Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

“Koronavirüse karşı tek gücümüz aşı”

Dünyadaki sağlık otoriteleri gibi Kıbrıslı Türk doktorlar da yaklaşık iki yıldır devam eden ve Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi ilan ettiği koronavirüse karşı geliştirilen aşıların, hastalıkla mücadelede insanlığın tek gücü olduğunu vurguluyor.

Published

on

“Koronavirüse karşı tek gücümüz aşı”

Dünyadaki sağlık otoriteleri gibi Kıbrıslı Türk doktorlar da yaklaşık iki yıldır devam eden ve Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi ilan ettiği koronavirüse karşı geliştirilen aşıların, hastalıkla mücadelede insanlığın tek gücü olduğunu vurguluyor.

Dünyada 235 milyona yakın vaka, 4 milyon 800 bini aşkın can kaybıyla hükmünü sürdüren hastalığı aşı sayesinde kontrol altına almada başarılı olan bazı ülkeler önlemleri gevşetip normalleşmeye adım atarken KKTC’nin de bu noktaya gelebilmesi için aşılama çalışmaları devam ediyor.

“Eski hayatlarımıza dönmemizi istiyorsanız aşı olun” çağrısı yapan hekimler, halihazırda hastalığın tedavisi için üretilen özel bir ilaç bulunmadığına işaret ederek Covid-19 aşılarına, insan vücuduna, hasta olmadan, bu hastalıkla nasıl mücadele edeceğini öğretmesi nedeniyle kritik önem atfediyor.

Domuz gribi olarak da bilinen H1N1 virüsünün yüzde 0,02 olarak saptanan öldürücülüğünün Covid-19’da yüzde 2,2 olduğuna işaret eden doktorlar, salgına karşı kapanma dahil, maske, mesafe, hijyen önlemlerine aşılamanın başlamasıyla yapılan katkı olmasaydı, hastalığa yakalananların yüzde 2,2’sinin hayatını kaybetmesi sonucunun doğacağına dikkat çekiyor.

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Doç. Dr. Deren Oygar, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Emre Vudalı ve AdaPass Koordinatörü Birdal Cihangir, muhabirinin sorularını yanıtladı.

OYGAR: “KEŞKE HER HASTALIĞIN BİR AŞISI OLSA”

Aşı karşıtlarının argümanlarıyla ilgili sorulara yanıtında “Aşı hakkında kaygı duymamızı gerektiren hiçbir şey yok. Yüzyıllardır dünyada aşı var. Koronavirüs aşısının oluşturulmasıyla ilgili de aynı adımlar takip edildi” diyen Müsteşar Deren Oygar, aşıların yüzyıllardır insanları koruyan, ölümleri azaltan, hastalık semptomlarını da hafifleten, hatta çiçek hastalığı gibi bazılarını eradike eden (ortadan kaldıran) bir önlem tedavisi olduğunu söyledi.
Oygar, “Covid19’da da bunun olması kaçınılmazdır. Keşke her hastalığın bir aşısı olsa…” diye konuştu.

“KKTC’DE YAPILAN AŞILARDA CİDDİ YAN ETKİ TESPİT EDİLMEDİ”

Tüm ilaçlar gibi aşıların da yan etkilerinin olduğunu kaydeden Oygar, “Biz aşıyı yaparken yan etkilerini de biliriz. Yan etkilerini gözlemleriz. Ülkemizde yapılan aşılarla ilgili çok ciddi yan etki tespit etmedik. Yüksek ateş, kızarıklık, aşı yeri ağrısı gibi yan etkilerle karşılaştık” diye konuştu.

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Deren Oygar, aşı sonrası şikayetlerle hastanelere başvuran kişiler için “Aşı yan etkisi bildirim formu” doldurulduğunu belirterek KKTC’de, dünyada görülenden farklı bir durum olmadığını söyledi.
Oygar, ani ölümlerle ilgili istatistiki çalışma yapıldığını ve geçen yılın aynı dönemiyle kıyaslandığında bir artış olmadığının görüldüğünü kaydetti.

“TEMMUZ-AĞUSTOS DÖNEMİ YOĞUN BAKIM HASTALARININ YÜZDE 69’U AŞISIZ”

Müsteşar Deren Oygar, Pandemi Hastanesi yoğun bakım servisindeki hastalarla ilgili temmuz-ağustos verilerine göre, hastaların yüzde 69’unun aşısız, yüzde 31’inin aşılı olduğunu; hayatını kaybedenlerin ise yüzde 92’sinin aşısız oldukları sonucunun görüldüğünü bildirdi.

HAYATINI KAYBEDENLERİN YÜZDE 85’İ AŞISIZ

Bakanlık verilerine göre, Temmuz – Ağustos aylarında hayatını kaybeden toplam 27 kişiden sadece 4’ünün tam aşılı, 23’ünün ise aşısız yani yüzde 15’inin aşılı yüzde 85’inin aşısız olduğunu açıklayan Deren Oygar, ayrıca şubat-mart ayındaki dalgada aktif yoğun bakım oranı yüzde 3.2 iken, aşılamanın arttığı temmuz-ağustos ve eylüldeki sürede bu oranın yüzde 0.6’ya düşerek 5 buçuk kat azaldığını bildirdi.

Hamilelerin de aşı olması gerektiğini belirten Oygar, aşısız hamilelerde de hastalık riskinin yüksek olduğunu ifade etti.

“50 BİN DOZ ASTRAZENECA’NIN KULLANIM SÜRESİ UZUN OLANLARLA DEĞİŞTİRİLMESİNİ İSTEDİK, CEVAP BEKLİYORUZ”

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Deren Oygar, ay sonu kullanım süresi dolacak 50 bin doz AstraZeneca aşıyı, kullanım süresi daha uzun olanlarla değiştirilmesini istediklerini ve İki Toplumlu Sağlık Komitesi aracılığıyla bu talebi güneye ilettiklerini belirtti.

Astrazeneca’nın iyi bir aşı olduğunu ve yoğun bakım hastalarıyla ilgili istatistikler değerlendirildiğinde bu aşıdan olanların yoğun bakımda tedavi görme rakamlarının çok az olduğunu ifade eden Deren Oygar, bu aşıların, şimdi kullanılması halinde ikinci dozu yapılamayacağı için kullanamadıklarını anlattı.

Oygar, İstatistik Kurumu’ndan aldıkları veri uyarınca ülke nüfusunu 382 bin civarında baz aldıklarını ve planlamaları buna göre yaptıklarını kaydetti.

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Deren Oygar, okulları yakından takip ettiklerini, günlük verilerin, genel popülasyondaki vakalarla paralel gittiğinin görüldüğünü belirterek “Pandemi döneminde en dibi görmek mümkün değil ama şartların en iyisini sağlayarak ve zorlayarak yüz yüze eğitimi zorlamamız lazım” diye konuştu.

Oygar, testleri de artırdıklarını ancak okullarda maske ve mesafe önlemlerinin de hayati olduğunu vurguladı.
Deren Oygar, 2-18 yaş grubunda Biontech aşılarının yapımının devam ettiğini, ilk iki doz Sinovac olanlara da üçüncü doz aşılar yapıldığını hatırlattı.

DR. EMRE VUDALI: “KORONAVİRÜS İNSANLIĞIN KARŞISINA İLK KEZ ÇIKMADI”

Dr. Emre Vudalı, Covid-19’un görülmeye başlandığı Aralık 2019’da ve sonrasındaki aylarda dünyada aşırı panik ve heyecan olduğunu ve bilinmezlerin de çok olduğunu ancak zamanla bilimsel çalışmalarla bilgiler edinildiğini söyledi.
Vudalı, koronavirüsün insanlığın karşısına ilk kez çıkmadığını, ilk salgının 2002’de Çin’de ortaya çıktığını ve farklı da olsa yine SarsCov virüsü olduğunu, 2012’de Suudi Arabistan’da SarsCov1 görüldüğünü, son olarak da halen devam eden Aralık 2019’da Çin’de SarsCov2 virüsü görüldüğünü anlattı.

İlk iki koronavirüsün pandemi haline gelmediğini ve hızlı müdahalelerle yayılımının durdurulduğunu, ancak üçüncüde o kadar şanslı olunmadığını kaydeden Vudalı “İlk ikisinde virüsü sadece semptomatik kişiler yayıyordu ama şimdikinde asemptomatikler de hastalığı bulaştırdığı için kontrol etmek daha zor oldu” dedi.

ÖLÜM ORANI DÜNYADA 2.3, KKTC’DE 0.43

SarsCov2’nin mevsimsel gripten, ölüm oranlarıyla çok farklı olduğunu, dünyada ölüm oranı yüzde 2.3, KKTC’de ise 0.43 olduğunu açıklayan Dr. Emre Vudalı, 2002’de yarasalardan ortaya çıkan Çin’deki ilk koronavirüste ölüm oranının yüzde 10-15, 2012’de Suudi Arabistan’da develerden ortaya çıkan koronavirüsteki ölüm oranının ise yüzde 30-40’a kadar çıktığını ifade etti.

AŞILAR

Aşılarla ilgili de bilgi veren Vudalı, “Aşıda temel amaç, hasta olmadan bağışıklık sistemine virüse veya bakteriye karşı nasıl savaşacağını öğretmektir” dedi.,

Bağışıklık için hastalığı geçirmeyi neden istemediklerini de açıklayan Vudalı, “Çünkü hastalığı geçiren insanda sakatlık veya ölüm gelişebilir ve bunu kontrol edemezsiniz” diye konuştu.

Farklı tekniklerle üretilen aşılar bulunduğunu kaydeden Dr. Emre Vudalı, “Cansız, zayıflatılmış, MRNA aşılar vardır. Hepsinin çalışma şekli farklıdır ama günün sonunda hepsinin de amacı bağışıklık sistemine bu hastalığı zarar vermeden tanıtmaktır” bilgisini paylaştı.

“KORONAVİRÜS HASTALARINA YAPILAN DESTEK TEDAVİSİ”

Koronavirüs hastalarının nasıl tedavi edildiği konusundaki soruları da yanıtlayan Vudalı, özetle şunları söyledi:
“Hastalığın tedavisinde ilk başlarda kullanılan bazı ilaçlar vardı, ancak faydası olmadığı görüldü ve kesildi. Şu anda yaptığımız destek tedavisidir. Eğer bu enfeksiyonların üzerine ikincil enfeksiyonlar binerse antibiyotik tedavisi de ekleyebiliyoruz. Ama genel olarak yaptığımız destek tedavisidir. Hasta yoğun bakıma alınırsa solunum desteği, yüksek basınçlı oksijen desteği veriliyor. Böbrek yetmezliği gibi farklı komplikasyonlar oluşursa, onların tedavisi yapılıyor.

Hastalara şu anda primer olarak verip ölüm oranlarını azaltabileceğimiz bir ilaç dünyada yok. Bizde de yok. Bu yönde araştırmalar sürüyor.”

Vudalı, hem Türkiye’nin hem de Dünya Sağlık Örgütü’nün hastalıkla ilgili rehberlerini takip ettiklerini, önceleri rehberlerin haftada iki kez değiştiğini anımsadığını belirterek, ancak hastalık daha iyi tanındığı için şu anda rehberlere yeni bilgi girişinin çok yavaşladığını kaydetti.

Vudalı, aşının önemini vurgularken “Bizim en güçlü ve aslında tek silahımız aşıdır. İnsanı hasta olmadan onu korumak, hasta olduğunda korumaktan ve tedavi etmekten çok kolaydır” ifadelerini kullandı.

Aşı sonrası yan etkilerin fazlalığının, o kişinin hastalığı daha ağır geçireceği ya da daha çok antikor üreteceğine dair bilimsel bir veri olmadığını kaydeden Dr. Emre Vudalı, şöyle devam etti:

“Günün sonunda aşıdaki amaç vücudun o aşıya bir tepki göstermesidir, bunu istiyoruz. Kolda ağır, ateş, baş ağrısı beklediğimiz yan etkilerdir. Bu, aşının bir tepki oluşturduğunu ve bir bağışıklık yaratacağını düşündürür bize. Biz buna olumsuz bakmıyoruz. Aşılarda aradığımız kriter, yan etki oluşup oluşmaması değil, istediğimiz etkinliği yüksek, bizi uzun süre koruyacak, hastaneye yatışı gerektirmeyecek aşılar istiyoruz.

Bu kriterlere sahip onaylı aşılar ülkemizde var. Ancak insanlar bilgi azlığı ya da korkudan dolayı insanlar aşı olmaktan vazgeçiyor ve başka ülkelerin bulamadığı aşıları biz geri gönderiyoruz.”

ABD’DEKİ ARAŞTIRMAYA GÖRE AŞISIZLAR AŞILILARA GÖRE 17 KAT DAHA ÇOK HASTANEYE YATIYOR

ABD’de 24 Ocak-24 Temmuz 2021 arasındaki verilere göre, aşısız kişilerin Covid-19’a bağlı hastaneye yatış oranının aşılı kişilere göre 17 kat fazla olduğunun ortaya çıktığını kaydeden Vudalı, hamile Covid-19 hastalarının da risk grubu olduğu ve hamile olmayan aynı yaştaki bir kadına göre ölüm riskinin yüksek seyrettiği bilgisini paylaştı.

İlk Covid-19 aşısı olan Pfizer&Biontech’in 11 Aralık 2020’de FDA’dan acil kullanım onayı, 23 Ağustos 2021’de de tam onay aldığını hatırlatan Dr. Vudalı, “Günümüzün onay alan tüm aşıları güvenlidir ancak etkinlik düzeyleri kendi içinde kullanılan teknolojiye göre farklılık gösterebilir” dedi.

“AŞIYLA İLGİLİ KARAR BİREYSEL DEĞİL TOPLUMSAL”

Vudalı, toplumun hızla aşılarla ilgili bilgilendirilmesinin önemini vurgulayarak “Aşıların ölüm veya ciddi hastalık oranlarını ciddi oranda azalttığını ve güvenli olduklarını tekrar tekrar anlatmalıyız. Bizim sustuğumuz yerde yanlış bilgiler sosyal medyada ve etrafımızda artıyor. İnsanların aşı olmaması, bireysel bir karar değil toplumsal bir karardır. Toplumsal aşı oranımızın düşük olması demek, eski hayat şeklimize dönmek için zaman kaybı demektir. Bu ise, sağlık açısından olduğu kadar ekonomik olarak da bizi daha da geriye götürecektir” diye konuştu.

YANLIŞ İDDİALARA TIBBİ CEVAPLAR

Dr. Emre Vudalı, kamuoyunda dolaşan ve yanlış olduklarını belirlediği bazı iddialara da tıbbi cevaplar verdi. “Bir salgın ortaya çıktığında hastalananların çoğunun aşılılar olduğu” iddiasının yalan olduğunu vurgulayan Vudalı, çocukluk çağı hastalıklarında aşılanan çocukların da hasta olabildiğini ancak bunun aşılı çocukların yüzde 90’ı korunurken, aşısızların yüzde 100’ünün hastalandığı gerçeğini değiştirmediğini söyledi.

“AŞILANMAK YERİNE HASTALANMANIN BEDELİ AĞIR”

“Aşı olmak yerine hasta olmayı seçmenin daha koruyucu olduğu” iddiasına yanıtında, hastalığı geçirmenin de aşılanmak kadar hatta bazı durumlarda daha fazla bağışıklık oluşturduğunu ancak bunun ağır bedelleri olabildiğini anlatan Vudalı, kızamığa bağlı ensefalit, körlük ve ölüm; kızamıkçığa bağlı doğum kusurları; bakteriyel menenjit sonrası zeka geriliği ve sinir hasarı; çocuk felci enfeksiyonu sonrasında kalıcı felçler, Hepatit B virüsüne bağlı karaciğer kanseri veya ölüm gibi ağır bedelleri örnek gösterdi.

Vudalı, aşıların dünyadaki sağlık otoritesi kuruluşlarca izlendiğini ve en ufak bir şüphede bağımsız bilim insanları kurullarınca araştırıldığını, bilimsel ve şeffaf şekilde sonuçların paylaşıldığını anlattı.

“AŞILANMAMAK ÇOK DAHA TEHLİKELİ VE ZARARLI”

Dr. Emre Vudalı, aşıların güvenli olmadığı ve yan etkileriyle ilgili eleştiriler konusunda ise özetle şunları söyledi:
“Aşılar çok güvenlidir. Lisanslı bir aşı, kullanım onayı almadan önce çok sayıda deneme aşamasında titizlikle test edilir, piyasaya çıktıktan sonra da düzenli olarak değerlendirilir. Bilim insanları olası yan etkileri de takip ederler.

Çoğu reaksiyonlar geçici olan lokal ağrı ve hafif ateştir. Nadiren ciddi yan etki bildirilmesi durumunda bilimsel kurullar tarafından hemen ciddiyetle araştırılır. Ancak şu da bilinmelidir ki tıpta bir yöntemin güvenli olup olmadığına karar verirken, o yöntem uygulanmadığında neler olacağına da bakılır. Elbette aşılanma çok nadir –kabaca 200 binde 1 ile 1 milyonda 1 arasında bir olasılıkla- ciddi yan etkiye neden olabilir ancak aşılanmama çok daha tehlikeli ve zararlıdır.

ABD’DE HER YIL 350 KİŞİ DUŞ KAZASINDA ÖLÜYOR

Aşılar her açıdan güvenlidir. Hatta duş almaktan, yemek yemekten veya dışarda dolaşmaktan daha güvenlidirler çünkü sadece ABD’de her yıl 350 kişi duş veya banyo kazası nedeniyle, 200 kişi yemek yerken nefes borusuna kaçırarak, 40 kişi de yıldırım çarpması sonucu hayatını kaybetmektedir.”

“AŞILAR SAĞLIK ALANINDA EN DEĞERLİ BULUŞ”

“Aşılar insanoğlunun sağlık alanındaki şüphesiz en değerli buluşudur” diyen Dr. Emre Vudalı, hiçbir bilimsel ortamda aşıların gerekli olup olmadığının tartışıldığının görülemeyeceğini vurguladı.

Vudalı, aşıların çağımız üretim ilişkileri içinde kapitalist sistemin işleyişine tabi olarak büyük şirketlerce üretilmesi, satılması ve kullanılmasının da aşılara karşıt olmak için bir gerekçe olamayacağını kaydederek “Yapılması gereken, insanların aşı olmaması için değil, tam tersine aşıların gelişmiş-gelişmemiş tüm ülkelere aynı miktarda ve kolaylıkla temin edilmesi; zengin-fakir herekse ücretsiz yapılması için mücadele etmektir. Aşılar, bütün insanlık içindir” ifadelerini kullandı.

“TEST DEĞİL MASKE KORUR”

Dr. Emre Vudalı, “test değil maske korur” vurgusu yaparak KKTC’de fazlasıyla test yapıldığını, oysa Avrupa’da ve Amerika’da vaka çıkarsa yakın temaslıları taramak için test yapıldığını anlattı.

Bütün okulların taranması diye bir şey olamayacağını, maske takmak gibi bulaşı mimimize edecek önlemler gerektiğini belirten Vudalı, Avrupa ve Amerika’da kararların “sağlık olarak bize ne getirir, ekonomik olarak ne götürür” diye bakılarak verildiğini, Avrupa’da tarama yapılmadığını, Covid-19 şikayeti olanlara, yaşlı bakım merkezlerindekilere, hastaneye nefes darlığıyla başvuranlara PCR yapıldığını kaydetti.

H1N1’DE 0.02 OLAN ÖLÜM ORANI COVID-19’DA 2.2

Dr. Emre Vudalı, 2009’da görülen ve domuz gribi olarak da bilinen H1N1’de ölüm oranı yüzde 0.02 iken, Covid-19’un ölüm oranının yüzde 2.2 olduğuna işaret ederek ancak KKTC’de yüzde 0,43 ölüm oranıyla Güney Kıbrıs dahil birçok ülkeden daha iyi konumda olunduğunu anlattı; “Önlem alınmasaydı, eğer kapanmasaydık ölüm oranı çok daha yüksek olacaktı” diye de ekledi.

Vudalı, Bulaşıcı Hastalıklar Yasası’na pandemilerin ekonomik boyutunu da eklemek gerektiğini söyledi.

Panadol ve asprin almanın koruyuculuğu veya hastalığı geçirme özelliği olmadığını da ifade eden Vudalı, ancak D vitamini eksikliği olanların Covid-19’u daha ağır geçirebileceğine dair bir çalışma bulunduğunu, o yüzden D vitaminin normal aralıkta tutulması gerektiğini, ancak fazla alınca daha iyi olacak diye bir şeyin de söz konusu olmadığını vurguladı.

Vudalı, hastalığa karşı ne gibi önlemler alınabileceği sorusunu yanıtlarken, “İyi beslenmek, bol sıvı almak, iyi istirahat etmek, stresten uzak durmak, bağışıklığı güçlü tutmak için gerekenlerdir… Ama en önemlisi aşıdır. Aşı, hasta olmadan vücudun hatalığa karşı nasıl savaşacağını öğretir. Hastaneye ve yoğun bakıma yatış oranları ciddi şekilde azalır. Aşı dışında çok da güçlü bir silahımız yok diyebilirim…” ifadelerini kullandı.

Dr. Emre Vudalı, grip olan bir hasta geldiğine ona hastalığın ciddiyetini azaltmak için bir tedavi verebildiklerini ama Covid-19’da öyle bir ilacın henüz geliştirilmediğini kaydederek “Biz şu anda destek sağlıyoruz ve sekonder problemler çıktığı zaman müdahale edebiliyoruz” dedi.

Vudalı, kış mevsiminde grip hastalığını ağır geçirebilecek kişiler için üçüncü doz aşının onaylandığını, özellikle 65 yaş üstü gruba ve kronik hastalığı olanlara üçüncü doz aşı yapıldığını anlattı.

KİM HANGİ MASKEYİ KULLANMALI?

Dr. Emre Vudalı, Covid-19’a karşı önlemler arasında önemli yeri bulunan maskeler hakkında da bilgi vererek “Hasta olmayanlar kumaş maske, hastaya bakacak kişiler ve hastalar cerrahi maske, yoğun bakımda çalışan sağlık çalışanları N95 türü maske kullanmalıdır” dedi.

Vudalı, maskelerin yarattığı çevre kirliliğine ve maliyete de işaret ederek, sağlıklı kişilerin yıkanabilen kumaş maskeleri tercih etmesi gerektiğini söyledi.

ADAPASS… “ERCAN’DAKİ SIKINTI ADAPASS’TAN DEĞİL, ADAPASS’IN KULLANILMAMASINDAN KAYNAKLANIYOR”

John Hopkins Üniversitesi’nde Covid-19 temas takibi ve Covid-19 temas takibi etkilerini ölçme ve değerlendirme kursları alan veteriner hekim, AdaPass Koordintörü Birdal Cihangir ise AdasPass uygulamasıyla ilgili bilgi verdi, soruları yanıtladı.

Cihangir, AdaPass’ın aşı ve hastalık verilerini tutmak için oluşturulan bir sistem olduğunu söyledi.

AdaPass’ı, “devletin ilgili veri kaynaklarından veriyi çekerek yansıtan bir sistem” olarak tanımlayan Cihangir, kişinin adını ve soyadını sisteme yazdığı zaman, Nüfus Kayıt Dairesi’nden teyit edilerek yeşil kart oluştuğunu, ardından sistemin o bilgiyi devletin aş bilgi sistemine sorarak QR kodu oluşturduğunu anlattı.

Birdal Cihangir, AdaPass’a kayıtta yaşanan sıkıntının, devletin ilgili birimlerindeki veri eksikliğinden kaynaklandığını belirtti.

Geçtiğimiz cumartesi öğle saatleri itibarıyla 229 bin 116 kişinin AdaPass aldığını açıklayan Cihangir, bu sayede devletin datalarının da düzeldiğini kaydetti.

Ercan Havalimanı’ndaki yolcu girişlerinde yaşanan gecikmelerle ilgili eleştirilerin hatırlatılması üzerine Cihangir, “Ercan’da yolcu girişlerindeki gecikmeler, AdaPass doldurulmadığı için yaşanıyor. AdaPass kullanıldığı için değil…” diye konuştu.

https://adapass.gov.ct.tr/ adresinden yolcu giriş formunu doldurmak gerektiğini, benzer uygulamanın bütün ülkelerde olduğunu anlatan Birdal Cihangir, şunları söyledi:

“Bizde sadece artı bir işlem var: O formun içine PCR ve aşı geçerlilik sürelerini de koyduk. Eğer yolcunun aşı kartı uluslararası geçerliliğe sahipse veya AdaPass’sa, GreenPass’sa, HealthPass’sa, o aşı onaylama yerine tıkladığınızda cep telefonu kameranızı açınca o QR kodunu okutursanız sistem otomatikman sizi algılar ve okeyler. Dolayısıyla yolcu Ercan’a geldiğinde ekstra işleme gerek kalmaz. Ona çift yeşil deriz. Yani hem QR kodu hem aşı kodu var. Yolcu daha uçağa binmeden işlemleri yapılmış olur.

Yolcular bunu yapmadığı için sıkıntı var. Şimdilerde Ercan’a uçuşlar arttığı için ve AdaPass formu düzgün kullanılmadığı için gecikmeler oluyor.

Ancak son verilerimize göre Ercan’a gelen yolcuların yüzde 80-90’ı AdaPass’ı kullanıyor. AdaPass formuna PCR ve aşı bilgilerini eklemezse Ercan’da manuel kontrole gitmesi gerekir. Gecikmeler bundan kaynaklanıyor.
Charter uçuşlarda da AdaPass’ı kullandırıyoruz ve geçenlerde 180 yolculu bir uçağın tüm işlemleri 15 dakikada tamamlanabildi.”

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Öztürkler:İnsani değerlere ve vicdanlara da yöneltilmiş bir saldırıdır

Published

on

By

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, Gazze’ye insani yardım ulaştırmak amacıyla yola çıkan ve içinde 12 insan hakları savunucusunun bulunduğu Madleen gemisine İsrail ordusu tarafından düzenlenen saldırıyı kınadı.

Öztürkler, Uluslararası hukuka ve temel insan haklarına açıkça aykırı olan bu saldırıyı, yalnızca yardımsever insanlara değil, aynı zamanda insani değerlere ve vicdanlara da yöneltilmiş bir saldırı olarak gördüklerini belirtti.

Kıbrıs Türk halkı olarak Filistin halkının yanında olmaya devam edeceklerini dile getiren Öztürkler: “Temennimiz, İsrail hükümetinin, uluslararası hukuk normlarına uyarak, sivillere ve sivil girişimlere yönelik saldırılarını bir an önce durdurmasıdır.” dedi.

Devamını Oku

Kıbrıs

Tatar, Gazze’ye yardım taşıyan gemiye İsrail’in el koymasını kınadı

Published

on

By

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Gazzeye’de yardım taşıyan ‘Madleen’ adlı gemiye uluslararası sularda seyrettiği müdahale eden İsrail’i kınadı.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, gemiye yapılan saldırıya yönelik yayımladığı mesajda şu ifadelere yer verdi:

“Gazze’ye insani yardım ulaştırmak amacıyla yola çıkan ‘Madleen’ adlı gemiye uluslararası sularda seyrettiği esnada İsrail güçlerince müdahalede bulunulması ve yardım almak için toplanan halka ateş açılması kabul edilemez bir insan hakları ihlalidir. İsrail’in yapmış olduğu bu terör içerikli eylemi ve soykırım girişimlerini kınıyor, tutuklanan aktivistler ve mürettebatın en erken zamanda serbest bırakılmasını temenni ediyorum.”

Gemide Özgürlük Filosu Koalisyonu’ndan Avrupa Parlamentosu (AP) Fransız üyesi Rima Hassan ve Almanya vatandaşı Yasemin Acar’ın yanı sıra Türkiye’den Hüseyin Şuayb Ordu, Brezilya’dan Thiago Avila, İspanya’dan Sergio Toribio, Hollanda’dan Marco van Rennes, Fransa’dan Baptiste Andre, Reva Viard, Pascal Maurieras ve Yanis Mhamdi, İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg ve gazeteci Omar Faiad bulunuyor.

Devamını Oku

Kıbrıs

Bienal Lefkoşa sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor: Sanatçılara açık çağrı

Published

on

By

Bienal Lefkoşa, Lefkoşa Türk Belediyesi’nin himayesinde, Arkhe tarafından düzenlenen ve Vedat Kaner Vakfı’nın ana sponsoru olarak desteklediği ilk edisyonunu ile sonbaharda sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor.

7 Kasım-6 Aralık tarihleri arasında başkentte yapılacak bienalin teması “Compassion/Merhamet” olarak belirlendi.

Bineali İran kökenli Fransız grafik tasarımcısı Hervé Matine başkanlığındaki bir küratoryal ve seçici komite yürütecek.

Bienal, başkentin farklı mekanlarında sanat aracılığıyla, bireysel ve toplumsal düzeyde yüzleşmelere ve yeniden düşünmeye alan açmayı hedefliyor.

“Merhamet” temasına odaklanılarak, katılım çağrısı yapılan Bienal Lefkoşa’ya başvurular başladı.

Yerel ve uluslararası sanatçılara açık olan bu çağrı, tüm disiplinlerden sanatçıları projelerini bienal için sunmaya davet ediyor.

Şu ana kadar Kıbrıs, Türkiye, İtalya, Fransa, Brezilya ve Lübnan’dan birçok başvuru yapıldı.

Başvurularının 1 Ağustos 2025 tarihine kadar www.bienallefkosa.com üzerinden yapılması gerekiyor.

Katılım koşulları ve detaylı bilgi, Arkhe ve Bienal Lefkoşa’nın web sitesinden takip edilebiliyor.

Arkhe Direktörü Halil Duranay ve Arkhe Koordinatörü İlkem Tunar, yerel ve uluslararası sanatçılar arasında bir buluşma noktası haline gelmesi beklenen Lefkoşa bienalinin ilk edisyonu hakkında Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) konuştu.

– “İlk kez ‘Lefkoşa bienali’ adıyla bir sanat organizasyonu yapılacak”

Arhke Direktörü Halil Duranay, Kuzey Kıbrıs’ta, daha önce, büyük ölçekte çok önemli sanat etkinliklerinin yapıldığını ama ilk kez “bienal” adını kullanarak bu çatı altında uluslararası bir kent sanat organizasyonu yapılacağını söyledi.

“Bienal” adını kullanmanın iddialı olabileceğini ancak geçen yıl Arkhe’nin kuruluşundan bu yana gündemde olan bienal projesinin zamanı geldiğine inandıklarını ifade eden Duranay, “Bu kent, çok önemli bir kültürel mirasa sahip. Biz de, bu mirasın; doğru mekan, doğru zaman ve doğru dönemle alakalı bir sürece geldiğini düşünüyoruz. Bienal projesini hayata geçirmeyi istiyoruz… Bienal fikri bundan dolayı baskın.” dedi.

Geçen yıl, Lefkoşa bienaline giriş projesi olan Eklektik Manifest’i yaptıkların ve bunun bienalin bir laboratuvar deneyi olduğunu anlatan Duranay, bu proje ile hem çalıştıkları kurumların hem de kendi kapasitelerini etüt etme fırsatı bulduklarını belirtti.

Duranay, “Eklektik Manifest ile farklı şeyleri, farklı yerlere nasıl uygulayabiliriz, kurgulayabiliriz diye kendimizi sınadık. Eklektik Manifest’te sorunlar oldu mu? Tabii ki oldu. Belediyenin de bu konuda ilk girişimi. Hepimiz bazı şeyleri yolda öğreniyoruz” şeklinde konuştu.

Eklektik Manifest’te açık çağrı yapılmaması konusunda bazı eleştiriler aldıklarını aktaran Duranay, “Eklektik Manifest’te, açık çağrı olmadan sanatçılara kendimiz teklifle gittik. Aslında bu, bir yöntemdi. Bununla ilgili eleştiriler yapıldı, haklılık payları da var, yok değil” diyerek, Lefkoşa bienalinin çok daha katılımcı ve demokratik bir şekilde yapılacağını vurguladı.

Yedi hafta süren ve üç ana sergi mekanında gerçekleşen Eklektik Manifest’e iyi bir katılım olduğunu da belirten Duranay, Elektik Manifest’e katılım oranını, şu an dünyadaki en önemli bienallerden biri olarak nitelendirilen İstanbul Bienali’nin başlangıç süreciyle kıyasladıklarını belirterek şu bilgileri paylaştı:

“25 Eylül-15 Kasım 1987 tarihleri arasında düzenlenen Birinci İstanbul Bienali, toplam beş mekânda yapıldı ve 70 sanatçı ağırladı. Bienal yapıldığında İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) resmi verilerine göre kentin nüfusu 6.303.200 kişiydi. Bienal’in kayıt edilmiş resmi ziyaretçi sayısı ise 4.500 kişiydi. 17 Eylül–20 Kasım 2022 arasında düzenlenen 17. İstanbul Bienali ise toplam 12 mekân ve 50’den fazla kafe, lokanta, kitabevi, sinema vb. alan kullandı. 2022’deki resmi olmayan verilere göre kentin nüfusu 15.655.924 kişi, Bienal’e katılan resmi ziyaretçi sayısı ise 160.000 kişi olarak kaydedildi. Eklektik Manifest’te ise 20 sanatçının eserleri sergilendi, performans ve paneller yer aldı ve 1.500’den fazla kişi ziyaret etti. Tüm bunlara baktığımızda ve kendi nüfus oranımıza göre değerlendirdiğimizde Etkinlik Manifest’e katılım gayet başarılı. Bu açıdan insanlarla ilişki kurabilen bir sanat organizasyonu oldu diyebiliriz.”

– Tema: Compassion/Merhamet

Duranay, Bienal Lefkoşa’nın ilk edisyonunun temasının rahat algılanan ve herkesi ilgilendiren bir kavram olması düşüncesinden hareketle “Compassion/Merhamet” olarak belirlediklerini söyledi.

Merhametin, hem kişisel hem de kolektif anlamlar taşıyan bir kavram olduğunu belirten Duranay, temanın ortaya çıkış sürecini şöyle anlattı: “Hervé Matine ile Lefkoşa turu yaptığımız esnada, bienal surecini ve ayrıca dünyada ve ülkelerimizdeki sorunları uzun uzun tartıştık. Bu tartışmaların sonunda, galiba bizim en çok ‘merhamete’ ihtiyacımız var dedik. Aslında aradığımız o tek kelime merhametti.”

Susan Sontag’ın ‘Başkalarının Acılarına Bakmak’ kitabına atıfta bulunarak bienalin temasının şekillendiğini anlatan Duranay, şunları söyledi:

“Biz, ötekilere bakarken merhameti içimizde ‘pasif’ bir şey olarak mı yaşıyoruz? Yoksa güçlü bir merhamet kavgasının ‘aktif’ bir eyleme mi dayanması gerekiyor? Sontag’ın kitap boyunca tartıştığı mesele bu aslında. Dolayısıyla, biz de bizim merhamet algımızı oraya atıfta bulunarak çıktık. Yani, bizim kendi problemlerimiz dışında ‘ötekilerin problemleri’ de var. Şu an, bilimsel istatistikler şunu gösteriyor: ‘Çok kısa bir zaman içinde, dünya nüfusu şu ankinden çok daha yüksek bir seviyeye çıkacak ama bununla beraber dünyanın kaynakları süratle tükeniyor’. Bu aciliyet durumunda daha fazla yozlaşmanın, totaliterleşmenin, bencilliğin ve adaletsizliğin ortaya çıktığını görüyoruz ve bu noktada ‘merhameti’ kaybetmeye başladık. Yani oradaki merhamet aslında bizim dışımızda ‘ötekini’ de anlamanın önemli araçlarından biri. Bizim vurgu yaptığımız ‘merhamet’ bu. Bu sadece seni, beni değil, dünya genelindeki herkesi ilgilendiriyor. Bu, çok da Kıbrıs’a da ait bir problem değil, küresel bir sıkıntıdan bahsediyoruz…”

– Bienal ekibi… Küratoryal ve seçici komite

Arkhe’nin düzenlediği Bienal Lefkoşa’nın Vedat Kaner Vakfı’nın ana sponsorluğunda ve Design House Stockholm ve Poster for Tomorrow’un destekleriyle gerçekleşecek.

Bienal ekibi, bienal koordinatörü Halil Durunay, uluslararası operasyon sorumlusu İlkem Tunar, ulusal operasyon sorumlusu Bilgen Anayasa, iletişim sorumlusu Atıf Müezzinler ve tasarım sorumlusu Murat Zengi ile bienal sahne ve performans koordiantoru Handan Ergiydiren’den oluşuyor.

Küratoryal ve seçici komitede ise, Hervé Matine’ye; Kanada kökenli İtalya’da yaşayan tasarımcı Ginette Caron, Kıbrıs’tan tasarımcı ve akademisyen Senih Çavuşoğlu ile İspanya’da yaşayan sanatçı ve Arkhe Yönetim Kurulu üyesi Aslı Bolayır eşlik edecek.

Bu dört kişilik komite, bienale başvuruları değerlendirecek ve sanatsal projelerin seçiminde rol oynayacak. Ayrıca, eserlerin secimi sonrasında eserleri uygulayan küratoryal kurul olarak görev yapacak.

– Mekanlar ve süreç

Bienalin ana merkezinin surlariçi olacağını belirten Duranay, şu ana kadar, Kültür Dairesi ve Vakıflar’la yapılan görüşmelerle, Lefkoşa Atatürk Kültür Merkezi (AKM), İsmet Vehit Güney Sergi Salonu ve Bedesten’in bienalde kullanılacak mekanlardan bazıları olarak belirlendiğini söyledi. Arasta, Bandabulya gibi ikonik alanları ise kamusal operasyonlar için düşündüklerini ekledi.

Ağustos sonunda seçilen sanatçıların açıklanacağını belirten Duranay, eylülde kuratöryel ekibin seçilen eserlerin hangi alanda sergileneceğine karar verileceğini ve ekimde tüm hazırlıkların tamamlanmasının hedeflendiğini aktardı.

– Bienal, bir şehri dahil edecek bir proje

Duranay, mart ayında, sanatçılara, sanat derneklerine, kültür endüstrisinde çalışanlara yönelik düzenledikleri açık formumda katılımcıların Eklektik Manifest ile ilgili görüş ve eleştirilerini dinlediklerini, Bienal Lefkoşa fikrini sunduklarını anlatarak, katılımcı bir şekilde yürüttükleri bienal sürecinde yeni forumlar düzenlemeyi planladıklarını da söyledi.

Koordinatör İlkem Tunar ise, “Bienal, bir şehri dahil edecek bir proje. Şehirdeki insanlar dahil olsunlar istiyoruz. ‘Bunlar bir şeyler yapıyor, nedir acaba yaptıkları?’ demek yerine dil, herkesin dahil olacağı bir etkinlik olsun istiyoruz… Bienal projesi herkesi etkileyecek bir proje. Bienalde surlariçinde olacağız, yani bu bienal sayesinde surlariçinde bir hareketlilik olacak ve biz bu bienali insanların sahiplenmesini istiyoruz” dedi.

– Bienalin kentin üzerinde etkileri

Duranay da, bienalin sadece büyük ölçekli bir sanat etkinliği olmadığını, kentin ekonomik gelişimi ve uluslararası tanınırlığın artırılması üzerinde önemli etkileri olduğunu vurguladı ve şunları söyledi:

”Bienalin gerçekleştiği dönem, kent ekonomisi ve turizmi için hareketlilik demek. Özellikle kasım ayında sokak tansiyonunun yavaş yavaş düşeceği, insanların kapalı alanlara girmeye başlayacağı bir ay içerisinde bienal ile yeni bir ilgi alanı oluşturacaksınız. Eğer bu süreç başarılı olursa ve 2027’de bienalin ikinci edisyonu hayata geçirebilirsek bu şu anlama gelecek: Her iki yılda bir kasım ayında kentte bienal yapılacak ve insanlar yurt dışından bienal için Lefkoşa’ya gelecek. Bu bir ajanda haline gelecek.”

Bienallerin kent esnafı için de fırsatlar yaratacağını belirten Duranay, yerel üreticilerin bienale özel üretimler yaparak sürece katılmalarını önemsediklerini söyledi ve “Mesela bir yerel kahve firması, sınırlı sayıda bienale özel tasarımla üretilmiş kahve paketleri hazırlayabilir ya da özel fincanlar üretebilir. Biz, bu süreci sadece sanatçılarla değil, kentin tüm bileşenleriyle birlikte yürütülmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

– “Sanatla çok fazla teması olmayan kişilere de hitap edecek bir bienal”

Bienalin daha geniş ölçekte bir sanat etkinliği olacağını, sanatla çok fazla mesaisi olmayan insanların da ilgisini çekmek ve onları da bienal sürecine dahil etmek için bazı stratejiler üzerinde çalıştıklarını da anlatan Duranay, ilk ve orta öğrenim ile üniversite öğrencilerini hem izleyici hem de katılımcı olarak bienale katmayı hedeflediklerini; birçok bienalde uygulanan “bienal gönüllülüğü” ile “rehberli tur programı”nı da uygulamayı planladıklarını anlattı.

Kamusal alanlarda bienale özel bazı uygulamalar düşündüklerinden de bahseden Duranay, bienalde hatıralık ve hediyelik olarak bazı ürünler üzerinde çalıştıklarını, bununla bienali insanların gündelik hayatlarına katmayı hedeflediklerini kaydetti. Duranay, “Bienal Lefkoşa’nın, sanatla çok fazla teması olmayan insanların da ilgisini çekeceğini düşünüyoruz” dedi.

Devamını Oku

Trending

Reklam