Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

KKTC’NİN TEK ADLİ TIP UZMANI DENİZ, SIRA DIŞI MESLEĞİNİ ANLATTI

Published

on

“HER OTOPSİ BİR BULMACA”

“ADALETİN YERİNİ BULMASINI SAĞLAMAK VE KONUŞAMAYANLARI SAVUNMAK ADLİ TIBBIN EN İYİ TARAFI”

“DUYGUSUZ İNSANLAR DEĞİLİZ, HER OTOPSİDEN TRAVMA KALIYOR… PSİKİYATRİSTLERDEN DESTEK ALDIĞIMIZ, İLAÇ KULLANDIĞIMIZ ZAMANLAR OLUYOR”

“KKTC’DE ADLİ TIP YASASI VE KURUMU EKSİK”

Tıp doktorlarını hastaları tedavi eden, hayat kurtaran kişiler olarak biliriz. Ancak “adli tıp” dalı oldukça sıra dışı, hatta birçokları için ürkütücü bir alan… Adli tıp uzmanları, yargıya tıbbi alanda bilirkişi hizmeti veriyor, suç eylemlerinin çözümlenmesinde yardımcı oluyorlar. Daha çok “otopsi yapan doktorlar” olarak biliniyorlar. Onların işlerinin büyük bölümü ölenlerle… Yaptıkları otopsilerle ölüm nedenlerini saptıyorlar.

Birçok insanın görmeye dayanamayacağı bir iş yapıyor adli tıp uzmanları… Doğal olmayan ölümlerde ölüm nedenini saptamak için yaptıkları otopsilerle, gerçeği gün yüzüne çıkarıyorlar, acılı ailelerin acısına bir nebze merhem oluyorlar ayrıca birçok adli olayın aydınlatılmasını sağlıyorlar.

KKTC’de son 5-6 yıldır tek adli tıp uzmanı olan Dr. İdris Deniz, mesleğini “bulmacaya” benzetiyor; “Puzzle (bulmaca) çözmeyi seviyorum, ölüm nedenini bulmak da bende bir hedef oldu” diyor.

Adli tıp uzmanı doktorların duygusuz insanlar olmadığını, her yaptıkları otopsiden kendilerinde travma kaldığını, empati yaptıklarını ve çok etkilendiklerini söylüyor. Hatta zaman zaman psikiyatristlerden destek aldıklarını, ilaç kullandıklarını…

Dr. İdris Deniz, KKTC’de Adli Tıp Yasası olmamasından dolayı yaşadıkları zorlukları anlatırken yetkililere bu yasanın çıkarılması için çağrı yaptı; otopsilerden hızlı sonuç alınabilmesi için donanımlı bir laboratuvar ve adli tıp kurumu ihtiyacına da işaret etti.

Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde görev yapan ülkenin tek adli tıp uzmanı Dr. İdris Deniz, sıra dışı mesleğini TAK’a anlattı.

ACİL HEKİMLİĞİNDEN SONRA ADLİ TIP

Tıp fakültesinden mezun olduktan sonra Türkiye’deki hastanelerde pratisyen hekim olarak 13 yıl kadar acil hekimliği yaptığını, ardından adli tıp uzmanlığına karar verdiğini belirten Dr. İdris Deniz, “Ben puzzle çözmeyi seviyorum. Acilde çalışırken de mümkün olduğunca tanı koymak için çabaladım” dedi.

“ADALETİN YERİNİ BULMASINI SAĞLAMAK VE KONUŞAMAYANLARI SAVUNMAK ADLİ TIBBIN EN İYİ TARAFI”

O yıllarda ölüm nedenlerini bulmanın kendisi için hedef olduğunu belirten Deniz, şunları anlattı:

“Acilde çalışan bir pratisyen hekimdim, sonra adli tıp ihtisasına başladım. Cenazeler konuşamaz, bize bir şey söyleyemez ama onlarda bulacağımız bulgular, onların hakkını savunmamızı sağlar. Felsefem budur, bu işi yaparken… Bize cenazelerin anlatmak, söylemek istediklerini biz dile getiriyoruz. ‘İntihar’ etti denir, başka bir şey çıkabilir. ‘Kaza bu şekilde oldu’ denir ama olayın oluş şekli farklı olabilir. Dolayısıyla adaletin yerini bulmasını sağlamak ve konuşamayanları savunmak, adli tıbbın en iyi tarafı.”

KIBRISLI EŞE GEÇ TUTULAN SÖZ

Aslen Türkiyeli olan Dr. İdris Deniz, yine tıp doktoru olan Kıbrıslı dermatoloji uzmanı Fatma Deniz’le 1990’da evlenmiş. Evlenirken de eşine Kıbrıs’a gelip burada doktorluk yapma sözü vermiş ama sözünü epeyce gecikmeli olarak tutabilmiş.

Dr. Deniz, Eylül 2009’da adaya geldiklerini, bir yıl kadar Sağlık Bakanlığı’nın kendisinden hizmet alımı prosedürüyle otopsiler yaptığını, Temmuz 2011’de sözleşmeli başladığını, son bir yıldır da kadrolu olarak çalıştığını anlattı. Yine KKTC’de uzun yıllar tek adli tıp uzmanı olan Dr. Meral Albayrak’ın emekli olmasının ardından İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden hizmet alımına gidilmiş. Otopsi yapılacak vakalar birkaç tane olunca İstanbul’dan hocalar gelip yapıyormuş. Ancak birçok vakada bu doktorların mahkemeye çıkıp şahadet vermesi de gerektiği için çok da işlevsel bir yöntem değilmiş defalarca İstanbul-Kıbrıs arasında gidip gelmek…

Dr. İdris Deniz’in adli tıp uzmanı olarak Kıbrıs’a gelmesiyle bu sorun ortadan kalkmış. Hatta bir süre YDÜ’deki bir adli tıp hocası, Dr. İdris Deniz izinli olduğu dönemlerde otopsileri yapıyormuş ancak bu hoca Türkiye’ye dönünce son 5-6 yıldır tüm iş Deniz’e kalmış.

“İzin kullanmam sıkıntı. Telefonum 24 saat açık kalmak zorunda, sessiz moda bile alamıyorum. Gece yarısı, sabaha doğru çalıyor, eşim de uyanıyor. Yılın 365 günü on-call çalışıyorum ve bu ciddi bir sorun, insan haklarına da aykırı.” diyor.

“Peki sizden sonrası için ışık var mı?” sorusuna karşılık Dr. İdris Deniz, geçen yıl eylülde ülkeye gelmesi beklenen doktorların gelmediğini, adli tıp dalında Kıbrıs kontenjanından ihtisas yapan iki doktorun da ülkeye dönüp dönmeyeceğinin bilinmediğini söyledi.

Dr. İdris Deniz, mesleğini Türkiye’de sürdüren Kıbrıslı adli tıp hocaları olduğunu ancak Kıbrıs’taki maaşlardan dolayı gelmeyi tercih etmediklerini kaydetti.

Maaşlar yönünden Türkiye’deki adli tıp uzmanlarıyla karşılaştırmalar yapan Deniz, “Ben normal bir hekim maaşı alıyorum. Çalıştığım ek mesailer de ödeniyor, başka bir gelirim yok. Benim özel kliniğim olamaz, özel hasta bakamam. Türkiye’de Adli Tıp Kurumu’nda çalışan kişi ise normal maaşını alır, maaşının bir buçuk katına kadar döner sermaye alır, mesai saati dışında yaptığı otopsiler için ciddi ücret alır, her mahkemeye çıktığında mahkemenin takdir edeceği ücreti alır. Dışarıdan avukatlara yazdığı resmi raporlar için bile ücret alır” diye konuştu.

Dr. Deniz, acil servis hekimleriyle adli tıp hekimlerinin ek gelir sağlama şansı olmadığını belirtti.

“GÜNDE 7 OTOPSİ YAPTIĞIM DA OLDU”

Dr. İdris Deniz, otopsi rakamlarıyla ilgili soru üzerine, “Günde 7 otopsi yaptığım da oldu, bir ayda 6 otopsi yaptığım da… En fazla, bir ayda 26 otopsi yaptım. Rakam tamamen değişken ancak yaptığımız iş sadece otopsi değil” dedi.

Türkiye’de otopsilerde adli tıp uzmanı yanında bir fotoğrafçı ve bir adli tıp teknikerinin de görev aldığını belirten İdris Deniz, ilk yıllarda morg görevlilerinin otopsi teknikeri gibi çalıştığını, son bir yıldır tekniker istihdam edildiğini ifade etti.

Ekibe 2018 yılında Kayıp Şahıslar Komitesi’nde çalışan bir antropoloğun adli antropoloji doktorası yaptıktan sonra alındığını, bu kişinin özellikle çürümüş cesetlerin otopsisinde ve kimlik tespitinde yardımcı olduğunu anlatan Deniz, KŞK’nın bulduğu ve kimlik tespiti yaptığı kişilerin iskeletlerinde definden önce inceleme yaptıklarını ve ailenin olası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvurusu için raporlar hazırladıklarını söyledi.

Kendisi yanında, adli antropolog ve otopsi teknikerinden oluşan üç kişilik adli tıp biriminin çalışmalarıyla ilgili soruları yanıtlayan Dr. İdris Deniz, otopsilerin nasıl yapıldığı ve bazı otopsilerde ileri tetkik için neden doku örneği alındığı konusunda şunları açıkladı:

“Her otopside ölüm sebebini tespit edemiyoruz. Ya da ölüm sebebini tespit etsek bile kişinin ölümüne katkı koyabilecek herhangi bir hastalığı var mı, ya da kişi herhangi bir ilaç, uyuşturucu ya da zehir etkisinde mi, bunu da tespit etmemiz gereken vakalar oluyor.

O zaman biz, hem ölüm sebebini kesin tespit etmek, hem de herhangi bir ilaç, alkol, uyuşturucu etkisinde olup olmadığını tespit etmek için örnekler alıyoruz. Dolayısıyla polis bültenlerinde ‘kesin ölüm sebebinin tespiti için doku örnekleri alındı ve gönderilecek’ ifadelerine rastlarsınız.

Biz otopsi sırasında kişinin organlarından doku örnekleri alıyoruz. Mide içeriğini, idrarını, kanını, göz içi sıvısını, durumuna göre safra sıvısını alıp polise teslim ediyoruz. Bunlardan şu amaçlanıyor: Patoloji için aldığımız doku örneklerini genellikle Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde patoloji servisine gönderiyoruz. Burada bize travma bulgusu ya da hastalık bulguları olup olmadığı raporlanıyor.

Toksikoloji dediğimiz ilaç, alkol, uyuşturucu, uyutucu ya da zehir tarım ilacı tespiti için aldığımız numuneleri ise bizim Devlet Laboratuvarı’nda çalışılmadığı için İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderiyoruz. Bizi zorlayan süreç bu.

Bizim laboratuvarımızda şu anda ciddi eksiklik var. Özellikle Devlet Laboratuvarında çıkan yangından sonra son bir yıla kadar alkol tetkiki bile yaptıramıyorduk. Şu anda sadece alkol tetkiki yapıyorlar. Bunun dışında her türlü uyuşturucu, uyutucu ilaç ve tarım ilacı çalışmalarımızı TC’ye göndermek zorundayız ve bu bize ciddi zaman kaybettiriyor.”

Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, bu sorunu aşmak ve süreci hızlandırmak için KKTC’yi ziyaret eden Türkiye Adalet Bakanlarına konuyu ilettiğini, girişimler yaptığını ancak KKTC yetkililerinden yeterince destek görmediğini söyledi.

Bir otopside alınan doku örnekleri İstanbul Adli Tıp Kurumu’na iletilene kadar çeşitli kurumlara tam 7 tane yazışma yaptıklarını ifade eden Deniz, en erken gelen sonucun 3 ay aldığını, bazı vakaların bir yıla kadar uzadığını, göreve başladığı ilk yıllarda bir çocuğun ölümüyle ilgili raporun ise tam iki yıl sonra gelebildiğini anlattı; “Dolayısıyla adalet gecikiyor.” dedi.

OTOPSİ KARARI MAHKEMENİN

Dr. İdris Deniz, KKTC’de otopsi kararının mahkeme tarafından verildiğini, Türkiye’de ise savcı ve adli tıp uzmanının buna karar verebildiğini kaydederek, bu durumun adli tıp kongrelerinde diğer meslektaşlarıyla tartışmalarda kendisini sıkıntıya soktuğunu belirtti.

Cinayet, kaza, intihar olaylarında otopsi yapılmasının şart olduğunu vurgulayan Deniz, bazı trafik kazalarında otopsi yapılırken bazılarında yapılmadığını, oysa tüm ölümlü kazalarda otopsi yapılması gerektiğini kaydetti.

“Biz bu ülkede bir kişiye trafik kazasında ölmüş süsü verilip kafasından 5 tane kurşun çıkarıldığını; bir babanın çocuğunu öldürüp ‘oğlum kayıp’ diye yalan söylediğini de gördük” diyen Dr. İdris Deniz, otopsinin önemini vurguladı.

Dr. İdris Deniz, bazen de gereksiz yere otopsi yaptıklarını düşündüğünü kaydederek bazı durumlarda polisin yeterince soruşturma yapıp yargıçları bilgilendiremediği durumlar olduğunu ve otopsi istendiğini söyledi.

Deniz, insanların genellikle hayatını kaybeden yakınlarına otopsi yapılmasını istemediğini, otopsi yapılmasında ilmen ve dinen bir sıkıntı olmadığını ve incelenen cenazelerin dikilerek bir bütün olarak gömülmek üzere ailelerine teslim edildiğini kaydetti.

“HER OTOPSİ BİR BULMACA”

Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz, otopsiye puzzle (bulmaca) çözmek gibi bakıyor ve şunları söylüyor:

“Her otopsi bir ‘puzzle’dır. Ben, her otopsiyi sanki yeni bir şey bulacakmışım gibi yaparım. Bazen sürprizlerle karşılaşırız. Ölüm sebebi ‘şudur’ denir ama farklı bir şey çıkar. O yüzden otopsi gereklidir ve yapılmalıdır.

ABD’de herhangi bir hastaneye yatırken size form imzalatılır, ‘hastanede ölmem durumunda otopsi yapılmasını kabul ediyorum’ diye… Her hastane belli sayıda otopsi yapmak zorunda. Bu çok şey kazandırır. Gerçekten doğru tanı konulmuş mu, doğru ilaçlar verilmiş mi, doğru tedavi doğru şekilde alınmış mı yoksa bir başka hastalığınız da varmış da ondan mı ölmüşsünüz. Bunlar çok önemli.

Bazı hastalıklar genetiktir, ailesel geçiş öyküsü vardır. Otopside bunları görünce aileye öneride bulunuyoruz, ‘şu şu hastalıklar yönünden tetkiklerinizi yaptırın’ diye. Bu gibi durumlarda iyi ki otopsi yapılmış dersiniz.”

“BİR BEBEĞE OTOPSİ YAPMAK İSTEMEZSİNİZ…”

Dr. Deniz, otopsi yapmak istemediği vakalarla da karşılaştığını belirterek “Bir bebeğe, bir çocuğa otopsi yapmak istemezsiniz. Geçenlerde hayatını kaybeden 28 yaşındaki kıza da yapmak istemedim. İnsan empati yapıyor, benim de biz kızım var aynı yaşlarda… İstemiyorsunuz…” ifadelerini kullandı.

“DUYGUSUZ DEĞİLİZ”

“Şu adli tıp uzmanları ne kadar duygusuz” diye düşünülebileceğini ama durumun öyle olmadığını da vurguluyor Dr. İdris Deniz…

“İnanın öyle değil! Her yaptığınız otopside bir travma kalır bizlerde… Duygusuz değiliz ama herkesin sırrı kendinde olur derler ya… Her ölümde empati yaparsınız ve etkilenmemeniz mümkün değil. Zaman zaman antidepresan ilaçlar kullanıyoruz. Bu gizli değil. Herkes gibi biz de psikiyatrik destek alıyoruz.

Bazı olaylar vardır insanı öyle etkiler ki atamazsınız kolay kolay. Adli tıp uzmanları da annedir, babadır. Bizim de çocuğumuz, annemiz, babamız var. Ama bizlerin dışarıya karşı duygu göstermeden bu işi yapmamız gerekiyor. Eğer biz her yaptığımız otopsiyle birlikte cenaze yakınlarıyla birlikte ağlar, üzülür, feryat edersek hayatımız yaşanmaz hale gelir. Duygularımızı bir şekilde içimize atar, istesek de istemesek de otopsiyi yaparız.

Ama herkesin zannettiği gibi kesinlikle duygusuz değilizdir. İşimizi yaparken profesyonel davranıp duygularımızı bir kenara bırakıp o cenaze üzerinde her türlü incelemeyi hiçbir şeyi atlamadan yapmalıyız ki hem adalet yerini bulsun, hem de ölümle ilgili ailelerine de bilgi verebilelim.”

“BİR SAAT SÜREN OTOPSİ DE YAPTIM 4 SAAT SÜREN DE…”

Dr. İdris Deniz, bir otopsinin ne kadar sürdüğü sorusunu yanıtlarken, bunun vakaya göre değiştiğini, bir saat süren de, 4 saat süren de otopsi yaptığını anlattı:

“Çok basit gördüğünüz bir otopsiye başlarsınız, ummadığınız şeylerle karşılaşırsınız ya da tam tersi, umduğunuz hiçbir şeyi bulamazsınız ve bu sefer daha detaylı incelemeniz gerekir. Bu bazen 4 saati aşar. Dolayısıyla hiç ara vermeden çalışırsınız. Türkiye’de çalışırken arka arkaya 5 tane 7 tane vaka yaptığımız oldu.”

“KKTC’DE ADLİ TIP YASASI YOK”

Dr. Deniz, KKTC’de Adli Tıp Yasası olmadığını belirterek bu eksikliğin yarattığı sorunlara da değindi. Deniz, “Adli tıp uzmanları mümkün olduğunca özerk ve bağımsız çalışmalıdır. Herhangi bir kişinin etkisinde olmadan işini serbestçe yapabilmelidir” dedi.

Türkiye’nin aksine KKTC’de kendisinin olay yerine gitmesini düzenleyen bir yasa olmadığını, ancak adalete yardımcı olabilmek için gidebildiği yerlere gittiğini kaydeden Deniz, ancak tek kişi olduğu için ve bu amaçla araç ve ödenek olmadığı için bunu her zaman yapamadığını anlattı.

Deniz, KKTC’de adli tıp alanında acilen bir yasa çıkarılması, otopsiler için tüm tetkiklerin bir arada yapılabileceği bir laboratuvar ve bir adli tıp kurumu oluşturulması; ayrıca şu anda mevcut çalışanlar için hızlı şekilde altyapı oluşturularak araç dahil her türlü imkanın sağlanması gerektiğini söyledi.

Bir diğer sorununun da “güvenlik” olduğunu kaydeden Deniz, mahkemede tanıklık yaptığını, bazı olaylarda otopsiden ortaya çıkardığı bulguların birinin suçlu olduğuna işaret edebileceğini, bunu ortaya koyduğunda ise can güvenliği bulunmadığını ifade etti.

“BENİ EN ÇOK ETKİLEYEN HÂLÂ İLK YAPTIĞIM OTOPSİDİR”

Dr. İdris Deniz’e en çok etkilendiği otopsinin hangisi olduğu sorusuna “Beni en çok etkileyen hâlâ ilk yaptığım otopsidir. İntihar süsü verilmiş bir cinayet vakasıydı. Emekli bir başkomiser ‘tabancasıyla intihar etti’ denilerek olay yerinde bulundu. Afyon Sandıklı’da olmuştu bu olay… Otopsi yaparken bunun bir bitişik ya da bitişiğe yakın atış olmadığını tespit ettik ve buna binaen olayın cinayet olduğu ve karısının öldürdüğü ortaya çıktı. Bunun gibi daha çok örnekler var” yanıtını verdi.

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Published

on

By

Cumhuriyet Meclisi’nde iki devleti çözüm kararının çıkmasına değinen Tatar şöyle konuştu:

“İki Devletli Çözüm Siyasetinin adamızda kalıcı bir barış ve istikrar için tek çözüm olduğunun kararını aldı. Çünkü son beş yıldır her yerde savunduğumuz ve arkasında dimdik durduğumuz yeni politika bu olduğu için karar aldı.

Anavatan Türkiye’nin Büyük Millet Meclisi, iktidarıyla, muhalefetiyle, İki Devletli Çözüm Siyasetine tam destek verdiği için aldı. Türkiye Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan İki Devletli Çözümün artık Kıbrıs’ta tek çözüm yolu olduğunu dünyaya defalarca ilan ettiği için aldı. CTP ve onun adayı ise Cumhuriyet Meclisi’nden arkalarına bile bakmadan kaçtılar. Kıbrıs Türk Halkının siyasi iradesinin tecelli ettiği yerden sen nasıl kaçıyorsun? Reddettiklerini kimse görmesin diye oylamaya bile katılmadılar.”

“Kendi siyasi görüşlerinin arkasında bile duramayanlar, Kıbrıs Türk Halkının, Lefkoşalıların iradesinin arkasında durabilir mi” diyen Tatar, Rum tarafının nasıl müzakere masalarından kaçtıysa, Kıbrıs Türk Halkını eşiti olarak kabul etmekten, gasp ettikleri haklarımızı vermekten kaçtıysa CTP ve adayının da kaçtığını vurguladı. Tatar konuşmasının devamında, “Çünkü bunların ruh ikizi, bunların siyaset ikizi Rum milliyetçisi, komünist AKEL’di. Bunlar zoru gördü mü kaçarlar. Bu kadar açık söylüyorum” diye konuştu.

CTP’nin adayı Erhürman’ın seçim öncesi Türkiye ile de görüşeceğini ve seçilirse ilk ziyaretini Türkiye’ye yapacağını söylediğine işaret eden Tatar, “Türkiye kabul etmeden bir anlaşma olmaz diyor. Hani bir söz vardır: e günaydın derler. Bugüne kadar aklınız neredeydi? Neler dediniz bugüne kadar Anavatan Türkiye için biz bilmiyor muyuz? CTP’nin adayı Türkiye’yi vesayetçi olarak suçlamadı mı? Türkiye’nin vesayeti kalkmadan ekonomimiz düzelmez demedi mi? Bunların gazetesinde Türkiye’ye tıpkı Rum’un yaptığı gibi işgalci denmedi mi?

“Bunları duyan da Kıbrıs Türkü’nün haklarını gasp edenin, Kıbrıs Türkü’ne izolasyon ve ambargoları koyanın Rum kesimi değil Türkiye olduğunu sanır” diyen Tatar, Kıbrıs Türkü’nü, devletini KKTC’yi dünyada tek tanıyan, halkın sesini her platformda dünyaya duyuran Anavatanı bile suçlu ilan ettiklerini ve anavatana vefasızlık yaptığını kaydetti.

“Sınır kapısı açılmasını mayınların temizlenmesini bile ret ediyorlar”

1963’ten bu yana Kıbrıs Türklerinin, Halkın her kesimi üzerinde izolasyon ve ambargoları uygulayanların bırakın ambargoları kaldırılmasını mevcut sınır kapılarından geçişleri bile zorlaştırdığına dikkat çeken Tatar, “Metehan’daki sıkışıklık dinsin diye iki taraf arasında ticaret artsın, geçişler kolaylaşsın diye Haspolat kapısını hemen açalım dedik. Peki ne oldu? Bunu da reddettiler. Ara bölgedeki mayınların temizlemesini bile kabul etmediler. İşte bunların zihniyeti budur kardeşlerim” dedi.

Rum tarafının mevcut statükonun, mevcut durumun değişmesini asla istemediğini belirten Tatar, “Rum’un rahatı yerinde. Rum, Kıbrıs Türkü’nü, Lefkoşalı kardeşlerimizi eşiti olarak görmüyor. Adamızın zenginliğini ve iktidarı sizlerle paylaşmak istemiyor” dedi.

Peki Rum tarafının taviz ve toprakların dörtte birini istediğini dile getiren Tatar, “Yerleşik diye tanımladığı 1974 sonrası adamıza gelmiş, bu toprakları vatan bilmiş kardeşlerimizi adadan göndereceğiz diyor. Türkiye’nin garantörlüğü kalksın, Kıbrıs Türkü’nün huzuru ve güvenliği için burada bulunan Türk Ordusu adayı tamamen terk etsin istiyor. Ve bu zihniyet hiç değişmedi. Bu zihniyet değişmeden Kıbrıs Türk Halkının kabul edeceği bir çözümün olması mümkün mü? Federasyon dedikleri tüketilmiş, son kullanma tarihi çoktan geçmiş model budur kardeşlerim.

“Denktaş yerine gelirsek ambargoları kaldıracağız dediler başaramadılar”

Erhürman’ın destekleyenleri geçmişte göreve geldiğini ancak Kıbrıs sorununu çözemediğini ve ambargoları kaldıramadığını belirten Tatar, “Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş görüşmeci olduğu sürece Kıbrıs meselesi çözülemez dediler. Annan Planında geriye çekildi, Türk tarafı evet Rum tarafı hayır demesine rağmen Kıbrıs Türküne haksızlık yapılma devam edildi. Ambargolar kalkmadı. Talat, çözemeyince kendimi Sarayönünde asayım mı dedi” ifadelerini kullandı.

Tufan Erhürman’ın Kıbrıs Rum tarafının keyfi ve ırkçı uygulamaları nedeniyle karma evliliklerden dolayı hakları gasp edilen vatandaşları kandırmaya çalışarak oy avcılığı yaptığını belirten Tatar, “Cumhurbaşkanı görevine aday olan kişi Rum pasaportu vermeyi taahhüt ediyor. Bu seçim dönemine yalan şampiyonu olarak geçmiştir. Bu insanlarımız bu ırkçı Rum yönetimini önce Rum mahkemelerine vermiştir. Bu mahkemelerden çıkan olumsuz kararı da Rum yüksek mahkemesine götürmüştür. Rum yüksek mahkemesi bu insan hakları ihlalini görmezden gelerek reddetmiştir. Konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine çözülecektir” dedi.

Bu gerçekler ortadayken sen Rum’dan ne alacaksın? Diye soran Tatar, “Senin kendi milletvekillerin dahi bunun propaganda olduğunu söylerken insanlarımızı neden kandırmaya çalışıyorsun. Sen zamanında sayın Talat’ın hukuk ekibinde olan biriydin. Bu konuyu gündeme dahi getirmediniz. Şimdi kalktın tam seçim öncesi manipülasyonla duygu sömürüsüyle insanları kandırıp oy alacağını düşünüyorsun. ” dedi.

Devamını Oku

Kıbrıs

Published

on

By

Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Başkanı ve Başbakan Ünal Üstel, cumhurbaşkanlığı seçimine bir  gün kala yaptığı açıklamada, UBP seçmenine ve tüm Kıbrıs Türk halkına seslendi.

Üstel, seçimlerin bir kader oylaması olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:

“Bu seçimde oy kullanmak, devlete, egemenliğe, cumhuriyete ve geleceğe sahip çıkma sorumluluğudur. Her UBP’linin görevi sandığa gitmek ve devlete sahip çıkmaktır. Biz de bunu yapacağız. Kararımız nettir. Kararımız iki devlettir. Oyumuz Ersin Tatar’dır.”

“BİZ BU TOPRAKLARA OLAN BORCUMUZU DİRENEREK ÖDEDİK”

Kıbrıs Türk halkının tarih boyunca ağır bedeller ödeyerek özgürlüğünü kazandığını belirten Üstel, şöyle devam etti:

“Sevgili kardeşlerim, değerli büyüklerim, kıymetli evlatlarım; Biz bu topraklarda özgürce yaşamak için çok ağır bedeller ödedik. Gün geldi, şehit düştük, can verdik. Gün geldi, evsiz kaldık, göç ettik ama diz çökmedik. Biz bu topraklara olan borcumuzu direnerek ödedik.”

“BU DEVLETİ BİZ KURDUK”

Üstel, Ulusal Birlik Partisi’nin bu mücadelenin siyasal omurgası olduğunu vurgulayarak şöyle konuştu:

“Biz Ulusal Birlik Partisiyiz. Bu devleti biz kurduk. Bu devlete sahip çıkmaya yemin ettik. O yemin hâlâ yüreğimizdedir. O yemin hâlâ bu partiye can veren ruhtur.”

“ŞİMDİ BİRLİK OLMA ZAMANIDIR”

Birlik ve bütünlük çağrısı yapan Üstel, kişisel hesapların bir kenara bırakılması gerektiğini belirtti:

“Bizim kişisel beklentilerimiz, Kıbrıs Türkü’nün kaderi karşısında bir damla bile değildir. O yüzden şimdi kırgınlıkları, dargınlıkları bir kenara bırakma zamanıdır. Şimdi bir olma zamanıdır. Şimdi birlik olma zamanıdır. Şimdi yeminimize sahip çıkma zamanıdır. Şimdi oyumuzu kullanma ve oyunları bozma zamanıdır.”

“BU SEÇİM, BİR DÖNÜM NOKTASIDIR”

Seçimin sadece bir siyasi yarış değil, devletin geleceğini belirleyecek bir dönüm noktası olduğunu vurgulayan Üstel, şu ifadeleri kullandı:

“Bu seçim, bir dönüm noktasıdır. Bu seçim, dünle gelecek arasında bir seçimdir. Bu seçim, partimize, davamıza sahip çıkma seçimidir. Bu seçim, birlikte kurduğumuz devlete, cumhuriyete ve uğruna can verdiğimiz bu vatana sahip çıkma seçimidir. Bu seçim, egemenliğimize, bağımsızlığımıza, özgürlüğümüze, bayrağımıza, toprağımıza ve Anavatan Türkiye ile olan bağlarımıza sahip çıkma seçimidir.”

“BİZİM OYUMUZ İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜMEDİR”

Üstel, UBP’nin vizyonunun net olduğunu belirterek şöyle dedi:

“Bizim oyumuz iki devletli çözümedir. Bizim oyumuz egemenliğedir. Bizim oyumuz düne değil, geleceğedir. Bizim oyumuz Ersin Tatar’adır. Ve bizim oyumuz, Türkiye ile omuz omuza yürümeyedir.”

“ZAFERİMİZ ŞİMDİDEN KUTLU OLSUN”

Seçimlerde sandığa gitmenin devlet bilinciyle eşdeğer olduğunu vurgulayan Üstel, sözlerini şu ifadelerle tamamladı:

“O yüzden sandığa gideceğiz. Oyumuzu kullanacağız. Vereceğimiz her oy, Ulusal Birlik Partisi’nin onurudur. Seçimler demokrasinin bayramıdır. Ve bu bayram, halkımızın bayramı olacaktır. Zaferimiz şimdiden kutlu olsun.”

 

Devamını Oku

Kıbrıs

Published

on

By

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 19 Ekim 2025 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı Seçimi ile ilgili duyuru yayımladı.

YSK’dan yapılan açıklamada, oy verme süresinin saat 08.00’de başlayıp 18.00’de sona ereceği bildirildi.

5/1976 sayılı Seçim ve Halkoylaması Yasası’nın 104. maddesi uyarınca, 19 Ekim 2025 Pazar günü saat 19.00’a kadar radyo, televizyon ve her türlü yayın organı tarafından seçim ve sonuçları ile ilgili haber, tahmin ve yorum yapılmasının yasak olduğu hatırlatıldı.

Açıklamada ayrıca, seçim günü sandık alanları içerisinde veya civarında herhangi bir kişi tarafından aday ya da siyasi parti ambleminin veya işaretinin taşınmasının yasak olduğu vurgulandı.

YSK, aday veya siyasi partilerin propagandasını çağrıştıran herhangi bir renk, giysi, emtia veya maske kullanılmasının da yasak olduğunu bildirdi.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı Seçimi öncesinde propaganda süresinin yarın saat 18.00’de sona ereceğini hatırlattı.

Kurul, yasağa uymayanlar hakkında toplatma, kapatma ve erişim engelleme dahil her türlü yasal tedbirin uygulanacağı uyarısında bulundu.

YSK’nın 17 numaralı duyurusunda, 5/1976 sayılı Seçim ve Halkoylaması Yasası’nın 65(2) ve 68(1) maddeleri uyarınca, siyasal partiler ile bağımsız adayların yürüttüğü propaganda faaliyetlerinin belirtilen tarih ve saatte biteceği belirtildi.

Duyuruda, yarın saat 18.00’den sonra propaganda ve propaganda niteliğindeki yayınların yapılmasının yasak olduğu vurgulanarak, yasağın sosyal medya ve internet ortamını da kapsadığı, haber sitelerindeki banner ve benzeri içeriklerin bu saatten itibaren kaldırılması gerektiği hatırlatıldı.

YSK açıklamasında ayrıca, Seçim ve Halkoylaması Yasası’nın 187’nci maddesine atıfta bulunularak, oy verme gününden önceki gün saat 18.00’den sonra ve oy verme gününde genel veya halka açık yerlerde seçim propagandası yapan, bu amaçla yayınlarda bulunan, seçimin düzenini bozabilecek veya oy verme serbestliğini etkileyebilecek nitelikte söz, yazı ya da başka yollarla propaganda yapan veya asılsız söylenti yayan kişilerin, altı aya kadar hapis cezasına çarptırılabileceği ifade edildi.

 

Devamını Oku

Trending

Reklam