Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Yaşam

Hamilelerde koronavirüs aşısı son 3 aya kadar yapılmalı

Koronavirüsle mücadelede aşının önemi çok büyük. Bebeğe zarar gelir endişesiyle aşı olmayanlar risk altında. Uzmanlar, anne adaylarına aşılarını son 3 aya kadar yaptırması konusunda çağrıda bulunuyor.

Published

on

Aşı olmayan anne adaylarının son günlerde koronavirüs nedeniyle vefat haberlerini duyuyoruz. Koronavirüsle mücadelede aşının önemi oldukça büyük.

Uzman isimler, hamile adaylara mutlaka koronavirüs aşılarını olmaları yönünde çağrıda bulunuyor.

Yavrusunu kucağına alamadı

Son olarak Bartın’da bir anne adayının koronavirüs nedeniyle vefat haberi geldi. Aşı olmayan ve 1 hafta önce COVID-19’a yakalanan 7 aylık hamile Meral Demiroğlu, Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesinde tedavi görmeye başladı.

Burada durumu daha da ağırlaşan Demiroğlu’nun bebeği sezaryenle alındı. Yoğun bakımda tedavi gören Demiroğlu, bebeğin alınmasından kısa süre sonra hayatını kaybetti. Bebeğin ise sağlık durumu iyi.

Ankara’da 12 can kaybı

Ankara’da bu yıl koronavirüs nedeniyle yaşamını yitiren gebe sayısı 12’ye ulaştı.

Ankara İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Ahmet Zülfikar Akelma, hamileleri aşı olmaları konusunda uyardı ve “2021 yılında Ankara’da 12 tane gebe yani gebelik döneminde veya doğumdan sonraki 42 gün içinde olan kişi, koronavirüs enfeksiyonuna bağlı hayatını kaybetti” dedi. Gebe olup COVID-19’a bağlı hayatını kaybeden 12 kişinin hepsinin aşısızlardan olduğunu söyledi.

Anne adayı koronavirüse yenik düştü

Samsun’da da koronavirüse yakalanan genç anne adayı bebeğini sezaryenle dünyaya getirdikten sonra hayatını kaybetti. Gebeliğinin 36. haftasında rahatsızlanan ve hastaneye kaldırılan anne adayının koronavirüs aşısını yaptırmadığı belirlendi.

Aşıyı ertelemenin pişmanlığını yaşıyor

Hatay’da yakalandıkları koronavirüs tedavisi sırasında bebekleri dünyaya gelen Seçil ve Mehmet Ali Eker çifti, aşıyı ertelemenin pişmanlığını yaşıyor.

Doğuma 2 hafta kala koronavirüse yakalanan Seçil Eker, “Aşı olmamıştım, ‘Doğumdan sonra olurum’ demiştim. Doğumdan önce olsaydım bu kadar ağır atlatmazdım, belki hiç hissetmezdim” sözleriyle pişmanlığını dile getirdi.

6 aylık hamile genç kadın vefat etti

Ordu’da da bir anne adayı geçtiğimiz ay koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi.

6 aylık hamile genç kadın, hastalığa yakalandıktan sonra hastaneye kaldırıldı. Durumu kötüleşen kadın tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

Bebeğini kucağına almayı hayal ediyordu

8 aylık hamileyken koronavirüse yakalanan ve bebeği sezaryenle alındıktan sonra yaşamını yitiren ebe Duygu Ömrüuzun da aşı olmayı erteleyenlerdendi. Ömrüuzun, doğumuna 3 hafta kala fenalaşıp hastaneye kaldırıldı, tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti.

Ömrüuzun’un hamile olduğu için bebeğe zarar gelir endişesiyle aşısını olmadığı belirlendi.

Antalya’da da aşı olmayan anne adaylarının vefat haberleri geldi.

Kumluca ilçesinde doğum yaptıktan sonra koronavirüse yakalanan 28 yaşındaki Ceylin Göktaş ile doğuma 1 ay kala yine virüs nedeniyle hastanede tedaviye alınan 37 yaşındaki Nursel Aksoy hayatını kaybetti. İlk çocukları olan her iki annenin de aşı yaptırmadıkları belirlendi.

Diyarbakır’da da benzer durumlar yaşandı. Son 2 ay içinde kentte 9 hamile koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi. Tamamının aşılarının yaptırmadığı belirlendi.

Aşı olmayı reddetti

Binböl’de geçen yıl evlenen ve 7 aylık hamileyken koronavirüse yakalanınca sezaryenle alınan bebeği vefat eden anne Hülya Koca da yaşamını yitirdi. Yakınları, Hülya Koca’nın hamile olduğu için aşı olmayı reddettiğini ileri sürdü.

“Gebelerin COVID-19’u daha ağır seyrettiği ortada”

Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Nurettin Yiyit ile koronavirüsün hamilelerdeki seyri üzerine konuştuk. Koronavirüse yakalanan gebelerin son dönemde hastaneye başvurularının arttığını söyleyen Yiyit, ” Anne adaylarının aşı olmasının şiddetle öneriyorum” diyor.

Hamilelerde aşı olmama yönünde bir eğilimin olduğunu ifade eden Yiyit, “Kafa karışıklığı ve şüphecilik görüyoruz. Sebeplerinden birisi pandemi başında bu konuda yeterli bir veri yoktu. Zaman içerisinde şunu görüyoruz ki gebelerin COVID-19’u daha ağır seyrettiği ortada” dedi.

Gebelerin tek kalple 2 canlıyı vücutlarında beslediklerini, yüklerinin fazla olduğunu belirten Yiyit, “Bebeğin büyümesine bağlı olarak karın hacimleri büyüyor, akciğer hacimleri küçülüyor. Solunum olarak da gebeleri zorlayan bir tablo ortaya çıkabiliyor” açıklamasını yaptı.

“Anne adaylarının aşı olmasının şiddetle öneriyorum”

Prof. Dr. Yiyit, koronavirüsün seyrine göre ve bebeğin sağlık durumuna bağlı olarak gebelerin tedavisinde zaman zaman gecikme olabileceğini vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:

“Gebelerin tedavilerinde de bazen gecikme yaşamak zorunda kalabiliyoruz. Çünkü her ilacı gebelere veremiyoruz, anne ve bebeğin zarar görmemesi açısından. Bebek sıkıntıya girdiğinde de sezaryenle bebeği almak için olabildiğince geciktirmeye, anne karnında daha uzun tutmaya çalışıyoruz. Annenin tedavisinde biraz gecikme yaşanıyor böyle olunca. Verilerimize baktığımızda pandeminin başından beri haziran ayına kadar geçen süre ile hazirandan eylüle geçen sürede ölümlerde 3 kat artış olduğunu gözlemledik. Bunları üst üste koyduğumuzda Delta varyantının da etkisiyle hamilelerde koronavirüsün daha ağır seyredebildiğini görüyoruz. Anne adaylarının aşı olmasının şiddetle öneriyorum.”

Gebelerin aşı olma süreleriyle ilgili merak edilenleri de yanıtlayan Bilim Kurulu Üyesi Yiyit, son 3 aya girmeden hamilelerin aşılanmalarını önerdi.

“Gebelerin son 3 aya gelmeden aşılarını tamamlamalarını öneriyoruz”

Doğuma yakın sürede enfeksiyon riskinin arttığına işaret eden Nurettin Yiyit, “Hamileliğin son dönemleri çok daha riskli. Zaten normal şartlarda son 3 ay gebelerin fiziksel olarak hareket kabiliyetlerinin azaldığı dönem. Akciğer kapasiteleri gebelerin çok düşüyor, üzerine bir de COVID-19 eklenince durum zorlaşıyor. Koronavirüsle birlikte vücudumuzun ne tür tepki vereceği bünyeyi zaten zorluyor. Bağışıklık sistemini artıracak tedavi yöntemleri kullanılıyor. Gebelerin son 3 aya gelmeden aşılarını tamamlamalarını öneriyoruz” açıklamasını yaptı.

Nurettin Yiyit, sözlerine şöyle devam etti:

“Yaş grubu olarak zaten tüm gebelerimizin aşılanması gerekir. En ideal aşı dönemi gebeler için aradaki 3 ay. İlk 3 ayda aşılama yapılabilir ama normal şartlarda ilk 3 ay ilaç tedavisinin gebeler için kullanılmaması yönünde bir fikir vardır. Ama şu an aşıların hamilelere zarar verdiğine dair elimizde bir veri yok. Ama şunu net bir şekilde söyleyelim ki asla son 3 aya kadar aşılarını bekletmesinler.”

“Servisimizde yatan gebelerin hiçbiri aşılı değil”

Ankara Şehir Hastanesi Kadın Doğum Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Özlem Moraloğlu Tekin, “Aşıyı gebelikte de kesinlikle öneriyoruz. Şu anda COVID-19 servisimizde 25 gebemiz yatıyor ve ne yazık ki hiçbiri aşılı değil” dedi.

Hamile COVID-19 vakalarında en sık görülen komplikasyonlara ilişkin bilgi veren Tekin şunları söyledi:

“Özellikle gebelik esnasında en sık gördüğümüz komplikasyonlar, erken doğum. Bebeğin durumunun bozulmasına bağlı olarak mecbur kalıp sezaryene alıyoruz. Düşük ve komorbidite (ek hastalık) riski artıyor. Özellikle yoğun bakıma gidişte 4-5 kat artış görüyoruz. Gebelerimiz solunum sıkıntısını daha fazla yaşıyor, akciğer problemlerinin daha fazla olduğunu gözlemliyoruz. 100 bin gebe verisiyle yeni yayımlanan bir çalışmaya göre, hamilelerde COVID-19 sebebiyle ölüm riski 22 kat fazla.”

“Bugüne kadar 2 bin 500 COVID-19 gebe takip ettik”

Prof. Dr. Tekin, anne karnındaki bebeğe COVID-19 bulaşma ihtimali bulunmadığının altını çizerek doğumdan sonraki bulaşı ihtimaline karşı da doğumhanede özel önlemler alındığını dile getirdi.

Son yapılan çalışmalarda sezaryen doğumlarda bebeğe COVID-19 bulaşının normal doğuma göre daha fazla olduğunun tespit edildiğini aktaran Tekin, “Biz de bu anlamda normal doğuma ağırlık vermeye çalışıyoruz. Bugüne kadar 2 bin 500 COVID-19 gebe takip ettik, 800 civarında doğum yapıldı. Bu kişilerin yaklaşık yüzde 40-yüzde 50’sini normal doğumla sonuçlandırmaya çalıştık şeklinde konuştu.

Hamilelerde koronavirüs aşısı son 3 aya kadar yapılmalı

Hamilelerde koronavirüs aşısı son 3 aya kadar yapılmalı

Hamilelerde koronavirüs aşısı son 3 aya kadar yapılmalı

Hamilelerde koronavirüs aşısı son 3 aya kadar yapılmalı

Hamilelerde koronavirüs aşısı son 3 aya kadar yapılmalı

TRT

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yaşam

Güneşten korunmak için hangi önlemleri almalıyız?

Dikkat edilmediği takdirde güneş ışınlarının cilde pek çok zararı bulunuyor. Bunun için ışınların dik açıyla düştüğü saat diliminde güneşten kaçınmak, koruyucu krem kullanmak, uygun kıyafet tercihi ve gözlük takmak gibi tedbirler hayli önemli.

Published

on

By

Yaz geldi. Güneş tüm yakıcılığıyla ışıldıyor. Dünya’nın ışık ve ısı kaynağı güneş, aynı zamanda kimi sağlık sorunlarına neden olabiliyor. Öyle ki iş cilt kanserine kadar varabiliyor. Bu olumsuz etkilerden uzak durmak için çeşitli önlemler almak gerekiyor. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Hamidiye Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlkin Zindancı, güneşten korunmak için izlenmesi gereken yolları TRT Haber’e anlattı.

Ciltte güneşe karşı blokaj oluşturulmalı

Güneşe karşı her insanın duyarlılığı farklı. “Herkes güneşten aynı derecede etkilenmez” diyen Prof. Dr. Zindancı sözlerini, “Özellikle çocuklar ve yaşlılar, açık ten-göz-saç rengine sahip kişiler güneşe her zaman daha duyarlıdır. Esmer tenli birine göre bu grup her zaman daha fazla etkileniyor. Daha fazla korunmaları gerekiyor” şeklinde sürdürüyor.

Güneşin zararlı etkilerinden korunmak için ilk kural Prof. Dr. Zindancı’ya göre şu: “Etkili olduğu saatte güneşten kaçınmak çok önemli. Bu da güneşin dik açılarla geldiği 11.00-15.00 saatleri arası. Bunu özelikle belirtmek lazım. Bu saatlerden kaçınacağız.”

Prof. Dr. Zindancı’nın dikkat çektiği bir diğer ayrıntı ise blokaj:

“Blokajı öncelikle kıyafetlerle oluşturabilirsiniz. Öncelikle güneşe karşı hassas olan kişilerde bunu muhakkak belirtmek lazım. Giysiler çok kalın olmayan, ışığı yansıtacak tarzda açık renkli, gevşek uzun kollu olabilir. Şapka, gözlük hatta şu aralar maske bile güneşten koruyor.”

Güneş koruyucu krem kullanmak şart

Bir diğer korunma yöntemi ise dermatoloji uzmanlarının önemle üzerinde durduğu koruyucu kremler… Koruyucu ürünler fiziksel ve kimyasal olmak üzere iki gruba ayrılıyor. Prof. Dr. Zindancı bu ayrımın ne anlama geldiğini şöyle açıklıyor:

“Fiziksel koruyucular içlerinde kimyasal maddeyi en az barındıran, daha çok bariyer oluşturan ürünler. Özellikle yaşlılar, çocuklar ve hamilelerde bunun kullanılmasını tercih ediyoruz. Diğer ürünler ise kimyasal diye geçiyor ama yine bunlar da pek çok testten geçen ürünler. Yine zararlı olmayan maddelerden elde ediliyor.”

30 faktör ve üstü koruyucu krem önerisi

Güneş koruyucularını satın alırken ve kullanırken dikkat edilmesi gereken birtakım detaylar var. Koruyucu ürünlerin hem ultraviyole A hem de ultraviyole B’ye karşı etkili olması gerekiyor. Bir diğer detayı ise Prof. Dr. Zindancı şöyle anlatıyor:

“SPF (sun protectin factor) 30 faktör ve üzeri olmalı. Burada marka önemli değil. Testleri yapılmış, bilindik ve geçerliliği kabul edilmiş markalardan alınmalı. Yine bunun cilt tipine uygun olmasını öneriyoruz. Akneli ciltler için çok yağlı olmayan ürünler, kuru ciltler için de nemlendirici içerikleri olduğu belirtilenler… Bir de tabii ürünün raf ömrü önemli. Açık olmayan iki-üç yıllık raf ömrü olan ürünler tercih edilmeli. Açık ürünlerin ise bir yıl daha kullanılacağı kabul edilir. Uygun şartlarda saklandıysa rengi, kokusu, akışkanlığı ve kıvamı değişmediyse bu güneş koruyucuların kullanılması söz konusu olabilir.”

Bronzlaşmaktan kaçınmak gerek

Yaz aylarında sıkça kullanılan ürünlerden biri de bronzlaştırıcılar. Ancak bronzlaşmak ve bunun için bazı ürünler kullanmak dermatoloji uzmanları tarafından kesinlikle önerilmiyor. Prof. Dr. Zindancı, “Zaten güneşin zararlı etkilerinden kaçmaya çalışıyoruz. Mümkünse bronzlaşmaktan kaçının. ‘O zaman D vitamini nasıl alacağız?’ diyorlar. Güneş koruyucular zaten öyle yüzde yüz korumuyor. Koruyucuya rağmen bizim maruz kaldığımız güneş, bir miktar D vitamini sentezine izin veriyor. Biz bir de bunu kol iç yüzü gibi daha nadir güneş gören yerlerden günlük 10-15 dakika güneşte kalarak alabiliyoruz” diyor.

Güneşin etkilerinden bazı bölgeleri özellikle korumamız gerekiyor. Yüz, göğüs, kulak kepçeleri, el sırtı ve erkeklerde dökülen saçların olduğu bölgeler gibi… Çünkü bu bölgeler aynı zamanda cilt kanserlerinin de en fazla görüldüğü yerler.

Güneş yanıklarına karşı ne yapılmalı?

Güneş yanıklarına ve lekelerine karşı yapılması gerekenler de önemli. Doç. Dr. Zindancı’nın bu noktadaki önerileri ise şöyle:

“Güneş yanığı sonuçta medikal acil bir durum. O bölgede bir reaksiyon oluşuyor. Biraz normalin üzerinde güneş, o bölgede bazı süreçleri başlatıyor. Bu gibi durumda kişinin yapması gereken hemen o bölgeyi biraz serinletme, suya tutma, üzerine nemlendirici bir şeyler sürme olabilir. Diş macunu ve şampuan gibi şeyler sürülmemeli, varsa ağrı kesici alınabilir. Onun haricinde basit yara kremleri kullanılabilir. Ama yanıt alınamıyorsa medikal tedavi öneriyoruz.”

Güneş lekeleri uzun sürede oluşuyor

Günümüzde çok sayıda insanın muzdarip olduğu bir başka konu ise güneş lekeleri… Ancak güneş lekeleri daha farklı gelişiyor. Öncelikle güneş yanığı hemen gelişirken lekeler tam tersi uzun süre güneşten korunmayan insanlarda meydana geliyor. “Bu lekeler güneşin uzun yıllar içinde biriktirici etkisine bağlıdır. Biriktirici etki süresi uzadıkça leke oluşuyor. Lekeler güneş hasarı bulgusudur” diyen Prof. Dr. Zindancı sözlerini şöyle tamamlıyor:

“Bu biraz cilt tipiyle de alakalı. Herkeste güneş lekesi olmaz. Esmer tene doğru gittikçe leke kolaylaşır. Lekelerde sigaranın ve hormonların da etkisi var. Ama bu lekelerin oluştuğu alanlar, kronik hasarın ve kanser riskinin en fazla arttığı alanlardır.”  

Güneşten korunmak için hangi önlemleri almalıyız?

Güneşten korunmak için hangi önlemleri almalıyız?

Güneşten korunmak için hangi önlemleri almalıyız?

Güneşten korunmak için hangi önlemleri almalıyız?

Güneşten korunmak için hangi önlemleri almalıyız?

TRT

Devamını Oku

Yaşam

Türk hekimlerinin tedavi yöntemi dünya tıp literatürüne girdi

Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Abdülkadir Uslu ve ekibi, hastasını, ilaç tedavisinin yeterli gelmediği zorlu bir kalp ritim bozukluğundan dünya tıp literatürüne giren yöntemle kurtardı. Hastanın kalp fonk

Published

on

By

Kalbinde 10 yıldır ritim bozukluğu (aritmi) bulunan 41 yaşındaki Ercüment Taşkıran, hastalığının neden olduğu çabuk yorulma, aşırı terleme, bunalma, bayılma ve kalp yetmezliği gibi sorunlarla hayatını sürdürmeye çalışıyordu.

Tedavisinde kullanılan ilaçların fayda etmediği Taşkıran, bir gün evinde bayılması üzerine Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı.

Tetkikler sonucunda Taşkıran’a, kalbin kulakçıklarından kaynaklanan, ölümcül olmayan ancak devamlılığı halinde kalp yetmezliğine kadar varabilen kötü sonuçlarla seyreden “atriyal taşikardi” teşhisi konuldu.

Tedavi, dünya tıp literatürüne kazandırıldı

Doç. Dr. Uslu ve ekibi, hastaları Taşkıran’ın tedavisinde, ritim bozukluğuna yol açan sorunlu bölgenin tamamen ortadan kaldırılmasını amaçlayan ve aritmilerde sıklıkla kullanılan “ablasyon” yöntemini uygulamaya karar verdi.

Ercüment Taşkıran’a uygulanan ablasyon tedavisini diğerlerinden ayıran ise 3 boyutlu haritalamanın yanı sıra “sıcak” ve “soğuk” ablasyon yöntemlerinin bir arada kullanılması ve tüm elektrofizyoloji prosedürlerinin basamaklar halinde uygulanması oldu.

Doç. Dr. Abdülkadir Uslu ile ekibinin Taşkıran’ın kalbinin normal ritmine kavuşmasını sağlayan cerrahi yönetimi anlattıkları “Çoklu elektrofizyolojik prosedürler gerektiren zor bir atriyal taşikardi vakasının cerrahi tedavisi” başlıklı makaleleri, uluslararası hakemli dergi Journal of Electrocardiology’de yayımlanarak dünya tıp literatürüne kazandırıldı.

“Bunlar genelde nadir karşılaştığımız vakalar”

Ameliyat süreci ve tedavi planlamasına ilişkin bilgi veren Uslu, hastalarının kendilerine başvurmadan önce farklı merkezlerde ilaç tedavisi gördüğünü, kalbindeki ritim sorunlarının tespiti ve yakılmasıyla ilgili bir işlem ve göğüs ağrıları nedeniyle koroner anjiyografi geçirdiğini anlattı.

Hasta 6 ay önce kendilerine geldiğinde problemin ritimle alakalı olduğunu düşünerek işlemleri buna göre planladıklarını aktaran Uslu, tetkiklerde, kalbin sağ üst kulakçık bölgesinden kaynaklanan bir çarpıntı saptadıklarını ve hastaya “atriyal taşikardi” teşhisi koyduklarını dile getirdi.

Bu bölgenin ancak 3 boyutlu haritalamayla netleştirilebileceğini tespit ettiklerini belirten Uslu, “Bunlar nadir karşılaştığımız vakalar. Bu tip çarpıntılarda -kompleks aritmi olarak düşünüp- hem üç boyutlu haritalamayı hem de konvansiyonel yöntemleri kullanarak işlem planlıyoruz. Bu hastamızda da kalp pilinden tutun ölüme kadar riskler taşıyabilen bir rahatsızlıkla karşı karşıyaydık” dedi.

Doç. Dr. Uslu, ilk olarak, elektrofizyolojik çalışmayla çarpıntının anormal mi yoksa kalbin kendisinden kaynaklanan sinüzal taşikardi mi olduğunu ayırt etmek için kalbin içine kateter yerleştirdiklerini anlattı. Neticede bunun anormal bir çarpıntı olduğunu belirlediklerini kaydeden Uslu, daha sonra, anormal ritmin çıktığı bölgeyi bulmak için 3 boyutlu haritalamayla kompleks bir şekilde tam odağı tespit ettiklerini söyledi. Uslu, “radyofrekans ablasyon” adlı işlemle odağı ortadan kaldırmaya çalıştıklarını belirtti.

Cerrahi ve aritmi ortak çalışarak hastanın ritmini düzeltti

Yaptıkları ilk girişimin başarısız sonuçlandığını belirten Uslu, hemen ardından kalbin kulakçık bölgesinden çıkan ve “apendiks” denen bölgeyi dondurarak, ablasyon yöntemiyle kalbi kendi dokusundan tamamen izole etmeyi planladıklarını dile getirdi.

Uslu, aynı seansta ikinci işlem olarak, genel anestezi altında batın üst kısmından iğneyle “epikard” denilen kalbin dış kısmını 3 boyutlu haritaladıklarını söyledi. Çarpıntının dış yüzeyden kaynaklandığını daha önceden bildikleri için bu bölgeyi haritaladıklarına değinen Uslu, ablasyon ile sinüs ritmi denilen normal ritmi elde edemediklerine işaret etti.

Bunun üzerine üçüncü aşamaya geçtiklerinden bahseden Uslu, “Bu tip hastalarda yapılması gereken, kalbin bu bölgesinin cerrahiyle ortadan kaldırılmasıdır. Cerrahi ve aritmiyle ortak çalışmamızla bu bölgenin eksizyonu ile hastada normal ritmi elde ettik” bilgisini verdi.

Doç. Dr. Abdülkadir Uslu, 2 saat süren ameliyatın ardından Ercüment Taşkıran’ın sağlığına kavuştuğunu aktararak, “İşlem bittikten sonra hastamızın ritmi tamamen normaldi. Sonrasında hiçbir aritmi yaşamadık. Öncesinde hastamızda aritmiye bağlı kalp yetmezliği gelişmişti. Ritmin normale dönmesinden sonra tamamen kalp fonksiyonlarının da normale döndüğünü gördük. Hastamız gayet mutlu. Şu an takiplerimize devam ediyoruz” diye konuştu.

“Kompleks aritmilerde ekip çalışması önemli”

“Kompleks aritmi” denilen bu tip aritmilerin tedavisi için ciddi bir ekip çalışması gerektiğine işaret eden Uslu, “Hastanemizde yaptığımız ekip çalışmalarıyla bu şekilde başarılı sonuçlara ulaşabiliyoruz. Bu açıdan Koşuyolu Hastanesi aritmi ekibi olarak ciddi anlamda hem efor sarf ediyor hem de bu tip mutlulukları yaşayabiliyoruz. Bu şekilde çalışmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

Doç. Dr. Uslu, vakanın dünyada tıp literatürüne girdiğini de vurgulayarak, “Avrupa’nın prestijli bir elektrofizyoloji dergisinde bu vakamız yayımlandı. Dünyada uygulanan nadir taşikardi operasyon türlerinden birisi. Daha önceden ülkemizde bir kere yapılmış bir işlem. Dünyada da bizim yaptığımızın dışında bir örneği vardı. Bizimki de üçüncü olarak literatüre girdi.” diye konuştu.

“Kalbimin yüzde 10’u çalışıyor gibi bir his vardı içimde”

Ercüment Taşkıran, kalbindeki ritim bozukluğu nedeniyle yolculuk esnasında terleme, aşırı bunalma hissi ve gece uyuyamama gibi yaşamını ciddi derecede etkileyen sıkıntılar yaşadığını anlattı.

Rahatsızlığının ileri safhalarında kalp ritmini algılamak amacıyla kendisine holter cihazı takıldığını belirten Taşkıran, burada kalbinin birkaç saniye durduğunun da gözlendiğini dile getirdi. Taşkıran, süreç içerisinde rahatsızlığının ağırlaştığını, tetkikler sonucunda kendisine ablasyon tedavisi önerildiğini ancak korktuğu için ilaç kullanmaya devam ettiğini söyledi.

Aradan 3-4 yıl geçtikten sonra bir akşam üzeri rahatsızlandığını ve ambulansla Koşuyolu’na getirildiğini aktaran Taşkıran, “Ertesi sabah ilk operasyon yapıldı. İlk operasyondan sonra 2 aylık bir süre oldu. İki ayın sonunda, ameliyat başarısız olduğu için tekrar deneneceği söylendi. Aralık ayının son haftası operasyon gerçekleştirildi” diye konuştu.

Şu anda kendisini iyi hissettiğini belirten Taşkıran, duygularını şöyle dile getirdi:

“Ameliyattan sonra ilaç kullanmam gerekmedi. 10 yıl boyunca bu rahatsızlık sürdü ve sonuna gelindi. O yaşadığım dönemlerle bu dönem arasında ciddi bir fark var. En azından ilaç kullanma psikolojisini tamamen atlattım. Çocuğumla daha eğlenceli zamanlar geçirmeye başladım. Rahatsızlık kalbimi yoruyordu. Enerjim kalmıyordu. Sanki kalbimin yüzde 100’ü değil de yüzde 10’u çalışıyor gibi bir his vardı içimde sürekli. Koşu yaparken, yüzerken nefesim kesiliyordu. Artık onlar geride kaldı.”

Tedavinin tıp literatürüne girmesinin kendisine güzel hissettirdiğini ifade eden Taşkıran, “Çaresi bulunamayan bazı hastalıklarda böyle tedaviler örnek oluyor. Bundan sonra belki, bana uygulanan yöntem başarılı olduğu için başkalarına da aynı yolla müdahale edilecektir. Genç olduğum için operasyonun daha risksiz geçeceğini düşünüyordum. Sigara ya da alkol kullanmadığım için sağlıklıydım. Bu da sanırım bir etken oldu” dedi.

TRT

Devamını Oku

Yaşam

Türk Kızılay her yıl milyonlarca insanın yardımına koşuyor

Türk Kızılay, yurt içinde ve yurt dışında bulunan delegasyonları vasıtasıyla her yıl yaklaşık 30 milyon ihtiyaç sahibinin yardımına koşuyor.

Published

on

By

Kurulduğu 11 Haziran 1868’den bu yana bağışçılardan aldığı destekle çalışmalarını sürdüren Türk Kızılay, dünyanın dört bir yanında insani yardım faaliyetleri yürütüyor.

Din, dil ve ırk ayrımı gözetmeksizin tüm mazlumlara yardım eli uzatan Kızılay, 170 bini aşkın gönüllüsüyle, kan hizmetleri, uluslararası yardımlar, sosyal hizmetler, göç ve mülteci hizmetleri gibi pek çok alanda ihtiyaç sahiplerinin yaralarını sarıyor.

29 Ekim-4 Kasım Kızılay Haftası dolayısıyla derlediği bilgilere göre, Türk Kızılay, yurt içi ve yurt dışında bulunan delegasyonları vasıtasıyla her yıl yaklaşık 30 milyon ihtiyaç sahibine temas ediyor.

Bu kapsamda Kızılay, Afganistan, Azerbaycan, Bangladeş, Bosna Hersek, Bulgaristan, Endonezya, Filistin, Güney Sudan, Irak, KKTC, Myanmar, Pakistan, Senegal, Somali, Sudan, Suriye, Yemen ve Kırgızistan dahil çok sayıda ülkede hizmet veriyor.

Suriye’ye 50 bin tır insani yardım malzemesi ulaştırıldı

Suriye’de savaştan zarar gören ve yerinden edilen kişilere ulaştırılmak üzere savaşın başından bu yana 50 bin tır insani yardım malzemesi sınırdan geçirildi.

Ayrıca, Suriye’de 40’tan fazla tıp merkezi, 10’a yakın yetimhane ve birçok sevgi mağazası kurularak muhtaçlara destek olundu.

Ramazanda yaklaşık 10 milyon kişinin ihtiyaçları karşılandı

Ramazan ayı ve Kurban Bayramı süresince de dünyanın farklı coğrafyalarındaki milyonlarca insana giyim yardımı, gıda kolileri ve kumanyalar dağıtıldı.

Ramazan ayında yaklaşık 10 milyon kişinin ihtiyaçları karşılandı. Kurban Bayramı süresince ise 21 ülkede kesilen kurbanlarla 3 milyondan fazla aile kurban bereketini yaşadı.

Bunun yanında, özellikle salgın sürecinde VEFA guruplarıyla birlikte görev yapan Türk Kızılay ekipleri, milyonlarca kişinin gıda ve ilaç gibi temel ihtiyaçlarını evlerine ulaştırdı.

2 milyon 258 bin 181 ünite kan hastanelere gönderildi

Türkiye’deki kan ihtiyacının neredeyse tamamını gönüllü ve sürekli bağışçılar sayesinde karşılayan Türk Kızılay, kan hizmetlerini de kan bağış merkezi ve mobil kan bağış araçlarıyla yürütüyor.

Türk Kızılayın kan bağış noktalarında, tek kullanımlık malzemelerle, hijyen ve sosyal mesafe kuralları çerçevesinde hizmet veriliyor. Dileyen bağışçılar, “www.kanver.org” adresinden randevu alarak kan bağışında bulunabiliyor.

Bu kapsamda, 2021’in başından bu yana yüzde 87,25’i erkek, yüzde 12,72’si kadınlardan oluşan 1 milyon 707 bin 176 kişi kan bağışında bulundu. Bu bağışlardan elde edilen 2 milyon 258 bin 181 ünite kan ihtiyaç sahiplerine gönderildi.

Bu yıl en çok kan bağışı 18-25 yaş arasındaki gençlerden geldi. İlk defa kan bağışlayanların sayısı ise 510 bin 3 oldu.

34 bin 794 ünite immün plazma COVID-19 hastalarına ulaştırıldı

Öte yandan, Sağlık Bakanlığının onayı ile başlatılan immün plazma tedavisi çok sayıda COVID-19 hastasına umut oldu.

Bu kapsamda, 2021’in başından beri COVID-19 geçiren ve sağlığına kavuşan kişilerden 9 bin 672 ünite immün plazma bileşeni toplandı. Bunlardan toplam 34 bin 794 ünite immün plazma bileşeni üretilerek COVID-19 tedavisi gören hastalara ulaştırıldı.

TRT

Devamını Oku

Trending

Reklam