Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

Cumhurbaşkanlığı, “Kıbrıs Haber Ajansı’nın”, “Cumhurbaşkanı Tatar’ın, iki devletli çözüm önerimiz dünyada yankı bulmadı ifadelerini kullandığı şeklindeki haberini” yalanladı

Published

on

Cumhurbaşkanlığı, Güney Kıbrıs’taki “Kıbrıs Haber Ajansı”nın Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile yapılan röportajda “Cumhurbaşkanı Tatar’ın, iki devletli çözüm önerimiz dünyada yankı bulmadı” ifadelerini kullandığı şeklinde yapılan haberi, ses kayıtlarını deşifre ederek yalanladı.

Cumhurbaşkanlığı Basın Bürosu, “Kıbrıs Haber Ajansı”nın gerçeği çarpıtarak haber yaptığını belirtti.

Cumhurbaşkanlığı Basın Bürosu yaptığı açıklamada, söz konusu röportajın tam metnini kamuoyuyla paylaştı.

Cumhurbaşkanlığı’nın gönderdiği röportajın tam çözümü şöyle:

“Soru: İlk sorumuzla başlayalım, iki devletli çözümle başlayalım. Liderliğinizin ilk döneminden beri seçim döneminizden beri bu ideal temelinde bir sorum var. Görebildiğimiz kadarı ile sizin ısrarlı tavırlarınız, Ankara’dan gelen ısrarlı mesajlara rağmen şu ana kadar özellikle AB ve uluslararası toplum nezdinde bir etki yaratmış değil en azından bir kabul görmüş değil bu iki devletli çözüm. Bu gerçeklik temelinde bundan sonrası için Kıbrıs meselesinin geleceği için sizin vizyonunuz, sizin düşünceleriniz neler?

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar: Biz gerçekçi bir siyaset seslendirdik çünkü evet uluslararası toplumda sıkıntılarımız olabilir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları var orda duruyor ve bunlar etkiliyor ve Avrupa Birliği dediğiniz elbette güçlü bir blok ama bunun içerisinde Yunanistan var Güney Kıbrıs Rum yönetimi var özellikle Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine nasıl alındığını çok iyi biliyorsunuz. Bize göre bu çok büyük bir hayal kırıklığıydı. Avrupa Birliği ile bizim ilişkilerimiz de iyiydi Türkiye Cumhuriyeti’nin de gayretleri vardı. Annan Planına hayır diyen taraf mükâfatlandırılıyor bizler Kıbrıslı Türkler evet diyor neticede izolasyonların kaldırılması gündemdeydi onlarda kaldırılmadı dolayısı ile büyük bir hayal kırıklığı vardır Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde. Bütün bunlara baktığımızda Annan Planından sonra Crans Montana’daki gayretlere ve orda garantör ülkelerinde katıldığı toplantıların hiç netice vermeden masanın devrilmesiyle yine bir sürecin kapandığını ve bir önceki Cumhurbaşkanı Akıncı ki benim rakibimdi o bile ‘işte bu neslin bu son denemesiydi maalesef burada netice alamadık’ ve kendisinin de ifadesidir ‘bu iş iki devlete gider’ ve bunu bizim muhalif gazetesi Yenidüzen gazetesi manşete çekmişti. Ondan sonra kendisi tekrar gündeme gelmek için Berlin’deki toplantıdan sonra diğer tarafa yönelik birtakım tekrar zig zag yaptığını biliyorum ama ben Ulusal Birlik Partisi Başkanı olarak o zaman, Kuzeyin en büyük partisi yaptığımız değerlendirmede 50 seneden beridir sizin eski Dışişleri Bakanınız rahmet diliyorum Nikos Rolandis ‘15 kez uluslararası toplumun Birleşmiş Milletler nezdinde kapsamlı müzakere planlarında nasıl oldu da hepsine hayır demeyi başardık’ Güney Kıbrıs olarak ve giderek yerleşen algı Rumların esasında eşitlik temelinde bir federal antlaşma değil onların istediği özellikle Avrupa Birliği içerisinde ki Avrupa Birliğine girmeleri de başka bir soru işaretidir çünkü Annan Planından sonra nasıl olurda Kıbrıs meselesi çözülmeden ve Türkiye’nin onayı olmadan garantör ülke olarak Avrupa Birliği’ne alınıyor ve ondan sonra iş daha da karışık bir hal alıyor. Avrupa Birliği içerisinde işte Rumların çoğunluk olarak Türkleri günün sonunda bir bilinmezliğe sürükleyecekleri bir süreç ve ‘sıfır asker sıfır garanti’ bu Crans Montana da söylendi. Sıfır asker sıfır garanti demek Türkiye’nin garantörlüğünün modasının geçtiği gerekçeleriyle ortadan kaldırılması, askerinde çekilmesi çünkü Kuzey ve Güney, Avrupa Birliği’ne üye olacak Türkiye Avrupa Birliği dışında bir ülkedir ve askerini de çekecek. Şimdi Kıbrıslı Türkler, yaşadıklarıyla geçmişiyle ister kabul etsinler ister etmesinler 60 antlaşması kurulduğunda o zamanın lideri Makarios açık ve net biçimde ki bu kayıtlardadır ‘bu bir sıçrama tahtasıdır, hedef Enosis’tir’. Ondan sonra bu memlekette Kanlı Noel yaşandı böyle anlatmak da istemiyorum böyle yara deşer şeklinde ama çok büyük kayıplarımız oldu, insan kayıplarımız. Bizim Kıbrıs Türklerin kayıplarımızın hemen hemen hepsi 74 öncesindendir. Sizin kayıplarınız 1974 ile başlar. 1974’ün 15 Temmuzunu da daha dün andık neticede orda bir iç savaş oldu. Yunanistan’daki cunta ile buradaki iş birlikçileri, Makarios’un adamlarına karşı o iç savaşta da insanlar kayboldu. Şimdi inşallah onların akıbeti de bulunur ama bütün bunları Türk tarafına mal etmek doğru değildir. Bu çok önemlidir ve ben bunu her zaman hatırlatmak istiyorum. Kıbrıs Türklerinin kayıpları 1974 öncesidir. Kıbrıslı Rumların Temmuz 1974’te iç savaşta bilahare 1974 Barış Harekâtı dediğimiz harekatın içerisinde de birtakım olaylar yaşandı. Sayın Bülent Ecevit, çok sosyal demokrat bir kişiydi. Buraya askerini gönderirken bu darbe netice itibarıyla çünkü Türkiye Cumhuriyeti garantör ülke olarak meşru zeminde müdahale hakkı vardı, tekrar düzeni kurmak için ve soydaşlarını korumak için, mal ve can güvenliği için geldiğinde barış seslendirmesiyle geldi. ‘Barış götürüyoruz hem Türklere hem Rumlara’. Ben hep geçmişe bakmak istemiyorum önümüze bakmak lazım.

Benim şu anda size söyleyeceğim teşekkür ederim bu mülakat için, sizi daha öncede de tanıdım röportajımız oldu. Önemli olan birbirimiz anlamaktır biraz empati yapmaktır. Bu yaşananlardan sonraki 1960 yılında da büyük emekler ve gayretler sonrası bir antlaşma ortaya çıkmıştı ve ne oldu belli. Şimdi bir de tabii Avrupa Birliği ile yine kendi arkasına bir güç alıyor neticede bir devletler topluluğu ve Yunanistan’la birlikte onun içerisinde Türkiye Avrupa Birliği’nde değil. Şimdi geçenlerde NATO zirvesinde ve öncesinde Sn. Erdoğan’ın konuşmaları vardır hedef olarak ve biz de bunları tabii ki memnuniyetle izliyoruz ama neticede o gün ne gün olur bilemeyiz. Fakat Kıbrıs Türk halkı, Türkiye Avrupa Birliği’nde olmadan böyle önerildiği şekliyle iki toplumlu iki bölgeli federasyon çerçevesinde Avrupa Birliği’nde kaybolur gider. Orda Türkiye yok, orda Türk askeri yine bizim güvenliğimizi koruyamayacak ve oradaki pozisyonlar ve durumlar serbest dolaşım, serbest yerleşim, serbest sermaye hareketleri kuzeyde de çok büyük etki yaratır ve Kıbrıs Türk’ü büyük bir risk ve macera ile karşı karşıya kalır. Dolayısıyla bizim ayaklarımızın yere sağlam basması lazım. Biz şu anda bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü ve güvenliğimizi Kıbrıs’ın kuzeyinde barış ve huzur içerisinde yaşamamızı büyük bedeller ödeyerek kazandık. Bunu bizim Rum komşularımızın iyi takdir etmeleri lazım. Kişi olarak kimseye bir düşmanlığım yoktur. Ben İngiliz okulunda okudum. İngiltere’ye gittiğim okulda da Rum arkadaşlarım vardı. Cambridge mezunuyum. Orada da Rum arkadaşlarım vardı. Yıllarca çalıştım. Charter accountant oldum ve Rum arkadaşlarla birlikte çalıştım, kurslara gittim, birlikte sınavlara girdim. Halen güneyde dostlarımız vardır. Biz barış ve huzurun ve Kıbrıs’ın her türlü yaşamının devam etmesini isteriz. Onun için gelinen aşamada yaşadıklarımızdan sonra bizim şu aşamada görebildiğimiz, madem 1963’te bu odada (Cumhurbaşkanlığı) o Kanlı Noel’den sonra kurulun Kıbrıs Türk devleti şu anda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti noktasına kadar gelmiştir. Yani bizim devlet esasında, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağı olan Kıbrıs Türk halkı üç sene Kıbrıs Cumhuriyeti içerisinde, daha sonra bu odada kurduğu devleti şu anda KKTC olarak baktığımızda 60 yıldır devlet sahibiyiz. İlk üç yılı da sayarsak, güneydeki devlet 63 yaşında, biz de 63 yaşındayız. Çünkü İngiltere adadan ayrılırken, bu cumhuriyeti bize bıraktı. Biz şu anda güneyde kalan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin içerisinde barındırılamadık. Her türlü olaylar oldu. En doğal hakkımızdı kendi devletimizi kurmak. Uluslararası jargona göre, insan haklarına göre her halk ayrı bir halk olarak elbette kendimizi görüyoruz. Dinimiz, dilimiz, kültürümüz, geçmişimiz, tarihimiz, kaderimiz, ödediğimiz bedeller bir halk olarak sadece Kıbrıs’ta değil bugün İngiltere’de, Avustralya’da, Türkiye’de, Kanada’da ve dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan insanlarımız vardır. Milyonlarca insanımız var. Ondan fazla şairimizin dediği gibi toprağın altında da vardır. Gelmiş geçmiş bizim insanlarımız, şairlerimiz, sanatçılarımız, folklorla uğraşan insanlarımız yani bir halk olarak Kıbrıs Türkü’nün verdiği mücadeleye herkesin saygı duyması lazım. Gelinen aşamada ve dünyadaki evrensel gelişmelere bakıldığında Yugoslavya ve Çekoslovakya gibi dünyanın bazı ülkelerindeki ayrılıkçı akımlara yükselen milliyetçiliğe bakıldığında biz artık bu adada iki devlet temelinde (Anlaşma) olması gerektiğini çünkü zaten burada 60 yıldır bir devlet vardır. Onun öncesine gittiğimizde çok tarihi karıştırmaya gerek yok ama Kıbrıs’ta kendi meclisimiz, kendi ayrı belediyelerimiz vardı. Osmanlı dönemine gitmiyorum. 1571’den İngiltere’ye kiralanan kadar 1923 Lozan Anlaşması’na kadar buradaki idare Osmanlılardaydı. Her zaman kendi kendini yönetebilmiş bir halkın seçilmiş bir cumhurbaşkanı olarak ben şu anda dünyanın hiçbir ülkesiyle Türkiye Cumhuriyeti hariç görüşemiyorum. Bu çok ağrıma gidiyor. İnsan haklarına aykırıdır. Demokrasiye aykırıdır. Her türlü adaba da aykırıdır. Madem ben ayrı bir halkım, siz bunu çok iyi bileceksiniz. Bugün AB içinde görüyorum, Kıbrıs Rum lider Hristodulidis gidiyor ve orada Almanya, Fransa ve diğer ülkelerle yan yana durabiliyor. Neden? Nüfusumuz bir milyonun altında olsa da ayrı bir halkız ayrı bir devletiz. Şimdi ben kendi ülkemde tabii ki ayrı bir halkım. Bunu kimse tartışmaz. Ayrı bir devletim var. Geçmişte yaşadıklarımıza baktığımızda dediğim gibi 1960 anlaşmalarının içerisinde yazıyor zaten. Kıbrıs’ın anayasasına baktığınızda, iki ayrı egemen müktesep doğal hakkı olan iki ayrı etnik grup vardır. Şimdi madem anayasa beni öyle tarif ediyor, elbette onun dışına silah zoruyla atıldıktan sonra kendi devletimi kurma hakkım vardı. Bu benim en doğal hakkımdı. “Inherent right”tan yola çıkarak şu anda bu noktalara geldik. Dolayısıyla barış ve huzurun devamı için mutlak suretle bu zeminde bir anlaşma en gerçekçi yoldur. Bakınız diğer taraf halen iki bölgeli, iki toplumlu federasyon istiyor. AB her zaman komplikasyon getirmiştir. Kıbrıs meselesi çözülmeden AB’ye giriliyor. Bir de Türkiye dengesi vardır. Türkiye burada bir güçtür. Bölgenin en büyük lider ülkesidir. İskenderun’dan Ege adalarına kadar 2 bin km sahil şeridi vardır. Doğal kaynaklardan bahsedilmektedir. Hem Kıbrıslı Türklerin hem Türkiye’nin hakkı hukuku bütün bu gelişmeler bambaşka bir dinamik de devreye girmiştir. Dolayısıyla Lozan Antlaşması’na giderseniz, Kıbrıs kuruluş anlaşmalarında da Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlar ama aynı zamanda anavatanlar dengesi de söz konusudur bu bölgede. Türk-Yunan dengesi çok önemlidir. İngiltere tabii kendi çıkarlarını korumak suretiyle bana göre kendileri avantaj elde etmişlerdir. 1923 Lozan Antlaşmasında, 37 yılda İngiltere Kıbrıs’ta iki tane “Sovereign bases” egemen üs almışlardır. Orada bütün hakkı hukuku deniz yetki alanlarına kadar hava sahasına kadar elde etmişlerdir. Kıbrıs Türklerinin 1571’den bu yana bu topraklardaki mücadelesi, ödenen bedelleri var ve biz halen egemenliğimizi almaya çalışıyoruz. Bana göre, ben egemenliğimin tanınması kelimesini kullanmıyorum çünkü benim egemenliğim zaten mevcuttur. Egemenlik doğal olarak gelişir, tarihi köklerden süreçten gelişir ve zaten 1960 antlaşması ile de bu anayasaya yazılmıştır. Ben mevcut olan egemenliğimin kabul edilmesini talep ediyorum. Dolayısıyla iş bu noktada egemenlik ile devlet örtüşür. Egemensen ve kendi kendini yönetirsen devlet, ama benim burada söyleyeceğim bu küçük bir adadır, bizlerin halklarının menfaatleri için geleceği için çıkarları için gençlerimizin umutla geleceğe bakmaları için her türlü alanda işbirliği yapmak lazım. Bu iş birlikleri de iyi bir diyalog, iyi bir iletişimdir. O bizde var. Biz bugün çok kolay iletişim kurabiliyoruz. Gerçekten bizi anlayan bizlerle her türlü samimiyeti kurabilecek bir Güney Kıbrıs’ın olduğunu ben şahsen düşünmekteyim. Geçmişte yaşananlar vardır ve bütün bunlar bize ikazdır. Geleceğe yürürken, sağlam temeller üzerine bunu inşa etmemiz lazım. Bu çağda herkesin evrensel ölçekte kişisel gelişimi, halkların duygusallığı yanında artık ilimle, iletişimle her türlü medeniyet kavramı ile birlikte geleceğe yürüyebilmemiz lazım. Bu da bu temelde olur. Madem ki iki ayrı devlet bu kadar yıldır ayrıdır ve yan yana komşuluk çerçevesinde bu işi sürdürebiliyoruz, bu temelde ama işbirliği önemli, doğal kaynaklar konusunda işbirlikleri yapılabilir.

Soru: Olur da bir mucize oldu ve Rum tarafından bir değişim söz konusu oldu, gündeme geldi sizin temas ettiğiniz gerçeklik bir şekilde kayıtlara geçti ondan sonra neyin müzakeresini yapacaksınız?

Biz söyledik neticede bir antlaşma lazım. Bizim için barış çok önemli. Barış 1974’te geldi. 1974’ten sonra kimsenin burnu kanamadı, çatışma olmadı. Savaşlar olmasın tabii, barış çok önemli çoluk çocuğumuz için, gençlerimiz için bu topraklardaki her türlü yaşam için yatırım için ekonomi için sosyal hayat için en önemlisi çatışma olmaması lazım. Bugün Türk askeri buraya gelmeseydi, bizim elimizde olmayan sebeplerle çatışma olabilirdi. Bu da çok kötü olurdu. Daha da fazla insanlarımızın göç etmesine evet Kıbrıslı Türkler göç etti evet Rumlar da göç etti. Acılar yaşandı bu acıların yaşanmaması için işte buradaki askerin, işte Türk askerini görmüyorsunuz. Biz bile görmüyoruz ama onların caydırıcı güç olarak burada olması belli ki bu çatışmayı engelliyor. Karşı taraf bizi anlayıp empati yaparsa bu win win kazan kazan dediğimiz noktada evet bir antlaşma olabilmesi için bir kere Türkiye Cumhuriyeti Güney Kıbrıs Rum Yönetimini tanıyacak şimdi tanımıyor. Bu olduğu gün Türkiye’nin her gün gelişen her gün hacmi büyüyen bütün limanları Rum tarafına açılacak. Büyük bir gemicilik vardır Güney Kıbrıs’ta.

Bütün bu limanlar Rum gemilerine açılacak. Bugün bu Rum gemileri hiç de küçümsenecek sayıda değildir. Biliyorsunuz büyük bir gemicilik vardır Güney Kıbrıs’ta bu da sizin başarınızdır. Ben hep söylerim Kıbrıslı Rumlar başarılıdır. Kıbrıslı Türkler de başarılıdır. Çok haksızlıklara uğradık. Hala daha ambargolar var. Direkt uçuş yok, ihracat yok. Hep Türkiye üzerinden yapabildiğimiz kadarıyla yapmaya çalışıyoruz. Hep engellemelere rağmen görüyorsunuz, biraz dolaştığınızda burada da bir başarı var. Yurt dışında da bizlerin bildiği tanıdığı insanlar vardır. Fırsat verildi mi Kıbrıslı Türk olsun, Rum olsun başarıyor. Bu insanların önünü açmak için ilk limanların önünün açılması, hava sahasının açılması (gerekir). Bugün hava sahasının açılması ta Uzakdoğu’dan, Rusya’dan her yerden direkt Türkiye’nin hava sahasından kuzeyden süzülerek Larnaka’ya inmek belki saatler belki pahalı akaryakıtın olduğu dönemde uçak fiyatlarının inmesine kadar potansiyel yaratacaktır. Limanlarla birlikte cruise gemileri, Türkiye’nin 85 milyon gelişen ve turizme çok yakın ilgili çok sayıda Türk, Yunan adalarına gider. Şimdi tabii ki Kuzeye de geliyorlar ama böyle bir ortamda Kuzey ve Güney birlikte pazarlanacak. Türk turistlerle ticaret artacak, legal hizmetler artı diğer birtakım şirketlerin kurulmasıyla nasıl Ruslara büyük hizmetler verdi, bir expertise var güneyde, Türk dünyasıyla da çalışılabilecek. Sadece Türkiye Cumhuriyeti değil onun arkasında Azerbaycan’dan Kazakistan’a kadar büyük bir potansiyel vardır. Bütün bu potansiyelden Güney Kıbrıs’taki Rum kardeşlerimiz de yararlanacaktır. Müzakere süreci bizim BM’nin Güvenlik Konseyi ve Genel Sekreterin de tekrar teyit ettikleri gibi, Genel Sekreterin en azından ortak zemin bulunduğu takdirde, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statünün teyidi ile, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bunu söylemiştir. Türkiye Cumhuriyeti, garantör ülkedir, bölgenin en büyük ülkesidir. Söz hakkı vardır. Yani ‘Tatar Türkiye’nin emri altındadır’ şeklinde sürekli olarak bizim muhaliflerin, hem de Güney Kıbrıs’taki basının yazıları, doğru değildir. Ben UBP Genel Başkanıyken, UBP’deki en üst uzmanlarla oturup konuştum, tartıştım ve özellikle Crans Montana’dan sonra gelinen süreçte ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu süreçte artık yeni bir siyaset ve yeni bir müzakere süreci başlamalıydı. Çünkü biz artık aynı hikayeleri gidip duymaktan bıktık usandık. Annan Planı döneminde büyük fırsatlar kaçırıldı. Crans Montana’da da öyle. Yeni bir sistem ve yeni bir anlayış noktasına o yüzden geldik. Bu noktada, benim ortaya koyduğum bu siyaseti, Türkiye destekledi. Yani Türkiye bana emir verdi diye bir şey yok. Bu siyaseti ben gündeme getirdim ve inanarak gündeme getirdim. Eğer biz Kıbrıslı Türkler bunu başarırsak, Güney Kıbrıs’tan böyle bir anlayış görürsek, güçleneceğiz, kendi devletimizi daha yaşamsal hale getirebileceğiz. Komşuluk ilişkileriyle asırlar sonra bu ülkede çok daha iyi koşullarda yaşayabiliriz. Eğer bir antlaşma olmaz ve Kıbrıslı Türkler hep ezilir, itilirse ve burada başka seçenekler doğarsa, o zaman Kıbrıslı Rumlar da düşünsün. Çünkü bu mesaj önemli bir mesajdır diye düşünüyorum.

Soru: Belki bu kabul olur gerçi Rum tarafından böyle bir çıkış beklenmiyor. Eğer olmazsa resmi bir müzakere sürecine önümüzdeki aylarda geçilemeyecek. Yolunuza nasıl devam edeceksiniz? Güven Arttırıcı Önlemler ile mi devam edeceğiz?

Cumhurbaşkanı Tatar: Bir kere ben her türlü konuşmaya hazırım fakat Güven Arttırıcı Önlemler konusunda dikkat edilmesi gereken şudur: Biz Kıbrıs Cumhuriyeti’nin otoritesini kuzeye yayıp, Kıbrıs Türk halkının egemenliğini çiğneyecek herhangi bir öneriye onay vermeyiz. Çünkü bazı Güven Arttırıcı Önlemlerin altında yatan plan, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin onayı ile olacak. Kıbrıslı Türklerin egemenliği de onun altında ezilecek.

Soru: Güneyde de benzer endişe var. Onların statüsünü yükselteceğiz…

Cumhurbaşkanı Tatar: Benim statüm var zaten. Ben meşru ve tarihten gelen haklarımla 1960 Antlaşmaları ile bir uluslararası anlaşmaya dönüşen altında Makarios’un, Dr. Fazıl Küçük’ün, İngiltere’nin, Türkiye’nin ve Yunanistan’ın imzası olan ve bana meşruiyet kazandıran ve onun içerisinde Kıbrıs Türk halkı, Rum halkı kadar egemendir diyen bir anlayış vardır. Anlaşmanın ruhu budur. İngiltere Parlamentosu’ndan müzakere tutanaklarını okuduk. Macmillan diyor ki, ‘Biz çekildiğimizde acaba ne olacak? Acaba çatışma potansiyelini önlemek için baştan taksim mi konuşsak?’ O zaman adada herkes karışık yaşıyordu. Bu işi yapmak mümkün değildi. Taksim o zaman mümkün değildi ama konuşuldu. Çatışma potansiyeli öngörüldü. Çünkü EOKA’cılar vardı, Grivas vardı. Biz çocukken, Yorgacisler vardı, Papadopuloslar vardı. Makarios’a kaç defa suikast yaptılar. Kendi aralarında kavgalar vardı. Bir an evvel Yunanistan’a bağlamak isterlerdi. Bütün bunları şu anda aklım geçmişte kaldı diye söylemiyorum. Bunlar gerçektir. İhtilaf, çatışma , kavga buradan başlar. Başından Megali İdea dedikleri zihniyetle adayı bir an önce Yunanistan’a bağlamak istediler. 15 Temmuz 1974’te ben İngiliz Okulunda öğrenciydim. Ne olduğunu gördük. Bir an önce Yunanistan’a bağlanmak için Makarios’u bile darbe ile indirdiler. Çünkü Makarios yavaş yavaş ENOSİS’ten yanaydı. Ben bunu öğrencilerle okulda konuşuyordum. Ne istersiniz? (Diye sorduğumda )ENOSİS (yanıtını alıyordum). İş bu noktaya geldikten sonra tabii coğrafyanın da jeopolitik konjonktür değişiklikleri ile Türkiye elbette güçlü bir noktada olarak her zaman Kıbrıs Türkü’nün yanında oldu. Hiçbir zaman buranın Yunanistan’a bağlanmasını hazmedemedi ve müsaade de etmedi. 1967’lerde de çıkarma yapmaya çalıştılar. Johnson’un mektubu durdurdu ama 1974’te durduramadılar ve Türkiye geldi. O günden bugüne bu şekilde devam ediyoruz.

Evet biz iş birliği istiyoruz. İnanıyorum ki hem Kıbrıs Türk halkına, hem Kıbrıs Rum halkına iş birliği enerji konularında, yenilebilir enerjide, su projesinde… Türkiye’den getirilen su ileride artırılabilir çünkü orada muazzam bir doğa mucizesi vardır. Toroslara yağan karların erimesiyle binlerce kilometrelik karların erimesi Akdeniz’e akıyor. Akdeniz’e akan suyu barajlar yapılarak, Dragon çayı dedikleri ve Anamur’daki Alaköprü Barajı ile 40 mil boru ile buraya getirilmiştir. Oradaki barajı görüyorsunuz, bütün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bu suyu borularla dağıtabildik. Şimdi tarıma da kullanıyoruz. İleride benim temennim bir anlaşmayla bu su için bir boru daha çekilebilir. Tabii Türkiye Cumhuriyeti ile konuşmak lazım. Ama ben 1 Temmuz’da bu öneriyi yaptığımda, Türkiye Cumhuriyeti’nin de, Tayyip Bey’in de onayını aldım. İleride bir anlaşma olursa ve enerji meselesinde yenilebilir enerji, kablo meselelerinde suyu da birlikte paylaşabiliriz.

Soru: Doğal gazda da… Güneş enerjisi de var…

Cumhurbaşkanı Tatar: Kablo ile bağlandığında muazzam bir projedir. Şu anda biz kablo ile bağlanmaya çalışıyoruz. Biliyorsunuz 40 mil uzaklıktaki kabloya bağlanma sizin o taraftan 700 mil uzaklıktaki Yunanistan üzerinden Avrupa Birliği’ne bağlanmak çok pahalıdır. Çok zordur ve uzun süreçtir. Ama bu dediğim hemen olabilir ama keşke bunu birlikte yapabilsek. Birlikte yapabilsek potansiyeli çok daha yüksek proje olurdu.

Soru: Kapılar meselesi de vardı…

Cumhurbaşkanı Tatar: Kapılar meselesi basit işler. Bir de Haspolat’ta açılabilir. Güney’e çok yakın. Ticari araçların Yeşil Hat Tüzüğü bağlamında ticareti artırır.

Soru: Kaymaklı’da da olamaz mıydı?

Cumhurbaşkanı Tatar: Kaymaklı, askerlerle de konuştuğumuzda güvenlik meseleleri var. Metehan mesela başarılı bir kapıdır. Ledra Palace sadece diplomatik geçişler içindir. Ticari olması için önerdik. En azından taksiler girsin. Ama kabul etmediler. Metehan başarılı ama sıkışıyor. Şimdi ticari araçlar da oradan geçer. Haspolat’ta da kapı açarsak rahatlar. Şimdi biz Haspolat’ı önerdik inşallah kabul ederler. Çünkü bence Rum ve Türk halkı memnuniyet duyacaktır.

Soru: Eylül ayında BM’de üçlü bir görüşme olacak…

Cumhurbaşkanı Tatar: Şu anda bana öyle bir bilgi gelmedi ama BM Genel Sekreteri herhalde değerlendirecek. Biz resmi müzakerelere geçmek için söylediğim noktadayız. Ortak zemin oluşması için egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü. Bunlar bizim için önemlidir, bunlar kabul edildiği takdirde teyit edildiği takdirde olabilir, az önce anlattığım çerçevede.

Soru: Güven Arttırıcı Önlemler konusunu kapatırken sormak isterim, önümüzdeki günlerde Hristodulidis ile de röportajımız olacak, kendisine de aynı soruyu soracağız, önümüzdeki süreçte tamamen resmi müzakereler başlamasa bile karşılıklı jestler beklemek durumunda mıyız? Kıbrıslı Türklerden Kıbrıslı Rumların hoşuna gidecek bir jest ya da Kıbrıslı Rumlardan Kıbrıslı Türklerin yararına olacak bir jest beklemek durumunda mıyız?

Cumhurbaşkanı Tatar: Benim için önemli olan izolasyonların hafifletilmesidir. Sırf bir şey olsun diye günlük ufak işlerle uğraşmamak lazım. Kıbrıs Türklerinin hakkı her halkın olduğu kadar serbest seyahat özgürlüğü… Şu anda ne yazık ki Güney Kıbrıs veto ediyor diye direkt uçuş yok. Hep Türkiye üzerinden olabiliyor. Şimdi hamdolsun Ercan Havalimanı açılışı 20 Temmuz’da, büyük bir havalimanıdır. Buraya çok daha fazla yolcu gelip gidebilir. Güney Kıbrıs’tan da gelip Türkiye’ye gidebilirler. Çünkü seyahat özgürlüğü vardır. Nasıl bizim insanlarımız Larnaka’dan seyahat edebiliyor ve biz bir şey demiyoruz. Herkes serbesttir ama direkt uçuş olursa bizim için muazzam olur. Güven gelir. Kıbrıs meselesi çözülecekse günün sonunda, devamlı iletişim olması lazım. İnsanların birbirini anlaması ve empati lazım. Halkların birbirleriyle ne olup bittiğini görmeleri lazım. Bugün direkt uçuş olsa Kıbrıs Türkü özgüven kazanır. Bu özgüvenle, ileride Kıbrıs meselesi daha kolay çözülür. Sen bastırırsan ve özgüveni kazanmayız ekonomik olarak gelişmeyiz. Bir antlaşmanın başarılı olabilmesi için anlaşmanın yapılması yeterli değil, anlaşmanın sürdürülebilir olması lazım. Sürdürülebilir olması için iki taraf arasında eşitlik lazım. Şu anda ambargo ve izolasyonlar altında olan KKTC, eşit noktaya gelememiştir çünkü büyük bir tecrit ve kısıtlama ile karşı karşıyayız. Güney’e baktığınızda en büyük başarınız turizmdir. Cruise gemileri gelir gider, milyonlarca insan Larnaka’da, Limasol’da çarşıya iner. Turizm faaliyetlerinde direkt uçuşlar bugün İngiltere’nin çeşitli havalimanlarından üç buçuk saat sonra Larnaka’ya inebilir. Ticaret yapabilir. Büyük bir potansiyel var dolayısıyla biz yeteri kadar gelişemedik bizde yok. Bunları söylerken bunu anlamanız lazım. Kıbrıs Türkü milli siyaset gereği ezilse de kakılsa da itilse de, taviz vermez. Çünkü biz bu egemenliği bütün bu ulusal kimliği ve hepimizin tarif ettiği gibi milli davamızı kolay kazanmadık. Varlığımız çok önemlidir. Gelecek kuşakların kendi kimlikleriyle yetişebilmeleri, Kıbrıs Türk varlığının bu topraklarda devam edebilmesi için ayaklarımızın yere sağlam basması lazım. Şimdi hamdolsun, o zemini yakaladık. Ekonomik konularda bu izolasyon ve ambargolardan dolayı karşı karşıya kaldığımız büyük haksızlıklardan kurtulmak için esas milli meselede taviz verme niyetinde olamayız. Bunu da karşı tarafın anlaması lazım. Karşı tarafta bir zihniyet var. Bunları biz biraz daha cezalandıralım da en son bizim noktaya gelecekler, teslim olacaklar. Yoktur öyle bir şey. Bu saatten sonra teslim olma yoktur. Karşı tarafın medeni birtakım evrensel değerlerle bu süreci en iyi şekilde değerlendirmesi lazım. Yani bu şekilde ilişki bizleri ileriye taşıyamaz. İleriye birlikte yürüyebilmek için taşınabilmek ve ‘co-existence’ dediğimiz iki ayaklı bir varlıkta Kıbrıs Türk halkının da Rumlar kadar egemen olduğunu ve bu nüfus meselesine gelince samimiyetle söylüyorum, AB ailesine baktığınızda görüyorsunuz. Sizin nüfusunuz bilmiyorum 1 milyonu geçti mi ama Almanya, Fransa gibi AB’de duruyorsunuz, ayrı bir devlet. Ben de ayrı bir halk ve devlet olarak o eşitliği talep ediyorum.

Soru: Hristodulidis’in AB’yi dahil etme fikri hakkındaki görüşünüzü almak istiyordum. Siz cevap verdiniz aslında. Türkiye yok AB’de..

Cumhurbaşkanı Tatar: Türkiye yok AB içerisinde bir de, Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlar çok etkin, iki devlet var orada… Tüm bu AB kararları birlikte alınabildiği için ve çoğu konularda consensus olduğu için diğer AB ülkelerini de direkt etkileyebiliyorlar ve diğer AB ülkeleri de Kıbrıs konusunda Yunanistan ve Güney Kıbrıs Yönetimi ne diyorsa aynen onu teyit ediyorlar. Orada şimdi normalde 27 ülke var. Yunanistan ve Güney Kıbrıs iki ülke, 25 ülke de Yunanistan ve Güney Kıbrıs ne diyorsa yapıyorlar. Çünkü onların da dertleri olduğunda Yunanistan ve Rum yönetimi onlara destek olurlar. Güney Kıbrıs Rum yönetimi nasıl Avrupa Birliği’ne girdi? Biz çok iyi biliyoruz. O zaman Annan Planı’ndan sonra 10 tane ülke alınacaktı. Yunanistan dedi ki Güney Kıbrıs’ı almazsanız ben onları onaylamam. Ve dolayısıyla çoğu böyle bir komplikasyonun doğacağını bile bile Türkiye ile ilişkiler zarar görecek, haksızlık çünkü Kıbrıs konusu daha çözülmedi, haksızlık çünkü Kıbrıs kuruluş anlaşmalarında diyor ki ‘Türkiye ile Yunanistan’ın birlikte olmadıkları bir ülkeler topluluğuna Kıbrıs giremez’. Anayasada böyle diyor ve buna rağmen alındı çünkü veto ettiler. Dediler ki Yunanistan kabul etmeyecek diğerlerini, Güney Kıbrıs girmezse. Yani AB ilişkileri böyle. 25 ülke ‘dur bakalım Kıbrıs Türklerine haksızlık yapıyorsunuz, bu anlaşma böyle olmaz’ demez. Çünkü birlikte hareket ederler. Her kararda consensus olması lazım. Her ülkenin kendine göre bir derdi vardır. O derdin çözülmesine Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin desteğini ister. Karşılıklı birtakım anlayışlarla bir blok… Bu blok taraftır. O blok sübjektiftir, objektif değildir. Ben AB karşıtı değilim. Benim gerekçem var. AB’yi severim. Anavatanım Türkiye ve o dedi ki ‘hedef AB’. Ben Kıbrıs Türklerine baktığımda biz medeni insanlarız. Kıbrıslı Türkler ruhen batıya dönük medeni insanlardır. Eğitim almış, Oxford, Cambridge, Londra her yerde Türkiye’nin en iyi üniversitelerinde okumuş. Her yerde başarılı olan, lisan bilen, kültürüyle sanatıyla her türlü değeriyle biz bu ülkede başarılı insanlarız. O nedenle o saygıyı görmek durumundayız. Benim gençlerim vardır. En iyi müzisyen, en iyi sanatçı, en iyi sporcu, en iyi edebiyatçı…

Voleybolcularımızı depremde kaybettik. Bu vesileyle ben herkese iyi dileklerimi sunuyorum. Bu evlatlar bizim evlatlarımız. Hep sizin insanlarınız da bize başsağlığı diledi. Çok teşekkür ederim. O çocukları kaybettik acımız büyük. Ama hayat devam ediyor. Hristodulidis’e dedim ki deprem konusunda iş birliği yapabiliriz. Çünkü neticede maalesef deprem kuşağında olduğumuz söylenmektedir. İnşallah hiç olmaz ama olursa ne yapacağız. Larnaka’daysa ben Larnaka’ya koşacağım. Girne’de olursa sen Girne’ye koşacaksın. Bu iş için uzmanlarımız var bizim de. Çok tecrübe kazandık. Adıyaman’da da çok insanlarımız çalışmaların içindeydi. Güvenlik Kuvvetlerimiz, polisimiz, itfaiyemiz, sivil savunmamızla…Sizin de orada uzmanlarınız var. Uluslararası temasları var. Her gün teknoloji gelişir, aletler cihazlar…Medeniyettir bu. İki taraf iş birliği yapalabilir. Ben bunu önerdim, kabul gördü. BM nezdinde bir toplantı yapıldı. Dahası olsun inşallah iş birliği bu bir örnektir. Sadece deprem değil mesela yangın. Dün mesela bir yangın vardı Lefkoşa’da ben hemen talimat verdim karşı tarafla iletişime geçsin Özel Temsilcime. İletişime geçti ve dedi ki ‘biz hemen ne varsa burada potansiyel yardıma gelmek isteriz’. Yangın söndürülmüş. Güney zor kabul eder bizim yardımımızı. Yardımımızı kabul etmesi oradaki mantık nedir bilir misin… inşallah bunları yazarsın ve halk okur… Hemen mantık ‘bunların statüsü yükselir’. Kardeşim biz burada selden bahsederiz, insan ölüyor ben sana diyorum ben de yardımcı olayım isterim senin statün yükselir sonra yok diyorsun… bir yangın çıktığında ve henüz Türkiye’den yardım gelmediğinde kaç defa Anastasiadis’i aradım. Büyük yangınlar yaşadım, aradım, ‘lütfen bana yolla dedim’, yolladı. Yani bunu yapmak lazım, özgüven ve saygıyı kazanmak için bazı adımları atmak lazım. Aman kuzeyin statüsü yükselir, aman dokunmayım falan… Bu gerçekçi değil diye düşünüyorum. Ben inanıyorum ki, liderlik adım atarsa halk arkasından gelir. Ben çok fazla Rum tanırım, çok sayıda Rum bu konularda farklı düşünebilir diye düşünmek istiyorum. Neticede, ben barış, huzur ve güvenlik ve tabii ki Kıbrıs’ın gerçeklerine göre siyasette gelişmeler bekliyorum. Maraş açılımı burada önemlidir. 47 yıl kapalı şimdi açtık temizledik. Plajı açtık insanlığa açtık. Oradaki İngiliz de Rum da kim ise gelip görebiliyor. Taşınmaz Mal Komisyonu uluslararası hukukun bir parçası. Temenni ederim ki, yavaş yavaş çözülür, malını alacak olan gelir. Oturur. Burada evkaf, Vakıflar İdaresi kendilerine göre gerçekten tarihten gelen hakları olduğunu söylemektedirler. Orada bir sıkıntı var çünkü toprak benimdir, bina onundur diyor. Bunların da çözülmesiyle Maraş açılımı ile hak hukuk sahibi hakkını alır.

Soru: Önümüzdeki süreçte daha adımlar gelecek mi?

Cumhurbaşkanı Tatar: Pilot bölge açtık. Oradaki mal mülk sahipleri başvursunlar. Ben de bu süreci destekliyorum. İnşallah hızlanır. Herkes oraya girebilir. Çok sayıda Rum da gelip ziyaret ediyor, denize giriyor. Maraş’ı yaşıyor. Yoksa bildiğiniz gibi 47 senedir kapalıydı. Geçmiş dönemde başka öneriler oldu. Denktaş bey zamanında da. Verelim Ercan açılsın. Hiçbiri kabul görmediydi. Durum bu.”

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Özle Türkel Sosyal Aktivite Merkezi’nin yıl sonu gösterisi yapıldı

Published

on

By

Değirmenlik Akıncılar Belediyesi Özle Türkel Sosyal Aktivite Merkezi’nin (SAM) yıl sonu gösterisi dün yapıldı.

Değirmenlik Akıncılar Belediyesi’nden verilen bilgiye göre, Özle Türkel Sosyal Aktivite Merkezi’ndeki etkinliğe Değirmenlik Akıncılar Belediyesi Başkanı Ali Karavezirler ve bazı milletvekilleri de katıldı.

Etkinlikte Değirmenlik Akıncılar Belediyesi Başkanı Ali Karavezirler ile Cumhuriyetçi Türk Partisi Lefkoşa İlçe Başkanı, Milletvekili Devrim Barçın konuşma yaptı.

Etkinlikte resim, seramik ve ahşap atölyelerinde üretilen çalışmalardan oluşan sergiler de açıldı.

SAM öğrencileri, dans, bale, jimnastik, halk dansları gösterileri sundu.

-Barçın

Cumhuriyetçi Türk Partisi Lefkoşa İlçe Başkanı, Milletvekili Devrim Barçın, Değirmenlik Akıncılar Belediyesi’nin üretim ve eğitim alanında ortaya koyduğu çalışmaların önemini dile getirdi.

Sosyal Aktivite Merkezi’nin sadece aktivite yapılan bir yer olmadığını gördüğünü ifade eden Barçın, sevgi, emek ve umudun da var olduğu merkezde, nice çocukların yetiştirilmesini temenni etti.

-Karavezirler

Değirmenlik Akıncılar Belediyesi Başkanı Ali Karavezirler, Değirmenlik Akıncılar Belediyesi Özle Türkel Sosyal Aktivite Merkezi’nin gurur verici işler başardığını belirterek hem eğitmenlere hem de öğrencilere teşekkür etti.

“Hizmet etmek sevmekle başlar diyorum. Çünkü biz, beldemize severek hizmet ediyoruz, hizmet aşkıyla çalışıyoruz” diyen Karavezirler, bugün de bunun onur ve gururunu yaşadığını söyledi.

SAM’da yer alan seramik ile teknoloji atölyelerinin her geçen gün büyüdüğünü belirten Karavezirler, bilim ve teknoloji merkezinin kurulması için adım atıldığını belirtti.

Karavezirler, Değirmenlik Akıncılar Belediyesi’nin eğitime, kültüre, sanata verdiği öneme işaret ederek, belediyenin öz kaynaklarıyla yapılan okul binası, oyun grubu gibi eserler hakkında bilgi verdi.

Devamını Oku

Kıbrıs

Ertuğruloğlu, İİT Dışişleri Bakanları toplantısına katıldı

Published

on

By

Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, 21-22 Haziran tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) 51. Dışişleri Bakanları Konseyi (DBK) Toplantısına katıldı.

Tahsin Ertuğruloğlu, “Değişen Dünyada İİT” konu başlığıyla gerçekleşen ve İsrail’in Filistin ve İran’a saldırılarının ağırlıklı olarak gündemi oluşturduğu toplantıda bir de konuşma yaptı.

Ertuğruloğlu konuşmasında, 20 ayı aşkın bir süredir devam eden ve 55 binden fazla Filistinlinin yaşamını yitirmesine neden olan katliamın son bulması için üye ülkelerin ve uluslararası toplumun bir an önce İsrail’i durduracak adımlar atması gerektiğini, geçmişte benzer saldırıları ve acıyı yaşamış Kıbrıs Türk halkının Filistinli kardeşlerinin acısını derinden hissettiğini, uzun yıllardır devam eden Filistin sorununa çözümün, bağımsız ve egemen Filistin devletinin kabülü ve iki devlet esasıyla mümkün olabileceğini ifade etti.

Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu, dün gece Amerika’nın İran’ın nükleer tesislerine yönelik gerçekleştirdiği saldırıların, bir süredir İsrail’in Ortadoğu’daki saldırılarıyla istikrarsızlaşan güvenlik ortamını küresel boyuta taşıyabilecek düzeye getirdiğini, güvensizlik ve istikrarsızlığın ne yazık ki günümüzün düzeni haline geldiğini belirtti.

Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu Kıbrıs konusunda bir uzlaşıya varılamamasının nedeninin bazı kesimlerce iddia edildiği gibi müzakere eksikliğinden değil, uluslararası toplumun Kıbrıs Türk tarafını eşit ortak olarak görmeyi ve egemen eşit ve eşit uluslararası statüye haiz devlet olarak tanımayı reddetmeyi ısrarla sürdürmesi olduğunu belirtti.

Ertuğruloğlu, Ada’da kalıcı ve sürdürülebilir bir uzlaşının mevcut iki devlet gerçeği temelinde sağlanabileceğini vurgulayarak, tarafların egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün yeniden teyidiyle iki devlet arasında iş birliği yollarının aranabileceğini ifade etti. Bakan Ertuğruloğlu, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 77.BM Genel Kurulu’nda uluslararası topluma yaptığı ve takip eden yıllardaki genel kurullarda yinelediği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaları ve diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmaları yönündeki çağrısını hatırlatarak, İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin bu çağrı doğrultusunda somut adım atmalarını beklediklerini belirtti.

Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu, toplantı çerçevesinde, bazı üye ülke Dışişleri Bakanlarıyla ikili görüşmeler gerçekleştirdi. Ayrıca, İslam İşbirliği Gençlik Formu tarafından Haliç Üniversitesi’nde düzenlenen ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a İİGF Büyük Gençlik Ödülü’nün takdim edildiği ödül törenine katıldı.
Bakan Ertuğruloğlu’na toplantı ve temaslarında Müdür/Temsilci Mustafa Davulcu, KKTC İstanbul Başkonsolosu Erek Çağatay ve Üçüncü Sekreterler Begüm Tuncalı ve İsmail Bayramoğlu eşlik etti.

Devamını Oku

Kıbrıs

Hasipoğlu: “İsrail-İran çatışmasına ABD’nin müdahil olmasıyla gelişmeleri endişeyle takip ediyoruz”

Published

on

By

Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu, İsrail-İran çatışmasına Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) müdahil olmasıyla gelişmeleri “endişeyle takip ettiklerini” söyledi

Hasipoğlu, bölgesel gelişmeler ve güncel konularla ilgili yazılı açıklama yaptı.

İran’ın Birleşmiş Milletlerden ABD’nin İran’a saldırısının incelenmesi ve kınanması talebiyle BM Güvenlik Konseyinden (BMGK) “acil oturum” talep ettiğini belirten Hasipoğlu, “Savaştaki füzelerin hedefinin nükleer tesis boyutuna gelmesi, içinde bulunduğumuz coğrafya için daha da endişe verici bir boyuta dönüştürmüştür” dedi.

-BM Güvenlik Konseyi “barış gücü değil izleme konseyi”

BM’nin barış gücü olmaktan artık çıkarak bir izleme konseyine dönüştüğünü söyleyen Hasipoğlu, “ ABD, Rusya gibi büyük devletlerin daimi üye olup veto haklarının olmasından dolayı Güvenlik Konseyinden mazlum halkları koruyacak, yaptırım içeren, önleyici kararlar çıkamamaktadır. Güçlünün haklı olduğu, hiçbir Batılı ya da Müslüman ülkenin kınamanın ötesine geçmediği BM ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi toplantılarına şahitlik ediyoruz. Bunu daha önce Bosna’da, en son en acı şekilde Gazze’de Filistinlilerin yaşadıklarıyla ve bu yapıların karar alamadığını görüyoruz” dedi

BM’nin bugün ABD – İsrail müttefikliğinin yaptığı saldırıları izlemekle yetindiğini ve asli görevini yapamadığını ifade eden Hasipoğu , İsrail ile İran arasındaki çatışmaların da 10’uncu gününe girdiği şu günlerde izleyici koltuğunda oturmaya devam ettiğini belirtti.

– “Aynı tecrübeyi Kıbrıslı Türkler olarak bizler de hem sahada hem masada yaşadık”

Hasipoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Aynı tecrübeyi Kıbrıslı Türkler olarak bizler de hem sahada hem masada yaşadık . 1974 öncesi Rum saldırıları karşısında BM’nin izleyici rolü ve alınan güvenlik konseyi kararları ortadadır. Keza, 1979 yılından itibaren başlayan federasyon müzakerelerinde, Rum tarafının uzlaşmaz tutumuna ek olarak , BM’in yapısal bozukluğundan dolayı çözüm de sağlanamamıştır . 1974 öncesinde Rum mezalimliğine tanıklık eden BM, sonraki federasyon görüşme süreçlerinde ise çözüm anlamında masaya getirdiği tüm plan ve önerilerine ‘Evet’ diyen Kıbrıs Türk halkına hak ettiği değeri ve statüyü vermek yerine , ‘Hayır’ diyen tarafın ödüllendirmeye devam etmiştir. Diğer bir ifadeyle BM müzakere süreci ile ilgili bir nihai tespit yapmaktan kaçınmış, hep Rum tarafının istediği şekilde bir çözüm arayışı içerisinde olmaya çalışıp, Rum tarafının içerisinde bulunduğu konfor alnının muhafaza etmesine çanak tutmuştur. Halbuki görüşme süreçlerini hamisi konumunda olan BM, Rum tarafının retçi tavırları sonrasında gerekli kararları alıp, Rum tarafını rahatsız edebilseydi, belki de bizlerin arzu ettiği çözüm modeli bugün hayat bulmuş olacaktı”

-Hakan Fidan’ın son açıklaması

Türkiye Dışişleri Bakanı Fidan’ın İslam İşbirliği Teşkilatı (IIT) mesajını değerlendiren Hasipoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Dünya, özellikle de bölgemiz, iyice ateş çemberine dönerken, Kıbrıs Türk halkının yegane güvencesinin ve en büyük destekçisinin Anavatan Türkiye olduğuna, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın son açıklamalarıyla bir kez daha tanıklık ettik. Hakan Fidan’ın KKTC’nin gözlemci üye olarak yer aldığı İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Konseyi 51. Oturumu’nun açılışında yaptığı konuşmada, Kıbrıs Türk halkına yer vermesi son derece önemli ve anlamlıdır. Kıbrıs Türk halkının yaşamakta olduğu izolasyon çemberinin aşılması gerektiğine vurgu yapan Hakan Fidan, doğrudan temas çağrısıyla da Anavatan Türkiye’nin milli dava Kıbrıs konusundaki politikasını da dünya kamuoyuna hatırlatmıştır.

Bu vesileyle, haklı davamızın her platformda yankı bulması için sözünü sakınmaktan çekinmeyen Anavatan Türkiye’mize ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a yürekten teşekkür ediyor, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın, KKTC ve Kıbrıs Türk halkı ile ekonomik, siyasi, kültürel ilişkilerini daha da artıracağına inanıyoruz”

-“Rum tarafı tüm adanın güvenliğini riske sokuyor “

Hasipoğlu, Kıbrıs Rum liderliği ve Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Hristodulidis’in son dönemde bazı ülkelerle yaptığı askeri anlaşmalar, silahlanma faaliyetleri ve tek taraflı eylemlerinin, Kıbrıs adasının tamamını ciddi bir tehlike altına soktuğunu söyledi.

Hasipoğlu, “Şimdilerde ise Amerika – İsrail yuvalanmasına sahasını açarak tüm adayı riske sokmaktadır. Kıbrıs Türk halkı olarak, Rum tarafının bizleri ortak düşman olarak gören İsrail’den farklı bir zihniyette olmadığını çok iyi biliyoruz. Bundan sonra sıra size gelecek zihniyetinin bir tezahürü olarak, bizi bu adada azınlık olarak gören, eşit kabul etmeyen ve ilk fırsatta, tıpkı Gazze’deki Filistinliler gibi, kendi ana yurdumuzda yok etmeye çalışan acımasız bir zihniyetle karşı karşıyayız” dedi

Hasipoğlu , GKRY’nin limanlarını başta ABD, İsrail ve Fransa olmak üzere birçok ülkeye açtığına dikkati çekerek, “Kıbrıs adası, tam bir barut fıçısı ama bizim halkımızın güvencesi güçlü Türkiye Cumhuriyeti’dir.” diye konuştu.

Gazimağusa’dan görülen füzelere şahitlik eden biri olarak, savaşı yakın hissetmenin kaygı verici olduğunu söyleyen Hasipoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Özellikle Crans Montana başta olmak üzere geçmiş federasyon görüşme süreçlerinde Rum tarafının Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin ve askerinin olmayacağı bir sistemde ısrar ederek masayı devirmesinin sebebini o dönemlerde idrak edemeyenler, şimdi garanti sisteminin önemini daha da iyi anlamalıdırlar. Rum – İsrail zihniyeti, bizleri azınlık gören, bundan sonra da sıra size gelecek zihniyetidir . Bu yüzden geçmişte olduğu gibi bu süreçleri tekrar başlatmak isteyenler, son yıllarda yaşanan savaşları ve soykırımları iyi analiz edip içselleştirmeleri gerekmektedir . Son yıllarda yaşanan gelişmeleri de dikkate alarak Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin devamlılığı UBP’nin kırmızı çizgisi olduğunu bir kez daha belirtir, söz sahibi olduğumuz müddetçe, halkımızın varlığı ve güvenliği için savunmaya devam edeceğimizi vurgularız”

Devamını Oku

Trending

Reklam