Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

“Daha Adil Bir Dünya Mümkün” paneli…Başçeri ve Ertuğruloğlu konuşma yaptı

Published

on

Türkiye Cumhuriyeti (TC) Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından düzenlenen Stratcom Public Forum, “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” panelinde konuşan Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri, Kıbrıs Türk halkının son 50 yıldır maruz kaldığı izolasyonların, artık sessiz bir insanlık suçuna dönüştüğünü vurguladı. Başçeri, Türkiye’nin bu izolasyonlardan Kıbrıs Türklerinin en az şekilde etkilenmesi için çaba harcamaya devam edeceğini belirtti.

Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu da konuşmasında, Kıbrıs sorunun çözümünün Rum tarafının “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak kabulünün ortadan kaldırılması ve güneydeki devletin salt bir Rum devleti olduğu gerçeğinin kabul görmesi olduğunu vurgulayarak, “Sorunu bu şekilde görmüyorsanız o zaman sorunu Rum’un tarif ettiği gibi görüyorsunuz demektir.” dedi.

Çözümün iki komşu devlet olarak yola devam etmek olduğunu söyleyen Tahsin Ertuğruloğlu, “Evimizi düzenlemek mecburiyetindeyiz. Çok daha mutlu bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yaratmak mecburiyetindeyiz. Bu mücadelemizde ne BM’den ne de Avrupa Birliği’nden medet ummayın.” şeklinde konuştu.

Türkiye Cumhuriyeti (TC) Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından düzenlenen Stratcom Public Forum, “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” temasıyla Lefkoşa Concorde Otel’de yapıldı.

Etkinliğin açılışında TC Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri ve Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu konuşma yaptı.

-Başçeri: “Dünya eşi görülmemiş bir değişim ve dönüşüm çağından geçiyor”

Kariyerinin büyük kısmını Kıbrıs meselesine adamış bir diplomat olarak Kıbrıs Türk halkının sabrını hayranlıkla gözlemlediğini belirten TC Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri, bu sabrın tükenmekte olduğunu da gördüğünü söyledi.

Bu sabrın, başarısız çözüm modelleriyle daha fazla zorlanmaması gerektiğini vurgulayan Başçeri konuşmasında, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki tarihi çağrısına uluslararası toplumun kulak vermesi gerektiğini dile getirdi.

Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri açılış konuşmasında, farklı ülkelerde gerçekleştirilen bu panel serisinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de düzenlenmiş olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi, emeği geçen herkese teşekkür etti.

“Daha Adil Bir Dünya Mümkün” panel serisinin, tüm dünyayı ilgilendiren küresel yönetişim sorunlarının ele alınması açısından çok kıymetli olduğunu vurgulayan Başçeri, panelde dile getirilecek görüşlerin küresel düzeydeki tartışmalara ve Türkiye’nin politika ve tutumlarının şekillenmesine katkı sağlayacağına inandığını söyledi.

Dünyanın eşi görülmemiş bir değişim ve dönüşüm çağından geçtiğine dikkat çeken Başçeri, bir yandan teknolojik devrimler hızla ilerlerken, diğer yandan afetler, savaşlar, iklim krizi, ekonomik istikrarsızlık ve siyasal-sosyal patlamalar gibi felaketlerle karşı karşıya kalındığını kaydetti.

Tüm bu sorunlar karşısında, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ve küresel refah, barış ve adalete hizmet etmek amacıyla oluşturulan Birleşmiş Milletler (BM) başta olmak üzere mevcut siyasi ve mali mekanizmaların yetersiz kaldığını ifade eden Başçeri, bu durumun ciddi bir hayal kırıklığı yarattığını belirtti.

-“BM işlevsiz ve atıl bir yapıya dönüştü”

Birleşmiş Milletler sisteminin kuruluş misyonunu yerine getiremediğini, giderek işlevsiz ve atıl bir yapıya dönüştüğünü söyleyen Başçeri, mevcut küresel sistemin artık sorun çözmediğini, bilakis sorun ürettiğini söyledi.

Bu durumun, sistemin kendisinin başlı başına bir sorun haline geldiğini gösterdiğini dile getiren Başçeri, bunun en güncel ve dramatik örneklerinin Ukrayna ve Gazze’de yaşandığını ifade etti.

Başçeri, İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü ve binlerce Filistinlinin hayatını kaybetmesine neden olan soykırıma karşı BM Güvenlik Konseyi’nin “dur” diyememesinin, küresel yönetişim krizinin boyutunu ve BM’nin reforma olan ihtiyacını açıkça ortaya koyduğunu kaydetti.

1994 yılında Belgrad’da görev yaparken Srebrenitsa’daki katliamın BM Barış Gücü’nün gözleri önünde gerçekleştiğine şahit olduğunu anlatan Başçeri, bugün Gazze’de yaşananlara BM’nin sessiz kalmasının kendisinde benzer duygular uyandırdığını dile getirdi.

Küresel karar alma mekanizmalarının dünyanın değişen şartlarına uyum sağlamasının zamanının çoktan geldiğini belirten Başçeri, bu yönde uzun yıllardır süren reform çalışmalarının önemini vurguladı.

BM Güvenlik Konseyi’nin yapısının gözden geçirilmesinin, Birleşmiş Milletler reformunun en tartışmalı konusu olduğunu kaydeden Başçeri, BM üyelerinin çoğunluğunun konseyin reforma tabi tutulması ve üyeliğin genişletilmesi gerektiği konusunda hemfikir olduğunu kaydetti.

Ancak bu genişlemenin nasıl yapılacağına dair ciddi görüş ayrılıkları bulunduğunu aktaran Başçeri, uluslararası sistemin daha kapsayıcı ve etkin bir yönetişim yapısına kavuşturulmasının zorunlu olduğunu dile getirdi.

-“Dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan Müslüman toplumlar karar alma süreçlerinde hak ettikleri şekilde temsil edilmiyor”

Dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan Müslüman toplumların karar alma süreçlerinde hak ettikleri şekilde temsil edilmediğini ifade eden Başçeri, BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip bir Müslüman ülkenin bulunmasının artık bir zorunluluk olduğunu söyledi.

Beş daimî üyenin, adaleti esas alan bir güç paylaşımı yapmak yerine sorunları bastırmaya çalıştığını dile getiren Başçeri, bu ülkelerin değişim dalgasına direnerek sorunların büyümesine neden olduklarını belirtti.

Küreselleşen dünyada, bir bölgede yaşanan olayların neredeyse eş zamanlı olarak başka yerlerde de hissedildiğine dikkat çeken Başçeri, uluslararası barış ve güvenliğin sadece beş ülkenin kararına bırakılamayacağını belirtti.

Başçeri bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiği “Dünya beşten büyüktür” ve “Daha adil bir dünya mümkün” şiarıyla yürütülen mücadele kapsamında daha kapsayıcı bir küresel sistemin inşasının önemine işaret etti.

Konuşmasında panelin ilk tartışma sorusuna dikkat çeken Başçeri, sorunun “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan uluslararası düzen hangi krizleri çözmede başarısız olmuştur?” şeklinde olduğunu belirtti.

Bu sorunun, “Hangi krizleri çözmede başarılı olmuştur?” şeklinde de sorulabileceğini ifade eden Başçeri, her iki şekilde de akla gelen ilk örneğin, yıllardır BM gündeminde olan ve çözüme kavuşturulamayan Kıbrıs meselesi olduğunu kaydetti.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde BM reformunun konuşulduğu bir ortamda bu konudaki düşüncelerini paylaşmak istediğini belirten Başçeri, BM Barış Gücü’nün 60 yıllık varlığının adeta “kutlandığını” ancak çözümsüzlüğe hizmet eden bir görünüm sergilemeyi sürdürdüğünü söyledi.

-“Kıbrıs’taki BM Barış Gücü, dünyada örneği görülmemiş bir şekilde yalnızca bir taraf tarafından finanse ediliyor”

Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün, dünyada örneği görülmemiş bir şekilde yalnızca bir taraf, yani Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından finanse edildiğini ifade eden Başçeri, bu yapının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırlarında, ev sahibi ülke anlaşması olmadan faaliyet göstermesinin ancak, itirazlar saklı kaymak kaydıyla, Kıbrıs Türk makamlarının iyi niyetli iş birliği sayesinde mümkün olabildiğini vurguladı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin onayı alınmadan görev süresi uzatılan BM Barış Gücü’nün meşruiyetinin tartışmalı olduğunu kaydeden Başçeri, Barış Gücü’nün iki tarafa eşit davranma ilkesinden uzaklaştığını ifade etti.

Başçeri, yıllar boyunca ara bölge ihlallerine göz yuman barış gücünün, insani bir proje olan Yiğitler-Pile Yolu yapımını hakkaniyetsiz şekilde engellemesinin tarafsız olmadığını bir kez daha gösterdiğini dile getirdi.

BM Barış Gücü’nün adada 1964 yılında tesis edildiğini hatırlatan Başçeri, 1964 ile 1974 yılları arasında Kıbrıs Türk halkının neler yaşadığını büyüklerin iyi bildiğini söyledi.

-“Adadaki barış ancak 1974’te, gücün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin caydırıcı varlığıyla sağlandı”

Adadaki barışın ancak 1974 yılında sağlanabildiğini ifade eden Başçeri, barışı sağlayan gücün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin caydırıcı varlığı olduğunu ve bu barışın yılmaz kurucusu olmaya devam edeceğini kaydetti.

Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplumun, Kıbrıs Türk halkına daha önce başarısız olduğu kanıtlanmış modelleri dayatmasının artık kabul edilemeyeceğini vurgulayan Ali Murat Başçeri, taraflar arasında ortak zemin olmadığını tespit etmesinin BM Genel Sekreteri Guterres’in adil yaklaşımının çok önemli bir göstergesi olduğunu belirtti.

Geçen günlerde gerçekleştirilen Kıbrıs konulu geniş formatlı gayri resmi toplantının, adada iş birliğinin tesisi bağlamında önemli olduğunu belirten Başçeri, geçmişte de bazı BM genel sekreterlerinin samimi çabalarına tanıklık ettiklerini ifade etti, Annan Planı’nın bu çabaların en önemlilerinden biri olduğunu belirtti.

Öte yandan Annan’ın görevden ayrıldıktan sonra yazdığı anılarda Kıbrıs’a hiç yer vermemesini eleştiren Başçeri “Keşke biraz daha cesaretli olabilseydi. Keşke yaşadıklarını anılarında anlatabilseydi. Ancak o da Rum tarafınca başarısızlığa mahkûm edildi” dedi.

-“İzolasyonlar, artık sessiz bir insanlık suçuna dönüştü”

Kıbrıs Türk halkının son 50 yıldır maruz kaldığı izolasyonların, artık sessiz bir insanlık suçuna dönüştüğünü ifade eden TC Lefkoşa Büyükelçisi Başçeri, Türkiye’nin bu izolasyonlardan Kıbrıs Türklerinin en az şekilde etkilenmesi için çaba harcamaya devam edeceğini belirtti.

Tüm kurumları ve özel sektörüyle Türkiye’nin, KKTC ile her alanda iş birliğini sürdüreceğini kaydeden Başçeri, iyi niyetli ve iş birliğine açık olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin uluslararası toplumda hak ettiği saygın konuma ulaşmasının Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin borcu olduğunu söyledi.

-“ Adadaki tek çözüm, iki devletin yan yana nasıl yaşayacağını belirleyecek iki devletli çözüm”

Adadaki tek çözümün, iki devletin yan yana nasıl yaşayacağını belirleyecek iki devletli çözüm olduğunu dile getiren Başçeri, diğer tüm yolların denendiğini ama hiçbir sonuç alınamadığını ifade etti.

Kariyerinin büyük kısmını Kıbrıs meselesine adamış bir diplomat olarak Kıbrıs Türk halkının sabrını hayranlıkla gözlemlediğini belirten Başçeri, bu sabrın tükenmekte olduğunu da gördüğünü söyledi.

-“Sabır, başarısız çözüm modelleriyle daha fazla zorlanmamalı”

Bu sabrın, başarısız çözüm modelleriyle daha fazla zorlanmaması gerektiğini vurgulayan Başçeri, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki tarihi çağrısına uluslararası toplumun kulak vermesi gerektiğini dile getirdi.

Başçeri konuşmasını daha adil bir dünya ve daha adil bir uluslararası toplumun mümkün olduğuna, refah içinde yaşayan iki devletli bir Kıbrıs adasının kurulabileceğine gönülden inandığını dile getirerek tamamladı.

-Ertuğruloğlu: “BM uluslararası camiada sorun çözen değil, tam tersine sorun yaratan bir yapı”

Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu da açılışta yaptığı konuşmada, Birleşmiş Milletlerin (BM) uluslararası camiada sorun çözen değil, tam tersine sorun yaratan bir yapıda olduğunu ifade ederek bunun yıllardır kanıtlanmış bir özellik olduğunu dile getirdi.

Tahsin Ertuğruloğlu yıllar önce İngiliz bir diplomatla tartışırken diplomatın kendisine “Sevgili dostum, sana uluslararası politikada adalet diye bir şey olduğunu kim söyledi?” dediğini aktararak, “Bunu söyleyen kişi İngiltere’nin bir diplomatı, o dönem Kıbrıs Özel Temsilcisi, ileriki yıllarda da İngiltere’nin New York’ta, BM’deki daimî temsilcisi oldu. İngiltere kim? BM Güvenlik Konseyi’nin veto sahibi beş daimî üyesinden biri.” ifadesini kullandı.

Adalet diye bir olgu bilmeyen ülkelerin BM Güvenlik Konseyi’nin veto sahibi beş daimî üyesi olmasının aslında olayı özetlediğini belirten Ertuğruloğlu, Kıbrıs, Filistin, Bosna Hersek gibi ülkelerde BM askerlerinin önünde katliamların yaşandığını söyledi.

Ertuğruloğlu, BM Güvenlik Konseyi’nin 186 sayılı Kıbrıs’a Barış Gücü askerinin gönderilmesi kararının Mart 1964’de geçirilirken “Government of Cyprus” gibi yanlış bir ifade kullanarak geçirildiğini kaydederek, şöyle konuştu:

“‘Government of Cyprus’ denebilecek yasal bir hükümetin ortada olmadığı unutularak, bu hükümet adaya barış gücü askerlerinin gelmesine onay vermiştir argümanını kullanarak bu kararı geçirdiler. Bu ifadeye itiraz eden Türk tarafı, Anavatan Türkiye ve Denktaş Bey İngilizlerin şu cevabıyla karşılaştı. ‘Kelimelerle oynamayalım. Adada ölen insanlar sizin insanınızdır. Bir an önce asker gitsin, bu kanın durdurulmasını sağlayalım.’ Bu gerekçeyle bu karar geçti.”

Türkiye ve Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’ın bu kararın geçmesine izin verdikleri için zaman zaman eleştirildiklerini de anımsatan Ertuğruloğlu, bunu siyasi cehalet olarak yorumladığını, çünkü bu kararın geçmesini engelleyebilmek için BM Güvenlik Konseyi’nin veto hakkı bulunan 5 daimî üyesinden biri olunması gerektiğini söyledi.

Ertuğruloğlu, Güvenlik Konseyi’nde beş daimî üyeye ilaveten on tane de geçici üye bulunduğunu ama bu on üyenin veto hakları olmadığına dikkat çekerek, Türkiye’nin o süreçte geçici on üyeden biri bile olmadığını kaydetti.

Barış Gücü askerlerinin adaya akan kanı durdurmak için gönderildiğini ancak Barış Gücü askerinin adada bulunduğu dönemde katliam ve zulümlerin yaşandığını vurgulayan Ertuğruloğlu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin caydırıcı bir gücü olduğunu ve adaya onların barışı getirdiğini, BM Güvenlik Konseyi kararlarının ise Kıbrıs Türkü’ne yapılan haksızlığın, ayrımcılığın özünü oluşturduğunu dile getirdi.

Tahsin Ertuğruloğlu, bugün Kıbrıs Türk halkının haklı davasının savunulmasında karşısında olanların BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la ilgili aldığı kararları gerekçe gösterip, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması engellediklerinin altını çizdi.

– “BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la ilgili aldığı hiçbir karar bağlayıcı değildir… Tavsiye niteliğindedir”

Bu kararların “bağlayıcı kararlar” olduklarını savunduklarını söyleyen Ertuğruloğlu, “BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la ilgili aldığı hiçbir karar bağlayıcı değildir. BM anayasasının altıncı başlığı altında alınmıştır. Tavsiye niteliklidir.” şeklinde konuştu.

KKTC’yi Türkiye’nin tanıdığını ve BM’nin Türkiye’ye bu politikasından dolayı bir ceza uyguladığına dair bir eleştiri duyulmadığını söyleyen Ertuğruloğlu, bu konuda herhangi bir ceza getiremeyeceğini de işaret etti.

Sadece Türkiye’nin değil, Amerika’nın da Güvenlik Konseyi’nin kararlarının dışında hareket edebildiğini ifade eden Ertuğruloğlu, bu durumun BM’in sorun çözmede ne kadar başarısız bir örgüt olduğunu kendi başına kanıtlar nitelikte olduğunu belirtti.

Konuşmasında, Amerika’da eğitimi sırasında bir hocasının kendisine “Biz Amerika Birleşik Devletleri’yiz. Bizim düşmana ihtiyacımız var. Düşman kalmazsa yaratırız.” dediğini de anımsatan Ertuğruloğlu, Amerika’nın da BM Güvenlik Konseyi bir diğer daimî üyesi olduğunu yineleyerek, “Şimdi sorun yaratmakla meşgul bir yapının dünyaya barış, istikrar ve huzur getirmesi beklentisi içerisinde olan bir uluslararası camia var. TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok haklı bir şekilde belirttiği dünya beşten büyüktür. Ama maalesef dünya henüz bunun farkına varmış değil.” dedi.

Ertuğruloğlu, T.C. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın başlattığı stratejik iletişim bilgilendirme sürecini işaret ederek, bu sürecin “belki dünyayı uyandırarak dünyanın gerçekten beşten büyük olduğu gerçeğinin ortaya çıkmasına vesile olacaktır.” ifadesine yer verdi.

Cenevre konusunda da değerlendirmelerde bulunan Ertuğruloğlu, bu konuda söyleyecek pek bir malzeme olmadığını da söyledi.

-“BM Genel Sekreteri Guterres iyi niyetli, düzgün, dürüst bir kişi “

Bu süreçte BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in gerçekten iyi niyetli, düzgün, dürüst bir kişi olduğunun altını çizen Ertuğruloğlu, “Genel Sekreterin büyük bir dezavantajı var. BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimî üyesinin en üst düzey bürokratıdır ve o Güvenlik Konseyi’nin kararları dışında hareket etme serbestliğine sahip değildir.” dedi.

Ertuğruloğlu, Genel Sekreter’in 2021 yılında başarısızlıkla sonuçlanan Cenevre’deki toplantıyı kapatırken birkaç ay sonra yeni bir toplantı için çağrıda bulunacağını söylediğini ancak o toplantıyı hiç toparlayamadığına işaret etti.

Genel Sekreter Guterres’in tarafların tekrar toplanması halinde bir netice alınamayacağını bildiğini belirterek, “BM’nin şu gerçekle karşı karşıya gelme olasılığı yüksek. Kıbrıs konusunda defteri kapatma ve yeni bir sayfa açma. Bunu da yapmaktan kaçındığı için kişisel temsilci atadı.” şeklinde konuştu.

Ertuğruloğlu, kişisel temsilcinin taraflar arasında ortak zemin konusunu altı ay boyunca herkesle temasa geçerek, araştırdığını ve sonuçta Genel Sekretere rapor verdiğini vurgulayarak, “’Ortak zemin yoktur’ dedi. Genel Sekreter de düzgün ve dürüst bir kişi olduğu için Güvenlik Konseyi’ne ortak zemin olmadığına dair rapor sundu.” ifadesine yer verdi.

Her iki taraf arasında ortak zemin bulunmamasına rağmen Cenevre’de bu toplantının yapılması kararı alındığına dikkat çeken Ertuğruloğlu, bu kararı eleştirdiğini çünkü işin gerçeğinin bu olduğunu söyledi.

Toplantıda yer aldığını ve işin içinde olduğunu aktaran Ertuğruloğlu, Rum tarafının kendisinin toplantıda olmasına itiraz ettiğini ve dışarı çıkmasını istediklerini de söyleyerek, 2021’e kadar olan müzakere süreçlerinde bu müzakere süreçlerinin toplumlar arası görüşmeler diye nitelendirildiğini dolayısıyla tarafların dışişleri bakanlarının masada oturması hükümetlerin varlığını ortaya koyar diye dışişleri bakanlarının hep dışarıda kaldığını hatırlattı.

Ertuğruloğlu, kendisinin Denktaş’la BM heyetiyle yapılan görüşmelere giderken onun yanında oturduğunu belirterek, “Ama Rumlarla beraber toplanıldığında ben de Rum Dışişleri Bakanı da dışarıda kaldı. 2021’deki, bizim iki egemen eşit devlet politikasını ön plana çıkardığımız yıldır. 2021 Cenevre’de ben toplantı odasında yer aldım.” dedi.

Toplantıda yer almasını görüşmelerin artık toplumlar arası değil, egemen eşit devletlerin varlığı temelinde sürdürülmesi gereken temaslar olarak görmelerinden olduğunu işaret eden Ertuğruloğlu, son toplantıda Rum tarafının kendisinin odada bulunmasından ötürü şikâyet ettiğini ve bu nedenle toplantının bir süre de ertelendiğini ancak 2021’deki toplantının görüntülerini izledikleri zaman Rum tarafının kendisinin toplantıya katılasını kabul ettiklerini söyledi.

Cenevre’ye yaklaşık 50 kişilik bir ekiple gittiklerini ve Rum tarafından da yaklaşık o kadar kişinin gittiğini dile getiren Ertuğruloğlu, “Bu kadar insan gidiyor, bütün partiler gidiyor. BM Genel Sekreteri orada. Garantör ülkeler orada, dışişleri bakanlarıyla, bizim cumhurbaşkanı orada, Rum’un cumhurbaşkanı orada, demek ki önemli bir süreç başlıyor gibi bir algının oluşmasına sebep oldular.” şeklinde konuştu.

Rum tarafının kendilerine açık açık “egemenliğimi ilgilendiren hiçbir konuyu sizinle konuşmayacağız.” dediğini ifade eden Ertuğruloğlu, “Bu çok önemli bir cümledir. 2-3 defa tekrarlandı. Bunun en basit anlamı, ‘Ben devletim, egemenim. Senin egemenlikle alakan yok. Sen toplumsun. Benim toplumumsun.’ Ve bu toplantıyı Rum devletle toplumu arasında güven artırıcı önlemler boyutuna indirgedi.” dedi.

Ertuğruloğlu, Rumlarla iyi niyete yönelik görüşmelerin yapılmasına itirazları olmadığını ancak halka farklı bir algı yansıtıldığını belirterek, bu temasların ileride Kıbrıs konusunda kapsamlı müzakerelerin başlamasına zemin yaratacağı ümidi ifade edilerek Birleşmiş Milletler’in bu son oyununa prim verilmeye çalışıldığını söyledi.

– “Cenevre’ye gitmeye gerek yoktu. Toplantı Lefkoşa’da Ledra Palas’ta yapılabilirdi”

Bu toplantı için Cenevre’ye gitmeye gereği olmadığını da işaret eden Ertuğruloğlu, toplantının Lefkoşa’da Ledra Palas’ta yapılabileceğini hatta Genel Sekreterin de gelmesine gerek olmadığını, adadaki Barış Misyonu Şefi olduğunu kaydetti.

Ledra Palas’ta bir araya gelerek, güveni artırıcı önlemleri konuşabileceklerini ifade eden Ertuğruloğlu, “Bu kadar bir senaryo oynamaya hiç de gerek yoktu.” Şeklinde konuştu.

Ertuğruloğlu üç ay sonra aynı formatta yine toplanma kararı alındığını ancak buna gerek olmadığını dile getirerek, “Bu oyunun Güvenlik Konseyi’nin baskısıyla olduğunu eminim. Çünkü kendi başına Genel Sekreter böyle bir şey yapmaz. Mümkün değil. Mantığı yok.” Dedi.

“Gidilecekse gidilecek.” diyen Ertuğruloğlu, “Ama şu soruyu sormak en doğal hakkımızdır. O devlet olarak algılanmaya devam edecek. Biz onun toplumu diye algılanmaya devam edeceğiz. Bizim üzerimizde ambargolar uygulatmaya devam edecek ve biz onlarla Cenevre’de yine büyük bir katılımla güven artırıcı önlemleri konuşacağız. Bu olay bana göre Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daim üyesinin bizleri oyalama taktiğinden başka bir şey değil.” ifadelerine yer verdi.

Tüm bunların zaman kazanma ve Türk tarafının bu politikadan cayması adına yapıldığını kaydeden Ertuğruloğlu, bunların “ayak oyunları” olduğunu kaydetti.

Kıbrıs sorununun çözümünden bahsedilmek isteniyorsa öncelikle sorunun tarifini iyi yapmak gerektiğini aktaran Ertuğruloğlu, “Ben açık açık diyorum ki Kıbrıs sorunu dediğiniz sorun, Rum tarafının Kıbrıs Cumhuriyeti devleti ve hükümeti olarak kabul görmesinden başka bir şey değil” dedi.

Ertuğruloğlu, Kıbrıs sorunun çözümünün Rum tarafının “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak kabulünün ortadan kaldırılması ve güneydeki devletin salt bir Rum devleti olduğu gerçeğinin kabul görmesi olduğunu vurgulayarak, “Sorunu bu şekilde görmüyorsanız o zaman sorunu Rum’un tarif ettiği gibi görüyorsunuz demektir.” İfadesini kullandı.

Dünya Rum’a sen “Kıbrıs Cumhuriyeti” devletisin dediği sürece sorunun bu şekilde devam edeceğini vurgulayan Ertuğruloğlu, “Rum’la biz 60 sene değil, 600 sene de görüşsek, dünya kendisine sen Kıbrıs Cumhuriyeti’sin dediği sürece bizim Rumlarla müzakere ederek Kıbrıs sorununu çözme diye bir olasılığımız yoktur. Siyasiler bunu açık açık Kıbrıs Türk halkına söylemek mecburiyetidir.” dedi.

Çözümün iki komşu devlet olarak yola devam etmek olduğunu söyleyen Ertuğruloğlu, “Evimizi düzenlemek mecburiyetindeyiz. Çok daha mutlu bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yaratmak mecburiyetindeyiz. Bu mücadelemizde ne BM’den ne de Avrupa Birliği’nden medet ummayın.” ifadelerine yer verdi.

Ertuğruloğlu, Avrupa Birliği’nin ısrarla görüşmelere gözlemci olarak gelmeye çalıştığını ve bunun art niyetli bir yaklaşım olduğunu söyleyerek, “Avrupa Birliği dediğiniz Rum’un ve Yunanistan’ın üye olduğu Rum yanlısı bir birliktir artık. Rum da Yunan da masada otururken Avrupa Birliği’nin o masada ne işi var? Aslında İngiliz Bakanı da o masada oturdu. Her ağzını açtığında Rumları Yunanlıları destekledi. Yani biz herkesle konuşmaya hazır olalım. Kimseye küstük biz artık konuşmuyoruz demeyelim. Ama konuşurken kırmızı çizgilerinizden asla geri adım atmama kararlılığıyla konuşalım.” dedi.

Konuşmaların ardından panele geçildi.

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Published

on

By

Yapay zeka destekli kameralar tartışılmaya devam ederken; Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Arıklı, kameraların hız ihlallerine ceza kestiğini anımsattı, yeni yasal düzenlemelerin yolda olduğunu açıkladı.

Yüzde 30, 50 ve 100… Trafik cezalarının kademeli olarak yansıtılması için yasal düzenleme hazırlığı yaptıklarını ifade eden Arıklı, “Sürücü ilk kez ceza aldığında cezanın yüzde 30’unu, ikincisinde yüzde 50’sini üçüncüsünde cezanın tamamını ödeyecek.” dedi. Arıklı, ceza puanlarının bir miktar düşürüleceğini söyledi.

Elektronik sigara çalışması… Araçta sigara kullanımının yasak olduğunu anımsatan Erhan Arıklı, “Trafik Komisyonu’na ‘elektronik sigaralar serbest bırakılabilir mi?’ noktasında bir teklif götüreceğim. Sigaranın yangınlara yol açma gibi tehlikesi var, normal sigarada tolerans söz konusu değil.” diye konuştu.

“Birikmiş cezalar gönderiliyor”… Arıklı, bütçede yeterli para olmadığı için gönderimi yapılmayan cezalar olduğunu söyleyerek, cezaların dağıtımına başlandığını ifade etti. Arıklı, bunların tamamlanmasıyla (şubat ayı öngörülüyor) yeni radarların cezalarının da gönderilmeye başlayacağını kaydetti.

Ekonomi, Maliye, Bütçe ve Plan Komitesi’nde geçtiğimiz günlerde Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı’nın bütçesi görüşülürken, yapay zekâ destekli yeni nesil kameralar yeniden gündeme geldi.

CTP Milletvekili Salahi Şahiner, trafik kameralarının aylardır sessiz sedasız devrede olduğunu ve tam kapasite çalıştığını belirterek, “Her ay yaklaşık 10 bin ceza kesiliyor. Şu anda vatandaşa gönderilmek üzere sistemde bekleyen en az 50 milyon TL tutarında ceza var” demişti.

Bunun üzerine “Kameralar devrede mi, her şeyi mi çekiyor?” soruları kamuoyunda merak uyandırırken, Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı, KIBRIS muhabirine yaptığı açıklamada konuya netlik getirdi.

“Kameralar başından beri aktif”

Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı, yapay zekâ destekli yeni nesil trafik kameralarının devreye alındığı ilk günden itibaren hız ölçümü yapmaya devam ettiğini vurgulayarak şöyle konuştu:

“Kameralar konulduğu andan itibaren sürat ölçmeye devam ediyor. Yani eski kameralar değiştiği andan itibaren hız tahdidini ölçüyor ve aşanlara ceza kesmeye devam ediyor. Bunu en başından beri defalarca söyledik. Yapay zekâ destekli kameraların sadece diğer özelliklerini henüz kullanmaya başlamadık. Bunlar arasında kemer, seyrüsefer ve sigorta denetimleri var. Bu özellikler için Bakanlar Kurulu’nda karar alındıktan sonra kullanımına geçilecek. Ama hız tahdidi ölçümü hiçbir zaman gündemden düşmedi; en başından beri aktif.”

“Rakamlar poliste var”

Muhalefet milletvekili Salahi Şahiner’in açıkladığı ceza rakamlarını “uçuk” olarak nitelendiren Arıklı, eleştirileri sert bir dille yanıtladı:

“Salahi Bey’in rakamlarla bir problemi var herhalde. Hiçbir istatistiksel veriye dayanmayan son derece uçuk ve hayali rakamlardan bahsediyor. Gerçekten şaşırıyorum. Kulaktan dolma bilgilerle insanları kışkırtıyor.”

Bakan Arıklı, gerçek ceza sayılarına dair soruyu da yanıtlayarak bu bilgilerin poliste bulunduğunu belirterek “Onu bizim bilmemiz mümkün değil. Kaç tane vatandaşın kameralarda hız tahdidine takıldığını ancak polis bilebilir. Bu konuda açıklamayı polis yapar.”

Kameraların “sessiz sedasız devreye alındığına” ilişkin söylemlere de değinen Arıklı, “Biz bilmiyorduk” söylemlerini kesin bir dille reddetti:

“Biz hiçbir zaman kamaraların devre dışı kaldığını söylemedik. Hatta bunu söyleyen arkadaşlara da “sıkıysa bas geç” esprisini de yaptık. Geçmişte kameralar hangi oranda ceza kesmeye devam ediyorsa yine kesmeye devam ediyor. Ben dahil bu suçu işleyen herkes cezasını çekmeli.”

Ceza gönderimi başladı mı?

Bakan Arıklı, sürat ihlali yaptığı yeni kameralarca tespit edilen sürücülere ceza gönderiminin yapılmaya başlanıp başlanmadığı ile ilgili soruya da şu şekilde yanıt verdi:

“Henüz daha ona sıra gelmediğini düşünüyorum çünkü geçmişten kalan 2 yıllık bir birikme vardı. Bütçemizde para olmadığı için ihaleye çıkamamıştık. Ceza gönderimleri ihale ile yapılıyor, ihaleyi alan firma dağıtıyor bunları. 2024’ün sonuna kadar olan geçmişte birikmiş olan cezalar vardı sırayla geçmişten bugüne kadar onlar dağıtılıyor. Ceza gönderimlerinde 2025’in ortalarına kadar geldiğini düşünüyorum. Zannediyorum ki yeni cezalar da ocak-şubat sonu gibi gönderilmeye başlanır.”

“Başbakan’ın açıklaması hız ihlalleri dışındaki tespitlerle ilgiliydi”

Bakan Arıklı, Başbakan Ünal Üstel’in 1 Ekim 2025 tarihinde yapay zeka destekli hız tespit kameralarının eğitim ve devreye alma süreci ile ilgili yaptığı açıklamada “1-2 Ekim 2025 tarihlerinde kullanıcı eğitimleri gerçekleştirilecek, ardından kamuoyu ayrıntılı şekilde bilgilendirilecek ve kameralar aktif olarak görev yapmaya başlayacaktır. İhlallere yönelik cezalar da bu bilgilendirme tarihinden itibaren uygulanacaktır. Vatandaşlarımız kapsamlı bir şekilde bilgilendirilmeden ve uyarıcı levhalar tamamlanmadan ceza yazma süreci başlamayacaktır” ifadelerine yönelik de “O açıklama diğer özelliklerle alakalıdır. Hız tahdidi ile ilgili Sayın Başbakan’ın öyle bir açıklaması yok.” dedi.

“Yeni kameraların hız ölçüm mesafesini Trafik Komisyonu belirleyecek”

Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı, yapay zekâ destekli yeni nesil trafik kameralarına ilişkin teknik detayları ve uygulanacak prosedürü anlatarak yeni kameraların hız ölçüm sistemiyle ilgili olarak şu bilgileri paylaştı:

“Yeni kameralar hız tahdidini, eski kameralar hangi mesafeden ölçüyorsa o mesafeden ölçmeye devam etti. Şimdi bu konuda bir değerlendirme sürecine giriyoruz. Önce konuyu Trafik Komisyonu’nun bilgisine getireceğiz. Komisyonun görüşlerini aldıktan sonra Bakanlar Kurulu’nda durumu değerlendireceğiz. Mevcut kameralar 200 metreden çekiyor, eski kameralar ise şimdiye kadar 50 metreden çekiyordu. O yüzden yeni kameralar da şu an 50 metreden çekiyor. Bu mesafenin 200 metreye çıkarılıp çıkarılmayacağına Trafik Komisyonu karar verecek ve bize bildirecek.”

“IQOS gibi elektronik sigaralar için teklif götüreceğim”

Bakan Arıklı, yapay zekâ kameralarının hız dışında tespit edeceği diğer ihlallerin Trafik Komisyonu tarafından onaylandığını belirtti:

“Trafik Komisyonu, yapay zekâ kameralarının hız tahdidi dışında tespit edeceği diğer ihlaller konusunda da onay verdi. Araç içindeki yolcuların fotoğraflanması meselesinde ise biz görüntülerin flu olmasını önermiştik; Komisyon ‘hayır, karartılsın’ şeklinde karar aldı.”

Arıklı, trafik güvenliği açısından yeni bir düzenleme ihtiyacına da dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:

“Trafik Komisyonu’na IQOS gibi elektronik sigaraların acaba serbest bırakılabilir mi noktasında bir teklif götüreceğim. Çünkü sigaranın yangınlara yol açma gibi birkaç yönden ciddi tehlikesi var. Normal sigara konusunda herhangi bir tolerans söz konusu değil.”

“Yasal düzenleme hazırlığındayız”

Devamını Oku

Kıbrıs

Published

on

By

İskele Kaza Mahkemesi’nde yargılanan iki Kıbrıslı Rum sanık A.K. (E-60) ve A.K. (K-60), dün yeniden mahkemeye çıkarıldı. İki Kıbrıslı Rum sanığın hakkındaki dava 9 Aralık’a ertelendi.

Geçmiş duruşmalarda savcılık, beş sanık aleyhine getirilen “mülke tecavüz” ve “genel rahatsızlık” suçlamalarına ilişkin davayı geri çekmiş; sanıklar söz konusu suçlamalardan serbest kalmıştı.

“Kişisel Verileri Koruma Yasası’nı ihlal” ve “özel hayatın gizliliğini ihlal” suçlamalarıyla yargılanan iki sanık hakkındaki dava ise dün de devam etti.

Öte yandan, “askeri yasak bölgeyi ihlal” suçlamasıyla Lefkoşa Askeri Mahkemesi’nde yargılanan sanıkların beraat ettiği belirtildi.

Devamını Oku

Kıbrıs

Published

on

By

Hür-İş ve Kamu-İş Başkanı Ahmet Serdaroğlu, yaptığı açıklamada ülkede hayat pahalılığı artmadan, piyasadaki zamlar durdurulmadan asgari ücrete hayat pahalılığı oranının eklenmemesini beklemenin “egoistlik” olduğunu belirtti.

Serdaroğlu, Avrupa’nın 14 ülkesinden yüksek asgari ücret verildiğinin söylenmesinin doğru bir karşılaştırma olmadığını ifade ederek, bu değerlendirmelerde alım gücü, enflasyon ve fiyat seviyelerinin göz ardı edildiğini vurguladı.

Serdaroğlu, “Hayat pahalılığı Avrupa’dan yüksek, alım gücü Avrupa’dan düşükse rakamın büyük olması kimseye fayda sağlamaz. Önemli olan asgari ücretin kaç Euro olduğu değil, o ücretle pazar filesinin doldurulup doldurulamadığıdır.” dedi.

Açıklamada, ülkede hayat pahalılığının Avrupa’dan daha hızlı arttığı, enflasyonun Avrupa’nın 5–6 katına ulaştığı ve temel ürün fiyatlarının birçok Avrupa ülkesinden daha yüksek olduğu belirtildi. Serdaroğlu, bu şartlarda rakamların yüksek görünmesinin çalışanın alım gücünü artırmadığını, tam tersine daha da erittiğini kaydetti.

Gerçek bir karşılaştırma yapılacaksa aynı sepetteki ürünlerin fiyatlarına, kiralara, enflasyon farklarına ve çalışanın ay sonunda cebinde kalan paraya bakılması gerektiğini ifade eden Serdaroğlu, “Mesele yüksek maaş vermek değil, hayatı yaşanabilir kılmaktır.” dedi.

Serdaroğlu, hayat bu kadar pahalıyken asgari ücrete hayat pahalılığı oranının eklenmemesini istemenin çalışanı yok saymak olduğunu dile getirdi.

Devamını Oku

Trending

Reklam