Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Dünya

Cezayir Fas ile ilişkilerini neden kesti?

Cezayir, Fas’la onlarca yıldan bu yana gergin seyreden ilişkilerini kesti. Peki iki ülke neden bu noktaya geldi? İşte iki komşunun arasındaki önemli kırılma noktaları ve uzmanların bu süreç hakkındaki görüşleri…

Published

on

Cezayir, uzun yıllardan beri gerginlik yaşadığı komşusu Fas ile ilişkilerini kesme kararı aldı. Cezayir Dışişleri Bakanı Ramtan Lamamra’nın 24 Ağustos’ta düzenlediği basın açıklamasında duyurduğu bu karar, kimi uzmanlara göre  şaşırtıcı değil. Zira son dönemde iki ülkenin ilişkilerinde yaşanan aşırı gerginlik, ‘geri dönüşü olmayan’ bir noktaya yaklaşıldığının sinyallerini veriyordu.

Bakan Lamamra, Fas’ın ‘düşmanca eylemleri’ nedeniyle aldıkları ilişkileri kesme kararına birçok gerekçe saydı. Ana neden olarak ise Fas’ın Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Ömer Hilal’ın, Cezayir’deki ayrılık yanlısı El-Kabail hareketini (MAK) destekleyen açıklamalarına işaret etti. Cezayir’in talebine rağmen Fas’ın bu açıklamalarla ilgili izahat vermemesini eleştirdi.

Cezayirli Bakan yaptığı basın açıklamada kararın bir diğer gerekçesini ise şöyle ifade etti: 

“Bugün Fas Krallığı’nın iki ülkenin ilişkilerinin normalleştirme sürecinin ana temeli ve ortak zeminini oluşturan ana taahhütlerinden külliyen ya da kısmen, sistemik ve tehlikeli bir şekilde vazgeçtiği açık ve net. Fas Krallığı ulusal topraklarını, Cezayir’e karşı sistematik ve tehlikeli bir dizi ihlallerin planlanması ve düzenlenmesi için bir arka üs ve ana karargah haline getirdi. Bu hasmane eylemlerin sonuncusu ise İsrail Dışişleri Bakanı’nın Fas’a yaptığı resmi ziyaret sırasında, Faslı mevkidaşının huzurunda, Cezayir’e karşı aslı olmayan ithamlar ve zımni tehditler sıralaması oldu. Anlaşılan o ki bu gerekçesiz açıklamalar Faslı Bakan’ın cesaretlenmesiyle hasıl oldu. İsrail’in kurulduğu 1948’den bu yana hiç bir İsrailli bakanın, bir Arap ülkesi topraklarından bir diğer Arap ülkesine saldırgan sözler ve ithamlar sarf ettiği olmadı. Bu tüm diplomatik teamül ve Fas-Cezayir anlaşmalarına aykırı.”

Fas ise bu kararı reddederek “tamamen gerekçesiz” olduğunu söyledi.

Esasen iki ülkenin ilişkilerindeki ana gerilim kaynağı, 1975 yılından bu yana çözüme kavuşturulamayan Batı Sahra sorunu.

Ancak iki ülkenin arasındaki sorunlar son yıllarda daha da çetrefilli bir hal aldı.

Örneğin Cezayir Fas’ı, terör örgütü olarak ilan ettiği MAK örgütüne ve Reşad Hareketi’ne destek vermekle suçluyor.

Bu örgütlerin son haftalarda ülkeyi kasıp kavuran ve yüze yakın kişinin ölümüne neden olan orman yangınlarında parmağının olduğu yönünde iddialar vardı. Bu, Cezayir’de Fas’a karşı öfkenin dozunu iyice artırmıştı.

Cezayir’in bağımsızlığını kazanmasından sadece bir yıl sonra Fas’ın kendi toprakları olduğunu iddia ettiğini sınırdaki bazı bölgeleri silah gücüyle ele geçirme girişimi iki komşu ülkenin ilişkilerini erken bir safhada zehirledi.

O tarihten sonra Cezayir ile Fas ilişkileri hep gel-gitlerin etkisinde kaldı. Cezayir Cumhurbaşkanı Şazeli Bin Cedid döneminde ilişkilerdeki olumlu bir seyir yakalansa da daha sonra Cezayir’de yaşanan kanlı gelişmelerin ardından benzer bir ivme yakalamak zor oldu.

Gelin öncelikle Cezayir-Fas ilişkilerindeki en önemli kırılma noktalarına beraber bakalım…

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSMA) Kuzey Afrika Çalışmaları Uzmanı Abdennour Toumi, Cezayir Üniversitesi Siyaset Bilimleri Fakültesi Öğretim Görevlisi Tevfik Bugade ile Fas Düşünme ve Geliştirme Merkezi Direktörü Eşref Turaybig Cezayir’in Fas ile ilişkileri kesme kararını TRT Haber için değerlendirdi.

Fas-Cezayir ilişkilerinde haftalardır alışılagelmişin dışında bir diplomatik gerilim ve medya üzerinden karşılıklı atışmalar yaşandığına dikkat çeken Toumi, 1963 yılında iki ülkenin arasında yaşanan ilk fiziki askeri karşılaşma olan ‘Kum Savaşı’ndan bu yana tansiyonun bu kadar yükselmediğini söyledi.

“Cezayir’de yeni bir bölgesel politika söz konusu”

Cezayir’de 2019 yılındaki yaşanan iktidar değişikliğinden sonra ülkenin bölgesel politikasını güncellediğini savunan Toumi bu görüşünü şöyle açıklıyor:

“Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika’nın Nisan 2019’da halk ayaklanmalarının baskısıyla görevden ayrılması ve Aralık 2019’da Abdülmecid Tebbun’un yönetime gelmesinden sonra ülkenin bölgesel politikasında yeni bir çizgiye gidildi.

Libya’daki savaş ve Sahel ülkelerindeki siyasi ve güvenlik krizlerinin gölgesinde Cezayir’deki yeni rejim, yeni bir ordu doktrinini benimsedi. Bu doktrin 2020 yılında onaylanan yeni anayasaya da dahil edildi.”

Toumi Cezayir’in Fas ile ilişkilerini kesme kararının arkasında nedenlerini şöyle sıralıyor:

“Fas‘ın Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Ömer Hilal’in Bağlantısızlar Hareketi’nin üye ülkelerine dağıttığı belgede Cezayir’deki Kabail halkının kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu savunmasından sonra iki ülkenin arasında tansiyon iyice yükseldi. Cezayir, Fas’taki elçisini geri çağırdı ve Rabat’tan konuyla ilgili izahat istedi.

İsrailli bir şirkete ait ‘Pegasus’ casus yazılım skandalından sonra Fas’ın çok sayıda Cezayirli yetkiliyi dinlemesi ise Fas-Cezayir ilişkilerinin geri dönüşü olmayan bir noktaya doğru gittiğinin işaretlerinden biriydi.

Fas’ın 1994’ten bu yana kapalı sınır kapılarının açma çağrıları ve ikili ilişkilerin geliştirilmesi yönündeki söylemleriyle ortaya koyduğu “‘ş birliğine açık’ imajına rağmen işler hep çıkmaza doğru ilerlemeye devam etti.

Cezayir’in geçtiğimiz haftalarda binlerce hektarlık orman arazisinin yok olduğu ve 100’den fazla kişinin hayatını kaybettiği korkunç orman yangınlarında kundaklama iddiaları ve Fas tarafından desteklenen ayrılıkçı MAK örgütünün bu iddialarla ilişkilendirilmesi, iki ülkenin arasındaki fay hatlarına baskıyı iyice artırdı.

Siyasi kanadı Fransa’da bulunan MAK örgütünün Cezayir’i istikrarsızlaştırmak için Fas istihbaratının elinde bir koz olarak kullanılması nedeniyle Cezayir onu terör örgütü ilan etmişti.

İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid’in ağustos ayında Fas’a yaptığı ziyaret sırasında yaptığı konuşmada, Cezayir ile İran arasında endişe verici bir ittifakın söz konusu olduğu yönündeki sözleri de Rabat-Cezayir hattında gerilimi daha da yükseltti.

Tüm bu gelişmelerin sonucunda Cezayir, Fas ile ilişkilerini yeniden gözden geçirme ihtiyacını duydu.

Cezayir Milli Güvenlik Konseyinin geçen haftaki olağanüstü toplantısından sonra Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Fas’ın Cezayir’e karşı sürekli tekrarlanan hasmane eylemleri nedeniyle iki ülkenin ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesi ve sınır bölgesinde güvenlik ve gözetleme faaliyetlerinin yoğunlaştırılması gerekliliğine vurgu yapıldı.

Zaten Fas’ın 2020’de Moritanya sınırında yer alan silahtan arındırılmış bölgedeki Kerkerat sınır kapısına yönelik operasyon başlatmasından sonra Cezayir, Fas ile sınır bölgelerinin tamamında operasyonel ve askeri kuvvetlerini tahkim etmişti.

Fas’ın 2020’nin sonunda İsrail ile ilişkilerini normalleştirme kararından sonra ise Cezayir yönetiminde batısında ciddi tehdit olduğu kanaati pekişti. Fas’ın İsrail ile normalleşme kararı egemenlik hakları çerçevesinde alınmış diplomatik bir karar olsa da olayın geliştiği şekil ve şartlar nedeniyle Cezayir’de öfke yarattı.”

Fas’ın kararı ‘tamamen gerekçesiz’ olarak nitelendirmesinin ne anlama geldiği sorusuna ise Toumi şu cevabı veriyor:

“Faslı yetkililer, Cezayir yönetiminden böyle bir kararı bu hızla beklemiyordu. Cezayir, iki ülke arasında artan gerilimin ışığında Fas’tan gelebilecek olası hamlelere karşı önleyici bir adım atmak istedi. Fas’ın 1976’daki ilişkileri kesme kararına benzer bir şekilde, yukarıda anlattığım tüm gelişmeler soncunda bu sefer Cezayir böyle bir karar aldı.

“Cezayir artık konuşma değil eylem diplomasisine inanıyor”

Fas hala Cezayir’deki eski rejimin geleneksel zihniyetine göre hesap yapıyor. Rabat, Cezayir’in, Fas yönetiminin davranışlarına karşı tepki vereceğini düşünmemişti.

Ancak Cezayir’deki yeni yönetimin Buteflika dönemindekinin aksine konuşma diplomasisine değil eylem diplomasisine inandığını görebiliyoruz.

Burada bir başka önemli noktaya dikkat çekmek istiyorum; 2017’de Nasır Burita’nın Fas Dışişleri Bakanlığı görevine getirilmesinden sonra iki ülkenin ilişkilerinde daha da olumsuz bir seyir görebiliriz. Yani Fas’ta muhafazakar eğilimli bit hükümetin göreve gelmesi, beklendiği gibi Fas-Cezayir ilişkilerine olumlu yansımadı. Bu da dış politikanın hükümetin değil Kral’ın elinde olduğunu gösteriyor.”

İki ülkenin arasındaki krizi TRT Haber’e değerlendiren Cezayir Üniversitesi Siyaset Bilimleri Fakültesi Öğretim Görevlisi Tevfik Bugade ise Fas’ın “ikiyüzlü bir politika” izlediğini savundu:

“Fas, Cezayir ile diplomatik krizin başladığından beri izlediği düşmanca eylemleri önemsizleştirmeye çalışıyor. Kendini diyalog ve barış yanlısı rasyonel aktör olarak lanse etmeye çalışıyor. Ancak buna karşın Cezayir’e karşı düşmanca tutumunu sürdürüyor.

Bir eli sözde uzlaşmaya uzatıyor diğer eliyle ise komplolar kuruyor. Dünya kamuoyunu şaşırtmaya ve onun sempatisini kazanmaya çalışıyor. Bu başlı başına etik olmayan bir tutum. Gerçekten diyalogdan yana olsaydı Fas, Cezayir’in Hilal’in ifadeleriyle ilgili izahat talebine karşılık verirdi.

Cezayir düşman edinmek ya da ihtilaflarını artırmak peşinde olan bir ülke değil tam tersine diplomasi alanını genişleterek ülkeye yatırım çekmeye çalışan bir ülke. Gerek Libya’da gerek (Etiyopya’daki) Hedasi Barajı krizinde Afrika’daki tüm krizlerin diyalog yoluyla çözülmesinden yana bir ülke.”

Cezayir’in Batı Sahra sorununun BM’nin şemsiyesi altında çözülmesinden yana olduğunu savunan Bugade, Fas’ın bu Batı Sahra sorununu Cezayir ile ilişkilerindeki her konuya sıkıştırdığını savunuyor:”Fas, Cezayir’e karşı yaptığı düşmanca davranışlarını hep Batı Sahra’daki durumla gerekçelendirmeye çalışıyor. Oysaki Batı Sahra’daki sorun sömürge döneminden kalan bir ihtilaf. BM’de de bu şekilde tescillenmiş.

Fas çabalarını, bu sorunun BM kuralları çerçevesinde çözülmesi için sarf etmektense, Batı Sahra’dan topraklarına gelen sığınmacılar sorununun çözülmesi dışında bu krizde hiçbir çıkarı olmayan komşusu Cezayir ile tansiyonu yükseltmeye yöneliyor.

Cezayir’in tek istediği Batı Sahra’daki insanların BM kuralları çerçevesinde self determinasyon hakkının garantilenmesidir.

Cezayir, prensiplere bağlı diplomasisiyle ilgili pazarlığa ve şantajı kabul etmiyor. Fas, sorunun çözümü için BM ile çalışmalıdır. Cezayir, gerek bağımsızlık gerek Fas’a bağlı olmak Batı Sahra’nın BM’nin gözetiminde seçeceği her türlü karara saygı gösterecektir. Bu sadece Cezayir’in değil uluslararası toplumun ve birçok ülkenin tutumudur.

“Fas Batı Sahra konusunda BM yerine İsrail ile iş birliği yapmayı tercih etti”

Ancak Fas sorunu doğru şekilde çözmektense İsrail ve karar verici başkentlerdeki lobisiyle Filistin davası pahasına iş birliği yapmaya karar verdi.

İsrail ile normalleşme anlaşması imzalamak karşılığında ABD’nin Trump yönetimi Fas’ın Batı Sahra’ya sözde egemenliğini tanıdı.

ABD’nin bu ahlaki çöküşünde hak sahibi olmayan bir taraf bir diğer hak sahibi olmayan tarafa toprak veriyor.

Cezayir her fırsatta Batı Sahra sorununun Fas-Cezayir ilişkilerinden ayrıştırılması çağrısı yapıyor. Ancak maalesef Fas, bu sorunu ilgili veya ilgisiz her konuya sıkıştırmaya çalışıyor.”

Fas Düşünme ve Geliştirme Merkezi Direktörü Eşref Turaybig ise Fas BM Temsilcisi Ömer Hilal’in Cezayir’deki Kabail Hareketinin self determinasyon hakkını destekleyen tutumunun Cezayir’in Batı Sahra’da Polisario Cephesi’ne yönelik tutumunun bir misli sayılabileceğini savundu.

Son gelişmeleri TRT Haber’e değerlendiren Turaybig, yine de Hilal’in ifadelerinin Fas devletini bağlayan siyasi bir tutum olmadığını ve sadece fikir alışveriş çerçevesi içinde olduğunu ifade etti.

Devlet politikasının ancak Kral, Hükümet Başkanı ya da Dışişleri Bakanı tarafından yapılan açıklamalarla belirlendiğini savunan Turaybig, BM’deki farklı ortamlarda çok çeşitli diyaloglar olabileceğini ve orada ele alınan birçok konunun devlet poltitikaları içine girmediğini kaydetti.

Cezayir’de yaşanan orman yangınlarına da değinen Turaybig Fas’a yönelik suçlamaların haksız olduğunu savundu:

“Cezayir, bu konuyla ilgil Fas’ı suçlayarak kendi iç sorunlarını dışarıya ihraç etmeye çalışıyor. Zira Cezayir yönetimi Fas ile ilişkileri kesmek için sadece bahaneler arıyor.

Kanaatimce ilişkileri kesmenin arkasındaki ana sebep, Cezayir’in Fas’ın tekrarlanan diyalog tekliflerine karşı sıkışmış vaziyetiydi. Çünkü Fas, sınırların yeniden açılması için ve Batı Sahra sorununu bir kenarda bırakarak diğer ikili ihtilafların çözümü adına masaya oturmak için üçüncü kez teklifini ortaya koymuştu.

Ancak Cezayir bunu istemiyor. Çünkü Cezayir eğer ikili sorunları Batı Sahra meselesinden ayrıştırırsa. Batı Sahra meselesi zaten çözüme doğru gidecek. Polisario Cephesi, Cezayir’den bağımsız bir şekilde Fas ile müzakereye oturacak. Böylece Cezayir’in Batı Sahra’daki hırsları boşa çıkacak. Cezayir de bunu istemiyor.”

Cezayir’in ilişkileri kesme kararının Fas’ın ortaya koyduğu tüm iş birliği ve kardeşlik söylemlerine aykırı geldiğini söyleyen Turaybig sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu kararı gerektiren hiç bir gerçek sebep yoktu. Fas, Cezayir’deki orman yangınları sırasında iki yangın söndürme uçağını Cezayir’e göndermek istedi. Ancak Cezayir bu teklifi bile görmezden geldi ve benzer uçakları almak için Avrupa ülkeleriyle temasa geçti. Bu siyasi sorumsuzluktur başka bir şey değildir. Şu anki ilişkileri kesme kararı da öyle. Asıl ilişkileri kesmesi gerek taraf Fas, çünkü Cezayir, Polisario Cephesi’ne temsilcilik açan taraf olmuştu. Faslı yetkililer, Cezayir’in tutumunun gerekçesiz olduğunu ifade etti. Ben de öyle düşünüyorum.”

Cezayir Fas ile ilişkilerini neden kesti?

Cezayir Fas ile ilişkilerini neden kesti?

Cezayir Fas ile ilişkilerini neden kesti?

Cezayir Fas ile ilişkilerini neden kesti?

Cezayir Fas ile ilişkilerini neden kesti?

Cezayir Fas ile ilişkilerini neden kesti?

Cezayir Fas ile ilişkilerini neden kesti?

Cezayir Fas ile ilişkilerini neden kesti?

Cezayir Fas ile ilişkilerini neden kesti?

TRT

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dünya

İstanbul’da Ukrayna, Rusya ve Türkiye heyetlerinin görüşmesi devam ediyor

Published

on

By

Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlenen Türkiye-Rusya-Ukrayna Üçlü Toplantısı, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın başkanlığında sürüyor.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Türkiye, Rusya ve Ukrayna heyetleri arasındaki toplantı, Fidan’ın başkanlığında devam ediyor.

Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde yapılan Türkiye-Rusya-Ukrayna Üçlü Toplantısı’ndaki Türk heyetinde Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın da bulunuyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Müşaviri Vladimir Medinskiy’nin başkanlık ettiği Rus heyetinde, Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Galuzin, Rusya Genelkurmay Başkanlığı Ana İstihbarat Dairesi (GRU) Başkanı İgor Kostyukov ve Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Aleksandr Fomin ve yetkililer yer alıyor.

Ukrayna Savunma Bakanı Rüstem Umerov’un başkanlık ettiği Ukrayna heyetinde ise Ukrayna Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergiy Kyslytsya, Ukrayna Güvenlik Servisi (SBU) Başkan Yardımcısı Oleksandr Poklad, Dış İstihbarat Servisi Başkan Yardımcısı Oleh Luhovskyi ve yetkililer bulunuyor.

Devamını Oku

Dünya

İngiltere’nin iç istihbarat servisi MI5 kapılarını ilk kez halka açtı

Published

on

By

Tarihinde ilk kez halka kapılarını açan İngiltere’nin iç istihbarat servisi MI5, 100 yılı aşkın yürüttüğü gizli operasyonları gün yüzüne çıkaran bir sergiye imza attı.

İngiliz Ulusal Arşivi ile yapılan işbirliği sonucunda ortaya çıkan “MI5: Resmi Sırlar” sergisi, Britanya’nın en gizli kurumlarından birinin iç işleyişine nadir bir bakış sunuyor. Sergi, İkinci Dünya Savaşı dönemindeki casusluktan terörle mücadele faaliyetlerine kadar birçok dönemi kapsıyor.

Londra’daki Ulusal Arşivler’de eylül sonuna kadar ziyarete açık olacak sergi, Britanya istihbarat tarihinde bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.

Sergi; MI5’ın hikayesini, Birinci Dünya Savaşı öncesinden başlayarak iki dünya savaşı, Soğuk Savaş casusluğu, yerli tehditler ve dijital çağda terörle mücadele süreçlerini anlatıyor.

Uzun süredir mühürlü dosyalar, casus romanlarından fırlamış gibi duran fiziksel eşyaların halkın ilgisine sunulduğu sergide oldukça dikkat çekici ve şaşırtıcı nesneler yer alıyor.

– Casuslar, sabotajcılar ve 110 yıllık bir limon

AA muhabirine açıklamada bulunan küratör ve tarihçi Mark Dunton, sergiye ilişkin, “MI5 ilk kez başka bir kurumla kendi tarihine dair bir işbirliği yapıyor. Bu anlamda yepyeni bir alan açıyoruz.” dedi.

Alman casus Karl Muller tarafından 1915’te görünmez mürekkep olarak kullanılan, kurumuş ve kararmış 110 yıllık limona işaret eden Dunton, “Simsiyah, buruşmuş, sıkışmış durumda ama arşivimizin bir parçası. Muller bu limonun suyunu görünmez yazı için kullanıyordu. Masum görünen iş mektuplarının satır aralarına yazıyordu.” ifadelerini kullandı.

Dunton, Sovyet ajanı oldukları ortaya çıkan Kroger çiftinin evinde bulunan gizli telsiz vericiye ilişkin de “Bu vericiyle Moskova’ya flaş mesajlar, her türden gizli bilgi yolluyorlardı. Gerçekten büyüleyici şeyler var bu sergide.” diye konuştu.

MI5’ı duyan bazı insanların hemen James Bond ve onun hayal dünyasını düşünmeye başladığını söyleyen Dunton, “Ama biz burada MI5’ın gerçek yüzünü gösteriyoruz, başarıları da, başarısızlıkları da.” değerlendirmesinde bulundu.

Mark Dunton sözlerini şöyle sürdürdü:

“İnsanların her gün bu dosyaları incelediğini görüyorum. Detaylara olan ilgileri inanılmaz. Dinleme cihazlarından elde edilen konuşmalar ya da MI5 ajanlarının sokakta takip ettikleri kişilere dair yazdıkları raporlar gibi belgeler var.”

– Bond’un ötesindeki gerçek dünya

Sergide, ünlü casus Guy Burgess’in Sovyetler’e kaçmadan önce Reform Kulübü’nde unuttuğu deri evrak çantası ve bir başka ünlü Cambridge Beşlisi üyesi olan Kim Philby’nin 1963’teki itirafına dair yeni belgeler de sergilenenler arasında bulunuyor.

James Bond’un cazibeli dünyasından çok uzakta olan sergi, karşı istihbaratın zorlu ve titiz gerçekliğini gözler önüne seriyor. Dinleme cihazlarından alınan telefon konuşmaları dökümleri, takip raporları ve daha önce gizli olan fotoğrafların görülebildiği sergide, ziyaretçiler, ayrıntılı biçimde yeniden oluşturulmuş 20 vaka dosyasını inceleyerek bir MI5 analisti gibi düşünebilme imkanına da sahip olabilecek.

Soğuk Savaş dönemindeki güvenlik açıkları ve Cambridge Beşlisi gibi sızmaların yol açtığı zararların açıkça görülebildiği sergi MI5’ın hatalarını ortaya koyuyor.

Öte yandan, sergi bazı önemli başarıları da öne çıkarıyor. Örneğin, İkinci Dünya Savaşı sırasında yakalanan Alman ajanların çifte ajana dönüştürülmesini sağlayan Double Cross Operasyonu gibi büyük zaferler vurgulanıyor.

Sergide ayrıca, içişleri bakanı olarak 6 yıl MI5’tan sorumlu bulunan Eski Başbakan Theresa May ile eski MI5 genel müdürleri ve istihbarat tarihçisi Christopher Andrew gibi siyasi figürlerle yapılan video röportajlara da yer veriliyor.

Ulusal Arşivler yıllardır MI5’ın gizliliği kaldırılmış belgelerini alıyordu, ancak bu sergi, ajansın ilk kez kapsamlı ve kamusal bir şekilde kendi tarihini anlatmayı kabul ettiği etkinlik olarak öne çıkıyor.

Devamını Oku

Dünya

Erdoğan: Schengen gibi vize uygulamalarının gözden geçirilmesi şart

Published

on

By

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye, 1,3 trilyon dolar ekonomik büyüklüğü, 85 milyonu aşan genç ve dinamik nüfusu, rekabetçi sanayisi ve büyük tüketim pazarlarına doğrudan erişimiyle kritik önemdedir. Avrupa Birliği ile Gümrük Birliğimizin güncellenmesinin, tedarik zincirlerinin güvenliğine katkı sunacağı kanaatindeyiz.” dedi

Erdoğan, “Ayrıca, bu adımın otomotiv, ilaç, savunma sanayii gibi kritik sektörlerde ortak üretim ve yatırım imkanlarının önünü açacağına inanıyoruz. İnsanlarımızın ve dolayısıyla mal, hizmet ve sermayenin hareketliliğini kısıtlayan Schengen gibi vize uygulamalarının da gözden geçirilmesi şart.” ifadelerini kullandı.

Erdoğan, Arnavutluk’un başkenti Tiran’da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu 6. Zirvesi Genel Oturumu’nda konuştu.

Zirveye katılmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Erdoğan, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama başta olmak üzere zirvenin düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür etti.

“Kıtamızı yeniden tanımlayacak yeni bir vizyonu konuşmak için bir araya geldik. Birlik içinde işbirliği temelinde ve ortak eylem ruhuyla hareket etmemiz, her zamankinden daha fazla önem taşıyor.” diyen Erdoğan, şöyle konuştu:

“Uluslararası alandaki güven bunalımının aşılması için adil ve kapsayıcı bir küresel yönetişim mimarisinin tesis edilmesine ihtiyaç var. Güvenliğin bölünmezliği ve refahın daha hakkaniyetli paylaşılması ilkeleri üzerinde bina edilecek bu dönüşümü bizler Avrupa kıtası olarak öncelikle kendi evimizde başlatmalıyız. Savunma sanayii, enerji, ulaştırma koridorları ve bağlantısallık, arz ve tedarik zincirleri, dijital piyasalar ve kritik mineraller gibi muazzam işbirliği potansiyeline sahip olduğumuz birçok alan bulunuyor.

Avrupa güvenliğinin geleceğini istişare ettiğimiz bu kritik dönemde Avrupa Birliğinin kendi savunma sanayisini geliştirmesine yönelik gayretler faydalıdır. Bu çabaların NATO’nun merkezi rolünü aşındırmayacak şekilde birlik üyesi olmayan müttefikleri de kapsaması gerektiğini düşünüyoruz. ReArm ve SAFE gibi girişimlerin bu anlayışla yürütülmesinin Avrupa güvenliğinin hayrına olacağına inanıyoruz. Geçmişte Avrupa’da yaşanan birçok savaş ve ihtilaf bize göstermiştir ki, savunma ve güvenlik gibi son derece hayati olan konularda bölündükçe zayıflıyoruz, birleştikçe güçleniyoruz.”

– “Schengen gibi vize uygulamalarının da gözden geçirilmesi şart”

Avrupa’nın ortak geleceğini düşünürken hiç şüphesiz ekonomik güvenliklerini teminat altına alacak adımları da istişare etmeleri gerektiğini dile getiren Erdoğan, şu hususlara dikkati çekti:

“Türkiye, 1,3 trilyon dolar ekonomik büyüklüğü, 85 milyonu aşan genç ve dinamik nüfusu, rekabetçi sanayisi ve büyük tüketim pazarlarına doğrudan erişimiyle kritik önemdedir. Avrupa Birliği ile Gümrük Birliğimizin güncellenmesinin, tedarik zincirlerinin güvenliğine katkı sunacağı kanaatindeyiz. Ayrıca, bu adımın otomotiv, ilaç, savunma sanayii gibi kritik sektörlerde ortak üretim ve yatırım imkanlarının önünü açacağına inanıyoruz. İnsanlarımızın ve dolayısıyla mal, hizmet ve sermayenin hareketliliğini kısıtlayan Schengen gibi vize uygulamalarının da gözden geçirilmesi şart.”

Erdoğan, son yıllardaki yatırımlar ve doğal gaz alanındaki anlaşmalarla Türkiye’yi bölge coğrafyası için önemli bir enerji merkezi haline getirme hedeflerine adım adım yaklaştıklarını belirterek, “Bölgenin en gelişmiş enerji altyapısına sahip ülkesi olarak enerji dönüşüm sürecinde Türkiye, Avrupa’da önemli bir aktördür. Yenilenebilir enerji alanındaki adımlarımız sadece ülkemiz için değil, tüm bölge için fırsatlar sunuyor. Çok taraflı ulaştırma güzergahlarının merkezinde konumlanan Türkiye, Avrupa’nın kesintisiz tedarik zincirlerinin muhafazasına ciddi katkı sağlıyor.” dedi.

– “2022’den bu yana ilk kez önemli fırsat penceresi aralandı”

Ukrayna’da silahların susması ve barış zeminin oluşturulması için kritik dönemeçte olunduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

“Geçmişte olduğu gibi bugün de kapsamlı bir ateşkes öncelikli olmak üzere çözüme dönük çabaların her birine katkı sağlıyoruz. Sürecin hassasiyetine binaen bir dayatmada bulunmaksızın tarafların teşvik edilmesi, adil ve kalıcı barışa ulaşılması bakımından çok önemlidir. Sayın (Donald) Trump, (Vladimir) Putin ve (Volodimir) Zelenskiy ile ayrı ayrı görüşmelerimiz oldu. Sayın (Emmanuel) Macron ve (Giorgia) Meloni beni aradılar. Zelenskiy dün Ankara’daydı. Kendisiyle görüşmemiz sonrasında teknik görüşmelere başlama kararı aldık. Mart 2022’den bu yana ilk kez akan kanı durdurma noktasında önemli fırsat penceresi aralandı. Nitekim şu anda İstanbul’da Dışişleri Bakanımın riyasetinde görüşmeler Rusya, Ukrayna, Türkiye arasında devam ediyor. Bunun heba edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Gelinen aşamada barışın süratle tesisi için Ukrayna ve Rusya arasında diyalog kanallarının açık tutulması için buradaki tüm ortaklarımızın desteğine güveniyoruz. Her zaman ifade ettiğim gibi adil bir barışın kaybedeni olmayacaktır. Türkiye, bu süreçte üzerine düşenleri yapmaya devam edecektir.”

– “Ateşkes için Avrupa’nın gereken ilgiyi göstermesini bekliyoruz”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze’de 20 aydır eşi görülmemiş bir insani felaketin yaşandığına, her gün çoğu çocuk ve kadın onlarca masumun katledildiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:

“Buna ‘dur’ demek, ‘artık yeter’ demek mecburiyetindeyiz. Netanyahu’nun uzlaşmaz, saldırgan ve kibirli tutumu, Gazze ile birlikte tüm bölgemizi burada yaşayan farklı inançlardan insanları da tehlikeye atıyor. Gazze’de ateşkesin tesisi için de Avrupa’nın gereken iştiyak ve ilgiyi göstermesini bekliyoruz. Gazze’de 2 milyondan fazla insanın açlığa mahkum edilmesi karşısında uluslararası camianın eylemsiz kalması ne vicdani kıstaslarla ne insanlık onuruyla bağdaşmaktadır. Kalıcı ateşkesin yanı sıra insani yardım sevkiyatının teminat altına alınması ve Gazze’nin yeniden yaşanabilir hale getirilmesi için de tüm imkanlarımızı seferber etmeliyiz. Esas hedefimiz ise sürdürülebilir tek çözümü teşkil edecek olan iki devletli çözümü hayata geçirmek olmalıdır.”

– “İşbirliğini sağladığımızda üstesinden gelemeyeceğimiz tehdit kalmayacak”

Suriye’de yaklaşık 14 yıldır süren çatışmaların sona ermesiyle yeni ve umut dolu bir sayfanın açıldığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:

“ABD Başkanı Sayın Trump’ın Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldıracağını duyurması, Suriye’nin bir an önce refaha kavuşması için atılmış çok kıymetli bir adımdır. Bu kararıyla Sayın Trump, bölgesel istikrara ve kalkınmaya verdiği önemi bir kez daha göstermiştir. Söz konusu kararın diğer ülkelere de örnek olmasını diliyoruz. Avrupa Birliği tarafından sabık rejime yönelik getirilen yaptırımların aynı şekilde ivedilikle kaldırılmasını, yeniden imar faaliyetleri için mali destek sağlanmasını bekliyoruz. Elbette bu destek ülke dışındaki Suriyelilerin gönüllü, onurlu ve güvenli geri dönüşlerini de hızlandırıcı bir etki yapacaktır.

Belirsizliklerin arttığı mevcut ortam, bizleri ortak çözümler etrafında kenetlenmeye mecbur kılıyor. Dayanışmayı, kaynaklarımızı iyi kullanmayı ve samimi işbirliğini sağladığımızda kıta olarak üstesinden gelemeyeceğimiz tehdit ve sınama kalmayacağına canıgönülden inanıyorum. Bu düşüncelerle toplantımızın güvenli, müreffeh ve istikrarlı bir Avrupa için hayırlar getirmesini temenni ediyorum.”

Devamını Oku

Trending

Reklam