Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Dünya

İran’da Reisi dönemi: Dış politika nasıl şekillenecek?

İran’da cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan İbrahim Reisi’nin döneminde ülkenin dış politikasında ne gibi değişiklikler olabileceği tartışılıyor. Uzmanlara göre, büyük değişiklik öngörülmese de İran daha ‘çeşitli’ bir dış politika izleye

Published

on

İran’da 18 Haziran’da düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinden galip çıkan aşırı muhafazakar İbrahim Reisi, ağustos ayında görevi resmen devralacak. Böylece reformist çizgiye sahip Hasan Ruhani’nin devri kapanacak.

Ülke dış politikasının ana hatları büyük ölçüde Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney tarafından belirlense de ona yakınlığıyla bilinen İbrahim Reisi ve atayacağı yeni hükümetin girişimleri de önem arz ediyor.

İran’ın bundan sonraki muhtemel politikasını ve olası senaryoları Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Ortadoğu Enstitüsü Araştırmacısı Mustafa Caner’e sorduk.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin önünde aşılması gereken birçok zorluk var. ABD’nin 2018’den bu yana uyguladığı ekonomik yaptırımlar İran’ı belki de en çok zorlayan nokta olarak ön plana çıkıyor. Viyana’da, İran ile ABD arasında devam eden nükleer anlaşmasına dönüş müzakereler var. Bu müzakerelerde bazı tarafların zaman kazanma çabası olduğu yönünde yorumlar yapılıyor. Reisi’nin yönetime gelmesiyle bu müzakereler sizce nereye bağlanacak?

Aslında İran yönetiminin hedeflediği ve müzakerelerin taraflarınca yapılan açıklamaların da işaret ettiği şekilde, yeni Cumhurbaşkanı Reisi’nin görevi devralmasından önce nükleer anlaşmaya varılması ve yaptırımların kaldırılması bekleniyor.

Reisi’nin yemin töreni ağustos ayında gerçekleşeceğinden en azından 6 haftalık bir fırsat penceresi açık durumda. Aslında Reisi’nin kendisi nükleer müzakerelere karşı bir isim değil. Zaten seçim kampanyasında da bunu ifade etti.

Adaylar arasında nükleer müzakerelere en eleştirel yaklaşan kişi, daha sonradan İbrahim Reisi lehine yarıştan çekilen Said Celili’ydi. Diğer bütün adayların üzerinde mutabık oldukları bir husus nükleer müzakerelerin İran’ın ulusal çıkarları uyarınca gerekli olduğuydu. Zaten nükleer müzakerelerde İran’ın yer alması, cumhurbaşkanından çok dini liderin tercihidir.

Anayasal olarak İran devletinin genel siyasetini belirleyen dini lider olduğundan ve kendisinin de bu sürece karşı olmadığı bilindiğinden İran müzakerelere devam edecektir. Dolayısıyla Reisi’nin koltuğu devralmasına kadar süreç sonuçlanmasa bile Reisi döneminde de müzakerelerin devam edeceğini öngörebiliriz.

“Reisi dış politikada ilk etapta ölçülü ve ihtiyatlı olacaktır”

Ancak burada kritik olan husus, Reisi’nin dış politika ekibinin şimdiki Dışişleri Bakanı Cevad Zarif tarzında insanlardan oluşmayacağıdır. Yeni gelecek bakan ve çalışma arkadaşları, daha az uzlaşmacı ve daha çok Batı karşıtı bir siyaset takip edebilirler. Bu anlamda Hüseyin Emir Abdullahiyan ismi öne çıkıyor.

Bir diğer öne çıkan isim de Said Celili. Bu isimlere dış politikanın dümeni teslim edildiği zaman İran’ın daha şahin bir doğrultuda hareket edeceği ve müzakerelerin de çıkmaza girebileceği düşünülebilir. Ancak Reisi, hem muhafazakar hem de sertlik yanlısı olmayan bir ismi de bakanlık koltuğuna önerebilir. Örneğin, eski Meclis Başkanı Ali Laricani gibi bir isim dış politika meselelerine daha pragmatik ve aynı zamanda muhafazakar bir zaviyeden yaklaşacaktır.

“Taç giyen baş akıllanır” misali, Reisi’nin dış politikada ilk etapta ölçülü ve ihtiyatlı hareket etmesi muhtemeldir.

Viyana’da İran ile ABD arasında nükleer müzakereler devam ederken, sahada sıcak bir gelişme oldu. Irak-Suriye sınırında İran destekli Şii milislerle ABD arasındaki gerilim yükseldi. Sahadaki durum diplomatik çabaları nasıl etkiler?

Pentagon’dan yapılan açıklamaya göre ABD drone’ları, Irak-Suriye sınırında bulunan Ebu Kemal şehri yakınlarında Ketaib Hizbullah ve Ketaib Seyyid el Şüheda adlı İran destekli milis kuvvetlerini hedef aldı.

Bahsi geçen bölgede bahsi geçen gruplara benzer bir hava saldırısı bu yılın şubat ayının sonunda gerçekleştirilmişti. Bu saldırı Biden döneminde gerçekleştirilen ikinci hava saldırısı oldu. Bu meselenin iki boyutu var: Birincisi nükleer müzakereler, diğeri ise Irak’a has ABD-İran rekabeti.

“İran ile nükleer müzakereler hiçbir zaman bu başlıkla sınırlı değil”

Öncelikle nükleer müzakerelerin hiçbir zaman sadece nükleer meseleyle sınırlı olmadığını akılda tutmak gerekiyor. ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlar, İran’ın çevrelenmesi dediğimiz ABD’nin İran’a yönelik 1979’dan bu yana yürürlükte olan siyasetinin araçlarından biri.

Nükleer meselenin ABD’nin İran siyasetinin konu başlıklarından biri olduğunu bilmek gerekiyor. Bütün konu başlıkları da birbiriyle alakalı. İran’ın bölgesel faaliyetleri, balistik füze teknolojisi ve hatta İran siyasal sistemi, ABD için problemin parçaları. ABD’nin nükleer müzakere konularına İran’ın balistik füze programını ve bölgesel siyasetini de ekleme yönündeki arzusunu biliyoruz. İran tarafı bunu reddediyor.

“Son saldırılar Biden’ın İran’a açık çek vermeyeceğini gösteriyor”

Bence son yapılan saldırılar, Biden yönetiminin nükleer anlaşma yapılsa bile İran’a bölgesel siyaseti ve nüfuz alanları konusunda açık çek vermeyeceğini gösteriyor. Bu sebeple Obama döneminden farklı bir yaklaşım söz konusu.

İran’a yönelik genel bir yumuşama söz konusu olmayacak. İran’ın yaptırımların kaldırılmasıyla elde edeceği ekonomik gücü bölgesel siyasetine tahvil etmesine izin vermeyeceğinin sinyallerini veriyor Biden. Meselenin ikinci boyutu olan Irak üzerindeki ABD-İran rekabetinin bir yansıması olarak da ele alınabilir bu saldırılar.

Irak yönetimi üzerinde iki ülke de kontrol sahibi olmaya çalışıyor. Irak hükümetleri genelde bağımsızlık ile bahsi geçen iki ülke arasındaki çekişmenin bir parçası olmak arasında gidip gelen denge siyasetleri izlemek zorundalar. Viyana’daki müzakereler bu durumdan doğrudan etkilenmez kanaatindeyim. Zira ABD ile bahsi geçen gruplar arasındaki gerilim yeni değil ve en azından kağıt üzerinde mesele İran’dan çok Irak’ı ilgilendiriyor.

ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarının kalkması durumunda İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi Orta Doğu ülkelerindeki nüfuzunun da artması söz konusu olacaktır. Bir diğer yandan Suudi Arabistan’ın liderliğindeki bazı Körfez ülkeleri ile İran arasında gerilim artabilir. Reisi böyle bir tabloya karşı nasıl bir politika izleyebilir? Aşırı muhafazakar Reisi’nin Körfez ülkelerine karşı daha şahin bir pozisyon mu sergilemesi bekleniyor?

Nükleer yaptırımların kaldırılmasıyla İran’ın ekonomik bir rahatlama yaşayacağı ve bölgede destek verdiği silahlı gruplara daha fazla para akışı sağlamak marifetiyle onlar üzerindeki kontrolünü artıracağı doğru. Bu grupların daha agresif bir pozisyona savrulmaları mümkün.

Tahran’ın bu grupları zaten kendi bölgesel siyaseti doğrultusunda araçsallaştırdığı biliniyor. Ancak son yıllarda İran’ın içinde bulunduğu ekonomik darboğaz, bu örgütlere verilen desteğin azalmasına sebep olmuş ve COVID-19 pandemisi de bölgedeki silahlı grupların faaliyetlerini frenlemişti.

“Bölgedeki milis aktivizmi ivme kazanabilir”

Ancak artık hem pandeminin etkinliğinde meydana gelen görece zayıflama hem de yaptırımların kaldırılması sonrası İran ekonomisinde beklenen toparlanma, bölgedeki milis aktivizmine ivme kazandırabilir. Fakat İran için kısa vadede diğer Körfez ülkeleriyle antagonistik (aykırı) bir pozisyon almak çok tercih edilebilir bir seçenek değil.

Suudi Arabistan ile İran’ın normalleşme görüşmeleri yaptığı göz önüne alındığında kısa vadede İran’ın bölgesel faaliyetlerinin bölge ülkelerini rahatsız edecek bir seviyeye ulaşmayacağını düşünüyorum. Reisi’nin kendisi de ilk basın toplantısında İran’ın Suudi Arabistan ile ilişkilerinde normalleşmeyi arzu ettiğini söyledi. Bu yüzden İran ilk etapta daha kontrollü hareket edecek. Zira Reisi’nin dış politikasında ABD ve Batı ülkelerinin öncelenmeyeceği biliniyor.

“İran ilk etapta komşularıyla problem yaşamaktan kaçınacaktır”

Bu sebeple Reisi’nin komşularla problem yaşamaktan kaçınmaya çalışması muhtemel. Ancak uzun vadede bu problemler yaşanacaktır. İran toparlanma sürecinin ardından bölgesel faaliyetlerine odaklanmaya başladığı zaman Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez Arap ülkeleriyle sorunlar yaşaması muhtemel.

Seçimi kazanmasından sonra Reisi yaptığı ilk konuşmada önemli mesajlar verdi. Bunlardan biri “Dış politikamız nükleer anlaşmayla sınırlı kalmayacak. Dünya ile etkileşim halinde olacağız” ifadesiydi. İran bundan sonra 25 yıllık stratejik ortaklık anlaşması imzaladığı Çin ve Rusya gibi ülkelerle ilişkilerine mi odaklanacak?

Ruhani dönemine dış politika anlamında yönelen en önemli eleştiri, Ruhani’nin tüm dış politikasını nükleer anlaşmaya odaklı gerçekleştirdiği şeklindeydi. Gerçekten de Ruhani hükümetinin 2015 yılındaki anlaşmadan başka gözle görülür bir başarısından bahsetmek çok mümkün değil. 2018’de ABD anlaşmadan çekildiği için bu başarı da kısa ömürlü olmuştu.

“Reisi dış politikada seçeneklerini çeşitlendirmek istiyor”

Reisi Ruhani’nin başına gelenlerden aldığı dersle, İran’ın dış politika seçeneklerini çeşitlendirmekten bahsediyor. Aslında Ruhani’nin son döneminde Biden yönetimini elini çabuk tutmaya zorlamak için kullandığı bir stratejiydi Çin ile yapılan 25 yıllık anlaşma. Bu anlaşmanın üzerinde kopan gürültüye değmeyen bir çerçeve anlaşma ve ABD’yi Çin yoluyla uyarmaya matuf bir dış politika stratejisi olduğunu artık biliyoruz.

“Çin ile anlaşma, Zarif’in ABD’ye karşı blöfüydü”

Anlaşma İran Meclisine gelmedi, Çin tarafı bu anlaşmayı İran tarafı kadar konuşmadı ve anlaşmanın içeriğine dair spekülasyonların hiçbiri resmi evrak düzeyinde karşılığını bulmadı. Çin ile anlaşma hamlesi, Zarif ve ekibinin ABD’ye karşı blöfüydü.

Bundan sonraki dönemde ise İran’ın partnerlerini çeşitlendirmesi ve çoğaltması stratejisini izleyeceğini öngörebiliriz. Avrupa, bölge ülkeleri, Rusya ve Asya ülkeleriyle iyi ilişkilerin geliştirilmesi doğrultusunda adımlar atılacaktır. ABD ve İsrail ile olan mesafe ise korunmaya devam edecektir. Reisi zaten ilk basın toplantısında net olarak yaptırımlar kaldırılsa bile Biden ile görüşmeyeceğini ifade etti.

Reisi’nin kazandığı seçimde muhafazakar adaylar baskındı. Reformist adaylar ise ya Anayasayı Koruyucu Konseyi tarafından elenmişti ya da (biri hariç) seçim yarışından kendileri çekildi. İran siyasetinde bundan sonra reformist akım nereye doğru gidiyor?

İran siyasetinde tanık olduğumuz gelişmeler, dönem dönem yaşanan benzeri gelişmelerin bir tekrarı: Bir hizbin tasfiyesi ve diğer bir hizbin güç temerküzü… İran siyasetini siyasi partiler ya da güçlü sivil toplum kuruluşları değil; muhafazakar, ılımlı (pragmatik) ve reformist denen siyasi gruplar şekillendiriyor.

“Reformistler halkın desteğini kaybetti”

Şu anda gerçekleşen ise reformist hizbin siyasetin dışına itilmesi. Zira muhafazakarlar yasama ve yargıda hakim güç durumundayken cumhurbaşkanlığı seçimleriyle beraber yürütmeyi de kontrol altına aldılar.

Önümüzdeki 4 sene boyunca reformistler İran siyasetinde etkileri ihmal edilebilir düzeyde yer alacaklar. Ancak reformistler için asıl tehlike seçimi kaybetmeleri değil; halkın desteğini kaybetmeleri.

Büyük şehirlerdeki katılım oranlarındaki düşüş buna mukabil taşradaki katılım oranlarındaki yükseklik, reformist seçmenin sandığa gitmediğini gösteriyor. Reformistler, muhafazakarlar gibi müesses nizamın vesayet kurumlarında güçlü bir konumda değiller.

O kurumlarda genellikle dini liderin atadığı muhafazakar isimler bulunuyor. Reformistlerin tek şansı halkın teveccühüyle seçim kazanarak İslami Şura Meclisi ya da cumhurbaşkanlığında yer alabilmek. Ancak son yıllarda çeşitli sebeplerle reformist liderlerin halk nezdindeki itibarlarının sarsıldığı görülüyor. Böyle olunca reformistler için yolun sonunda ışık görünmüyor.

Hem ABD-Şii milisler gerilimi hem de Reisi’nin cumhurbaşkanlığı koltuğuna gelmesinin bölgeye ve Türkiye’ye bir yansıması olur mu?

ABD ile İran destekli gruplar arasındaki gerilim yeni değil. Bu gerilim genelde düşük düzeyde yıllardır devam ediyor. Kontrolden çıkma durumu şu an için söz konusu görünmüyor. Reisi’nin cumhurbaşkanlığı, İran’ın bölgesel siyasetinde daha sert bir tutumu ortaya çıkarabilir. Elbette bu durum bölgede tansiyonu yükseltecektir.

Irak konusunda İran’ın ABD ile olduğu kadar Türkiye ile de zaman zaman gerginleşen bir ilişki biçimi var. Türkiye’nin Irak’taki bazı bölgelerde terör örgütlerine karşı gerçekleştirdiği operasyonlar, İran tarafından Türkiye’nin Irak sahasına girerek kendisine meydan okuması olarak yorumlanıyor.

İran böyle durumlarda hem kendi diplomatik araçlarını kullanarak hem de Irak hükümetini Türkiye’ye karşı pozisyon almaya zorlayarak hareket ediyor. En son Sincar bölgesinde Türkiye’nin muhtemel bir anti-terör operasyonuna karşı İran’ın sergilediği tavır bu şekildeydi.

Reisi komşularla iyi ilişkiler geliştirmeye vurgu yapsa da Türkiye ve İran arasında bölgesel meselelerdeki sorun alanları varlığını devam ettirecek gibi görünüyor.

TRT

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dünya

Irak’ın orta ve güney kesimi tamamen elektriksiz kaldı

Published

on

By

Irak’ın orta ve güney kesiminde elektrikler tamamen kesildi. Başkent Bağdat başta olmak üzere ülkenin orta kesimindeki kentler ile güneydeki şehirlerde aniden elektrik kesintisi yaşandı.

Elektrik kesintilerine ilişkin Elektrik Bakanlığından ya da diğer ilgili kurumlardan henüz bir açıklama yapılmaması dikkati çekti.

Irak’ta ulusal elektrik hizmeti günlük ancak ortalama 5 ila 8 saat verilebiliyor.

Ülkede yıllardır çözüm bulunamayan elektrik kesintileri sorununa karşı çevre kirliliğine neden olan ücretli mahalle jeneratörleri devreye giriyor.

Devamını Oku

Dünya

Azerbaycan ile Ermenistan’ın parafladığı barış anlaşmasının metni açıklandı

Published

on

By

Azerbaycan ile Ermenistan’ın Beyaz Saray’da parafladığı “Barış ve Devletlerarası İlişkilerin Kurulmasına İlişkin Anlaşma”nın metni kamuoyuyla paylaşıldı.

Anlaşma metni, ABD Başkanı Donald Trump’ın ev sahipliğinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Washington’da gerçekleştirdiği üçlü zirvede 2 ülkenin dışişleri bakanları tarafından paraflanmıştı.

Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanlıklarınca eş zamanlı olarak paylaşılan ve 17 maddeden oluşan anlaşma metni şöyle:

Madde 1 – Taraflar, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin cumhuriyetleri arasındaki sınırların, ilgili bağımsız devletlerin uluslararası sınırları haline geldiği ve uluslararası toplum tarafından bu şekilde tanındığı teyit ederek birbirlerinin egemenliğini, toprak bütünlüğünü, uluslararası sınırlarının dokunulmazlığını ve siyasi bağımsızlığını tanıyor ve bunlara saygı gösteriyor.

Madde 2 – Taraflar, Madde 1’e tam uyarak, birbirlerine karşı hiçbir toprak iddialarının olmadığını teyit ediyor ve gelecekte de böyle bir iddiada bulunmayacaklarını onaylıyor. Taraflar, diğer tarafın toprak bütünlüğünü veya siyasi birliğini tamamen veya kısmen bölmeyi ya da zayıflatmayı amaçlayan herhangi bir eylemi planlamak, hazırlamak, teşvik etmek ve desteklemek dahil hiçbir eylemde bulunmayacaktır.

Madde 3 – Taraflar, karşılıklı ilişkilerinde, diğer tarafın toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı güç kullanmaktan veya güç kullanma tehdidinde bulunmaktan ya da Birleşmiş Milletler Şartı’na aykırı herhangi bir şekilde hareket etmekten kaçınacaktır. Taraflar, kendi topraklarının üçüncü bir tarafça diğer tarafa karşı BM Şartı’na aykırı biçimde güç kullanımı amacıyla kullanılmasına izin vermeyecektir.

Madde 4 – Taraflar, birbirlerinin iç işlerine karışmaktan kaçınacaktır.

Madde 5 – Taraflar, bu anlaşmanın her iki tarafça onaylanmış şekillerini teati etmesinden sonra _____ gün içinde, 1961 ve 1963 tarihli Viyana Diplomatik ve Konsolosluk İlişkileri Sözleşmeleri hükümlerine uygun olarak aralarında diplomatik ilişkiler tesis edecektir.

Madde 6 – Taraflar, bu anlaşmanın 1. maddesi kapsamındaki yükümlülüklerini tam olarak yerine getirerek, devlet sınırının belirlenmesi ve işaretlenmesine ilişkin anlaşmanın sonuçlanması için ilgili komisyonlar aracılığıyla iyi niyetle müzakereler yürütecek.

Madde 7 – Taraflar, ortak sınırları boyunca üçüncü bir tarafın kuvvetlerini konuşlandırmayacaktır. Taraflar, ortak sınırlarının belirlenmesi ve ardından işaretlenmesi süreci tamamlanana kadar, sınır bölgelerinde güvenlik ve istikrarı sağlamak amacıyla, askeri alan da dahil olmak üzere, karşılıklı olarak üzerinde anlaşılmış güvenlik ve güven artırıcı tedbirleri uygulayacaktır.

Madde 8 – Hoşgörüsüzlük, ırkçı nefret ve ayrımcılık, ayrılıkçılık, şiddet içeren aşırılık ve terörizmin tüm biçimlerini kınayan taraflar, kendi yetki alanlarında bu gibi durumlarla mücadele edecek ve ilgili uluslararası yükümlülüklerine uyacaktır.

Madde 9 – Taraflar, her iki tarafın da dahil olduğu silahlı çatışmalardan kaynaklanan kayıp kişiler ve zorla kaybetme vakalarını çözmek için, doğrudan veya uygun olduğu durumlarda ilgili uluslararası kuruluşlarla işbirliği yaparak, söz konusu kişiler hakkında mevcut tüm bilgilerin paylaşımı da dahil olmak üzere önlemler alacaklardır.

Bu bağlamda, taraflar, ilgili kişilerin akıbetinin açıklığa kavuşturulmasının, uygun olduğu durumlarda kalıntılarının aranması ve iade edilmesinin ve gerekli soruşturma tedbirleri yoluyla onlar için adaletin sağlanmasının, uzlaştırma ve güven oluşturma aracı olarak önemini kabul etmektedirler. Bu konudaki ilgili yöntemler, ayrı bir anlaşmada ayrıntılı olarak görüşülecek ve kararlaştırılacaktır.

Madde 10 – Taraflar, ekonomi, transit ve ulaştırma, çevre, insani ve kültürel alanlar da dahil olmak üzere çeşitli alanlarda işbirliği kurmak amacıyla karşılıklı çıkarlara ilişkin ilgili konularda ayrı anlaşmalar akdedebilirler.

Madde 11 – Bu anlaşma, tarafların uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletlerin diğer üye devletleriyle akdettikleri antlaşmalar kapsamındaki hak ve yükümlülüklerine halel getirmeyecektir. Her bir taraf, kendisi ile herhangi bir üçüncü taraf arasında yürürlükte olan uluslararası anlaşmaların, bu anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerine halel getirmemesini sağlayacaktır.

Madde 12 – Taraflar, ikili ilişkilerinde uluslararası hukuka ve bu anlaşmaya göre hareket edeceklerdir. Taraflardan hiçbiri, bu anlaşmayı uygulamamak için kendi iç hukukunun hükümlerini gerekçe olarak kullanmayacaktır. Taraflar, bu anlaşmanın yürürlüğe girmesinden önce, Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi (1969) uyarınca, bu anlaşmanın amacına ve hedefine aykırı herhangi bir eylemde bulunmaktan kaçınacaklardır.

Madde 13 – Taraflar, bu anlaşmanın tam olarak uygulanmasını garanti eder ve bu anlaşmanın uygulanmasını izlemek üzere ikili komisyon kuracaklardır. Bu komisyon, taraflar arasında kararlaştırılacak usullere göre faaliyet gösterecektir.

Madde 14 – Taraflar, uluslararası hukuk ve karşılıklı ilişkilerinde kendilerini bağlayan antlaşmalar kapsamındaki hak ve yükümlülüklerine halel gelmeksizin, bu anlaşmanın yorumlanması veya uygulanmasıyla ilgili her türlü uyuşmazlığı, 13. maddede belirtilen komisyon aracılığıyla da dahil olmak üzere doğrudan istişareler yoluyla çözmeye çalışacaklardır. Bu istişareler altı ay içinde karşılıklı olarak kabul edilebilir bir sonuç vermezse, taraflar uyuşmazlığın barışçıl yollarla çözülmesi için diğer yollara başvuracaklardır.

Madde 15 – Taraflar, 14. maddeye halel gelmeksizin, bu anlaşmanın imzalanmasından önce aralarında herhangi bir hukuki temele dayalı olarak var olan tüm devletlerarası iddiaları, şikayetleri, itirazları, talepleri, yargılamaları ve uyuşmazlıkları, bu anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde geri çekecek, sonlandıracak veya başka bir şekilde çözüme kavuşturacak ve birbirlerine karşı bu tür iddiaları, şikayetleri, itirazları, talepleri ve yargılamaları başlatmayacaktır ve taraflardan herhangi birine karşı herhangi bir üçüncü tarafça başlatılan bu tür iddialara, şikayetlere, itirazlara, taleplere ve yargılamalara hiçbir şekilde dahil olmayacaklar. Taraflar, bu anlaşmaya aykırı olarak birbirlerine karşı diplomatik, enformasyon ve diğer alanlarda düşmanca adımlar atmayacak, bunları teşvik etmeyecek veya başka bir şekilde bu tür eylemlerde bulunmayacak ve bu amaçla düzenli olarak birbirleriyle istişare edeceklerdir.

Madde 16 – Bu anlaşma, tarafların ulusal mevzuatlarına uygun olarak iç prosedürlerin tamamlandığını bildiren belgelerin teati edilmesinden sonra yürürlüğe girecektir. Bu anlaşma, Birleşmiş Milletler Şartı’nın 102. Maddesi uyarınca tescil edilecektir.

Madde 17 – Bu anlaşma, Azerbaycanca, Ermenice ve İngilizce dillerinde düzenlenmiştir ve tüm metinler aynı derecede geçerlidir. Herhangi bir geçerli metin arasında hükmün anlamında farklılık olması durumunda, İngilizce metin esas alınacaktır.

Anlaşmanın paraflanması, yürürlüğe girdiği anlamına gelmiyor
2. Karabağ Savaşı’nın ardından, Cumhurbaşkanı Aliyev’in önerisiyle Azerbaycan ve Ermenistan barış müzakerelerine başlamıştı. Taraflar, Mart 2025’te anlaşma metni üzerinde mutabakata varmıştı. Beyaz Saray’da 8 Ağustos’ta düzenlenen üçlü zirvede ise metin paraflandı.

Ancak paraflama, anlaşmanın yürürlüğe girdiği anlamına gelmiyor. Anlaşma, Azerbaycan’a karşı toprak iddialarını içeren Ermenistan Anayasası değiştirildikten sonra imzalanarak resmiyet kazanacak.

Devamını Oku

Dünya

Rusya’da WhatsApp ve Telegram üzerinden aramalar engellenmeye başladı

Published

on

By

Rusya’da yaptırımlardan ötürü gerekli altyapı yenilemelerinin yapılamaması nedeniyle WhatsApp ve Telegram üzerinden aramalar engellenmeye başladı.

Downdetector verilerine göre, Rusya’da vatandaşlar, sabah saatlerinden itibaren WhatsApp ve Telegram üzerinden yapılan aramalarda sorun yaşadıkları bildiriminde bulundu.

Rus basınında çıkan haberlerde, ülkedeki mobil operatörlerin Rus hükümetine mektup yazarak, yaptırımlardan ötürü gerekli altyapı yenilemelerinin yapılamadığının iletildiği yer almıştı.

Buna karşın, internet trafiğinin ise arttığına işaret eden operatörlerin, trafiğin azaltılması için WhatsApp ve Telegram üzerinden aramaların engellenmesini talep ettiği belirtilmişti.

Konuya ilişkin resmi açıklama yapılmazken, bazı Rus yetkililer engellemenin telefon üzerinden dolandırıcılıkla mücadele için gerektiğini savunuyor.

Rus parlamentosunun alt kanadı Duma’dan bazı milletvekilleri, 18 Temmuz’da yaptıkları açıklamada, mesajlaşma uygulaması WhatsApp’ın ulusal güvenliği tehdit ettiği gerekçesiyle yasaklanması çağrısında bulunmuştu.

Devamını Oku

Trending

Reklam