Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Dünya

Dünya genelinde 35 milyon insan açlıktan ölüyor veya ölmek üzere

BM Gıda Hakkı Özel Raportörü Elver, “Gıda krizinin en somut yaşandığı 55 ülke veya bölgede 5 yaş altı 16 milyon çocuğun durumu çok kritik. 16 milyon çocuk öldü ölecek. Dünya genelinde 150 milyon çocuk ise beslenme yetersizliğinden muzdarip.” ded

Published

on

Birleşmiş Milletler (BM) Gıda Hakkı Özel Raportörü Prof. Dr. Hilal Elver, küresel iklim değişikliği, ekonomik buhranlar, siyasi istikrarsızlık, salgın hastalıklar ve çatışmaların dünya çapında beklenen gıda krizini erkene aldığını belirterek şu anda 821 milyon kişinin gıdaya ulaşmakta güçlük çektiğini, 35 milyon kişinin de açlıktan öldüğü veya ölmek üzere olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Elver, dünya genelinde alarm veren gıda krizi, açlık ölümleri, kitlesel göçler, Batılı ülkelerin Afrika’nın verimli tarım arazilerini satın alması, kıtlığa karşı geliştirilmesi gereken acil eylem planları, yeni tarımsal üretim politikaları ve Türkiye’yi bekleyen riskler hakkında konuştu.

Elver, bin yıllardır görülen orman yangınları ve sellerin son 10 yıldır yaşanan iklim değişikliğiyle daha yıkıcı olmaya başladığını belirterek bunun da gelecek yıllarda gıda krizini tetikleyecek en önemli faktörlerin başında yer alacağını vurguladı.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gibi kurumlar tarafından yayımlanan raporlarda dikkat çekilen gıda krizinin artık alarm verdiğini kaydeden Elver, bu durumdan hangi ülkelerin ve dünya genelinde ne kadar insanın etkileneceği ve olası senaryoların tartışılmaya başlandığını ifade etti.

Elver, dünyada gıdaya ulaşamayan ya da gıda güvencesi olmayan insan sayısı tahminlerinin 700 milyondan 821 milyona çıktığını vurgulayarak “Çok ciddi önlemler alınmasına rağmen bu rakamlar düşmedi, tam tersine son 5 yılda giderek arttı. İşte bu dünya için bir alarm niteliği taşıyor. Dünyadaki açlık sorunu maalesef durdurulamıyor ve sorun giderek büyüyor.” dedi.

İklim krizi, çatışmalar, savaşlar, artan eksilen ekonomik durumlar, para piyasalarındaki fiyat dalgalanmaları gibi durumların gıda krizini tetikleyen en önemli nedenler olduğunu ifade eden Elver, 2019 yılı sonunda başlayan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının da önemli bir faktör olarak bu etkenler arasına yerleştiğini kaydetti.

Elver, gelecek yıllarda bu tür küresel salgınların devam edeceğine dikkati çekerek şöyle konuştu:

“Daha önce gıda krizini bir veya iki nedenle açıklayabiliyorken bugün hepsini bir arada yaşayabiliyoruz. Amerika’nın salgın krizinin en yoğun yaşandığı güney eyaleti Mississippi ve Indiana’da şu anda çok ciddi fırtınalar oluyor. Türkiye’de de benzer bir durum yaşadık. Muğla ve Antalya’da orman yangınları yaşanırken bir anda Karadeniz’de ciddi sel baskınları yaşandı. Yani tüm dünyayı bir anda birçok felaketle uğraşacak bir dönem bekliyor.”

“Akut gıda sorunu yaşayan 98 milyon insan Afrika’da yaşıyor”

Prof. Dr. Elver, iklim ve gıda krizinin global bir sorun olduğunu dolayısıyla bunun da global politikalarla çözülebileceğinin altını çizdi.

2020 yılında 55 ülke/bölgede en az 155 milyon kişinin gıda kriz ile karşı karşıya kalırken, salgınla bu sayının 265 milyona çıktığını ifade eden Elver, “Dünya genelinde 35 milyon insan açlıktan ölüyor veya ölmek üzere.” ifadesini kullandı.

Rakamları “felaket” olarak değerlendiren Elver, şu bilgileri paylaştı:

“Akut gıda sorunu yaşayan 98 milyon insan Afrika’da yaşıyor. Bunun haricinde geçen yılın en kötü 10 gıda krizi yaşayan ülkesi arasında Güney Sudan, Yemen, Somali, Afganistan, Suriye, Demokratik Kongo ve Haiti yer alıyor. Bu ülkelerin durumu acil. Gıda krizinin en somut yaşandığı 55 ülke veya bölgede 5 yaş altı 16 milyon çocuğun durumu çok kritik. 16 milyon çocuk öldü ölecek. Dünya genelinde 150 milyon çocuk ise beslenme yetersizliğinden muzdarip.”

Elver, gelecek yıllarda gıda sorunu veya kronik açlığın en somut yaşanacağı ülkelerden birinin de Afganistan olacağını söyleyerek yaklaşık 1 milyon Afgan çocuğun akut gıda yetersizliğinden dolayı ölebileceği uyarısında bulundu.

Küresel insani yardım örgütleri, Dünya Bankası gibi kurumların yardımlarını kesmesi durumunda Afganistan’da milyonlarca çocuğun ölebileceğini söyleyen Elver, “Böyle bir olasılık durumunda bu kurumlar milyonlarca çocuğun ölümüne göz yummuş ve müthiş bir insanlık suçu işlemiş olacaklar.” ifadesini kullandı.

“Zengin şirketler ve devletler Afrika’da büyük topraklar aldı”

Elver, muhtemel gıda krizinde Afrika kıtasını büyük sorunların beklediğini, Sahra Altı Afrika’ya nazaran daha iyi durumda olan Kuzey Afrika’daki verimli tarım arazilerin ise zengin ülkeler tarafından yerel halkın elinden alındığını söyledi.

Avrupa’yı, Kuzey Afrika’nın beslediğini söyleyen Elver şöyle devam etti:

“Kuzey Afrika’daki bütün tarım Avrupa’ya gidiyor. Salgın döneminde bu ülkeler çok zor durumda kaldı çünkü Avrupa’ya ihracat yapamadılar. 2007- 2008 yıllarında yaşanan ekonomik kriz, gıda krizine dönüşmüştü ve doğal kaynakları yetersiz olan ülkeler bu Afrika ülkelerinde tarıma elverişli ve hiç el değmemiş çok büyük topraklar satın aldılar. Afrika, Asya veya Güney Amerika’daki yerli halkın toprakları zengin şirketlerin ve zengin ülkelerin toprağı haline geldi. İnsanlar Alman şirketlerin satın aldığı kendi topraklarında işçi olarak çalışıyor. Bu ciddi bir insanlık sorunu. Afrika’da olası en kötü senaryo buydu ve bu da oldu.”

“80 milyon insan yollarda”

Prof. Dr. Elver, iklim krizi ve ona paralel ortaya çıkacak olası bir gıda krizinin tüm dünyada yeni bir göç dalgasını derinden tetikleyeceğini belirterek dünya genelinde 80 milyon insanın yollarda olduğuna dikkati çekti.

Elver, “Afrika ülkelerinden beklenen bir göç dalgası riski vardı. Şu anda Afganistan’dan hareket halinde bir göç dalgası var. Savaş ve çatışmalardan kaçanları uluslararası hukuk koruyor ve sığınmacı olarak alıyor. Ama iklim değişikliği nedeniyle topraklarından edilmiş insanları hiçbir ülke almıyor. Bunları koruyan bir hukuk sistemi henüz yok.” dedi.

“Türkiye doğru üretim teknikleriyle iklim krizine yanıt verebilir”

Elver, Türkiye’nin biyolojik ve iklim çeşitliliği açısından oldukça şanslı olduğunu ama bir Akdeniz ülkesi olarak da ciddi risk ve tehdit altında kaldığını belirtti.

Türkiye’nin birçok ülkenin tersine temel gıda maddelerinde hala kendine yetebildiğini aktaran Elver, “Buğday veya temel gıda maddelerinde eğer uygun üretim tekniklerine geçersek olası bir iklim krizine uzun süre ve daha rahat cevap verebiliriz. Aşırı üretim ve aşırı tüketim iklim değişikliğini tetikliyor. Dolayısıyla öyle bir üretim tekniği geliştirmeliyiz ki hem üretim yapalım hem de iklim değişikliğini tetiklemeyelim.” değerlendirmesinde bulundu.

“Paramız olsa bile çay, kahve balık gibi ürünleri alamayacağız”

Elver, gıda krizinin yakın zamanda baş göstereceği, parayla bile yiyeceklere ulaşmanın imkansız olacağına dair teorilerle ilgili olarak, “Ekmek bulamayacağımız kadar korkunç bir dönemin geleceğini düşünmüyorum. Ama belli iklim şartları gerektiren kahve, çay, pirinç ve balık gibi ürünlere paramız olsa dahi ulaşamayabiliriz. Çünkü üretimi sınırlı ve çok pahalı ürünler olacak.” diye konuştu.

TRT

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dünya

İstanbul’da Ukrayna, Rusya ve Türkiye heyetlerinin görüşmesi devam ediyor

Published

on

By

Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlenen Türkiye-Rusya-Ukrayna Üçlü Toplantısı, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın başkanlığında sürüyor.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Türkiye, Rusya ve Ukrayna heyetleri arasındaki toplantı, Fidan’ın başkanlığında devam ediyor.

Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde yapılan Türkiye-Rusya-Ukrayna Üçlü Toplantısı’ndaki Türk heyetinde Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın da bulunuyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Müşaviri Vladimir Medinskiy’nin başkanlık ettiği Rus heyetinde, Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Galuzin, Rusya Genelkurmay Başkanlığı Ana İstihbarat Dairesi (GRU) Başkanı İgor Kostyukov ve Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Aleksandr Fomin ve yetkililer yer alıyor.

Ukrayna Savunma Bakanı Rüstem Umerov’un başkanlık ettiği Ukrayna heyetinde ise Ukrayna Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergiy Kyslytsya, Ukrayna Güvenlik Servisi (SBU) Başkan Yardımcısı Oleksandr Poklad, Dış İstihbarat Servisi Başkan Yardımcısı Oleh Luhovskyi ve yetkililer bulunuyor.

Devamını Oku

Dünya

İngiltere’nin iç istihbarat servisi MI5 kapılarını ilk kez halka açtı

Published

on

By

Tarihinde ilk kez halka kapılarını açan İngiltere’nin iç istihbarat servisi MI5, 100 yılı aşkın yürüttüğü gizli operasyonları gün yüzüne çıkaran bir sergiye imza attı.

İngiliz Ulusal Arşivi ile yapılan işbirliği sonucunda ortaya çıkan “MI5: Resmi Sırlar” sergisi, Britanya’nın en gizli kurumlarından birinin iç işleyişine nadir bir bakış sunuyor. Sergi, İkinci Dünya Savaşı dönemindeki casusluktan terörle mücadele faaliyetlerine kadar birçok dönemi kapsıyor.

Londra’daki Ulusal Arşivler’de eylül sonuna kadar ziyarete açık olacak sergi, Britanya istihbarat tarihinde bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.

Sergi; MI5’ın hikayesini, Birinci Dünya Savaşı öncesinden başlayarak iki dünya savaşı, Soğuk Savaş casusluğu, yerli tehditler ve dijital çağda terörle mücadele süreçlerini anlatıyor.

Uzun süredir mühürlü dosyalar, casus romanlarından fırlamış gibi duran fiziksel eşyaların halkın ilgisine sunulduğu sergide oldukça dikkat çekici ve şaşırtıcı nesneler yer alıyor.

– Casuslar, sabotajcılar ve 110 yıllık bir limon

AA muhabirine açıklamada bulunan küratör ve tarihçi Mark Dunton, sergiye ilişkin, “MI5 ilk kez başka bir kurumla kendi tarihine dair bir işbirliği yapıyor. Bu anlamda yepyeni bir alan açıyoruz.” dedi.

Alman casus Karl Muller tarafından 1915’te görünmez mürekkep olarak kullanılan, kurumuş ve kararmış 110 yıllık limona işaret eden Dunton, “Simsiyah, buruşmuş, sıkışmış durumda ama arşivimizin bir parçası. Muller bu limonun suyunu görünmez yazı için kullanıyordu. Masum görünen iş mektuplarının satır aralarına yazıyordu.” ifadelerini kullandı.

Dunton, Sovyet ajanı oldukları ortaya çıkan Kroger çiftinin evinde bulunan gizli telsiz vericiye ilişkin de “Bu vericiyle Moskova’ya flaş mesajlar, her türden gizli bilgi yolluyorlardı. Gerçekten büyüleyici şeyler var bu sergide.” diye konuştu.

MI5’ı duyan bazı insanların hemen James Bond ve onun hayal dünyasını düşünmeye başladığını söyleyen Dunton, “Ama biz burada MI5’ın gerçek yüzünü gösteriyoruz, başarıları da, başarısızlıkları da.” değerlendirmesinde bulundu.

Mark Dunton sözlerini şöyle sürdürdü:

“İnsanların her gün bu dosyaları incelediğini görüyorum. Detaylara olan ilgileri inanılmaz. Dinleme cihazlarından elde edilen konuşmalar ya da MI5 ajanlarının sokakta takip ettikleri kişilere dair yazdıkları raporlar gibi belgeler var.”

– Bond’un ötesindeki gerçek dünya

Sergide, ünlü casus Guy Burgess’in Sovyetler’e kaçmadan önce Reform Kulübü’nde unuttuğu deri evrak çantası ve bir başka ünlü Cambridge Beşlisi üyesi olan Kim Philby’nin 1963’teki itirafına dair yeni belgeler de sergilenenler arasında bulunuyor.

James Bond’un cazibeli dünyasından çok uzakta olan sergi, karşı istihbaratın zorlu ve titiz gerçekliğini gözler önüne seriyor. Dinleme cihazlarından alınan telefon konuşmaları dökümleri, takip raporları ve daha önce gizli olan fotoğrafların görülebildiği sergide, ziyaretçiler, ayrıntılı biçimde yeniden oluşturulmuş 20 vaka dosyasını inceleyerek bir MI5 analisti gibi düşünebilme imkanına da sahip olabilecek.

Soğuk Savaş dönemindeki güvenlik açıkları ve Cambridge Beşlisi gibi sızmaların yol açtığı zararların açıkça görülebildiği sergi MI5’ın hatalarını ortaya koyuyor.

Öte yandan, sergi bazı önemli başarıları da öne çıkarıyor. Örneğin, İkinci Dünya Savaşı sırasında yakalanan Alman ajanların çifte ajana dönüştürülmesini sağlayan Double Cross Operasyonu gibi büyük zaferler vurgulanıyor.

Sergide ayrıca, içişleri bakanı olarak 6 yıl MI5’tan sorumlu bulunan Eski Başbakan Theresa May ile eski MI5 genel müdürleri ve istihbarat tarihçisi Christopher Andrew gibi siyasi figürlerle yapılan video röportajlara da yer veriliyor.

Ulusal Arşivler yıllardır MI5’ın gizliliği kaldırılmış belgelerini alıyordu, ancak bu sergi, ajansın ilk kez kapsamlı ve kamusal bir şekilde kendi tarihini anlatmayı kabul ettiği etkinlik olarak öne çıkıyor.

Devamını Oku

Dünya

Erdoğan: Schengen gibi vize uygulamalarının gözden geçirilmesi şart

Published

on

By

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye, 1,3 trilyon dolar ekonomik büyüklüğü, 85 milyonu aşan genç ve dinamik nüfusu, rekabetçi sanayisi ve büyük tüketim pazarlarına doğrudan erişimiyle kritik önemdedir. Avrupa Birliği ile Gümrük Birliğimizin güncellenmesinin, tedarik zincirlerinin güvenliğine katkı sunacağı kanaatindeyiz.” dedi

Erdoğan, “Ayrıca, bu adımın otomotiv, ilaç, savunma sanayii gibi kritik sektörlerde ortak üretim ve yatırım imkanlarının önünü açacağına inanıyoruz. İnsanlarımızın ve dolayısıyla mal, hizmet ve sermayenin hareketliliğini kısıtlayan Schengen gibi vize uygulamalarının da gözden geçirilmesi şart.” ifadelerini kullandı.

Erdoğan, Arnavutluk’un başkenti Tiran’da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu 6. Zirvesi Genel Oturumu’nda konuştu.

Zirveye katılmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Erdoğan, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama başta olmak üzere zirvenin düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür etti.

“Kıtamızı yeniden tanımlayacak yeni bir vizyonu konuşmak için bir araya geldik. Birlik içinde işbirliği temelinde ve ortak eylem ruhuyla hareket etmemiz, her zamankinden daha fazla önem taşıyor.” diyen Erdoğan, şöyle konuştu:

“Uluslararası alandaki güven bunalımının aşılması için adil ve kapsayıcı bir küresel yönetişim mimarisinin tesis edilmesine ihtiyaç var. Güvenliğin bölünmezliği ve refahın daha hakkaniyetli paylaşılması ilkeleri üzerinde bina edilecek bu dönüşümü bizler Avrupa kıtası olarak öncelikle kendi evimizde başlatmalıyız. Savunma sanayii, enerji, ulaştırma koridorları ve bağlantısallık, arz ve tedarik zincirleri, dijital piyasalar ve kritik mineraller gibi muazzam işbirliği potansiyeline sahip olduğumuz birçok alan bulunuyor.

Avrupa güvenliğinin geleceğini istişare ettiğimiz bu kritik dönemde Avrupa Birliğinin kendi savunma sanayisini geliştirmesine yönelik gayretler faydalıdır. Bu çabaların NATO’nun merkezi rolünü aşındırmayacak şekilde birlik üyesi olmayan müttefikleri de kapsaması gerektiğini düşünüyoruz. ReArm ve SAFE gibi girişimlerin bu anlayışla yürütülmesinin Avrupa güvenliğinin hayrına olacağına inanıyoruz. Geçmişte Avrupa’da yaşanan birçok savaş ve ihtilaf bize göstermiştir ki, savunma ve güvenlik gibi son derece hayati olan konularda bölündükçe zayıflıyoruz, birleştikçe güçleniyoruz.”

– “Schengen gibi vize uygulamalarının da gözden geçirilmesi şart”

Avrupa’nın ortak geleceğini düşünürken hiç şüphesiz ekonomik güvenliklerini teminat altına alacak adımları da istişare etmeleri gerektiğini dile getiren Erdoğan, şu hususlara dikkati çekti:

“Türkiye, 1,3 trilyon dolar ekonomik büyüklüğü, 85 milyonu aşan genç ve dinamik nüfusu, rekabetçi sanayisi ve büyük tüketim pazarlarına doğrudan erişimiyle kritik önemdedir. Avrupa Birliği ile Gümrük Birliğimizin güncellenmesinin, tedarik zincirlerinin güvenliğine katkı sunacağı kanaatindeyiz. Ayrıca, bu adımın otomotiv, ilaç, savunma sanayii gibi kritik sektörlerde ortak üretim ve yatırım imkanlarının önünü açacağına inanıyoruz. İnsanlarımızın ve dolayısıyla mal, hizmet ve sermayenin hareketliliğini kısıtlayan Schengen gibi vize uygulamalarının da gözden geçirilmesi şart.”

Erdoğan, son yıllardaki yatırımlar ve doğal gaz alanındaki anlaşmalarla Türkiye’yi bölge coğrafyası için önemli bir enerji merkezi haline getirme hedeflerine adım adım yaklaştıklarını belirterek, “Bölgenin en gelişmiş enerji altyapısına sahip ülkesi olarak enerji dönüşüm sürecinde Türkiye, Avrupa’da önemli bir aktördür. Yenilenebilir enerji alanındaki adımlarımız sadece ülkemiz için değil, tüm bölge için fırsatlar sunuyor. Çok taraflı ulaştırma güzergahlarının merkezinde konumlanan Türkiye, Avrupa’nın kesintisiz tedarik zincirlerinin muhafazasına ciddi katkı sağlıyor.” dedi.

– “2022’den bu yana ilk kez önemli fırsat penceresi aralandı”

Ukrayna’da silahların susması ve barış zeminin oluşturulması için kritik dönemeçte olunduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

“Geçmişte olduğu gibi bugün de kapsamlı bir ateşkes öncelikli olmak üzere çözüme dönük çabaların her birine katkı sağlıyoruz. Sürecin hassasiyetine binaen bir dayatmada bulunmaksızın tarafların teşvik edilmesi, adil ve kalıcı barışa ulaşılması bakımından çok önemlidir. Sayın (Donald) Trump, (Vladimir) Putin ve (Volodimir) Zelenskiy ile ayrı ayrı görüşmelerimiz oldu. Sayın (Emmanuel) Macron ve (Giorgia) Meloni beni aradılar. Zelenskiy dün Ankara’daydı. Kendisiyle görüşmemiz sonrasında teknik görüşmelere başlama kararı aldık. Mart 2022’den bu yana ilk kez akan kanı durdurma noktasında önemli fırsat penceresi aralandı. Nitekim şu anda İstanbul’da Dışişleri Bakanımın riyasetinde görüşmeler Rusya, Ukrayna, Türkiye arasında devam ediyor. Bunun heba edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Gelinen aşamada barışın süratle tesisi için Ukrayna ve Rusya arasında diyalog kanallarının açık tutulması için buradaki tüm ortaklarımızın desteğine güveniyoruz. Her zaman ifade ettiğim gibi adil bir barışın kaybedeni olmayacaktır. Türkiye, bu süreçte üzerine düşenleri yapmaya devam edecektir.”

– “Ateşkes için Avrupa’nın gereken ilgiyi göstermesini bekliyoruz”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze’de 20 aydır eşi görülmemiş bir insani felaketin yaşandığına, her gün çoğu çocuk ve kadın onlarca masumun katledildiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:

“Buna ‘dur’ demek, ‘artık yeter’ demek mecburiyetindeyiz. Netanyahu’nun uzlaşmaz, saldırgan ve kibirli tutumu, Gazze ile birlikte tüm bölgemizi burada yaşayan farklı inançlardan insanları da tehlikeye atıyor. Gazze’de ateşkesin tesisi için de Avrupa’nın gereken iştiyak ve ilgiyi göstermesini bekliyoruz. Gazze’de 2 milyondan fazla insanın açlığa mahkum edilmesi karşısında uluslararası camianın eylemsiz kalması ne vicdani kıstaslarla ne insanlık onuruyla bağdaşmaktadır. Kalıcı ateşkesin yanı sıra insani yardım sevkiyatının teminat altına alınması ve Gazze’nin yeniden yaşanabilir hale getirilmesi için de tüm imkanlarımızı seferber etmeliyiz. Esas hedefimiz ise sürdürülebilir tek çözümü teşkil edecek olan iki devletli çözümü hayata geçirmek olmalıdır.”

– “İşbirliğini sağladığımızda üstesinden gelemeyeceğimiz tehdit kalmayacak”

Suriye’de yaklaşık 14 yıldır süren çatışmaların sona ermesiyle yeni ve umut dolu bir sayfanın açıldığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:

“ABD Başkanı Sayın Trump’ın Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldıracağını duyurması, Suriye’nin bir an önce refaha kavuşması için atılmış çok kıymetli bir adımdır. Bu kararıyla Sayın Trump, bölgesel istikrara ve kalkınmaya verdiği önemi bir kez daha göstermiştir. Söz konusu kararın diğer ülkelere de örnek olmasını diliyoruz. Avrupa Birliği tarafından sabık rejime yönelik getirilen yaptırımların aynı şekilde ivedilikle kaldırılmasını, yeniden imar faaliyetleri için mali destek sağlanmasını bekliyoruz. Elbette bu destek ülke dışındaki Suriyelilerin gönüllü, onurlu ve güvenli geri dönüşlerini de hızlandırıcı bir etki yapacaktır.

Belirsizliklerin arttığı mevcut ortam, bizleri ortak çözümler etrafında kenetlenmeye mecbur kılıyor. Dayanışmayı, kaynaklarımızı iyi kullanmayı ve samimi işbirliğini sağladığımızda kıta olarak üstesinden gelemeyeceğimiz tehdit ve sınama kalmayacağına canıgönülden inanıyorum. Bu düşüncelerle toplantımızın güvenli, müreffeh ve istikrarlı bir Avrupa için hayırlar getirmesini temenni ediyorum.”

Devamını Oku

Trending

Reklam