Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

Avcılıktan kuş fotoğrafçılığına geçişin hikâyesi… Özdinç:Gözünün içine baktığım, fotoğrafını çektiğim hayvanı nasıl vurayım?

Published

on

Daha 8 yaşında dayısının yanında öğrendiği avcılığı, 50 yaşında bir günde bırakan kuş fotoğrafçısı Ali Özdinç, bunun nedenini, “Gözünün içine baktığım, fotoğrafını çektiğim hayvanı nasıl vurayım?” diye sorarak, açıklıyor.

2014 yılından beridir kuş fotoğrafçılığı ile ilgilenen Özdinç, “O bir saniyeyi yakalamak, kuşa yaklaşmak, kuşu yaklaştırmak önemli… Bazen kuşun gözbebeğinde kendini görürsün” diyerek, detayın önemini vurguluyor.

Özdinç, nadir görülen bir kuşu fotoğrafladığında hissettiği duyguyu ise, “Çok sevdiğin birini görmek gibi” benzetmesi yaparak, ifade ediyor.

Kuş fotoğrafçısı Ali Özdinç, radikal bir kararla avcılıktan kuş fotoğrafçılığına geçiş hikayesini ve kuş fotoğrafçılığının püf noktalarını Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) anlattı.

Kuş fotoğrafçılığına başlamadan önce avcılık yapan Özdinç, avcılığa 8 yaşında dayısının yanında başladığını belirterek, o günleri, “Eşeğin üstüne binerdik. O vururdu, ben de iner alırdım” sözleriyle anlattı.

Çocukluk yaşında tanıştığı avcılığı 50 yaşına kadar sürdüren Ali Özdinç, kuş, manzara, makro fotoğrafçılık olarak başladığı serüveninde daha sonra kuş fotoğrafçılığına ağırlık veriyor. Doğaya her zaman meraklı olduğunu dile getiren Özdinç, fotoğrafçılığa olan ilgisini, “Çocukluktan beridir basit kameralarla gittiğimiz yerlerin fotoğrafını çekme merakım vardı. Daha sonra internette ve televizyonda gördüğüm kuş fotoğrafları ilgimi çekti” diyerek, ifade etti.

– “Gözünün içine baktığım, fotoğrafını çektiğim hayvanı nasıl vurayım?”

Kuş fotoğrafçılığına başladığı ilk sene, sezon açılışında avlanmaya giden Özdinç, o gün yaşadıklarını ve 8 yaşından itibaren ilgilendiği avcılığı bir günde bırakma kararını şu sözlerle anlattı:

“Başladım yürümeye ayaklarım geri geri çeker. Çünkü daha önce fotoğrafçılığa başladım, turaç falan çekerdim. Hayvanlar bana yaklaşıyordu. Rüzgar da çıkınca, ‘beni eve bırak’ dedim arkadaşa… ‘Acaba vazgeçeyim mi?’ diye bir düşünce oldu içimde… Arkadaşım, ‘Tamam gidelim, öğleden sonra çıkar başka yere gideriz’ dedi. Ben de, ‘Ben vazgeçtim bu işten’ dedim. Beni eve bıraktı. Kamerayı alıp, direkt Sadrazamköy’e gittim. O gün bugündür avı bıraktım, tüfekleri de sattım.

Rüzgarı bahane buldum aslında, vuramazdım. 7-8 metre yanıma gelen turaçın gözünün içine bakarak, fotoğrafını çektim. Gözünün içine baktığım, fotoğrafını çektiğim hayvanı ondan sonra nasıl vurayım?”

Ava gidenleri yermediğini, yıllarca kendisinin de avcılık yaptığını belirten Ali Özdinç, “Ama her şey kontrollü olsa çok daha iyi olur. Ben çok seneler önce ava gittiğim, doğayı bildiğim için o zaman ne kadar çok keklik vardı, şimdi ne kadar azaldı keklik, turaç popülasyonu… Hayret içinde kalır insan” diye konuştu.

– “Kıbrıs’ta dört tane ilk kaydım var”

İngilizlerin daha önce yaptıkları kayıtlara göre Kıbrıs’ta 300 kusur kuş türü görüldüğünü, kendisinin ise Kıbrıs’ta ilk kez görülen dört tane kuş türü kaydı olduğunu ifade eden Ali Özdinç, “262 tür kuş çektim Kıbrıs’ta şimdiye kadar… İlk 150-160 türe kadar çekersiniz, vardır bol olan kuşlar fakat ondan sonrası nadirat, çekmek çok zor” dedi.

– “Kuş durup sizi beklemez. Siz onu bekleyeceksiniz”

Kuş fotoğrafçılığını hobi olarak yaptığına ancak çok zahmetli ve masraflı bir iş olduğuna dikkat çeken Ali Özdinç, “zahmet” derken ne demek istediğini şu sözlerle anlattı:

“Kuş durup sizi beklemez. Siz onu bekleyeceksiniz. Bazen gelir bir saniye kalır, bazen 10 dakika önünde dolaşır kuş… Arabadan çekim yaparız. Bir arabada iki kişiden fazla olmaz biri önde, biri arkada oturur. Bazen gerektiğinde oturduğumuz camın tarafına kamuflaj çekeriz ki ürkek kuş olduğunda ürküp kaçmasın diye… Saatlerce, usanmadan bekleriz. Çünkü kuş beklerken, gideyim, bakayım, geleyim olmaz. Her an, her saniye bir şey gelebilir. Kuş önünüzde durmaz ‘beni de çek’ diye… O bir saniyeyi yakalamak önemli… O bir heyecan, bir de kuş geldiğinde adrenalin salgılanır gibi bir şey olur.”

– “Kuşa yaklaşmak, kuşu yaklaştırmak önemli”

Kuş fotoğrafı çekmek için iyi bir DSLR veya aynasız makine gerektiğini ifade eden Ali Özdinç, “kuşa yaklaşmanın” önemini ise şöyle dile getirdi:

“Kuş fotoğrafçılığında esas olan uzağı çekmek değil, kuşa ne kadar yaklaşırsanız odur mesele…5-6 metreden kuşu çekeceksin ki kuşun tüy detayı çıksın, gözü, gözüne vuran ışık çıksın. Bazen kuşun gözbebeğinde kendini görürsün yani kuşa yaklaşmak, kuşu yaklaştırmak önemli… Adım adım, arabadan indin kuş kaçar. Yürüyerek kuş çekilmez. Ne kadar yaklaşabilirsen, sessizce, ürkütmeden…

Çiftleşme zamanları ise sese daha fazla tepki verir kuşlar. Her türlü kuşun sesi var telefonumuzda kayıtlı. Fotoğraf çekmeye gittiğimizde sesleri çaldırırız. Bilhassa çiftleşme zamanları çaldığınızda turaça, kekliğe yanınıza kadar gelir. Kuşları çekmek için bu da bir yöntem.”

Pandemiden önce kuş fotoğrafçılığına daha çok vakit ayırdığını, gün aşırı Sadrazamköy ve Haspolat bölgesine gittiğini anlatan Özdinç, pandemiden sonra azalttığını, masrafların da arttığını belirterek, “Yakıt fiyatları da arttı. Mesela bir Karpaz’a gidip, gelmek 350 km…” diye konuştu.

– “Çekim yaptığımız alanlar genelde burun bölgeleri…”

Çekim yaptıkları alanların genelde burun bölgeleri olduğunu dile getiren Özdinç, şöyle devam etti:

“Karpaz’ın en dip ucu burunda, Sadrazamköy ile Kormacit burun arası, sulak bölgeler olarak Kukla… Güney Kıbrıs’ta da çok bölgeye gidiyorum. Akbaba çekmek için Piskobu bölgesine mesela… Ağrotur Lady’s Mile civarı, Trodos. Trodos’ta fotoğrafladığınız kuşları başka yerde göremezsiniz, yüksek rakımın kuşları.”

-“Çok sevdiğin birini görmek gibi…”

Nadir görülen bir kuşu fotoğrafladığında büyük bir ferahlık hissettiğini söyleyen Ali Özdinç, duygularını şöyle ifade etti:

“Büyük bir ferah… Çok sevdiğin birini görmek gibi… Bir heyecan verir sana ve enerji toplarsın. Kuş fotoğrafçılığı çok zevkli bir iştir hayatın monotonluğundan çıkarsın, stres diye bir şey kalmaz. Çünkü aklın başka yerde, başka bir şey düşünüyorsun. Ben çok sabırsız bir insanım, evdeki bir işi hemen yaparım, tavla oynayamam mesela uzun uzun… Fotoğraf için saatlerce aynı pozisyonda beklerim umurumda olmaz. Bu başka bir şey, haz veriyor.”

– Akbabalar ve azameti…

“Bugüne kadar gördüğünde en heyecan duyduğu kuş türü ve çektiği karenin hangisi olduğu” sorusuna hiç düşünmeden “akbabalar” yanıtını veren Ali Özdinç, bunun nedenini ise, “Azameti… 3 metreye yakın kanat açıklığı var” diyerek, açıkladı.

Kuş fotoğrafçılığı yapan kişilerin esas amacının çevreye olan farkındalığın artması olduğunu vurgulayan Ali Özdinç, “Kuş fotoğraflarını ne kadar çok insan paylaşırsa sosyal medyada, doğaya ve çevreye karşı duyarlılık da o kadar artar. Dünya sadece insanların değil” dedi.

-“Kıbrıs’ta kuş çeşitliliğinin en fazla arttığı dönem göç zamanları olan ilkbahar ve sonbahar”

Kıbrıs’ta kuş çeşitliliğinin en fazla arttığı dönemin göç zamanları olan ilkbahar ve sonbahar olduğunu ifade eden Ali Özdinç, “Kışta da gelip, kışı burada geçiren kuşlar vardır ama çekeceğiniz 4 veya 5’tir… Göç mevsimi çok nadir kuşlar görebilirsiniz” diye konuştu.

Özellikle İngiltere’den emekli kişilerin kuş fotoğrafçılığı için ilkbahar ve sonbaharda 3 aylığına ülkeye geldiğini belirten Özdinç, Avustralya’dan da göç zamanı gözlem yapmak için turla gelen insanlar olduğunu söyledi.

– “Kuş çeşitliliği her geçen sene azaldı”

Fotoğrafçılığa ilk başladığı zamanlarda Kıbrıs’taki kuş çeşitliliğinin daha fazla olduğunu ancak her geçen sene azaldığını ifade eden Özdinç, “Bu bizden kaynaklı değil. Genel olarak mevsim değişikliklerinden. Mevsimler şaşırdı. Kuş beslenecek bir şey bulamadığında gider… Kuş popülasyonunda azalma var, eskiden gördüğümüz kuşları göremiyoruz” şeklinde konuştu.

– “Avlanmayla av bitmez ama kaçak av bitirir… Kontrolsüz zehir kullanılıyor”

“Avlanmayla av bitmez” diyen Özdinç, kuş popülasyonunun korunması için yapılmaması gerekenleri ise şu sözlerle dile getirdi:

“Avlanmayla av bitmez ama kaçak av bitirir. Bir de en önemlisi zehir, kontrolsüz zehir kullanılıyor. Mesela arpaya, buğdaya atılan zehir… Ben 1983’te Yenikent bölgesine taşındım. Benim evimin önünde o zamanlarda 10-15 tane keklik birden kalkardı, 8-10 tane tavşan görürdüm. Zaten senelerdir yasak bölge, hiç ava açılmamış bir bölge. Şimdi git hiçbir şey göremezsin, neden? Av mı bitirdi o hayvanı yok, zehirlemeler bitirdi.

Eskiden çam kese böceği falan mı duyardık? Keklik, turaç onları yerden toplar yerdi. Zararlı böcekleri, kuşlardır yiyen. Eski zamanda ağaçlara zehir mi, ilaç mı atarlardı? Böceklerin çıktığı zaman göçmen kuşların da gelme zamanıydı. Yüzlercesi, binlercesi gelirdi ve bütün bu zararlı böcekleri yerlerdi.”

– “Belli bölgelerin bilinçli şekilde korunması gerekiyor”

Avlanmaya açılan bölgelerde kuş popülasyonuna göre değişikliğe gidilmesi gerektiğini belirten Özdinç, şunları kaydetti:

“Örneğin Sadrazamköy, orada Kormacit burnu belli bir bölge. Diyorlar ki fenere giden yolun sağı yasak, solu serbest ama senelerdir aynı. O bölgeyi birkaç sene olsun kapatın, çoğalsın hayvancıklar. Haspolat bölgesinin hem kuzeyini hem güneyini açarsan oradaki popülasyon biter. Belli bölgelerin bilinçli şekilde korunması gerekiyor.”

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Başbakan Üstel: Dünyadan adalet istiyoruz. Kıbrıs Türkü bu güne kadar adalet görmedi

Published

on

By

Cumhuriyet Meclisi’nde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin mülkiyet ve Taşınmaz Mal Komisyonu (AİHM) ile ilgili son kararı, Kıbrıs konusu ve yakın coğrafyadaki gelişmeler konuşuldu.

CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, Cumhuriyet Meclisi Genel Kurulu’nda 62’nci madde tahtında söz aldı. AHİM kararı ve Taşınmaz Mal Komisyonu hakkında konuşan Erhürman’ı Başbakan Ünal Üstel yanıtladı.

İlk olarak bedelli askerlik konusuna değinen Tufan Erhürman, bununla ilgili yasa önerilerinin komitede olduğunu anımsatarak, Başbakan’la da bu konuda görüştüğünü, Meclis çalışmalarına ara vermeden bu önerinin yasallaşması gerektiğini, aksi takdirde birçok gencin daha sıkıntı yaşayacağını belirtti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin mülkiyet ve Taşınmaz Mal Komisyonu ile ilgili son kararıyla ilgili de konuşan Erhürman, 2010 yılından bu yana AİHM tarafından “etkili iç hukuk yolu” olarak kabul edilen Taşınmaz Mal Komisyonu’nun bu niteliğine ilişkin kabulünün devam ettiğini ancak son kararda negatif sonuçlar olduğunu belirtti.

Bu kararı bir başarı öyküsü veya zafer olarak yorumlayanlar olduğunu, bu açıklamaları hayretle dinlediğini belirten Erhürman, AİHM’in kararını “Taşınmaz Mal Komisyonu’nun surlarında açılan gedik” diye yorumladı. Erhürman, kararda “pozitif hiçbir şey söylenmediğini” ifade etti.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın açıklamalarına da işaret eden Erhürman, “Bu mahkeme kararı uyarı niteliğindedir. Doğru okuma yapmazsak bu gidişat bizi neyle karşı karşıya bırakacak bunları kestirmek mümkün olmayacak” dedi.

Taşınmaz Mal Komisyonu’nun uluslararası alandaki en önemli başarılardan biri olduğunu da belirten Erhürman, “Kimse algı operasyonu yapmaya soyunmasın. Bu algı operasyonu değil, okunan anlaşılmıyorsa zaten bir felaketle karşı karşıyayız demektir” diye konuştu.

İran ile İsrail arasında yaşananlara da değinen Tufan Erhürman, Kıbrıs’ın coğrafi olarak risk altında bulunduğunu ancak riskin sadece coğrafyayla değil Rum liderin ittifaklarıyla da ilgili olduğunu söyledi.

Kıbrıs Türk ve Rum halkını bağlayacak kararları tek başına almaya yetkili olmayan Rum lider Hristodulidis’in ABD, İsrail ve Fransa ile bir takım anlaşmalar yaptığını söyleyen Erhürman, Kıbrıs Türk halkının bu işin neresinde olduğunu da sordu.

İki kurucu ortaktan biri olan Kıbrıs Türk halkının bu pozisyonda olmayı hak etmediğini söyleyen Erhürman, “Eşit egemenlik değil, egemen eşitlik istiyorum demenin sonucu egemenliği Rum liderin kucağına bırakmaktır” diye konuştu.

Yerinden söz alan UBP milletvekili Oğuzhan Hasipoğlu’nu da yanıtlayan Erhürman, Kıbrıs Türk halkının yok sayılma noktasından iradesinin büsbütün yok olması noktasına gelindiğini söyledi.

Erhürman’dan sonra Genel Kurulda söz alan Başbakan Ünal Üstel, son günlerde yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

İsrail-Gazze, Ukrayna-Rusya, İsrail-İran savaşına işaret ederek, dünyanın buna seyirci kaldığını söyleyen Üstel, 2 yıla yakın süredir bombalar yağan Gazze’ye insani yarım götüren ekiplere de müdahale edildiğini, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin ve diğerlerinin bunla ilgili de bir şey yapmadığını ifade etti.

“İki devletli çözümden yanayız çünkü egemenliğin, garantörlüğün ne kadar önemli olduğunu gördük” diyen Başbakan, bu olaylardan dersler çıkarılması gerektiğini de belirtti.

UBP’nin, Kıbrıs Türk tarafının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statü kabul edilmeden müzakere masasına dönülmemesini savunduğunu anımsatan Üstel,  AHİM’in mülkiyet ve Taşınmaz Mal Komisyonu ile ilgili kararını da değerlendirdi.

Söz konusu kararla, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun etkinliğinin bir kez daha onaylandığını ifade eden Başbakan Ünal Üstel, 1974 Barış Harekatı sonrası kuzeyle güney arasında yapılan nüfus mübadelesine ve Rum tarafında kabul edilen Vasilik Yasası’na da işaret etti.

Rumların 1974 öncesi mallarının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemenliği altında olduğunu ancak Rum tarafının yine yasal bir düzenlemeyle tutuklamalar yaptığını söyleyen Başbakan Üstel, “Bana göre bu tutuklamalar gayri yasaldır” dedi.

Başbakan Üstel, 2013’ten 2023’e kadar gerekli kaynak ayrılmadığından dolayı Taşınmaz Mal Komisyonu’nun etkinliğinin istenilen düzeyde olmadığını ifade ederek, hükümete geldikleri günden beri oluşturdukları fonlarla ayrı bir kaynak yarattıklarını da söyledi.

Bu kapsamda, 2024’ten bu güne tazminatlar için 106 milyon 374 bin Sterlin ödeme yaptıklarını, 230 dosyayı sonuçlandırdıklarını belirten Üstel, inşaat sektörünün hareketlendirilmesiyle ülkedeki ekonomik değerlerin de arttığını ifade etti.

Güney Kıbrıs’ın bundan çok rahatsız olduğunu, Kıbrıslı Türkleri zora sokmanın, ekonomiyi çökertmenin yolunu kural tanımaz şekilde aradığını belirten Üstel, Güney Kıbrıs’ta yapılan yasal düzenlemeye ve bununla yaratılan tedirginliğe işaret etti.

Üstel, “Dünyadan adalet istiyoruz. Kıbrıs Türkü bu güne kadar bu adaleti görmedi” dedi.

Gazze’de de İran’da da adalet göremediklerini kaydeden Üstel, aynı soykırımları Kıbrıslı Türklerin de yaşadığını ifade ederek, “Temennimiz yeni dünyada adalet, barış, huzur içinde yaşamaktır. Türkiye’nin etkin ve fiili garantisiyle egemen devlet olursak halkımız bu huzura kavuşmuş olur” dedi.

Başbakandan sonra yeniden söz alan Tufan Erhürman, kavramların birbirine karıştığını, Ukrayna ve Rusya’nın iki egemen devlet olduğunu, aralarında egemen eşitlik bulunduğunu kaydederek, “Egemen devletler arasında da savaş olabilir” dedi.

Garantörlük konusuna da işaret eden Erhürman, Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğünün bu adanın tamamında geçerli olduğunu söyledi.

Erhürman, “Siz ‘iki ayrı devlet’ dediğinizde KKTC üzerindeki garantörlükten bahsediyorsunuz ama bu Türkiye’nin garantörlük hakkını daraltmak demektir. ‘İki devletli çözümü ve garantilerin devamını istiyorum’ diyorsunuz ama bu ikisi birbirini tutmuyor” dedi.

Erhürman, 50 senede yaşananlardan ders çıkarılması gerektiğini ancak bunun yapılmadığını da söyledi.

Devamını Oku

Kıbrıs

DAÜ-SEN: “Barış için mücadele artık bir varoluş mücadelesine dönüşüyor”

Published

on

By

 Doğu Akdeniz Üniversitesi Akademik Personel Sendikası (DAÜ-SEN), yakın coğrafyada yaşananlara dikkati çekerek, barış için mücadelenin bir varoluş mücadelesine dönüştüğünü belirtti.

DAÜ-SEN’den yapılan açıklamada, Batı’da ve Doğu’da yaşananlara işaret edildi, “Şimdi ise İsrail ‘nükleer program’ şüphesiyle İran’ı bombalıyor, devlet yetkililerine suikast düzenliyor. İran ise İsrail şehirlerini bombalıyor. Savaş bize o kadar yaklaştı ki yüzümüzü göğe çevirmemiz artık yeterli oluyor.” denildi.

DAÜ’de İranlı mezunlar, öğrenciler ve akademik personel olduğunun belirtildiği açıklamada, İran’a düşen her bomba ile  öğrencilerin ve akademik personelin hissettiği kaygı ve acının paylaşıldığı belirtildi.

Yaşanan çatışmaların bir anlaşma ile son bulacağının ancak bu çatışmaların ağır ve derin yaralarının kalacağının kaydedildiği açıklamada, “Gelinen noktada, Ortadoğu’da ve/veya Doğu Akdeniz’de akıl dışı politikalarla, anlamsız hırslarla, dünya daha büyük, daha küresel savaşlara doğru sürüklenebilir. Yaşadığımız ada ve bölgemiz de bu savaşlardan çok daha derin etkilenebilir. Kin, nefret ve ayrılıkçı anlayışlara dayalı siyasi iktidarların her zaman kan ve gözyaşı getirdiğine bir kez daha tanık olduğumuz bu dönemde, diyalogla, adil paylaşım anlayışıyla sorunların çözümünün önemine vurgu yapmak istiyoruz. Barış için mücadele artık bir varoluş mücadelesine dönüşüyor. Bu çerçevede, çatışmalar sonucu yakınları yara alan, kayıplar yaşayan, tüm öğrencilerimize ve meslektaşlarımıza, geçmiş olsun diyoruz, kalpten taziyelerimizi iletiyoruz.” ifadeleri kullanıldı.

Devamını Oku

Kıbrıs

Sivil Savunma ve Sağlık Bakanlığı, afet ve acil durum planlamalarını gözden geçirdi

Published

on

By

Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından ülkede yaşanması muhtemel afet ve acil durumlarda karşılaşılabilecek sorunlara karşı yapılan planlamalar, bugün gözden geçirildi.

Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, Teşkilat Başkanlığında yer alan toplantıya, Sivil Savunma Teşkilatı Başkanı Atilla Karaca, Sivil Savunma Koordinatörü Cemal Betmezoğlu ve Hizmet ve Destek Şube Müdürü Barış Çavlan ile Sağlık Bakanlığı adına Bakanlık Müdürü Ergin Tertemiz ve Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Mustafa Kalfaoğlu katıldı.

İki kurum, afet ve acil durumlarda ihtiyaç duyulacak acil sağlık hizmetlerinin etkin ve kesintisiz bir şekilde yerine getirilebilmesi amacıyla hastane, sağlık ocağı ve sağlık hizmeti veren tüm birimleri kapsayan planlamaları yeniden gözden geçirerek, gerekli düzenlemeleri yaptı.

Bölgede son dönemde yaşanan gelişmeler doğrultusunda, sağlık kuruluşlarında yaşanması muhtemel aksaklıkların giderilmesi hedefiyle gerçekleştirilen toplantıda, olası ihtiyaçlar dikkate alınarak, tüm ilçeleri kapsayacak şekilde değerlendirmelerde bulunuldu.

Planlamalar kapsamında tüm ilçelerde bulunan kamu ve özel sağlık kuruluşlarında halkın ihtiyaç duyacağı sağlık hizmetlerinin kesintisiz olarak yerine getirilmesi, triaj ve değerlendirme sonucunda gerekli sevklerin yapılması, böylece hastane, sağlık ocağı ve ileri ilkyardım merkezlerinde yaşanacak yoğunluğun önlenmesi amaçlanıyor.

Toplantıda, tüm ilçelerde bulunan İlçe Kriz Yönetim Merkezleri tarafından önceden nüfus yoğunluğuna göre belirlenen ve her yıl ihtiyaca göre yeniden gözden geçirilen ileri ilkyardım merkezlerinin işleyişinde yapılan düzenleme ile bu merkezlerin daha etkin bir şekilde hizmet vermesi kararı alındı.

Devamını Oku

Trending

Reklam