Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

“Ben Kıbrıs Türkü’nün ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hakkını savunmaktan dolayı gurur duyuyorum”

Published

on

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, İstanbul temasları kapsamında İstanbul Altınbaş Üniversitesi’nde “Kıbrıs Adası’nın Stratejik Önemi ve Kıbrıs Türkü’nün Mücadelesi” konulu bir konferans verdi.

Konferans konuşmasına, İstanbul’da böyle bir törende bulunmanın kendisi için büyük bir mutluluk olduğunu ifade ederek başlayan Cumhurbaşkanı Tatar, 35 yıl önce İstanbul’da medya sektöründe çalışırken 1950’li yıllarda kurulan Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin başkanlığını yaptığını dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Tatar, sürekli toplantılarda bir araya gelip Kıbrıs meselesini kamuoyu ile paylaştığını belirterek çeşitli etkinliklerde bulunduğunu sözlerine ekledi. Altınbaş kardeşlerin kendisini hiçbir zaman yalnız bırakmadığını dile getiren Cumhurbaşkanı Tatar, kendisine “fahri doktor” unvanı tevdi edilmesinden dolayı Altınbaş Ailesi’ne teşekkürlerini sundu.

Cumhurbaşkanı Tatar, sözlerini şöyle sürdürdü;

“Altınbaş Ailesi Kıbrıs’tan başladı, Kıbrıs’tan başlayarak Türkiye’ye geldi ve Türkiye Cumhuriyeti’nde bu müstesna üniversiteyi kurdu. Başarıdan başarıya koşmuş ve önemli bir üniversite haline gelmiş olan Altınbaş Üniversitesi’nin bu defa ters yönden, Türkiye’den Kıbrıs’a gittiğini göreceğiz. Yakında, Altınbaş Üniversitesi’nin bir kampüsünü, KKTC’de görmek bize mutluluk verecektir.

Kıbrıs meselesi bizim için elbette her zaman yüreğimizde ve gönlümüzdedir. Çünkü bir Türklük davasıdır. Her ne kadar da Misak-ı Milli’nin dışında kalmış olsa da 1571’de 80 bin şehit verilerek Venediklilerden alınmış olan Kıbrıs’ı 350 seneye yakın yönettikten sonra 1878’de farklı sebeplerle İngiltere’ye kiralanması, 1914 Çanakkale Savaşları dolayısı ile İngiltere’nin tek taraflı olarak ilhakından sonraki günler, Kıbrıslı Türklerin adadaki en acılı günleridir. Çünkü kimse kendi devletinin adayı terk etmesini ve İngiliz bayrağının göndere çekilmesini istemedi.

İngiltere’nin Yunanistan ile yakınlığı dolayısıyla Kıbrıs’ta Rum-Yunan nüfusu artmıştır. Kıbrıs Türkü’nün yaşadığı büyük bir acıydı. Oynanan oyun, Kıbrıs’ı elimizden almaktı. Bunun adına medeniyetler çatışması da diyebilirsiniz. Neticede bütün oyun, adadaki Türk varlığını silmektir.

Maalesef Girit’te benzer durumlar yaşanmıştır. Bizim Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaş her zaman Girit’e dikkat edilmesi gerektiğini söylemiştir. Girit’te yaşananlar, Kıbrıs’ta da olmasın demiştir.
Davamıza sahip çıkıp birlik ve beraberliğimizi bu anlayışla yürütelim, Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkilerimizi her daim sürdürelim, Türkiye Cumhuriyeti de her zaman kendi iç sorunlarına rağmen dikkatini hiçbir zaman Kıbrıs’tan ayırmadı. O yalnızlık yıllarında liderlerimiz Dr. Fazıl Küçük ve arkadaşları her zaman bir sorun olduğunda Ankara’ya gitmişler ve orada Kıbrıs’a dikkati çekmeye çalışmışlardır.

Çünkü İngiliz sömürge yönetiminde o yıllarda gerçekten durumlar bunun gibi değildi. Türkiye’nin farklı sıkıntıları vardı. Rum-Yunan ikilisinin bize karşı sürdürdüğü siyasetle soydaşlarımız, Anadolu’ya ve yurt dışına göç etmek zorunda kaldı.
İletişimin olmadığı zamanlarda Anadolu ile soydaşlarımızın arasındaki bağların kopmaması için yapılan fedakârlıklar asla unutulmaz. Silahlar, sandallarla Türkiye’den getiriliyordu ve bereketçi dediğimiz genç mücahitler o sandallarda gece vakti Anamur’a ve yakın bölgelere gidip oradaki Özel Harp Dairesi’nin yardımları ile onlara verilen silahları sabaha kadar tekrar Erenköy’e ve civarındaki köylere getirmek suretiyle hayatlarını hep riske atmışlar. Kimileri denizlerde kaybolmuş, kimleri Rumlar tarafından yakalandığında hunharca şehit edilmiştir. İşte böylesine bir neslin oradaki mücadelesi ile Kıbrıs Türkü, 1974 yılına kadar her türlü saldırıya ve esarete direnebilmiştir. Türkiye ile tekrar bağlarımızı kurabileceğiz, belki biz göremeyeceğiz ama gelecek nesiller Türk askerinin, Mehmetçiğin adaya çıkacağını görecekler umudu ile hep Beşparmaklardan Toroslara bakarak o zor günleri aşmışlar, Eoka günlerinde 103 köyümüzün yakılıp yıkılması ile yıllarca insanlarımız belki nüfusumuzun yarısı, temel ihtiyaçlardan yoksun, sağlık malzemelerinden yoksun, elektriksiz o çadırlarda Kızılay’ın desteğiyle varlığını sürdürmüş, Dr. Fazıl Küçük gibi cesur yüreklerin insanlara sürekli olarak ilgisi onları ayakta tutmak için verdikleri mücadele ile Kıbrıs Türk halkı bağımsızlığını ve özgürlüğünü sürdürebilmiştir. Tabii ki bizim için dönüm noktası, 20 Temmuz 1974 yılı bir cumartesi sabahı Kıbrıs Barış Harekâtı’dır. Çünkü yine Rum-Yunan ikilisinin yaptığı bir yanlış vardır. 15 Temmuz 1974’te 1960 antlaşmalarına rağmen Yunanistan’ın Kıbrıs’taki iş birlikçileri cuntacılar Makarios’u darbe ile indirmişler ve o gece Doğu Akdeniz’de ikinci bir Yunan Cumhuriyeti ilan etmişler. Dolayısıyla Anayasa’yı ihlal etmişlerdir.”

“Kıbrıs meselesinin boyutları uluslararasıdır, bölgeseldir, Türkiye Cumhuriyeti’ni direkt ilgilendirmektedir”

Cumhurbaşkanı Tatar, 15 Temmuz 1974 darbesini Türkiye Cumhuriyeti ilk önce İngiltere ile istişare ettikten sonra tek taraflı müdahale hakkını kullanarak 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı’nı gerçekleştirdiğini ve Mehmetçiğin adaya çıkması ile artık Kıbrıs’ta yeni bir dönem başladığını belirtti.
Bu dönemin öneminin, KKTC’nin temellerinin atılması olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Tatar, daha önce Kıbrıs’ın bir bütün olduğunu, çoğunluğun azınlığı yönettiği Anayasa ihlalleriyle Rumların Türk tarafı üzerinde kurduğu o domine etki ile bizim bir azınlık statüsüne indirgenerek yok edilmeye çalışıldığımızı dile getirerek sözlerini şöyle sürdürdü;

“Milli siyaset, Kıbrıs Türk halkının özgür, bağımsız, başı dik bir şekilde yaşayabilme mücadelesidir”

“Girit gibi Kıbrıs’ın da bir Yunan adası olması için büyük bir gayret vardı. Ama biz bunlara hep direndik ve 20 Temmuz 1974’ten sonra artık yeni sınırlar çizildi. Kuzey Kıbrıs Hükümeti 1983’ten sonra kuzeyde, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ise güneyde kaldı. Yıllarca hep federasyon temelinde bir antlaşma için Kıbrıs’ta yeni bir düzenin oluşması için 50 yıldan fazla bir zaman, uluslararası müzakerelerle Kıbrıs’ta Kıbrıs Türkü’ne boş zaman geçirtmişlerdir.

Rumlar kendini maalesef BM’nin desteğiyle Kıbrıs’ın tümünün hükümetiymiş gibi bir tanınma gerçekleştirmiş ve 2004 yılında Annan Planı’nda uluslararası bir gayretle bizim evet dememiz ve onların hayır demesiyle yine hayal kırıklığı yaşanmıştır. Çünkü ne kadar samimiyetsiz ve Kıbrıslı Türklere yönelik ne kadar haksızlıkla bu süreçleri götürmeye çalıştıklarının en basit ifadesi budur. Uluslararası bir planı maalesef reddediyorlar ve buna rağmen tek taraflı olarak Avrupa Birliği’ne alınıyorlar. Bu durum, olayı daha da karmaşık bir hale getirmiştir çünkü tanınmış Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Avrupa Birliği’ne girmesiyle artık Kıbrıs’ta federal temelde bir antlaşmanın olamayacağı da ortaya çıkmış oldu. Her türlü temaslarda bunları dünya ile paylaştık ve kabul edilemez olduğunu haykırdık. Kıbrıs’ta bir statü değişikliği olacaksa mutlaka Türkiye’nin de söz hakkı olacaktır. Kıbrıs meselesinin boyutları uluslararasıdır, bölgeseldir, Türkiye Cumhuriyeti’ni direkt ilgilendirmektedir. Kıbrıs bir Yunan adası olsaydı bugün Türkiye mağdur olacaktı. Ben Kıbrıs Türkü’nün ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hakkını savunmaktan dolayı gurur duyuyorum.

Kıbrıs’ta iki ayrı halk vardır, Kıbrıs Türk halkı ve Kıbrıs Rum halkı. Kıbrıs Türk halkı, varlığını sürdürebilecekse o adanın şartlarında mutlaka tarihle gelen bağlar, hak ve hukuk bir bütün olarak korunmaktadır. Kıbrıs Türk halkı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarları ile o bölgedeki hakkımızın korunmasında birlikte hareket etmek zorundayız. Kıbrıs davası müşterek ve milli bir davadır. Varlığımızı sürdürebilmemiz için Türkiye Cumhuriyeti’nin desteği şarttır. Kıbrıs’ta bir antlaşma olacaksa iki egemen eşit devletin iş birliği ile olacaktır.

KKTC bir gerçektir. Artık 60 yıl sonra Kıbrıs Türklerini ortadan kaldıracak bir siyaseti asla kabul etmeyiz. Bizim yolumuz egemenlik yoludur. Kimsenin gücü, Türkiye Cumhuriyeti ile aramızdaki bağları koparmaya yetmez. Ben milli siyaseti temsil ediyorum. Milli siyaset, Kıbrıs Türk halkının özgür, bağımsız, başı dik bir şekilde yaşayabilme mücadelesidir.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a her daim Kıbrıs Türkü’nün yanında olduğu için teşekkür ederim.”

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Cumhurbaṣkanlığı:“Colin Stewart’ın açıklamaları mandasıyla uyumlu değildir”

Published

on

By

Cumhurbaşkanlığı Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları hakkında açıklama yaptı.

Cumhurbaşkanlığı açıklaması şu şekilde:

“Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın António Guterres’e ve BM misyonuna duyduğumuz kurumsal saygı tamdır. Ancak Genel Sekreter’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları, BM’nin taraflara eşit mesafede durma sorumluluğu açısından ciddi sorunlar içermektedir.

Colin Stewart’ın görev süresi 9 Ağustos itibarıyla fiilen sona erecektir. Kıbrıs Türk Tarafı kendisini, görev süresi boyunca taraflar arasında güveni artırma sorumluluğunu yerine getirmekte yetersiz kalan, bazı kritik konularda tarafsızlık algısını zedeleyen ve özellikle halkımızın haklı insani taleplerine gereken duyarlılığı göstermeyen bir görevli olarak anımsayacaktır.

Kıbrıs Türk Tarafı, çözüm iradesini defalarca ve açık biçimde ortaya koymuştur. Bu vizyon, Kıbrıs’taki iki ayrı halk, iki ayrı demokrasi ve iki ayrı Devlet gerçeğinden hareketle şekillenmiştir. Kıbrıs’ta kalıcı ve adil bir çözüm ancak mevcut gerçekliğin esas alınmasıyla mümkündür.

Colin Stewart’ın, Kıbrıs Türk halkının iradesini ve özden gelen hakları olan egemen eşitlik ve eşit uluslarası statüye dayalı çözüm vizyonunu “ciddiye alınmayan” bir öneri gibi nitelendirmesi, BM misyonunun tarafsızlığıyla bağdaşmamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız Halkımız adına bu çözüm çerçevesini sadece savunmakla kalmamış, uluslararası muhataplarına da en üst seviyelerde defalarca iletmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu vizyona verdiği tam destek de, halkımızın meşru ve çağdaş taleplerinin arkasında duran bir dayanışma örneğidir.

Kıbrıs Türk Halkının yalnızca Türkiye ile ticaret yapabildiği gerekçesiyle dışa bağımlı olduğu yönündeki değerlendirmeler, tarihi ve hukuki bağlamı göz ardı eden yaklaşımlardır. Bu halk, doğrudan ticaret hakkı da dahil olmak üzere temel haklarını kullanmasının engellendiği haksız ve hukuksuz bir izolasyon altında yaşamaktadır. Bu izolasyon, yalnızca ekonomik zorluklar yaratmakla kalmamakta, aynı zamanda Kıbrıs Türk Halkının temel insan haklarından mahrum bırakılmasına sebep olmaktadır. Uluslararası toplum bu eşitsizliğin sürmesine seyirci kalmak yerine, eğer çözüm sürecine katkı sunmak istiyorsa, bu haksız zulmün sona ermesini sağlamalıdır.

Colin Stewart, halkımızın yıllardır dile getirdiği insani bir talep olan Yiğitler–Pile yolunu Rum tarafına toprak kazandırma çabasına dönüştürerek süreci tıkayan kişi olarak hatırlanacaktır. Bu yaklaşım, BM misyonuna duyulan güveni zedelemiş ve samimi bir kolaylaştırıcılık beklentisini boşa çıkarmıştır.

Colin Stewart ayrıca, geçiş kapılarının neden açılamadığını açıklamak yerine asıl sorumluyu gizlemiş ve kamuoyunu yanıltmıştır. Kıbrıs Türk tarafı uzun süredir Haspolat Kapısı’nın araçlı geçişe uygun şekilde açılmasını ve Akıncılar–Limya hattında araçlı geçişe hizmet edecek Akıncılar Kapısı’nın açılmasını yapıcı ve resmi düzeyde önermiştir. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bu önerilerin pozitif ve yapıcı bir anlayışla gündeme getirildiğini açıklamış, Rum tarafının ise Kiracıköy ve Erenköy üzerinden KKTC topraklarını transit geçiş güzergahına dönüştürme talebini güvenlik ve egemenlik gerekçeleriyle reddettiklerini kamuoyuna duyurmuştur. Rum tarafı buna rağmen kabul edilmesi mümkün olmayan bu taleplerinde ısrar etmeye devam etmiştir.

Kıbrıs Türk halkı için Anavatan Türkiye garantörlük görevinden çok daha fazlasını ifade eder. Türkiye, halkımızın güvenliği, varlığı ve geleceğiyle doğrudan bağlı olan tarihsel bir dayanışma odağıdır. Aramızdaki bağlar yalnızca diplomatik sorumluluklardan ibaret değildir. Türkiye’yle KKTC arasında ortak mücadeleye, kültürel yakınlığa ve karşılıklı güvene dayanan köklü bir ilişki söz konusudur. Türkiye’nin desteği, Kıbrıs Türk halkının iradesini uluslararası alanda kararlılıkla savunabilmesinin en güçlü temellerinden biridir. Bu çok boyutlu ilişkinin “korku” üzerinden tarif edilmesi, gerçekleri saptırmak anlamı taşır, aynı zamanda çözüm ortamını zayıflatan sorumsuz bir yaklaşımı da yansıtır.

Kıbrıs Türk Tarafı, seçim süreçlerinde de geleneksel olarak yapıcı tutumunu sürdürmüştür. Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar, halkının haklarını savunan, ilkeli ve net bir liderlik anlayışı sergilemektedir. Bu doğrultuda, temel haklara aykırı herhangi bir adıma onay vermemiş, halkının geleceğini geçici siyasi hesaplara teslim etmemiştir.

Kıbrıs Türk Halkı mevcut statükoyu bir tercih olarak benimsememektedir. Halkımızın egemenliği, güvenliği ve onurlu geleceği için verdiği mücadele görmezden gelinemez. BM’nin sorumluluğu taraflardan birini dışlamak değil, her iki tarafın eşitlik temelinde uzlaşı zemini oluşturmasına katkı sağlamaktır.

Kıbrıs Türk tarafı, Mart ve Temmuz 2025’te gerçekleştirilen gayriresmi zirvelere iyi niyetle katılmıştır. Sürecin ilerleyebilmesi için her iki tarafın egemen eşitliğe ve eşit uluslararası statüye sahip aktörler olarak bu süreçte yer alması gerektiği bir kez daha vurgulamıştır. Bu temel yaklaşımı kabul etmeyen hiçbir girişimin başarı şansı olamaz.

BM’nin temel işlevi, Kıbrıs Türk halkına ne yapması gerektiğini dayatmak değildir. Asıl sorumluluk, iki tarafın iradesine saygı gösteren ve çözüm için gerekli koşulları oluşturan bir tutum benimsemektir. Bu niteliği taşımayan herhangi bir temsilcinin BM çatısı altında güven ortamı yaratması mümkün olamaz. Colin Stewart’ın görev süresi, bu açıdan kapsamlı bir değerlendirme yapılmasını gerektirmektedir.

Kıbrıs Türk Halkı, haklarına, iradesine ve varlığına sahip çıkmayı sürdürecektir. Bu duruş, geçici gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Kararlı bir Halkın tarihsel birikimi ve meşru mücadelesiyle şekillenmiştir. Bu çerçevede ifade edilen tüm değerlendirmeler, görev süresi tamamlanmakta olan temsilcinin ardından görevi üstlenmesi beklenen yeni özel temsilci için de yol gösterici nitelik taşımaktadır. BM misyonunun bu kararlılığa saygı göstermesi, sürecin ciddiyetine katkı sunması açısından önemlidir.”

Devamını Oku

Kıbrıs

“Colin Stewart’ın açıklamaları mandasıyla uyumlu değildir”

Published

on

By

Cumhurbaşkanlığı Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları hakkında açıklama yaptı.

Cumhurbaşkanlığı açıklaması şu şekilde:

“Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın António Guterres’e ve BM misyonuna duyduğumuz kurumsal saygı tamdır. Ancak Genel Sekreter’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları, BM’nin taraflara eşit mesafede durma sorumluluğu açısından ciddi sorunlar içermektedir.

Colin Stewart’ın görev süresi 9 Ağustos itibarıyla fiilen sona erecektir. Kıbrıs Türk Tarafı kendisini, görev süresi boyunca taraflar arasında güveni artırma sorumluluğunu yerine getirmekte yetersiz kalan, bazı kritik konularda tarafsızlık algısını zedeleyen ve özellikle halkımızın haklı insani taleplerine gereken duyarlılığı göstermeyen bir görevli olarak anımsayacaktır.

Kıbrıs Türk Tarafı, çözüm iradesini defalarca ve açık biçimde ortaya koymuştur. Bu vizyon, Kıbrıs’taki iki ayrı halk, iki ayrı demokrasi ve iki ayrı Devlet gerçeğinden hareketle şekillenmiştir. Kıbrıs’ta kalıcı ve adil bir çözüm ancak mevcut gerçekliğin esas alınmasıyla mümkündür.

Colin Stewart’ın, Kıbrıs Türk halkının iradesini ve özden gelen hakları olan egemen eşitlik ve eşit uluslarası statüye dayalı çözüm vizyonunu “ciddiye alınmayan” bir öneri gibi nitelendirmesi, BM misyonunun tarafsızlığıyla bağdaşmamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız Halkımız adına bu çözüm çerçevesini sadece savunmakla kalmamış, uluslararası muhataplarına da en üst seviyelerde defalarca iletmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu vizyona verdiği tam destek de, halkımızın meşru ve çağdaş taleplerinin arkasında duran bir dayanışma örneğidir.

Kıbrıs Türk Halkının yalnızca Türkiye ile ticaret yapabildiği gerekçesiyle dışa bağımlı olduğu yönündeki değerlendirmeler, tarihi ve hukuki bağlamı göz ardı eden yaklaşımlardır. Bu halk, doğrudan ticaret hakkı da dahil olmak üzere temel haklarını kullanmasının engellendiği haksız ve hukuksuz bir izolasyon altında yaşamaktadır. Bu izolasyon, yalnızca ekonomik zorluklar yaratmakla kalmamakta, aynı zamanda Kıbrıs Türk Halkının temel insan haklarından mahrum bırakılmasına sebep olmaktadır. Uluslararası toplum bu eşitsizliğin sürmesine seyirci kalmak yerine, eğer çözüm sürecine katkı sunmak istiyorsa, bu haksız zulmün sona ermesini sağlamalıdır.

Colin Stewart, halkımızın yıllardır dile getirdiği insani bir talep olan Yiğitler–Pile yolunu Rum tarafına toprak kazandırma çabasına dönüştürerek süreci tıkayan kişi olarak hatırlanacaktır. Bu yaklaşım, BM misyonuna duyulan güveni zedelemiş ve samimi bir kolaylaştırıcılık beklentisini boşa çıkarmıştır.

Colin Stewart ayrıca, geçiş kapılarının neden açılamadığını açıklamak yerine asıl sorumluyu gizlemiş ve kamuoyunu yanıltmıştır. Kıbrıs Türk tarafı uzun süredir Haspolat Kapısı’nın araçlı geçişe uygun şekilde açılmasını ve Akıncılar–Limya hattında araçlı geçişe hizmet edecek Akıncılar Kapısı’nın açılmasını yapıcı ve resmi düzeyde önermiştir. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bu önerilerin pozitif ve yapıcı bir anlayışla gündeme getirildiğini açıklamış, Rum tarafının ise Kiracıköy ve Erenköy üzerinden KKTC topraklarını transit geçiş güzergahına dönüştürme talebini güvenlik ve egemenlik gerekçeleriyle reddettiklerini kamuoyuna duyurmuştur. Rum tarafı buna rağmen kabul edilmesi mümkün olmayan bu taleplerinde ısrar etmeye devam etmiştir.

Kıbrıs Türk halkı için Anavatan Türkiye garantörlük görevinden çok daha fazlasını ifade eder. Türkiye, halkımızın güvenliği, varlığı ve geleceğiyle doğrudan bağlı olan tarihsel bir dayanışma odağıdır. Aramızdaki bağlar yalnızca diplomatik sorumluluklardan ibaret değildir. Türkiye’yle KKTC arasında ortak mücadeleye, kültürel yakınlığa ve karşılıklı güvene dayanan köklü bir ilişki söz konusudur. Türkiye’nin desteği, Kıbrıs Türk halkının iradesini uluslararası alanda kararlılıkla savunabilmesinin en güçlü temellerinden biridir. Bu çok boyutlu ilişkinin “korku” üzerinden tarif edilmesi, gerçekleri saptırmak anlamı taşır, aynı zamanda çözüm ortamını zayıflatan sorumsuz bir yaklaşımı da yansıtır.

Kıbrıs Türk Tarafı, seçim süreçlerinde de geleneksel olarak yapıcı tutumunu sürdürmüştür. Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar, halkının haklarını savunan, ilkeli ve net bir liderlik anlayışı sergilemektedir. Bu doğrultuda, temel haklara aykırı herhangi bir adıma onay vermemiş, halkının geleceğini geçici siyasi hesaplara teslim etmemiştir.

Kıbrıs Türk Halkı mevcut statükoyu bir tercih olarak benimsememektedir. Halkımızın egemenliği, güvenliği ve onurlu geleceği için verdiği mücadele görmezden gelinemez. BM’nin sorumluluğu taraflardan birini dışlamak değil, her iki tarafın eşitlik temelinde uzlaşı zemini oluşturmasına katkı sağlamaktır.

Kıbrıs Türk tarafı, Mart ve Temmuz 2025’te gerçekleştirilen gayriresmi zirvelere iyi niyetle katılmıştır. Sürecin ilerleyebilmesi için her iki tarafın egemen eşitliğe ve eşit uluslararası statüye sahip aktörler olarak bu süreçte yer alması gerektiği bir kez daha vurgulamıştır. Bu temel yaklaşımı kabul etmeyen hiçbir girişimin başarı şansı olamaz.

BM’nin temel işlevi, Kıbrıs Türk halkına ne yapması gerektiğini dayatmak değildir. Asıl sorumluluk, iki tarafın iradesine saygı gösteren ve çözüm için gerekli koşulları oluşturan bir tutum benimsemektir. Bu niteliği taşımayan herhangi bir temsilcinin BM çatısı altında güven ortamı yaratması mümkün olamaz. Colin Stewart’ın görev süresi, bu açıdan kapsamlı bir değerlendirme yapılmasını gerektirmektedir.

Kıbrıs Türk Halkı, haklarına, iradesine ve varlığına sahip çıkmayı sürdürecektir. Bu duruş, geçici gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Kararlı bir Halkın tarihsel birikimi ve meşru mücadelesiyle şekillenmiştir. Bu çerçevede ifade edilen tüm değerlendirmeler, görev süresi tamamlanmakta olan temsilcinin ardından görevi üstlenmesi beklenen yeni özel temsilci için de yol gösterici nitelik taşımaktadır. BM misyonunun bu kararlılığa saygı göstermesi, sürecin ciddiyetine katkı sunması açısından önemlidir.”

Devamını Oku

Kıbrıs

Ataoğlu:Hristodulidis’in sözleri barışa değil, gerilime hizmet ediyor

Published

on

By

Başbakan Yardımcısı, Turizm, Kültür, Gençlik ve Çevre Bakanı, Demokrat Parti Genel Başkanı Fikri Ataoğlu, Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’in KKTC yargısına yönelik açıklamalarına tepki gösterdi.

Ataoğlu yaptığı yazılı açıklamada, Hristodulidis’in “korsanca”, “faşist” ve “yasa dışı” gibi ifadeler kullanarak yaptığı açıklamaların kabul edilemez olduğunu belirtti.

Bu söylemlerin, Rum liderliğinin çözümden uzak ve provokatif tutumunun yeni bir göstergesi olduğunu vurgulayan Ataoğlu, KKTC yargısının bağımsız ve hukukun üstünlüğü temelinde karar aldığını kaydetti.

Hristodulidis’in süreci çarpıtarak kamuoyunu yanıltmaya çalıştığını da ifade eden Ataoğlu, bu yaklaşımın barışa ve toplumlar arası güvene zarar verdiğini, Rum tarafının yargı kararlarını itibarsızlaştırma çabasının halkın güvenliğini tehdit eden bir saygısızlık olduğunu dile getirdi.

Kıbrıs Türk tarafının her zaman hukuk zemininde hareket ettiğini belirten Ataoğlu, Rum liderliğinin, tutarsız davrandığı gibi tehdit dili de kullandığını ifade etti.

Barışın tehdit diliyle değil, karşılıklı saygı ve eşitlikle mümkün olduğunu vurgulayan Ataoğlu, Rum tarafını sağduyuya ve yapıcı adımlarla ilerlemeye davet etti.

Devamını Oku

Trending

Reklam