Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

Şanlı Erenköy Direnişi 60’ıncı yılında… Erenköy mücahidi Erdil Nami: “Biz talebe olarak vazifemizi yaptık, halka umut ışığı yaktık… Gönlümüz rahat”

Published

on

Vatanına sahip çıkmak isteyen 500’ü aşkın öğrencinin kalemini bırakıp silaha sarıldığı, bunu da tamamen gönüllü yaptığı “Şanlı Erenköy Direnişi”nin üzerinden tam 60 yıl geçti.

Eğitim için Türkiye ve İngiltere’de bulunan Kıbrıslı gençlerin hayatlarını hiçe sayarak 1964’te Erenköy’e çıkması, yokluk ve imkansızlık içinde direnmesi ve bu uğurda kaybedilenler, Kıbrıs Türk mücadele tarihinde unutulmaz bir yer edindi.

“Biz talebe olarak vazifemizi yaptık. ‘Bu ada bizimdir’ diyebilmek için bu mücadeleyi vermemiz, Türkiye’ye ve dünyaya memleketimiz için savaşacağımızı ispat etmemiz lazımdı. Onun gönül rahatlığı içindeyiz” diyen Erdil Nami, 31 Mart 1964’te Erenköy’e çıkan ilk gruptaydı, listenin en başındaydı.

Nami, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde son sınıf öğrencisiyken babasından aldığı mektupla başlayan Erenköy hikayesini, Türk Ajansı Kıbrıs’la (TAK) paylaştı.

-Ankara’ya bir yaralanın cebinde gelen mektup

Kıbrıs’tan Ankara Hastanesi’ne ilk yaralılar sevk edildiğinde Erdil Nami, hem ailesinden haber almak hem de yaralılara geçmiş olsun demek için hastaneye gitti.

“Necmi Çavuş’u gördüm. Yanına yaklaştığımda iki gözü iki çeşme ağlamaya başladı ve cebinden çıkardığı kağıdı bana verdi. Rahmetlik babam (Kâzım Nami) Lefkoşa’nın polis komutanıydı, bir yolunu buldu ve bana kısa mektup gönderdi. ‘Erdil biz iyiyiz ama Küçük Kaymaklı düştü, 5 bine yakın göçmenimiz var. Senden ve kardeşlerinden ricamdır, orada kalın ve aile zürriyetimizi devam ettirin…’ yazdı… Ailen, sevdiklerin ölüyor ama sana ‘hayatta kal’ diyor… Mektubu okuduğumda beynime kurşun yemiş gibi hissettim…”

-Kıbrıs için yürüdüler

Erdil Nami, babasının ona yolladığı mektubu önce ev arkadaşlarına sonra da Kıbrıs Türk Talebe Yurdu’ndaki arkadaşlarına okudu ve ‘Ya üniversiteye devam edip mezun olacağız, Kıbrıs’a döndüğümüzde ailemizi bulursak bulacağız, bulamazsak mezarlarına gidip birer dua okuyacağız ya da kitabı, defteri olduğu yerde bırakıp birer silahla Kıbrıs’a çıkacağız” dedi. Tüm arkadaşları istisnasız Kıbrıs’a gitmeyi kabul etti.

Yaklaşık 100 kişiden oluşan Kıbrıslı öğrenciler, Türkiye’deki sıkıyönetime rağmen “Ordu Kıbrıs’a” sloganıyla yürüyüş düzenledi ve bunu iki-üç kez tekrarladı. Bunun üzerine Kıbrıs’ın Ankara Büyükelçisi Mehmet Ertuğruloğlu, Erdil Nami’yi görüşmeye çağırdı.

Yardım talep ettikleri Büyükelçi, Nami’den Kıbrıs’a gitmeye gönüllü olacak 40 kişiden ve mümkünse üst sınıftaki öğrencilerinden oluşacak bir liste hazırlamasını istedi. Nami, listeyi elçiliğe iletti ve beklemeye başladı.

– “Bu iş talebe değil, asker işidir…”

O gece saat 02.00 gibi Erdil Nami’nin evinin kapısı çaldı. Örf-i idare varken elbette bu vakitte çalan kapı onu tedirgin etti. Gelenler, İstanbul’da iktisat ve tıp eğitimi gören kardeşleri Özdil Nami ile Adil Nami’ydi.

“Rahmetli Ergün Vehbi dâhil 200 arkadaş İstanbul’da toplanmış, 3-4 otobüs kiralamış, Antalya’ya gelmiş. Bir dükkândan silah, limandan da gemi çalmışlar, Kıbrıs’a gidecekler. Onları takip eden, istihbarat geceleyin geminin mazotunu boşaltmış, etraflarını da sarmış, ‘Bu iş talebe işi değil, asker işidir’ diyerek herkesi evine yollamış.”

Özdil ve Adil Nami, o akşam abilerine Kıbrıs’a gitmek için bir şeyler yapıp yapmayacağını sordu ama Erdil Nami anlatmadı, bir gece misafir ettikten sonra onları İstanbul’a uğurladı.

“Özdil’in de Adil’in de sağlığı Kıbrıs’a gitmek için uygun değildi. Özdil kalp hastasıydı ve o zaman buna çare yoktu, Adil de her iki böbreğinden ciddi ameliyat geçirmişti…”

-Zir Kampı’nda 3 haftalık eğitim

Erdil Nami’nin elçiden beklediği haber geldi. 40 kişilik liste 20’ye indirildi, Londra’dan gelen Kıbrıslılar da ilk gruba dahil edildi ve hepsi 3 haftalık eğitim için Zir Askeri Kampı’na gönderildi. Sıcaklığın eksi 15’e kadar düştüğü gecelerde elleri kanayıncaya kadar silah kurup bozdular.

“Bize, üç binbaşı eğitim verdi. TMT’den gönderilenleri de burada eğitmişler. Gizli haberleşme, istihbarat gibi konular… Bize de onları öğretiyorlar… Elimi kaldırdım ve ‘Kıbrıs’ta savaş var, bize silah tutmayı, ateş etmeyi, çarpışmayı öğretin’ dedim. Eğitimi ona göre yeniden düzenlediler. Son gün de bize sevdiklerimizle vedalaşmak ve okullarımızla ilişiği kesmek için izin verdiler. Nişanlım Semray, Londra’da yaşardı. Ona bir kart attım. Okulu dondurdum ve kampa gitmek üzere arkadaşlarla buluştuk…”

-Anamur’a giden uzun yol

Askeri araçlarla ve 40 ton mühimmatla Ankara’dan Anamur’a doğru yola çıkıldı. Yaklaşık 500 kilometrelik mesafe gidildi. Yolcuğun kumanyası da zeytin, helva ve ekmek oldu.

“Anamur’a geldik ama ortada tekne mekne yok. Denizin yakınında eski bir kale ve mağaralar vardı, oraya sığındık ve gelen balıkçı teknesine 40 ton mühimmatı birer elden ve sevinçle yükledik. Yola çıkmadan önce 4 mangaya ayrıldık. Londra’dan gelenlerin komutanı ben oldum. Kıbrıs asıllı bir yarbay da bizimle geldi, komutanımız oydu.

30-35 kişiyi güvertenin altına yerleştirip yola çıktık. Önceleri Erenköy’ün adı geçmedi, Kıbrıs’a gideceğiz ama iş kesinleşince çıkabileceğimiz en uygun yerin orası olduğu söylendi. Zaten tekneyi bereketçiler sürerdi ve bu işi en iyi bilen onlardı.

Aklımızdaki tek şey de şuydu: ‘Erenköy’e gideceğiz, oradaki 5 Türk köyünü tutacağız… Bu iş ya diplomasiyle çözülecek ya da Türk askeri adaya gelecek. Anamur’dan bizi uğurlayan Genelkurmay Harekât Dairesi Başkanı da öyle söylemişti: ‘Siz tarihin en şerefli yolculuğuna çıkıyorsunuz, oraları 3 ay için tutun, konu siyasi olarak çözülecek, çözülmezse biz geleceğiz…”

– “Biri tekneyi terk edecek olursa, vurun”

Kıbrıs’a gitmek için inanılmaz heyecan duyan gençlerin teknesi yarı yolda su almaya başladı. 2 bereketçi ve komutanın küçük bir sandalla tekneyi terk etmek üzere olduğu fark edildi. Erdil Nami, mangasında bulunan Ali isimli mücahide “Tekneyi biri terk edecek olursa, ben dâhil, vuracaksın” diye emir verdi.

“Yavaş yavaş Anamur’a döndük. 40 kişinin 30’u baygın… Aşağıda havasız da kaldılar, hepsini deniz tuttu. Bazıları iner inmez başladı yeri öpmeye, Erenköy’e geldik sandılar. Sağlam duran 5-10 kişiyle 40 ton cephaneyi indirdik. İnanır mısınız, ben hayatımda böyle bir yorgunluk daha yaşamadım. Bir vasıta geldi hepsini ona yükleyip yine mağaralara sığındık… Hava da buz…”

– “Erenköy zifiri karanlık”

Mücahitler, başka tekne gelene kadar sahilde bulduğu çalı çırpıları toplayıp onlarla ısınmaya çalıştı, vakit geçsin diye gece boyu fıkra anlattı. Birkaç gün sonra Erenköy’e gidebilmek için yeniden yola çıktılar, tekne sağlamdı ama bu defa da baca ateş atıyordu.

“Çocuklardan biri bacanın üzerine varil koydu. Gece oldu, denizde bir ölüm sessizliği. Bizim baca teknenin titreşiminden başladı tangır tungur ses çıkarmaya. Ne yapacağız? Yapacak bir şey yok… ‘Hepimizde silah var, eğitim gördük, savaşa gidiyoruz, isterlerse denizden başlarız’ deyip yola devam ettik.

Erenköy’e geldik ama her yer zifiri karanlık. Köyde elektrik olmadığını orada öğrendik. Kayalar var diye tekne çok yaklaşamadı kıyıya. Erenköylüler geldi, bazılarımızı sırtına aldı. Cephaneyi de indirdik. Yarımızı köyün camisine yarımızı da ilkokuluna yerleştirdiler.”

-“Bize eğitimlerini yarım kestikleri 20 arkadaşı daha gönderdiler”

Ertesi sabah köyde silah sesleri duyuldu. Kahvaltısını yarım bırakan mücahitler köy otobüsüne bindi, Erenköylü gençlerle cepheye gitti.

“Cephe dediğim aslında çıplak tepelerdi. Deniz kıyısından Alevkaya yönüne mevzilendik. Zir Kampı’nda öğrendiğimiz gibi araziye zincirleme yayıldık. Eli silah tutan Erenköylü gençleri de aramıza aldık. Cephanemiz sınırlıydı. Erenköylüler araziyi bilirdi, Rumların Alevkaya üzerinden bize saldıracağını söylediler. Çabuk davrandık ve onları sardık. İki taraftan ateş altında kalınca çekilmek zorunda kaldılar. Vadide ilerledik ve ellerindeki tepeleri aldık. Paşiammo köyünün kilisesine, mezarlığına kadar inmiştik.

Komutan, ‘Kuvvetinizi belli etmeyin, çekilin’ emri verdi, mecburen çekildik. Rumları Gemikonağı’ndan gemilerle, Poli tarafından kamyonlarla takviye yaparken görüyorduk… Ankara’ya telsizle ulaştık. Takviye birlik talep ettik, cephanenin bir bölümünü Yeşilırmak’a göndermiştik, cephane desteği de istedik. Bize eğitimlerini yarım kestikleri 20 arkadaş daha gönderdiler.”

Erdil Nami ve arkadaşları, Erenköy’e gelişlerinin üçüncü gününde tepeleri toza dumana boğacak yaylım ateşiyle karşılaştı ancak kendilerini korumayı bildiler hatta önceki çarpışmada kaybettikleri Çardak tepelerini de geri aldılar. Bu arada Erenköy’e belirli aralıklar gruplar çıkmaya devam etti. Tehlike altında olan Yeşilırmak’ın muhtarı Erenköy’e gelip asker talep edince, Erdil Nami buraya gitmeye gönüllü oldu. 10 kişiliyle gittiği Yeşilırmak’ta Grup Teşkil Komutanı ve İstihbarat Sorumlusu oldu.

-Öğretmenlik de yaptılar

Mücahitler, eğitimi aksayan öğrencilere Yeşilırmak’ta ortaokul da kurdu. Erdil Nami ve arkadaşları, sabah mücahit kıyafetlerini çıkardı, beyaz gömlek ve siyah pantolon giyip okula gitti, öğleden sonra da mücahitliğe devam etti. Çocuklara birçok konuda ders verdiler, gerekli makamlarla da görüşerek bu eğitimleri geçerli kıldılar.

-Esir misillemesi

Erdil Nami, Yeşilırmak’ta iki unutulmaz olay yaşadı. Yeşilırmaklı iki genç, esir alındı. Onlar da misilleme yaptı ve köyden geçmeye çalışan bir Rum’u alıkoydu.

“Komutan Erenköy’den Yeşilırmak’a bizi teftişe geldi. Köylülerden iki genç çocuk istedi, sandala ‘Un, çilek bir şeyler koyalım, Erenköy’e götürsünler’ dedi. Rumlar Pirgos’a hücumbot koymuştu. Yakalanacaklarını söyledik, komutan dinlemedi. Çocukların gidişini gördük. Rum hücumbot şahin gibi yanlarına gitti. BM askerlerine haber verdim, yanlarına gittiler ama Rumlar ‘Bazı sorularımız var’ deyip çocukları aldı. Ne yapacağımızı düşünürken bizim bölgeye kamyonla bir Rum girdi, arkasında da BM eskortu. ‘Hüviyetini kontrol edeceğiz’ deyip Rum’un yanına bindim. BM’nin kamyonu büyük, yol da dardı, onlar sokaktan çıkmak için manevra yaparken biz Rum’u kaçırdık, gençlerin askeri eğitim gördüğü ilkokula götürdük. ‘Ya esir çocukları bana verecekler ya da ben seni çocukların ailesine teslim edeceğim’ dedim. BM’nin komutanı durumu öğrenir öğrenmez geldi. ‘Sen bana adamı ver, sana asker sözü, çocukları getireceğim’ dedi ve getirdi…”

Erdil Nami, kardeşleri Özdil ve Adil Nami’nin de Erenköy’e çıktığını toplantı için gittiği BM kampında öğrendi. O toplantıda Kıbrıslı Türklerin bazı tepelerden geri çekilmesi, oraların tampon bölge olması istendi.

“Rumların ‘Uzun menzilli silahları, büyük topları var’ diyerek bizi daha emniyetli bir yere, Lefke’ye götürmek, 500-550 kişiyi bölgeden tahliye etmek istediler. Kabul etmedik. ‘Biz bugün için buradayız’ dedik. 6-7 Ağustos’ta hiçbir tahrik olmadan bombardımana başladılar. Mansura, Erenköy, Alevkaya, 20 küsur şehidimiz buralarda verildi…”

-Bir yaşlı kadının bedduası

Erenköy bölgesinde düşen köylerin yaşlıları BM’nin askeri araçlarıyla tahliye edilirken su ve erzak için Yeşilırmak’ta duruldu. O yaşlı kadınlardan biri mücahitlere beddua etti.

“Kadın ellerini havaya kaldırdı ve ‘Allah’ın gazabı üzerinizde olsun. Geldiniz, arı kovanına çomak soktunuz, başımıza bu olaylar geldi’ dedi. Ben de ellerimi açtım ve ‘Allah’ım kararı sen ver, biz canımızı feda edip buralara geldik ama beddua alıyoruz’ dedim.

Tam o esnada üzerimizden dört jet geçti. Ay yıldızları gördük. Bunun Cengiz Topel komutasındaki ekip olduğunu sonradan öğrendik. Büyük gürültüyle bombaları indirmeye başladılar. Üç gündür hava desteği bekliyorduk ve geleceklerine dair inancımızı kaybetmeye başlamıştık.

Uçaklar alçak ve normalden daha yavaş geçiyordu. İlgili yerleri telsizle uyardık çünkü bölgede uçaksavar eğitimi görmüş Yunan askerleri vardı. Nitekim Cengiz Topel’in uçağını vurdular. Lefke ile Gemikonağı arasında bir yere düşen uçağı biz de gördük…”

-Bir kardeş mektubu: “Duyduğum kadarıyla çok zayıflamışsın. Kendine iyi bak”

Erdil Nami’ye o günlerde kardeşi Özdil Nami’den asla unutamayacağı bir mektup geldi.

“Lefke’de ilk yardım yapılan bir yer vardı, bir süre orada yatmış Özdil. Yeşilırmak’tan geçerken beni görmek istemiş ama ben tepelerdeyim. ‘Duyduğum kadarıyla sen de çok zayıflamışsın. Kendine iyi bak abi yoksa benim gibi hastalanırsın’ yazdı mektubunda.

Birkaç gün sonra babamın emir eri olan Şaban (Arap) geldi. Beni görür görmez de ağlamaya başladı. Çok şık giyindiğim zamanları bilirdi, beni böyle sakallı, mücahit kıyafetiyle görünce duygulandı sandım. ‘Kardeşini dün kaybettik Erdil’ dedi. O an bina başıma yıkıldı… Dünyam döndü. Günlerce gittiğim her yerde Özdil karşıma çıkacak zannederdim…”

-Cenazeler rahatsız edilmesin

Erdil Nami, ilerde ismini oğluna vereceği kardeşi Özdil Nami’nin defnedilmesi için yapılan iş birliğini de hatırladı.

“Baf Kapısı’nın Rum polis komutanının oğlu Mağusa’da öldürüldü. Rum komutan babamı aramış, ‘Oğlumu bana versinler gömeyim Kâzım’ demiş. Babam da aynı durumdaydı. ‘Sen de bana yardımcı ol, oğlumun cenazesi Lefke’den Lefkoşa’ya rahatsız edilmeden getirilsin’ demiş… Özdil’i Tekke Bahçesi’ndeki şehitliğe defnettiler.”

-Özgürlüğe kavuşma ve bir buruk his

İki senenin ardından Erenköy’deki mücahitler, tahsillerini devam ettirmek için Türkiye’ye dönmeyi talep etti. İskenderun’a gitmek için Gemikonağı’nda toplandılar. Erdil Nami, kardeşi Adil Nami’yi iki yılın ardından ilk kez burada gördü, kucaklaştılar.

“Karışık hisler içindeydik. Özgürlüğümüze kavuşacaktık ama buruktuk da. İstediğimiz sonucu tam olarak elde edemesek de halka umut ışığı yaktık.

Kıbrıs Türkü direndi; kendi başına, kendi imkanlarıyla direnebileceğini gösterdi. Biz olmasak Rumlar orayı da alarak ilerleyecekti. Erenköy’de onları biz durdurduk…

İskenderun’da bizi karşılayan ve bana ‘Kıbrıs’ta neler oldu?’ diye soran komutana da aynısını söyledim… ‘Biz talebe olarak vazifemizi yaptık. Bize, ‘üç ay dayanın gerekirse geleceğiz’ dendi, 24 ay şehitler de vererek orada kaldık…’

‘Bu ada bizimdir, atalarımızdan mirastır’ diyebilmek için bu mücadeleyi vermemiz, Türkiye’ye ve dünyaya memleketimiz için savaşacağımızı ispat etmemiz lazımdı. Onun gönül rahatlığı içindeyiz. Ben Erenköy’de iki yıl geçiren arkadaşlar kadar zorluk çekmemiş olabilirim ama hepimiz sıkıntılar yaşadık. Bazen ekmek bulurduk, bazen bulmazdık, attığım ekmeği bir gün sonra tozunu silerek yedim.

Güvende değildik, eşimizden dostumuzdan haber alamazdık. Cebimizde kendimize ayırdığımız tek bir kurşunumuz vardı, esir olmaktansa kendimizi vurmak için… Birçok arkadaşımız bunun travmasını uzun yıllar atlatamadı, çok ciddi sağlık sorunu yaşayanlar oldu… Ama dediğim gibi vicdanen müsterihim. Kendimizi hiçbir zaman Rumlardan aşağı görmedik. Köyümüzü, evimizi almalarını, bize ait bu adada yabancı olmayı kabul etmedik ve bunun için mücadele ettik. Sonra yaşananlar, bugünkü durum ayrı konulardır. O defterlere hiç girmeyelim…Bana göre, esas işi yapanlar kırgındır…”

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

KTÖS, Şehit Yalçın İlkokulu’ndaki çalışmaların yeni eğitim yılına tamamlanması çağrısını yineledi

Published

on

By

Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS), Göçmenköy’deki Şehit Yalçın İlkokulu’nda bir yılı aşkın süredir konteyner sınıflarda eğitim gören öğrencilerin yaşadığı eşitsizlikleri gündeme taşımak amacıyla, basın açıklaması yaptı.

Basın açıklamasına okul aile birliği, bazı öğretmenler ve veliler de destek verdi.

– Baybora: “Eylüle kadar tamamlanmazsa bu okulda eğitim yapılmayacak”

KTÖS Başkanı Mustafa Baybora, 2024-2025 eğitim öğretim yılının tamamlandığını ve öğrencilerin tatile çıktığını belirterek, eğitimdeki sorunların her yıl arttığını ve çözüm üretilmediğini savundu, “Her yıl mevcut sorunlara yenileri ekleniyor” dedi.

6 Şubat depremi sonrasında okul binalarının fiziki güvenliğinin gündeme geldiğini hatırlatan Baybora, Şehit Yalçın İlkokulu’na ilişkin teknik raporun Şubat 2024’te kendilerine ulaştığını, ardından Haziran 2024’te binanın güçlendirme çalışmalarının başlatıldığını söyledi.

Aradan bir yıl geçmesine rağmen gelinen durumu kabul edilemez olarak nitelendiren Baybora, “Bu, plansızlığın, iş bilmezliğin ve yönetememenin açık bir göstergesidir” dedi.

Milli Eğitim Bakanı’nı ve hükümeti, Şehit Yalçın İlkokulu’ndaki mevcut durumla yüzleşmeye davet eden Baybora, “Çocuklarımızın güvenli ortamda eğitim göreceğine inanmıyoruz. Eğitim Bakanlığı sınıfta kalmıştır. Bu bina eylüle kadar tamamlanmazsa, 2025-2026 yılında bu binada eğitim yapılmayacak” ifadelerine yer verdi.

– Maviş: “Bu ülkenin 10 yeni okula, iki katı eğitim bütçesine ihtiyacı var”

KTÖS Genel Sekreteri Burak Maviş ise, ülkedeki kamu okullarının ciddi yapısal sorunlarla karşı karşıya olduğunu ileri sürdü. Maviş, “Evlatlarımız arasında biri konteynerde, biri normal sınıfta eğitim gördü. Kimileri dezavantajlı koşullarda, kimileri ise olması gereken gibi eğitim aldı” dedi.

Kamusal eğitimin bilinçli şekilde ihmal edildiğini savunan Maviş, Eğitim Bakanlığı’nı özel okullara “müşteri yaratmakla” suçladı. İlkokul çağındaki öğrencilerin %23’ünün özel okullarda eğitim gördüğünü belirten Maviş, bu oranı, kamuya duyulan güvenin azaldığının göstergesi olarak değerlendirdi.

Eğitim bütçesinin yetersiz olduğunu savunan Maviş, öğrencilerin sadece %59’unun KKTC vatandaşı olduğunu belirterek, “Vatandaş olmayan öğrenciler yok sayılamaz. Ancak bütçe yalnızca vatandaş oranına göre hazırlanıyor, bu da eğitimi doğrudan olumsuz etkiliyor” dedi.

– “Bütçe artırılmalı, 10 yeni okul gerekli”

Maviş, ülkedeki ilkokul öğrenci dağılımına ilişkin verileri de paylaştı. Toplam 17 bin 650 ilkokul öğrencisi ve 700 sınıf bulunduğunu belirten Maviş, bu öğrencilerin yaklaşık yüzde 70’inin yalnızca 27 okulda eğitim gördüğünü söyledi, geriye kalan yaklaşık 4 bin 500 öğrencinin ise 57 farklı okula dağıldığını ifade etti.

Sınıf ortalamalarının, OECD ve AB standartlarına göre 20, Güney’de 19, KKTC’de ise 26-32 aralığında olduğu bilgisini veren Maviş, “Bu standartlara gelebilmemiz için 10 yeni okula ihtiyaç vardır” dedi.

Açıklamasında, bölgelere göre öğrenci kökenlerine ilişkin, sendikanın verilerini de paylaşan Maviş, KKTC kökenli öğrenci oranının en yüksek olduğu bölgenin yüzde 75 ile İskele, en düşük olduğu bölgenin ise yüzde 47 ile Girne olduğunu belirtti. Maviş, Türkiye kökenli öğrenci oranının yüzde 41 ile en fazla Gazimağusa’da, yüzde 8.5 ile en az İskele’de görüldüğünü; yabancı uyruklu öğrenci oranının ise yüzde 17 ile en yüksek İskele’de, yüzde 4 ile en düşük Güzelyurt’ta olduğunu ifade etti.

Maviş, şöyle devam etti;

“Asgari ücretlinin alım gücü eridi, suya ve akaryakıta zam geldi. Eğitimdeki enflasyon yüzde 72’ye ulaştı, bu oran genel yıllık enflasyonun da üzerinde.”

– “Çocuklar ihmal ediliyor, yasa tasarıları gündeme alınmıyor”

Çocukların korunması ve Çocuk İzleme Merkezi’ne ilişkin yasa tasarılarının Meclis’te geri planda bırakılmasını da eleştiren Burak Maviş, buna karşın “kara paranın aklanmasıyla” ilgili düzenlemelerin öncelikli olarak gündeme alınmasına tepki gösterdi.

Okullarda sosyal ve duygusal destek eksikliğine dikkat çeken Maviş, “psikoaktif madde kullanımı ve çocuk istismarının ciddi boyutlara ulaştığını” söyledi.

– “Şehit Yalçın İlkokulu’nda 18 aydır konteynerde eğitim yapılıyor”

150 öğrencisi ve 9 sınıfı bulunan Şehit Yalçın İlkokulu’nun 18 aydır konteyner sınıflarda eğitim verdiğini belirten Maviş, güçlendirme çalışmaları süren binanın eylül ayına kadar tamamlanması halinde bile yetersiz kalacağını savunarak, “10 Haziran’da ek bina için ihale kapandı ancak ne zaman başlanacağı belirsiz. Bu binanın tamamlanması yetmez, arkadaki bina da yapılmalı” dedi.

Öte yandan okul inşaatının son 15 gündür durduğu bilgisini veren Maviş, bu durumun deprem fonundaki nakit akışı sorunlarından kaynaklandığını ve müteahhitlerin ödeme alamadığı için çalışmaları bıraktığını öne sürdü.

Maviş, okulun eylülde tamamlanmaması durumunda, öğrencilerin konteynerlerde tutulmaması, yakın bir okulda, normal sınıflarda eğitim görmelerinin sağlanması çağrısını yineledi.

“Bu okul fazlasıyla bedel ödedi, artık pozitif ayrımcılık istiyoruz” diyen Maviş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Evet, tüm okullarda okul ve bina güvenliği sağlanmalı; ancak Şehit Yalçın İlkokulu’na özel bir ayrıcalık, pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır. Bu okul üç aydır değil, tam 18 aydır konteynerde eğitim veriyor. Artık bu yükü daha fazla taşıyamaz.”

– Demirel: “Bir parkımız bile yok”

Ardından söz alan Okul Aile Birliği Başkanı Halise Demirel de öğretmenlerin, okul yönetiminin ve velilerin fedakarlıkla sürece destek verdiğini ancak artık konteynerlerde eğitimin sürdürülemez hale geldiğini belirtti.

“Kışın soğukta, yazın sıcakta çok zorlandık. Bu çocukların sağlıklı koşullarda, beton binalarda eğitim görmesi gerekiyor” diyen Demirel, okulda oyun alanı dahi olmadığını söyledi. “Bir parkımız bile yok. Bu çocukların hem eğitime hem de oyun alanına ihtiyacı var. Daha iyi koşullar için destek bekliyoruz” şeklinde konuştu.

Devamını Oku

Kıbrıs

47.Güzelyurt Portakal Festivali düzenlenen görkemli açılışla başladı

Published

on

By

Güzelyurt Belediyesi tarafından düzenlenen 47’nci Güzelyurt Portakal Festivali, dün akşam gerçekleştirilen kortej yürüyüşü ve açılış töreniyle başladı.

Festival bu yıl 22 Haziran Pazar gününe kadar sürecek.

Saat 19.00’da başlayan ve Kurtuluş İlkokulu-Kent Merkezi-Festival Parkı güzergâhında ilerleyen korteje muhtarlar, yurtiçi ve yurtdışından davetli ekipler, okullar, kültür ve sanat dernekleri, kurum ve kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, spor kulüpleri ile animatör ekipler katıldı.

Kortejin ardından Amfi Tiyatro’da düzenlenen açılış törenine Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, Başbakan Ünal Üstel, Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Hüseyin Çavuş, Güzelyurt Kaymakamı Mehmet Kayan, Polis Genel Müdür 1. Yardımcısı Ali Adalıer, İskele Belediye Başkanı Hasan Sadıkoğlu, Selçuklu Belediyesi Başkan Yardımcısı Mehmet İnançlı, Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Levent Taner, belediye meclis üyeleri, festival sponsorları, davetliler ve vatandaşlar katıldı.

Açılış töreni öncesinde Sergen Dans Akademisi dans gösterisi sundu, ardından animasyon ekiplerinin performansı sergilendi. Tören, konuşmalar ve plaket takdimlerinin ardından tüm protokolün katılımıyla gerçekleştirildi.

Gecede Özbek sanatçı Alisher Nazirov, Amfi Tiyatro’da sahne aldı.

Açılış töreninde konuşan Başbakan Ünal Üstel, hükümetin Güzelyurt’a verdiği sözleri yerine getirdiğini ve bunun mutluluğunu yaşadıklarını söyledi.

Ulusal Birlik Partisi iktidarlarının Güzelyurt’a yönelik yatırımlarını hatırlatan Üstel, “Bizim için Güzelyurt vazgeçilmezdir. Güzelyurt’un bir çakıl taşını dahi Rum’a vermeyiz” dedi. Üstel bunun kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş döneminden, Derviş Eroğlu döneminden beri böyle olduğunu da kaydetti.

Hükümetin Güzelyurt’a yönelik projelerine de değinen Üstel, “Geldiğimiz günden beri Güzelyurt’un ne eksiği varsa hepsini birer birer yerine getirdik” dedi. Narenciye üreticilerine verilen desteklere işaret eden Üstel, “Narenciye ürününü ağacında bırakmadık. Soğuk hava depoları inşa ettik. İlk etapta 15 bin tonluk kapasiteyle başlayacak ve bu, peyderpey 40 bin tona ulaşacak” şeklinde konuştu.

Güzelyurt Hastanesi’nin uzun zaman konuşulduğunu ama bir türlü bitirilemediğini belirten Üstel, “Biz söz verdik ve hastaneyi 15 Kasım’da açacağız.” dedi.

Üstel, kırsal kesim arsaları, eksik yollar ve sosyal konut projelerinin de tamamlanacağını kaydederek, “Güzelyurt için hizmet etmeye devam edeceğiz” ifadesini kullandı. Güzelyurt Belediye Başkanı Mahmut Özçınar’ın çalışmalarına da teşekkür eden Üstel, festivalin bölgeye hayırlı olmasını temenni etti.

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, festivalin 47. yılına dikkat çekerek, “Festivalimiz kırk yedi yaşında, ben de kırk yedi yaşındayım. Bu süre zarfında Güzelyurt’ta hizmetlerin bu denli yoğun bir şekilde gerçekleştiğine pek rastlamadım” dedi.

“Küçüklüğümüzden beri hastanemiz yoktu, hastalarımızı yollarda kaybettik. Bu bizim için kolay olmadı” ifadelerini kullanan Öztürkler, sağlık hizmetleri açısından önemli bir döneme girildiğini belirtti, yıllardır bölgede büyük ihtiyaç duyulan hastanenin açılacağını söyledi.

Tarımda yaşanan zorluklara ve soğuk hava deposu eksikliği nedeniyle ortaya çıkan sıkıntılara da değinen Öztürkler, altyapı projeleri sayesinde bölgenin büyük ölçüde rahatladığını belirtti.

Sorunların artık sona yaklaştığını ifade eden Öztürkler, girilmedik mahalle, dokunulmadık köy bırakmadıklarını vurguladı.

Egemenlik ve uluslararası statü konularına da değinen Öztürkler, “Egemen eşitlik” ilkesi doğrultusunda, hem hükümetin hem de Cumhurbaşkanının yürüttüğü politikalara güçlü şekilde destek verdiklerini dile getirdi.

Bu kararlı duruşun arkasında durmaya devam edeceklerini belirten Öztürkler, “Güzelyurt bir daha pazarlık masasına gelmeyecek” diyerek sözlerini tamamladı.

Devamını Oku

Kıbrıs

Meclis’te kapalı oturum tamamlandı… Milletvekilleri güncel konuşmalar yapıyor

Published

on

By

Cumhuriyet Meclisi Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Meclisi bilgilendirdiği kapalı oturum tamamlandı. Genel Kurul, güncel konuşmalar gündemiyle devam ediyor.

Toplantıda ilk olarak İdari, Kamu ve Sağlık İşleri Komitesi ile Hukuk, Siyasi İşler, Dışilişkiler ve Savunma Komitesi’nin Genel Kurul çalışmaları devam ederken çalışmasına olanak sağlanmasına ilişkin tezkereler oy birliğiyle onaylandı.

Ardından milletvekillerinin güncel konuşmalarına geçildi.

Devamını Oku

Trending

Reklam