belirtti.
BM olarak iki toplum arasında ne kadar çok temas olursa Kıbrıs sorununu çözüme ulaştırmaya o kadar yardımcı bir ortam olacağına inandıklarını söyleyen Stewart, zaman içinde, eski ve şimdiki müzakereciler, belediye başkanları, Teknik Komite’nin eş başkanları, Avrupa Komisyonu ve UNDP’den yetkililer de dahil olmak üzere birçok kişinin bu projede yer aldığını kaydetti.
Projenin çok büyük etki yaratacak bir potansiyeli olduğunu belirten Stewart, projenin tamamlanarak her iki taraftan tek bir noktada birleşmesini diledi.
-Pruncos
Lefkoşa Rum Belediye Başkanı Haralambos Pruncos ise konuşmasında, iki toplumu bir araya getirmeye devam edecek olan projeye katkıda bulunan herkese teşekkür etti.
Projenin tamamlanmasının ne kadar önemli olduğuna Güney Kıbrıs’ta şahitlik ettiklerini anlatan Pruncos, insanların yürüyüp bisiklet sürebileceği ve bir araya gelerek vakit geçirebilecekleri doğal bir alan sağlamanın önemine dikkat çekti. Pruncos, Kanlıdere için 16 mikro projeleri daha olduğunu belirti.
-Harmancı
LTB Başkanı Mehmet Harmancı ise konuşmasında, Kanlıdere Rehabilitasyon Projesi’ni başlattığı için etkinliğin kendileri için tarihi olduğunu belirtti.
40 yıl önce Lefkoşa Master Planı’nı yapan vizyonerlerin Kanlıdere’nin “bölünmüş” Lefkoşa’daki birleştirici güç olacağına inandıklarını kaydeden Harmancı, “2018 yılındaki başlangıcından beri bir umut ışığı” olduğunu belirttiği bu girişimin, bir hayal olarak bugün gerçeğe döndüğünü söyledi.
Harmancı, Kanlıdere’nin Lefkoşa’nın her iki tarafından da akan yaşam kaynağı olduğunu vurgulayarak, projenin dereyi, toplumun bir araya gelebileceği bir yaşam alanına çevireceğini söyledi.
Projenin iki toplumu sosyal yaşam içerisinde günlük ve doğal olarak bir araya getirmek için atılan en önemli adım olduğunu belirten Harmancı, projeye destek veren herkese teşekkür etti.
-AB, Kanlıdere Rehabilitasyon Projesi’ne finansman sağlayacak
Etkinliğin ardından Avrupa Komisyonu Kıbrıs Temsilciliği tarafından yapılan açıklamada, AB’nin projeye yaklaşık 4,4 milyon euro finansman sağlayacağının öngörüldüğü ve UNDP tarafından hayata geçirileceği belirtilerek projeyle, “Lefkoşalıların bisiklet sürebilecekleri, yürüyüş yapabilecekleri ve doğayla iç içe olabilecekleri huzurlu ve sürdürülebilir bir alan yaratılmasının” amaçlandığı kaydedildi.
Açıklamada, Avrupa Komisyonu Bölgesel ve Kentsel Politika Genel Müdürlüğü (DG REGIO) Genel Müdür Vekili Nicola De Michelis, “AB, Kıbrıs’ta yeşil alanların iyileştirilmesini ve şehirlerde sürdürülebilir kalkınmanın teşvik edilmesini sağlayan projelere destek vermektedir. Bu projeyle Pedieos/Kanlıdere’yi yenilikçi yaklaşımların, çevre dostu kalkınmanın ve doğa korumanın önemli bir örneği haline getirmeyi hedefliyoruz. Bu girişim, hem yerel halkın yaşam kalitesini artıracak hem de daha iyi şehir planlamasına öncülük edecek. Bu tür projeler, AB’nin çevrenin korunmasına, toplumlar arası iş birliğinin geliştirilmesine ve kentsel alanlarda doğal yaşamın korunmasına verdiği önemin somut bir göstergesidir.” dediği ifade edildi.
Açıklamada ayrıca, UNDP Kıbrıs Ofisi Başkanı Cihangir Haydarov’un ise, “Bu proje, UNDP’nin ekosistemleri iyileştirme, yaşam standartlarını yükseltme ve sosyal uyum ile uzlaşmayı güçlendirme konusundaki kararlılığının somut bir örneğidir. Projeyi hayata geçirerek sadece bölgenin ekolojik değerini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda kültürel ve rekreasyonel faaliyetler için ortak bir alan da oluşturuyoruz. Bu girişim, doğa temelli çözümleri ve sürdürülebilir kalkınmayı destekleyerek hem insanların hem de gezegenin birlikte gelişimini sağlama yolundaki daha geniş UNDP taahhüdünün bir parçasıdır.” açıklamalarında bulunduğu belirtildi.
-Projenin aşamaları
Rehabilitasyon projesinin ilk etabının Kasım 2025’e kadar tamamlanması öngörülürken, AB’nin nihai onayının ardından tüm projenin Eylül 2027’de tamamlanması planlanıyor.
Kıbrıs
“İlk Gençlik Romanı Ödül Töreni”, Gülten Dayıoğlu’nın katılımıyla yapıldı
Published
4 saat önceon
Mayıs 15, 2025By
admin
Türkiye’de faaliyetlerini sürdüren Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı’nın her yıl düzenlediği “İlk Gençlik Romanı Ödül Töreni”, bu yıl Atatürk Öğretmen Akademisi (AÖA) ev sahipliğinde KKTC’de yapıldı.
Her yıl Gülten Dayıoğlu’nun doğum günü olan 15 Mayıs’ta gerçekleştirilen törende bu yıl ödüle ‘Buradayım’ isimli romanıyla Filiz Gündoğan layık görüldü.
Tören açılışında, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı Talim ve Terbiye Dairesi Müdürü, AÖA Yönetim Kurulu üyesi Murat Aktuğ, AÖA Başkanı Prof. Dr. Güner Konedralı ve Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı Genel Sekreteri ve Sözcüsü Murat Dayıoğlu birer konuşma yaptılar.
Açılış konuşmaları sonrasında ‘Türkiye ve KKTC’de Çocuk ve Gençlik Edebiyatı’nın Gelişimi’ isimli panel düzenlendi. Panelin başkanlığını Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Sever üstlendi.
Panelde, Yakın Doğu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şevket Öznur, 29 Mayıs Üniversitesi’nden Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sedat Karagül ve Akdeniz Karpaz Üniversitesi’nden Dr. Çağın Zort konuştu.
Panel sonrasında gerçekleştirilen ödül töreninde, Gülten Dayıoğlu tarafından Filiz Gündoğan’a ödülü takdim edildi.
Etkinlik Gülten Dayıoğlu’nun 90. yaş gününün kutlanması sonrasında imza etkinliğiyle son buldu.
-Aktuğ
Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı Talim ve Terbiye Dairesi Müdürü, AÖA Yönetim Kurulu Üyesi Murat Aktuğ törende bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Bugün burada sadece bir ödül töreni maksadıyla bir araya gelmiş değiliz. Bugün burada Türkiye Cumhuriyeti edebiyatıyla ilgili belki de tarihin en üretken yazarının vesile olduğu bir vakıfın ödül töreni için bir araya geldik.” dedi.
Kendisinin Gülten Dayıoğlu’yla tanışmasının 1970’li yıllarda Ayşegül serisiyle başladığını söyleyen Aktuğ, bu kitapların sorgulama, hayal gücünü geliştirme ve toplumsal konularda farklı bakış açıları edinme becerilerini geliştiren bir başlangıç olduğunu kaydetti.
Aktuğ, çocukların ve gençlerin gelişiminin sadece edebiyatçı ve yazarların katkısıyla sağlanamayacağını işaret ederek, aileler ve öğretmenlere önemli görevler düştüğünü, Atatürk Öğretmen Akademisi gibi kurumların desteklerinin sağladığı bu gibi ortamların çok önemi olduğunu ifade etti.
Konuşmasının sonunda edebiyatın bir çocuğun iç dünyasında köprü kurmak olduğunu aktaran Aktuğ, “Gelin bu köprüleri hep birlikte kuralım.” şeklinde konuştu.
-Konderalı
Atatürk Öğretmen Akademisi Başkanı Prof. Dr. Güner Konderalı da konuşmasında Vakfın her yıl düzenlediği “İlk Gençlik Romanı Ödül Töreni”ni gerçekleştirdiklerini işaret ederek, bunun sadece bir ödül töreni değil, aynı zamanda umuda ve inanca olan bir yolculuğun kutlanması olduğunu söyledi.
Gülten Dayıoğlu’nun kurduğu vakıf sayesinde genç kalemlere ellerini uzattığını ve onların seslerini daha gür duymalarını sağladığını kaydeden Konderalı, gençlerin seslerinin sadece edebiyatı değil toplumu da değiştirip, dönüştürdüğünün altını çizdi.
Konderalı, Dayıoğlu’nun yalnızca Türk Edebiyatı’nın üretken ve değerli bir yazarı olmadığını aynı zamanda çocukların ve gençlerin dünyasını derinden anlayan, onların düşlerine, sıkıntılarına kulak veren edebiyat dünyasının Fadiş’i olduğunu dile getirdi.
Gülten Dayıoğlu’nun izinden yürüyen her kalem bizim için bir ışık demetidir.” diyen Konderalı, bu ışığı çoğaltmak ve yaymanın da öğretmen ve öğretmen adaylarının en kutsal görevleri olduğunu söyledi.
Konderalı konuşmasında, ödül alacak genç yazarı da kutlayarak, “Kaleminiz hiç susmasın.” dedi.
-Murat Dayıoğlu
Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı Genel Sekreteri ve Sözcüsü Murat Dayıoğlu ise konuşmasında Vakıf hakkında bilgi vererek, 2007 yılında kurulduğunu belirtti.
Vakfı 2007 yılından bu yana hep etkin tuttuklarına dikkat çeken Murat Dayıoğlu, “O taahhütten bu yana 18 tane ödül verdik. 18 tane kitabımız yayınlandı.” dedi.
Murat Dayıoğlu, bugün Vakfın logosuyla yayınlanan kitapların hem gençler ve çocuklar arasında hem de öğretmenler ve veliler arasında tavsiye edilir kitaplar olarak kabul edildiğini işaret etti.
Bu yıl ödül alan yazar Gündoğan’ı da kutlayan Dayıoğlu, Vakıf olarak nisan ayında o yılın yazarını belirlediklerini ve 23 Nisan’da da Gülten Dayıoğlu’nun ödülü alan kişiye kazandığını bildirdiğini ve Gülten Dayıoğlu’nun doğum günü olan 15 Mayıs’ta da ödül törenini yaptıklarını açıkladı.
– “Türkiye ve KKTC’de Çocuk ve Gençlik Edebiyatı’nın Gelişimi” isimli panel düzenlendi
Açılış konuşmaları sonrasında gerçekleştirilen panelde başkanlık yapan Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Sedat Sever aynı zamanda Ankara Üniversitesi Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Uygulama ve Araştırma Merkezi Kurucu Müdürü olduğunu söyleyerek, böylesi bir merkezin Türkiye’de tek olduğunu söyledi.
Panelde, Yakın Doğu Üniversitesi Öğretim Üyesi Şevket Öznur, Kıbrıs’ta çocuk edebiyatının tarihçesi hakkında sunum yaptı. Çocuk edebiyatında masalların önemli bir yeri olduğunu işaret eden Öznur, başta Reşat Ebeoğlu olmak üzere bu alana katkı yapanlar hakkında bilgi verdi.
Türkiye’de Çocuk Edebiyatı’na dair konuşan 29 Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sedat Karagül, Türkiye’de çocuk edebiyatının öncelikle Avrupa’daki eserlerin çevirileri üzerinden başladığını, daha sonra bu çevirileri yapan yazarların çocuk edebiyatı üzerine eserler yazdıklarını söyledi.
Akdeniz Karpaz Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Çağın Zort ise konuşmasında çocuk edebiyatı bağlamında masallar, ninniler ve şiirler hakkında konuşarak, Kıbrıs Türk kültürünün bir parçası olan ninnilerden örnekler verdi.
-Gülten Dayıoğlu
Panel sonrasında gerçekleştirilen ödül töreninde, Gülten Dayıoğlu katılımcıların alkışlarıyla 90. yaş günü kutladı.
Törende, “Buradayım” isimli romanıyla birinci gelen Filiz Gündoğan’a ödülünü takdim eden Gülten Dayıoğlu, Kıbrıs’a koşarak geldiğini ve doğum gününü de ilk kez yurt dışında kutladığını söyledi.
Konuşmasında, Vakfın kuruluş aşaması hakkında da kısa bir bilgi veren Gülten Dayıoğlu, Vakfın kuruluş fikrini ilk ortaya attığı 2007 yılında onu destekleyen eşi Cevdet Dayıoğlu’nu kendisine “Ben varım. Yayındayım.” dediğini ifade etti.
Vakfın kuruluş aşamasında birçok insanın destek olduğunu aktaran Dayıoğlu, herkese teşekkür etti.
Dayıoğlu, o dönemde 40 üniversiteye mektup yazdığını ve 15 üniversitenin geri dönüş yaptığını söyleyerek, o günden itibaren bugüne kadar üniversiteleri dolaşıp bu tür törenler düzenlediklerini kaydetti.
Dayıoğlu, tek hedeflerinin çocuk olduğunu işaret ederek, “Amacımız kitap okuma kültürünün oluşmasıdır.” şeklinde konuştu.
Konuşmasının sonunda Kıbrıs’a dört defa geldiğini belirten Dayıoğlu, “Tüm kalbimle herkese teşekkür ediyorum.” dedi.

Atatürk Öğretmen Akademisi öğrencileri değiştirilen öğretmenlik sınav tüzüğünün geri çekilmesini istedi

Kanlıdere Rehabilitasyon Projesi – Birinci Aşaması’nın resmi lansmanı yapıldı

“İlk Gençlik Romanı Ödül Töreni”, Gülten Dayıoğlu’nın katılımıyla yapıldı
Trending
-
Kıbrıs3 yıl önce
Yüksek Adliye Kurulu, terfi eden ve atanan yargıçları açıkladı
-
Kıbrıs3 yıl önce
BES ve DEV-İŞ’in belediyelerle ilgili eylemi bir günlüğüne askıda
-
Kıbrıs3 yıl önce
“Maç için Güney Kıbrıs’a ilk kez geçecek olan Kıbrıslı Türkler’den KKTC doğum belgesi isteniyor”
-
Kültür Sanat4 yıl önce
Ferhan Şensoy hayatını kaybetti
-
Ekonomi3 yıl önce
İlk yerli kolza tohum adayları toprakla buluşturuldu
-
Ekonomi3 yıl önce
Baykar’ın insansız savaş uçağına Ukrayna motoru güç verecek
-
Rum Basını3 yıl önce
Anastasiadis’in Kovid testi pozitif
-
Spor3 yıl önce
Beşiktaş’ta Alanyaspor maçı hazırlıklarını devam ediyor