Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Dünya

Lübnan’daki ekonomik kriz tüm hayati sektörleri nasıl felç etti?

Lübnan’da 2019’daki halk ayaklanmalarının ardından derinleşen ekonomik kriz, önce finans ve bankacılık ardından sırayla ülkedeki tüm stratejik sektörleri vurdu. Bu sektörler domino taşları gibi nasıl ve neden çöktü?

Published

on

Lübnan, günlük hayatı felç eden akaryakıt, ilaç ve elektrik krizlerinin ardından şimdi içme suyu kriziyle karşı karşıya.

UNICEF’in geçen haftalarda yayımladığı rapora göre ülkede milyonlarca kişi çok yakında güvenilir içme suyuna erişimini kaybedebilir.

Peki ülkede peş peşe gelen krizler nasıl başladı ve neden önüne geçilemiyor?

Domino etkisiyle gelişen ekonomik krizin nasıl başladığına beraber bakalım…

Hükümet karşıtı halk ayaklanmaları

Ekonomideki sorunlar ve hükümetin vergi politikalarına karşı 17 Ekim 2019’da başlayan halk ayaklanmaları, dönemin Başbakanı Saad Hariri liderliğindeki hükümeti istifaya mecbur bıraktı. Ancak o tarihten sonra ülkeyi etkisini altına alan siyasi boşluk ve belirsizlik, Lübnan’ın ekonomik sorunlarını hızlı bir şekilde katladı.

Ülkede bir taraftan protestolar ve kaos artarken, yurt dışına döviz kaçırma faaliyetleri hızlandı.

Lübnan lirası, günden güne dolar karşısında değer kaybetmeye devam etti.

Sadece hükümetin değil tüm siyasi tabakanın gitmesini içeren “Killun yani Killun” sloganları sokaklarda her gün yankılanırken, Cumhurbaşkanı Mişel Avn ile parlamentodaki siyasi gruplar arasındaki istişarelerde teknokrat (uzman) hükmetinin kurulmasına karar verildi.

2020’nin başında göreve gelen Hassan Diyab hükümeti, iflas eşiğine gelen ülkedeki ekonomik kriz ile mücadeleyi kısıtlı imkanlarla yürütmeyi çalıştı. Yeniden borç almak için IMF ile masaya oturdu.

Borç batağında yüzen ülke 9 Mart 2020’de vadesi gelen 1 milyar 200 milyon dolarlık eurobond tahvili senetlerini kıt döviz rezervleri nedeniyle ödeyemedi. Böylece ilk kez temerrüde düşmüş oldu.

Diyab hükümeti 11 Mayıs 2020’de, 5 yılda toplam 10 milyar dolar kredi için Uluslararası Para Fonu IMF ile müzakerelere başladığını açıkladı.

IMF’nin borç vermek için öne sürdüğü şartlar ülkedeki siyasi partiler ve bankalar tarafından olumlu karşılanmayınca anlaşmaya varılamadı. Müzakerelerde sorunlu başlıklardan biri de dolar krizinin bankacılık sektöründe meydana getirdiği zararın Merkez Bankası ile bankalar arasında nasıl bölüştürüleceğiydi.

Bankacılık ve finans krizi

Ülkede gittikçe büyüyen döviz likidite krizine karşı bankalar, döviz işlemlerine sıkı kısıtlamalar getirdi.

Dolar karşısında yüzde 80 oranla değer kaybeden Lübnan lirasının çöküşünü ve dövizin yurt dışına göçünü engellemek için bankalar vatandaşların birikimlerine erişimini kısıtladı. Örneğin birçok banka müşterilerinin haftalık para çekim limitini düşürdü. Üstelik bu miktar müşterilerin eline dolar değil Lübnan lirası cinsinden ödendi.

Burada baz alınan döviz kuru ise gerçek kur yerine (kara borsa) devletin sabit tuttuğu (gerçek kurun çok altında olan) kur oldu. Vatandaşlar bu uygulamalar nedeniyle büyük bir mağduriyet yaşadı.

Daha sonra atılan iddialara göre, bu süreçte vatandaşların birikimlerine erişimini kısıtlayan sıkı önlemler getirilirken bazı banka yetkilileri aynı dönemde milyarlarca doları yasal olmayan işlemlerle yurt dışına çıkışına izin verdi. Birçok banka yetkilisi bu iddialarla ilişkili olarak sorguya çekildi ve birçok bankanın varlıkları donduruldu.

Bankaların yurt dışıyla döviz işlemlerine yönelik kısıtlamaları ülkedeki ekonomik faaliyetleri de ciddi bir şekilde etkiledi. İthal işlemleri bürokratik engeller nedeniyle gittikçe zorlaştı.

Tüm bunlar yaşanırken 4 Ağustos 2020’de Beyrut Limanı’nda meydana gelen devasa patlama, ekonomiyi iyice zorladı.

COVID-19’un ülke ekonomisine de ağır etkileri oldu. Pandemi sürecinde işsizlik ile beraber hayat pahalılığı da altından kalkılamaz biçimde artınca Lübnanlılar yoksulluğa sürüklendi.

UNICEF, 1 Temmuz’da yayımladığı değerlendirmede Lübnanlıların yarısından fazlasının yoksulluk sınırının altında yaşadığını, yaşam şartlarının 1975-1990 arasındaki 15 yıllık iç savaş döneminden bile daha kötü olduğunu ifade etti.

Lübnan Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin erimesi ve düşük kur uygulaması nedeniyle ülkede çok katmanlı kriz gelişti ve tüm stratejik sektörlerler peş peşe felç oldu.

İlaç krizi

Yurt dışından ithalata bağlı çalışan ilaç sektörü, Merkez Bankası düşük kur üzerinden kendilerine döviz temin edemediği için ithalat yapamamaktan dolayı piyasaya gerekli ilaçları sunamamaya başladı.

Haftalardır ellerindeki reçetelerle rafları boş eczaneleri dolaşan vatandaşlar tedavileri için gerekli ilaçları kişisel girişimlerle yurt dışından getirtme veya karaborsadan temin etme yollarına başvurmaya başladı.

Gerçek kur ile Merkez Bankası’nın belirlediği sabit kurun arasındaki makasın iyice açılması ve bazen farkın 4 kata kadar çıkması nedeniyle en az 600 eczane kapılarını kapatmak zorunda kaldı.

Akaryakıt krizi

Lübnan Merkez Bankası’ndaki rezervlerin ermesinden etkilenen en stratejik sektörlerden biri de akaryakıt sektörü oldu.

İlaç, akaryakıt ve gıda başta olmak üzere temel ihtiyaç ürünlerini sübvanse eden Merkez Bankası’nın rezervlerinin tükenme eşiğine gelmesi nedeniyle akaryakıta sübvansiyonun azaltılması kararı ise ülkede tam bir kaos yarattı.

Ağustos 2021’e kadar günlük tüketilen 12 milyon litre civarındaki akaryakıt, Merkez Bankası üzerinden sübvanse ediliyordu.

Merkez Bankası, 12 Ağustos itibarıyla uygulanmak üzere akaryakıta sağlanacak döviz kredilerinin resmi kur yerine piyasadaki serbest kur üzerinden hesaplanacağını ve böylelikle akaryakıt sübvansiyonunun kaldırılacağını açıklamıştı.

Merkez Bankası’nın akaryakıta yönelik desteği kaldırma kararından sonra hükümet, 21 Ağustos’ta yoksul ailelere yönelik “yardım karnesi” hayata geçirilinceye kadar yakıttaki sübvansiyonu azaltarak sürdüreceğini duyurmuştu.

Başbakan Hassan Diyab, yaptığı açıklamada, Merkez Bankası’nın sübvansiyonu kaldırma kararından önce 3 bin 900 Lübnan lirası üzerinden satışa sunulan akaryakıtın 8 bin liradan vatandaşın hizmetine sunulacağını; 8 bin liranın üzerindeki farkın ise devlet tarafından üstleneceğini kaydetmişti.

Devletin sübvanse ettiği benzin ve motorini temin edemeyen akaryakıt istasyonlarının büyük bölümü mayıs ayından bu yana pompaları kapalı tutuyor.

Hizmet vermeye devam eden az sayıdaki akaryakıt istasyonunun önünde ise yüzlerce aracın sıra beklediği kuyruklar oluşuyor.

Ülke genelindeki uzun benzin kuyruklarında zaman zaman gerilim yükseliyor ve silahlı kavgalara dönüşen olaylar da yaşanıyor. Güneydeki Sayda kentinde bazı istasyon sahipleri silahlı kavgaların tehlikesinden korunmak amacıyla faaliyetlerine son verirken, Lübnan ordusu da olayların tekrarlandığı kuzeydeki bazı istasyonları geçici olarak kapattırdı.

Bazı akaryakıt istasyonlarının ise müşterilerinin taleplerini karşılamak amacıyla ek ücretle istenen adrese tankerle sevkiyat yaptığına ilişkin görüntüler kimi zaman amatör kameralara yansıyor.

Sübvansiyonu azaltma kararından sonra yapılan yüzde 66’nın üzerindeki zamlar, akaryakıt istasyonlarının önündeki uzun kuyruk çilesini bitiremedi

Elektrik krizi kontrolden çıktı

İç savaştan sonra yönetime gelen hükümetlerin bir türlü elektrik sektörünü raya oturtamaması nedeniyle uzun yıllardan beri Lübnan’da elektrik ihtiyacının büyük bir kısım özel elektrik dağıtım şirketleri üzerinden karşılanıyordu.

Devlet kurumlarının elektrik hizmetini sağladığı günün kısıtlı saatleri dışında vatandaşlar özel elektrik distribütörlerine başvurarak elektrik hizmetine ulaşabiliyordu.

Ancak akaryakıta bağlı çalışan özel elektrik dağıtım firmaları, akaryakıt sektörünün çökmesi ve bu maddeleri temin etmekte yaşanan sıkıntılar nedeniyle hizmetlerini büyük ölçüde askıya almak zorunda kaldı.

Böylece domino taşları gibi peş peşe çöken sektörlere elektrik de eklenmiş oldu. Lübnan’ın birçok bölgesi günün büyük kısmını elektriksiz geçiriyor.

Ülkedeki hastaneler de jeneratörlerini çalıştırmak için akaryakıt temin edememesi nedeniyle makinelere bağlı yaşayan hastaların hayatının da riske girdiği belirtiliyor.

Lübnan temmuz ayında Irak ile bir anlaşmaya vararak döviz kullanmadan ticari mal ve hizmet karşılığında Bağdat’tan 1 milyon ton petrol temin edeceğini açıklamıştı. Beyrut bu petrolu, ihaleler yoluyla uluslararası firmalar üzerinden elektrik üretimine uygun ağır akaryakıt ile değiştirilmesini sağlamayı amaçlıyor.

Ancak tüm bir girişimler henüz akaryakıt piyasasına yansımadı.

İçme suyu krizi

Yine akaryakıt ve elektriğe bağlı çalışan bir başka alan, içme suyu pompalama ve su arıtma tesislerinin çalışmasındaki aksaklıklar nedeniyle ülke birden temiz suya erişememe sorunuyla karşı karşıya kaldı.

Zira akaryakıt krizinin sebep olduğu elektrik kesintileri, şebekeye su pompalama makineleri ve damacanayla satılan içme suyunu arıtma tesislerini olumsuz etkiledi. BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Lübnan’daki su dağıtım şebekesinin bakım onarım masraflarını döviz cinsinden ödeyemediği için çalışamadığını açıkladı.

Ülkenin farklı yerlerindeki su pompalama istasyonlarının çoğunun dört ila altı hafta içinde aşamalı olarak duracağını belirten kuruluş, ülke nüfusunun yüzde 71’inden fazlasına tekabül eden yaklaşık 4 milyon insanın suya erişememe tehlikesiyle karşı karşıya olduğu ifade ediyor.

Devletin şebeke suyunun yetersiz olduğundan uzun yıllardan beri tankerlerle su ihtiyaçlarını gidermeye alışmış Lübnanlılar, halihazırdaki akaryakıt krizinden dolayı tankerler de vatandaşın su ihtiyacını karşılamaya yetmiyor.

Ekmek krizi

[Fotoğraf: AP]

Yine akaryakıt ve elektrik krizi nedeniyle Lübnan’daki fırınlar da büyük ölçüde etkilenmiş durumda. Üretimdeki düşüş nedeniyle fırınların önünde uzun kuyruklar gündelik yaşamın bir parçası oldu.  

Lübnan'daki ekonomik kriz tüm hayati sektörleri nasıl felç etti?

Lübnan'daki ekonomik kriz tüm hayati sektörleri nasıl felç etti?

Lübnan'daki ekonomik kriz tüm hayati sektörleri nasıl felç etti?

Lübnan'daki ekonomik kriz tüm hayati sektörleri nasıl felç etti?

Lübnan'daki ekonomik kriz tüm hayati sektörleri nasıl felç etti?

Lübnan'daki ekonomik kriz tüm hayati sektörleri nasıl felç etti?

TRT

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dünya

İstanbul’da Ukrayna, Rusya ve Türkiye heyetlerinin görüşmesi devam ediyor

Published

on

By

Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlenen Türkiye-Rusya-Ukrayna Üçlü Toplantısı, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın başkanlığında sürüyor.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Türkiye, Rusya ve Ukrayna heyetleri arasındaki toplantı, Fidan’ın başkanlığında devam ediyor.

Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde yapılan Türkiye-Rusya-Ukrayna Üçlü Toplantısı’ndaki Türk heyetinde Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın da bulunuyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Müşaviri Vladimir Medinskiy’nin başkanlık ettiği Rus heyetinde, Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Galuzin, Rusya Genelkurmay Başkanlığı Ana İstihbarat Dairesi (GRU) Başkanı İgor Kostyukov ve Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Aleksandr Fomin ve yetkililer yer alıyor.

Ukrayna Savunma Bakanı Rüstem Umerov’un başkanlık ettiği Ukrayna heyetinde ise Ukrayna Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergiy Kyslytsya, Ukrayna Güvenlik Servisi (SBU) Başkan Yardımcısı Oleksandr Poklad, Dış İstihbarat Servisi Başkan Yardımcısı Oleh Luhovskyi ve yetkililer bulunuyor.

Devamını Oku

Dünya

İngiltere’nin iç istihbarat servisi MI5 kapılarını ilk kez halka açtı

Published

on

By

Tarihinde ilk kez halka kapılarını açan İngiltere’nin iç istihbarat servisi MI5, 100 yılı aşkın yürüttüğü gizli operasyonları gün yüzüne çıkaran bir sergiye imza attı.

İngiliz Ulusal Arşivi ile yapılan işbirliği sonucunda ortaya çıkan “MI5: Resmi Sırlar” sergisi, Britanya’nın en gizli kurumlarından birinin iç işleyişine nadir bir bakış sunuyor. Sergi, İkinci Dünya Savaşı dönemindeki casusluktan terörle mücadele faaliyetlerine kadar birçok dönemi kapsıyor.

Londra’daki Ulusal Arşivler’de eylül sonuna kadar ziyarete açık olacak sergi, Britanya istihbarat tarihinde bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.

Sergi; MI5’ın hikayesini, Birinci Dünya Savaşı öncesinden başlayarak iki dünya savaşı, Soğuk Savaş casusluğu, yerli tehditler ve dijital çağda terörle mücadele süreçlerini anlatıyor.

Uzun süredir mühürlü dosyalar, casus romanlarından fırlamış gibi duran fiziksel eşyaların halkın ilgisine sunulduğu sergide oldukça dikkat çekici ve şaşırtıcı nesneler yer alıyor.

– Casuslar, sabotajcılar ve 110 yıllık bir limon

AA muhabirine açıklamada bulunan küratör ve tarihçi Mark Dunton, sergiye ilişkin, “MI5 ilk kez başka bir kurumla kendi tarihine dair bir işbirliği yapıyor. Bu anlamda yepyeni bir alan açıyoruz.” dedi.

Alman casus Karl Muller tarafından 1915’te görünmez mürekkep olarak kullanılan, kurumuş ve kararmış 110 yıllık limona işaret eden Dunton, “Simsiyah, buruşmuş, sıkışmış durumda ama arşivimizin bir parçası. Muller bu limonun suyunu görünmez yazı için kullanıyordu. Masum görünen iş mektuplarının satır aralarına yazıyordu.” ifadelerini kullandı.

Dunton, Sovyet ajanı oldukları ortaya çıkan Kroger çiftinin evinde bulunan gizli telsiz vericiye ilişkin de “Bu vericiyle Moskova’ya flaş mesajlar, her türden gizli bilgi yolluyorlardı. Gerçekten büyüleyici şeyler var bu sergide.” diye konuştu.

MI5’ı duyan bazı insanların hemen James Bond ve onun hayal dünyasını düşünmeye başladığını söyleyen Dunton, “Ama biz burada MI5’ın gerçek yüzünü gösteriyoruz, başarıları da, başarısızlıkları da.” değerlendirmesinde bulundu.

Mark Dunton sözlerini şöyle sürdürdü:

“İnsanların her gün bu dosyaları incelediğini görüyorum. Detaylara olan ilgileri inanılmaz. Dinleme cihazlarından elde edilen konuşmalar ya da MI5 ajanlarının sokakta takip ettikleri kişilere dair yazdıkları raporlar gibi belgeler var.”

– Bond’un ötesindeki gerçek dünya

Sergide, ünlü casus Guy Burgess’in Sovyetler’e kaçmadan önce Reform Kulübü’nde unuttuğu deri evrak çantası ve bir başka ünlü Cambridge Beşlisi üyesi olan Kim Philby’nin 1963’teki itirafına dair yeni belgeler de sergilenenler arasında bulunuyor.

James Bond’un cazibeli dünyasından çok uzakta olan sergi, karşı istihbaratın zorlu ve titiz gerçekliğini gözler önüne seriyor. Dinleme cihazlarından alınan telefon konuşmaları dökümleri, takip raporları ve daha önce gizli olan fotoğrafların görülebildiği sergide, ziyaretçiler, ayrıntılı biçimde yeniden oluşturulmuş 20 vaka dosyasını inceleyerek bir MI5 analisti gibi düşünebilme imkanına da sahip olabilecek.

Soğuk Savaş dönemindeki güvenlik açıkları ve Cambridge Beşlisi gibi sızmaların yol açtığı zararların açıkça görülebildiği sergi MI5’ın hatalarını ortaya koyuyor.

Öte yandan, sergi bazı önemli başarıları da öne çıkarıyor. Örneğin, İkinci Dünya Savaşı sırasında yakalanan Alman ajanların çifte ajana dönüştürülmesini sağlayan Double Cross Operasyonu gibi büyük zaferler vurgulanıyor.

Sergide ayrıca, içişleri bakanı olarak 6 yıl MI5’tan sorumlu bulunan Eski Başbakan Theresa May ile eski MI5 genel müdürleri ve istihbarat tarihçisi Christopher Andrew gibi siyasi figürlerle yapılan video röportajlara da yer veriliyor.

Ulusal Arşivler yıllardır MI5’ın gizliliği kaldırılmış belgelerini alıyordu, ancak bu sergi, ajansın ilk kez kapsamlı ve kamusal bir şekilde kendi tarihini anlatmayı kabul ettiği etkinlik olarak öne çıkıyor.

Devamını Oku

Dünya

Erdoğan: Schengen gibi vize uygulamalarının gözden geçirilmesi şart

Published

on

By

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye, 1,3 trilyon dolar ekonomik büyüklüğü, 85 milyonu aşan genç ve dinamik nüfusu, rekabetçi sanayisi ve büyük tüketim pazarlarına doğrudan erişimiyle kritik önemdedir. Avrupa Birliği ile Gümrük Birliğimizin güncellenmesinin, tedarik zincirlerinin güvenliğine katkı sunacağı kanaatindeyiz.” dedi

Erdoğan, “Ayrıca, bu adımın otomotiv, ilaç, savunma sanayii gibi kritik sektörlerde ortak üretim ve yatırım imkanlarının önünü açacağına inanıyoruz. İnsanlarımızın ve dolayısıyla mal, hizmet ve sermayenin hareketliliğini kısıtlayan Schengen gibi vize uygulamalarının da gözden geçirilmesi şart.” ifadelerini kullandı.

Erdoğan, Arnavutluk’un başkenti Tiran’da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu 6. Zirvesi Genel Oturumu’nda konuştu.

Zirveye katılmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Erdoğan, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama başta olmak üzere zirvenin düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür etti.

“Kıtamızı yeniden tanımlayacak yeni bir vizyonu konuşmak için bir araya geldik. Birlik içinde işbirliği temelinde ve ortak eylem ruhuyla hareket etmemiz, her zamankinden daha fazla önem taşıyor.” diyen Erdoğan, şöyle konuştu:

“Uluslararası alandaki güven bunalımının aşılması için adil ve kapsayıcı bir küresel yönetişim mimarisinin tesis edilmesine ihtiyaç var. Güvenliğin bölünmezliği ve refahın daha hakkaniyetli paylaşılması ilkeleri üzerinde bina edilecek bu dönüşümü bizler Avrupa kıtası olarak öncelikle kendi evimizde başlatmalıyız. Savunma sanayii, enerji, ulaştırma koridorları ve bağlantısallık, arz ve tedarik zincirleri, dijital piyasalar ve kritik mineraller gibi muazzam işbirliği potansiyeline sahip olduğumuz birçok alan bulunuyor.

Avrupa güvenliğinin geleceğini istişare ettiğimiz bu kritik dönemde Avrupa Birliğinin kendi savunma sanayisini geliştirmesine yönelik gayretler faydalıdır. Bu çabaların NATO’nun merkezi rolünü aşındırmayacak şekilde birlik üyesi olmayan müttefikleri de kapsaması gerektiğini düşünüyoruz. ReArm ve SAFE gibi girişimlerin bu anlayışla yürütülmesinin Avrupa güvenliğinin hayrına olacağına inanıyoruz. Geçmişte Avrupa’da yaşanan birçok savaş ve ihtilaf bize göstermiştir ki, savunma ve güvenlik gibi son derece hayati olan konularda bölündükçe zayıflıyoruz, birleştikçe güçleniyoruz.”

– “Schengen gibi vize uygulamalarının da gözden geçirilmesi şart”

Avrupa’nın ortak geleceğini düşünürken hiç şüphesiz ekonomik güvenliklerini teminat altına alacak adımları da istişare etmeleri gerektiğini dile getiren Erdoğan, şu hususlara dikkati çekti:

“Türkiye, 1,3 trilyon dolar ekonomik büyüklüğü, 85 milyonu aşan genç ve dinamik nüfusu, rekabetçi sanayisi ve büyük tüketim pazarlarına doğrudan erişimiyle kritik önemdedir. Avrupa Birliği ile Gümrük Birliğimizin güncellenmesinin, tedarik zincirlerinin güvenliğine katkı sunacağı kanaatindeyiz. Ayrıca, bu adımın otomotiv, ilaç, savunma sanayii gibi kritik sektörlerde ortak üretim ve yatırım imkanlarının önünü açacağına inanıyoruz. İnsanlarımızın ve dolayısıyla mal, hizmet ve sermayenin hareketliliğini kısıtlayan Schengen gibi vize uygulamalarının da gözden geçirilmesi şart.”

Erdoğan, son yıllardaki yatırımlar ve doğal gaz alanındaki anlaşmalarla Türkiye’yi bölge coğrafyası için önemli bir enerji merkezi haline getirme hedeflerine adım adım yaklaştıklarını belirterek, “Bölgenin en gelişmiş enerji altyapısına sahip ülkesi olarak enerji dönüşüm sürecinde Türkiye, Avrupa’da önemli bir aktördür. Yenilenebilir enerji alanındaki adımlarımız sadece ülkemiz için değil, tüm bölge için fırsatlar sunuyor. Çok taraflı ulaştırma güzergahlarının merkezinde konumlanan Türkiye, Avrupa’nın kesintisiz tedarik zincirlerinin muhafazasına ciddi katkı sağlıyor.” dedi.

– “2022’den bu yana ilk kez önemli fırsat penceresi aralandı”

Ukrayna’da silahların susması ve barış zeminin oluşturulması için kritik dönemeçte olunduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

“Geçmişte olduğu gibi bugün de kapsamlı bir ateşkes öncelikli olmak üzere çözüme dönük çabaların her birine katkı sağlıyoruz. Sürecin hassasiyetine binaen bir dayatmada bulunmaksızın tarafların teşvik edilmesi, adil ve kalıcı barışa ulaşılması bakımından çok önemlidir. Sayın (Donald) Trump, (Vladimir) Putin ve (Volodimir) Zelenskiy ile ayrı ayrı görüşmelerimiz oldu. Sayın (Emmanuel) Macron ve (Giorgia) Meloni beni aradılar. Zelenskiy dün Ankara’daydı. Kendisiyle görüşmemiz sonrasında teknik görüşmelere başlama kararı aldık. Mart 2022’den bu yana ilk kez akan kanı durdurma noktasında önemli fırsat penceresi aralandı. Nitekim şu anda İstanbul’da Dışişleri Bakanımın riyasetinde görüşmeler Rusya, Ukrayna, Türkiye arasında devam ediyor. Bunun heba edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Gelinen aşamada barışın süratle tesisi için Ukrayna ve Rusya arasında diyalog kanallarının açık tutulması için buradaki tüm ortaklarımızın desteğine güveniyoruz. Her zaman ifade ettiğim gibi adil bir barışın kaybedeni olmayacaktır. Türkiye, bu süreçte üzerine düşenleri yapmaya devam edecektir.”

– “Ateşkes için Avrupa’nın gereken ilgiyi göstermesini bekliyoruz”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze’de 20 aydır eşi görülmemiş bir insani felaketin yaşandığına, her gün çoğu çocuk ve kadın onlarca masumun katledildiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:

“Buna ‘dur’ demek, ‘artık yeter’ demek mecburiyetindeyiz. Netanyahu’nun uzlaşmaz, saldırgan ve kibirli tutumu, Gazze ile birlikte tüm bölgemizi burada yaşayan farklı inançlardan insanları da tehlikeye atıyor. Gazze’de ateşkesin tesisi için de Avrupa’nın gereken iştiyak ve ilgiyi göstermesini bekliyoruz. Gazze’de 2 milyondan fazla insanın açlığa mahkum edilmesi karşısında uluslararası camianın eylemsiz kalması ne vicdani kıstaslarla ne insanlık onuruyla bağdaşmaktadır. Kalıcı ateşkesin yanı sıra insani yardım sevkiyatının teminat altına alınması ve Gazze’nin yeniden yaşanabilir hale getirilmesi için de tüm imkanlarımızı seferber etmeliyiz. Esas hedefimiz ise sürdürülebilir tek çözümü teşkil edecek olan iki devletli çözümü hayata geçirmek olmalıdır.”

– “İşbirliğini sağladığımızda üstesinden gelemeyeceğimiz tehdit kalmayacak”

Suriye’de yaklaşık 14 yıldır süren çatışmaların sona ermesiyle yeni ve umut dolu bir sayfanın açıldığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:

“ABD Başkanı Sayın Trump’ın Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldıracağını duyurması, Suriye’nin bir an önce refaha kavuşması için atılmış çok kıymetli bir adımdır. Bu kararıyla Sayın Trump, bölgesel istikrara ve kalkınmaya verdiği önemi bir kez daha göstermiştir. Söz konusu kararın diğer ülkelere de örnek olmasını diliyoruz. Avrupa Birliği tarafından sabık rejime yönelik getirilen yaptırımların aynı şekilde ivedilikle kaldırılmasını, yeniden imar faaliyetleri için mali destek sağlanmasını bekliyoruz. Elbette bu destek ülke dışındaki Suriyelilerin gönüllü, onurlu ve güvenli geri dönüşlerini de hızlandırıcı bir etki yapacaktır.

Belirsizliklerin arttığı mevcut ortam, bizleri ortak çözümler etrafında kenetlenmeye mecbur kılıyor. Dayanışmayı, kaynaklarımızı iyi kullanmayı ve samimi işbirliğini sağladığımızda kıta olarak üstesinden gelemeyeceğimiz tehdit ve sınama kalmayacağına canıgönülden inanıyorum. Bu düşüncelerle toplantımızın güvenli, müreffeh ve istikrarlı bir Avrupa için hayırlar getirmesini temenni ediyorum.”

Devamını Oku

Trending

Reklam