Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Dünya

HP Milletvekili Rogers:Pandemi süreci toplumsal cinsiyet eşitliği adına gerileten bir dönem oldu

Published

on

Halkın Partisi Milletvekili Jale Refik Rogers, birçok ülkede hazırlanan raporların, pandemiyle birlikte toplumsal cinsiyet eşitliğinde gerileme olduğunu, kadın ve çocukların bu dönemde daha da dezavantajlı hale geldiğini gösterdiğini kaydederek, hangi alanda çalışıyor olursa olsun kadınların bu süreçte zorluk ve sorumluluğunun arttığını söyledi.

Halkın Partisi’nden (HP) yapılan açıklamaya göre, bir televizyon programına katılarak değerlendirmelerde bulunan Milletvekili Rogers, çocuk ve yaşlı bakımından evi çekip çevirme gibi birçok görevin kadınlardan beklendiğine işaret ederek, kadına biçilen rollerle birlikte kendi ekonomik özgürlüğünü kazanmasının kolay olmadığını vurguladı.

Rogers, “Pandemi aslında var olan sorunları daha da derinleştirdi. Mesela okullar kapandı, çocuklar evde kalmak zorunda kaldı. Evden çocukların eğitimi devam ederken işlerinden fedakarlık etmek zorunda kalanlar yine anneler oldu. Kimisi bu nedenlerle işini ve dolayısıyla ekonomik özgürlüğünü kaybetti” diye konuştu.

Kadınların sahip olduğu hakların, ekonomik özgürlüklerini ellerinde tutabilmenin sosyal devlet olmakla doğrudan ilişkili olduğuna dikkat çeken Rogers, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ne kadar sosyal bir devlettir? Özet olarak söylemek gerekirse sosyal bir devlet değildir” ifadesini kullandı.

Ülkeyi yönetenlerin bu gibi konuları ne kadar gaile edip etmediğinin büyük bir sorun olduğunu belirten Rogers, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:

“Örneğin son yaşanan yaşlı bakımevi olayları ciddi bir skandaldır. Eğer gerekli adımlar atılmazsa da ne ilk ne de son olacak. Konuyla ilgili raporların yazıldığı ilgili mercilere gönderildiği ama Başbakan’ın bunu hiç okumayıp, ‘Yolda giderken raporu okudum’ dediği bir ülkede yaşıyoruz. Aslında paramızla bile hizmeti alamadığımıza dair bir örnektir bu. Diğer yandan çocukların ücretsiz gidebileceği bir kreş olmaması, devlet anaokullarının saat 12’te bitiyor olması, özel eğitim merkezlerinin kısıtlı olması, çocuk ve engelli bakımında tam zamanlı hizmet alınamaması sosyal devlet olamamanın sonuçlarıdır. Mecliste, yürütmede olan kişilerin bu konuları memleket meselesi olarak algılaması hayati önem taşıyor. Bunu düşünmek için de illa ki biyolojik olarak kadın olmak gerekmiyor, ancak bugüne de erkek egemen hükümetler tarafından yönetilen ülkemizde öncelik bu sosyal konular hiç olmamıştır.  Mecliste sosyal konuları dile getiren, kadın hakları ve LGBTİ hakları gibi konulara vurgu yapan, toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili yasaları öneren ve savunan genelde bugüne dek hep kadın milletvekilleri olmuştur. Mecliste kadın vekillerin sayısının artması, bakanlar kurulunda kadın temsiliyeti kadınları yakından ilgilendiren konulara dikkat çekilmesi ve savunuculuğunun yapılması açısından önemlidir. Şunu da söylememiz lazım; KKTC’nin sosyal bir devlet olmamasının faturasını kadınlar ödüyor.”

Rogers, Sınırüstü yaşlı bakımevinde yaşananların bir insanlık ayıbı olduğunun altını çizdi; bu konunun gündemde kalmasının, unutulmamasının bundan sonra atılacak adımlar açısından önemli olduğunu belirtti.

“Sosyal devlet olmak önce yaşlılarımıza, çocuklarımıza, engellilerimize sahip çıkmaktan başlar” diyen Rogers, yaşlı bakımevleri ile ilgili yaşanan eksikliklerin ve ihmalin özellikle pandemi döneminde daha görünür hale geldiğini söyledi.

Ülkede bu konulara bakış açısı değişmediği ve sosyal devlet anlayışı bir öncelik haline gelmediği sürece gelecek dönemde daha çok benzer hikayeler duyulacağını kaydeden Rogers, açıklamasını şu sözlerle sürdürdü:

“Pandemi döneminde açılan bir bakımevinde yaşanan bulaş ile aşısız yaşlıların art arda hayatını kaybetmesi ve geçen günlerde hepimizin sosyal medyadan şahit olduğu insanlık dramı bunların sadece iki örneğidir. Ülkemizde Sosyal Hizmetler Dairesi huzur evlerini denetlemekten sorumlu mercidir. Ancak daire tarafından yazılan raporlara rağmen bu konuda adım atılmamıştır. Sosyal Hizmetler dairesinin güçlendirilmesi önümüzdeki dönemde olmazsa olmazdır. Daha kapsamlı bir yaşlı bakımevi yasası yapılması ve sadece otelcilik hizmeti verecek huzur evleri ile tedaviye ihtiyacı olan kişilerin bakımının yapıldığı yaşlı bakımevi ve kronik hastalıklar hastanelerinin ayırımının net olarak yapılması, hastaların hakkı olan tedavilerin verilmesinin sağlanması yaşamsal bir unsurdur. Yasalardaki eksiklikler de fırsat bilinerek bu konuda idare topu birbirine atmaktadır. Sosyal devlet olarak buna bir son verilmesi ve bu merkezlerin düzgün bir yönetime kavuşması elzem bir konudur. Geçmişte Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapmış Başbakan’ın olan olduktan sonra ortaya çıkıp palyatif çözümler üretmesi belki bugün bu merkezle ilgili geçici bir çözüm üretebilir.”

Yasal mevzuatın güncellenmesinin önemli olduğunu belirten Jale Refik Rogers, yeni yasayla birlikte merkezlerde gerekli personel bulundurulmadığı, merkezlerin denetimi öncelik haline gelmediği ve kurallara uymayanlar cezalandırılmadığı sürece benzer sorunların devam edeceğini dile getirdi.

“Mevcut yasaya göre ihmalin nerede olduğunun araştırılıp adım atılması ve suçluların cezalandırılması da devlet olmanın gereğidir” şeklinde konuşan Rogers, “Geçen dönem mecliste Ruh Sağlığı Yasası üzerinde, İdari Komite’nin başkanı olduğum dönemde, bir yılı aşkın süre emek harcadık ama maalesef komiteden geçmesini sağlayamadık. Vasi tayini gibi önemli maddeler içeren bu yasanın yürürlüğe girmesi elzemdir.  Hasta Hakları Yasası, Ruh Sağlığı Yasası ve Yaşlı Bakımevleri yasalarının birlikte değerlendirilerek yürürlüğe girmesi önemli olacaktır. Bu dönemde umarım yaşananlar da göz önünde bulundurularak bu yasalar ile ilgili hızlı adım atılır” dedi.

TAK/BRT

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dünya

Türkiye, Ürdün, Irak, Lübnan ve Suriye’nin düzenlediği toplantının ardından ortak bildiri yayımlandı

Published

on

By

Türkiye, Ürdün, Irak, Lübnan ve Suriye’den diplomatik, askeri ve istihbari üst düzey temsilcilerin Ürdün’ün başkenti Amman’da düzenlediği Suriye ve Komşu Ülkeler Toplantısı’nın ardından ortak bildiri yayımlandı.

Terörle mücadele, uyuşturucu ve silah kaçakçılığıyla mücadelede işbirliği, sınır güvenliğinin sağlanması, bölgedeki diğer ortak zorluklar ve Suriye’deki gelişmelerin görüşüldüğü toplantının ardından yayımlanan ortak bildiride, Suriye halkının; ülkenin güvenliğini, istikrarını, egemenliğini ve toprak bütünlüğünü sağlayan, haklarını ve güvenliğini koruyan temeller üzerinde vatanlarını yeniden inşa etme çabaları desteklendi.

Suriye’nin güvenliği ve istikrarının, bölgenin güvenliği ve istikrarı için esas olduğu vurgulanan bildiride, Suriye’nin güvenliği, egemenliği ve barışını hedef alan tüm girişimler ve gruplar kınandı. Hükümete, kamu düzenini güçlendirmek ve Suriye’nin istikrarını ile halkının güvenliğini korumak için aldığı tüm önlemlerde destek mesajı verildi.

İsrail’in Suriye topraklarına yönelik saldırganlığı ve iç işlerine müdahale girişimlerinin reddedildiği ve kınandığı bildiride, bu durumun uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukukun açık bir ihlali, Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik bir saldırı olduğu ve daha fazla çatışmaya yol açacak bir tırmanmaya neden olacağı ifade edildi.

Katılımcılar, bildiride, uluslararası toplumu ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini (BMGK) uluslararası hukuka uymaya, İsrail’in ihlallerine son vermeye ve İsrail’in işgali altındaki Suriye topraklarından çekilmesini sağlamaya çağırdı. Ayrıca, İsrail’in saldırılarını durdurması ve Suriye ile İsrail arasında 1974’te imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’na uyması talep edildi.

Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın, Ürdün, Irak, Lübnan ve Suriye’nin dışişleri ve savunma bakanları ile genelkurmay ve istihbarat başkanlarının katılımıyla Amman’da bir toplantı düzenlenmişti.

-Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılması gerektiğine işaret edildi

Katılımcıların yayımladığı ortak bildiride, Suriye Ulusal Diyalog Konferansı’nın sonuçları memnuniyetle karşılanarak, Konferans tarafından açıklanan anayasal bildirinin en kısa sürede yayınlanması teşvik edildi.

Her türlü terörizmin kınandığı ve askeri, güvenlik ile ideolojik düzeylerde terörle mücadelede işbirliği mesajının verildiği bildiride, katılımcıların, terör örgütü DEAŞ’ın Suriye, bölge ve dünya güvenliğine yönelik oluşturduğu tehdidi ortadan kaldırmak ve bu örgütü yok etmek amacıyla mevcut uluslararası çabalara destek sağlamak için işbirliği ve koordinasyonun tesisi adına ortak bir operasyon merkezi kurulması ve DEAŞ cezaevleriyle ilgili meselelerin ele alınması konusunda mutabık kaldığı kaydedildi.

Uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile organize suçlarla mücadelede işbirliği yapılmasının yanı sıra Suriye’nin bu konulardaki kapasitesinin geliştirilmesi için yardım ve destek sağlanması kararı alındığı belirtilen bildiride, Suriye’nin yeniden imarına yönelik çabalara destek verildiği ifade edildi.

Bildiride, ülkenin erken toparlanma projelerine yönelik katkıların artırılması için uluslararası desteğin seferber edilmesi gerektiği belirtilerek, Suriye’nin devlet inşası ve yeniden imarına engel teşkil eden tüm hususlarla mücadele edebilmesine yönelik kapasitesinin geliştirilmesi gerektiği vurgulandı.

Suriye’nin yeniden inşa kapasitesini artırmak ve Suriye halkının ihtiyaçlarını karşılamak için Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılması gerektiğine işaret edilen bildiride, Suriye ve komşu ülkeler arasında ekonomik, ticari ve yatırım işbirliğinin yanı sıra enerji ve ulaşım sektörleri de dahil olmak üzere altyapı geliştirme alanlarında işbirliğinin artırılması ve ekonomik kalkınmanın desteklenmesi teyit edildi.

Bildiride, bölge ülkelerinin, uluslararası toplum ve ilgili Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşlarıyla işbirliği içinde çalışarak Suriyeli mültecilerin uluslararası hukuka uygun şekilde, güvenli ve sürdürülebilir şekilde vatanlarına dönüşünü sağlayacak güvenliğe ilişkin, yaşamsal ve siyasi koşulların oluşturulması için ortak çalışması mesajı verilerek, mültecilerin dönüşü tamamlanana kadar uluslararası toplumun, ev sahibi ülkelerdeki mültecilere yönelik tüm sorumluluklarını yerine getirmeye devam etmesi gerektiğinin altını çizildi.

Devamını Oku

Dünya

Trump’ın “ele geçirme” tehditlerinin hedefindeki Grönland seçime gidiyor

Published

on

By

Grönland, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ada’nın “kontrolünü ele geçirmeye” yönelik ısrarlı açıklamalarının ardından tırmanan jeopolitik gerilimlerin ortasında yarın genel seçime gidiyor.

Dünyanın en büyük adası Grönland, iklim krizinin etkisiyle buzların erimesi ve yeni ticaret yollarının açılması nedeniyle giderek daha önemli hale gelen Arktik bölgesinde merkezi konuma sahip.

Zengin yer altı rezervleri bulunan Grönland’ın, hem ABD’ye yakınlığı hem de kilit deniz yolları üzerindeki konumu, Washington için özellikle Rusya ve Çin ile artan rekabet bağlamında “stratejik avantaj” olarak görülüyor.

Trump, 23 Aralık’ta Truth Social hesabından yaptığı paylaşımda, Grönland’ın ABD’nin kontrolünde olması gerektiğine ilişkin söylemini yineleyerek, Ada’nın mülkiyeti ve kontrolüne sahip bulunmanın “mutlak zorunluluk” olduğunu savundu.

Grönland Başbakanı Mute Bourup Egede ise Grönland’ın “satılık olmadığını” vurguladı.

Trump, ABD Kongresinde 5 Mart’ta yaptığı konuşmada “Grönland’a ulusal güvenlik ve hatta uluslararası güvenlik için ihtiyacımız var. Sanırım öyle ya da böyle bunu elde edeceğiz. Bunu elde edip sizi güvende tutacağız.” ifadelerini kullandı.

Bunun ardından Egede, “Biz Amerikalı ya da Danimarkalı olmak istemiyoruz, biz Grönlandlıyız. Amerikalıların ve liderlerinin bunu anlaması gerekiyor.” dedi.

– Trump, Grönland’ı neden istiyor?

Grönland’a ilgisini gizlemeyen ABD, özellikle Soğuk Savaş döneminde Ada’ya önemli yatırımlar yaptı ve Thule Hava Üssü’nü kurarak bölgedeki varlığını güçlendirdi.

Üssün stratejik konumu, ABD’nin Kuzey Kutbu’ndaki ve Atlantik’teki faaliyetleri izlemesine olanak tanıyarak ulusal güvenliğini sağlamasına yardımcı oluyor.

Askeri kaygıların ötesinde, Grönland’ın mineraller, nadir toprak metalleri ve petrol rezervleri de dahil doğal kaynaklar açısından zengin olması da Ada’yı ABD için çekici kılıyor.

Ada’daki kaynakların elektronik, yenilenebilir enerji ve elektrikli araçlarda kullanılanlar başta olmak üzere ileri teknolojiler için gerekli mineraller olması dikkati çekiyor.

Grönland, önemli uranyum, altın, çinko ve diğer kritik malzeme rezervlerine sahipken ABD ise nadir toprak mineralleri konusunda Çin’e bağımlılığını azaltmak istiyor.

Trump, göreve geldiği ilk dönemde de Danimarka’dan Ada’yı satın alma isteğini dile getirmiş ancak 2019’da yaptığı bu teklifi Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, “saçma” olarak nitelendirerek reddetmişti.

– Seçim manzarası

Yarın yapılacak seçim, Grönland’ın 31 sandalyeli parlamentosu Inatsisartut’un yapısını belirleyecek.

Seçimin, mevcut Başbakan Egede’nin liderliğindeki Inuit Ataqatigiit (Halk Topluluğu) Partisi ile bağımsızlık yanlısı Erik Jensen liderliğindeki Siumut Partisi arasında geçmesi bekleniyor.

Son anketler, Inuit Ataqatigiit’in yüzde 31 ile önde olduğunu, Siumut’un ise yüzde 21,9 ile ikinci sırada yer aldığını gösteriyor.

Seçimde yer alan diğer partiler ise bağımsızlık yanlısı Naleraq, Danimarka sınırları içinde ekonomik kalkınmayı önceleyen Demokratlar ve Danimarka ile birliği destekleyen Atassut.

– Bağımsızlık çağrıları

2 milyon kilometrekareden fazla alanı kaplayan Ada, 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın Danimarka’yı işgali sırasında ABD’nin koruması altına girdi ve 1945’te Danimarka’ya iade edildi.

Danimarka, 1979’da Grönland’a kendi kendini yönetme hakkı verdi, 2009’da ise özerklik genişletilerek Ada, iç işlerinde bağımsız hale geldi.

Grönland, kendi yönetim organlarını oluştursa da Danimarka, Ada’nın dış politika ve savunma konularında söz hakkını sürdürmeye devam etti.

Bağımsızlık çağrıları on yıllardır Ada’nın gündeminde yer alırken genel seçimin ardından Danimarka’dan bağımsızlık için bir referandum düzenlenmesi de gündemde.

Hem yeniden seçilmesi beklenen Egede hem de seçimlere katılan partilerin çoğunluğu, Grönland’ın bağımsızlığını kazanmasını önceliyor.

Ancak ekonomik ve savunma temelli endişeler, Grönland’ın “kendi kendine yetebilme” konusunda soru işaretlerini beraberinde getiriyor.

Öyle ki Grönland’ın ekonomisi büyük ölçüde balıkçılığa ve Danimarka’dan gelen ekonomik yardımlara dayanıyor ve Ada’nın güvenliği yine Kopenhag tarafından sağlanıyor.

Ada, zengin mineral ve hidrokarbon kaynaklarına sahip olsa da çevresel kaygılar nedeniyle yeni petrol arama ve uranyum madenciliğinin yasaklanması, ekonomik kalkınmayı engelliyor.

Devamını Oku

Dünya

ABD’de kızamık salgını 12 eyalete yayıldı

Published

on

By

ABD’nin özellikle Texas ve New Mexico eyaletlerinde etkili olan kızamığın son haftalarda artış göstererek 12 eyalete yayıldığı, ülke genelinde tespit edilen toplam vaka sayısının 222’yi bulduğu belirtildi.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), ülkedeki kızamık salgınıyla ilgili açıklama yaptı.

CDC’nin resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, ülke genelinde çoğu çocuk olmak üzere toplam 222 vakanın tespit edildiği, Texas ve New Mexico eyaletleri başta olmak üzere Alaska, California, Florida, Georgia, Kentucky, New Jersey, New York, Pensilvanya, Rhode Island ve Washington eyaletlerinde de kızamık vakalarına rastlandığı kaydedildi.

7 Mart itibarıyla Texas 198 kızamık vakasıyla söz konusu 12 eyalet içinde açık ara ilk sırada, New Mexico 10 vakayla ikinci sırada yer aldı.

Açıklamada, Texas’ta bir çocuğun, New Mexico’da da bir yetişkinin kızamık nedeniyle hayatını kaybettiği belirtilerek salgının yayılmaya devam ettiği ve gelecek günlerde vaka sayılarında artış yaşanabileceği uyarısı yapıldı.

Ülkede ilkbahar ve yaz seyahat sezonunun yaklaşıldığına işaret edilen açıklamada, bu çerçevede kızamık hastalığının aşılama yoluyla yayılmasını önlemede kamu sağlığı görevlilerinin oynadığı önemli role işaret edildi.

ABD Sağlık Bakanı Robert Kennedy, göreve geldikten sonra ilk açıklamasını, Başkan Donald Trump’ın düzenlediği kabine toplantısında, ülkede tekrar baş gösteren kızamık salgını konusunda yapmıştı. Texas’ta kızamık aşısı olmayan bir çocuğun hayatını kaybetmesine ilişkin soruya Kennedy, “Bu, olağan dışı bir durum değil, her yıl kızamık salgınları yaşıyoruz.” yanıtını vermişti.

Ülkede 2000 yılından bu yana görülmeyen kızamıktan bir çocuğun ölmesini “olağan” olarak değerlendiren Bakan Kennedy, salgını “önemsiz” göstermeye çalışmakla eleştirilmişti.

Devamını Oku

Trending

Reklam