Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Dünya

Tatar: Türkiye’nin ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıması gibi bir şey söz konusu değil

Published

on

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Türkiye Cumhuriyeti’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni tanıması gibi bir şeyin söz konusu olamayacağını, Türkiye’nin Kıbrıs’ta iki ayrı halk, eşit egemenliğe sahip iki devlet bulunduğunu ve politikasının da bu yönde olduğunu belirtti.

Tatar, kendisinin Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından yeni bir politikanın sürdürüldüğünü, federasyonun artık konuşulmadığını ve iki ayrı devlet ve yapının söz konusu olan bir müzakere sürecini beklediklerini hedeflediklerini kaydetti.

Bunun için BM Güvenlik Konseyi’nin bir karar alıp, Kıbrıs Türklerinin egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünü tanıması gerektiğini, 1960’ta Türklerin ortak cumhuriyetten silah zoruyla dışlandığını ve Rum-Yunan ikilisinin niyetini herkesin iyi bildiğini, Türkiye’nin de Kıbrıs Türk halkına yapılan haksızlıkları iyi bildiğini belirtti.

Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) muhabirinin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Tatar, ayrıca petrolle elektrik üretiminin artık 2030’da son bulacağını, Kıbrıs’ın da bir bütün olarak bunu terk etmesi gerektiğini, bu nedenle Kıbrıs’taki enterkonnekte elektrik sistemin Türkiye ile kablolu şekilde bağlanılarak oradan da Avrupa’ya bağlanılması suretiyle genişletilmesinin hem Türk tarafına hem Rum tarafına faydası olacağını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Tatar, ayrıca pandemi sürecinin de vakaların azalmasıyla artık sona doğru yaklaştığını belirterek, pandeminin yaz aylarına doğru hafiflemesinin beklendiğini, tüm dünyada da uygulanan önlemlerin kaldırılmaya başlandığını ve bunun sonucunda KKTC’de turizm, üniversiteler sektörlerindeki hareketlenmeyle ekonomik bir toparlama beklediğini dile getirdi.

“GARANTÖRLÜĞÜ ORTADAN KALDIRMA POLİTİKASI HALEN RUM TARAFININ GÜNDEMİNDE”

Kıbrıs’ta Rum tarafının anladığı federasyonla Türk tarafının anladığı federasyon arasında ciddi farklılıklar olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Tatar, Rum tarafının anlayışının Kıbrıs’ı üniter bir devlete çevirme, TC’nin garantörlüğünü ortadan kaldırma, sıfır asker, sıfır garanti noktasına getirme yönünde olduğunu ve dolayısıyla TC’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni tanımasının söz konusu olmadığını kaydetti.

TC ile KKTC’nin Akdeniz’de sürdürdüğü politika, deniz yetki alanları, münhasır ekonomik bölge, Libya ile yapılan anlaşmalar, KKTC ile yapılan anlaşmalar, parseller, haritalar ve hak-hukuk ve uluslararası teamüllere göre ve deniz hukukunun, iki tarafın anlayışının farklı olduğunu zaten gösterdiğini belirten Cumhurbaşkanı, Rum tarafının TC tarafından tanınmasının Rum-Yunan ikilisinin “Büyük Yunanistan” hayaliyle denizlerdeki üstünlüğünün ortaya çıkmasının kabulü anlamına geldiğini söyledi.

“Bizim yolumuz budur ve böyle olmak zorundadır, çünkü bizim yolumuzun altında uluslararası hukuk vardır” diyen Tatar, Kıbrıs’ın tarihine bakıldığında Kıbrıs Türk halkının hep bağımsız, özgür bir biçimde kendi topraklarında yaşama arzusu içinde olduğunu, 1878’de Adanın İngiltere’ye kiralanması sonrası Rum-Yunan ikilisinin hedefinin hep Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlanması olduğunu, Kıbrıs Türklerine uygulanan tüm baskı ve haksızlıkların sebebinin de bu olduğunu belirtti.

Tatar, bugün Ukrayna’da yaşanan ve dünyayı şoke eden savaşın tarihin tekerrürden ibaret olduğunu gösterdiğini, Kıbrıs’ta 1974 öncesi yaşanan böylesi bir savaşın bir kez daha yaşanmayacağının garantisini kimsenin vermediğini belirtti ve Kıbrıs’ta bir anlaşma olacaksa bunun mutlaka iki ayrı yan yana yaşayan devlete dayalı bir çözüm olması gerektiğini bildirdi.

2021 yılının Nisan ayında 5+1 toplantıda ortaya koyduğu önerilerin KKTC ve TC’nin ortak resmi politikası olduğunu kaydeden Tatar, bunlardan geri adım atmanın da söz konusu olmadığını da belirtti.

MAVROYANNİS’İN İSTİFASI…

Rum müzakereci Andreas Mavroyannis’in istifasının sorulması üzerine Tatar, Anastasiadis ve daha önce birlikte çalıştığı diğer Rum başkanlık adayı kişiler arasında yaşanabilecek tartışmalarda yıpranmamak adına böyle bir karar almış olabileceğini belirtti.

BM Uluslararası Hukuk Komisyonu’na da seçilen Mavroyannis’in, Ocak ayı sonunda bu önemli göreve başlayacak olmasının da kararında etkili olduğunu belirten Tatar, bir üçüncü sebebinse AKEL’den teklif gelmesi halinde aday olma ihtimalleriyle ilgili bilgilerin de kendilerine geldiğini ifade etti.

“YENİ POLİTİKAMIZ RUM TARAFINCA KABUL GÖRMÜYOR”

“Şu anda bizim yeni politikamız Rum tarafınca kabul görmüyor” diyen Tatar, geçtiğimiz günlerde ara bölgede “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” toplantısında da konuşma fırsatı bulduğu Anastasiadis’ten ortaya koyduğu GYÖ’lerin Türk tarafının yetki alanlarını ve otoritesini zafiyete uygulatacak olması halinde bunların görüşülmeyeceğini aktardığını anlattı.

Tatar, şöyle devam etti:

“Kendisinin Maraş’a karşılık Ercan ve Gazimağusa Limanlarının BM yönetiminde şarta-şurta bağlı açılması işi olayı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yetki alanına taşıyor. Bir bakıma hem Maraş’ta kendilerinin inisiyatifi altında olacak yeni bir durum, bir taraftan da ‘AB dedi’, ‘BM dedi’ denilerek AB’nin yetki devirleriyle bizi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yetki alanına taşıyacak bir süreç… Bizdeki bazı muhalifler, bizim bunlardan uzak durmamızı eleştiriyorlar… Bu süreç bizi tehlikelere götürecek bir süreçtir, hiç beklemediğim kişilerden bile bazen eleştiriler gelmektedir. ‘Tatar’ın duruşu bizi umutlandırmıyor, fırsatlar kaçıyor’ vs. diyorlar.

Bunlar normal günlük hayatta kahvede konuşulacak konular olabilir, ama devlet ciddiyeti bir ciddiyet ister, ekonomik kazanım için egemenliğinizi zafiyete uğratacak şeyler yapılamaz… Federasyonun terk edilerek, iki devletli çözüm politikasını ortaya koymak, uluslararası toplumla paylaşmak ve sürdürmek kolay bir şey değildir, biz bunu başardık, bu KKTC’nin daha da kökleşmesi ve benimsenmesi anlamındadır. Bu ayrıca bizim geri adım atmayacağımızı gösterir… Onlar konuyu hep tek egemenliğe getirmeye çalışıyor, böylesi bir yapı AB çatısı altında sizi üniter yapıya götürür…”

Lozan da dahil olmak üzere imzalanan tüm anlaşmalarda Türk-Yunan dengesinin gözetildiğini de hatırlatan Tatar, “AB çatısı altında iki egemen devlet” söylemini Başbakanlığı zamanlarından beri dile getirdiğini, ancak iki devlet egemen olduğu zaman kendi kendini koruyabileceğini, milli ulusal ve toplumsal varlığını sürdürebileceğini aktardı.

“RUM TARAFI TÜM ADANIN HELEN ADASI OLMASI KAPISINI KAPAMAYACAK BİR ANLAŞMA İSTİYOR”

Cumhurbaşkanı Tatar, Rum tarafının bunları kabul etmediğini, hiçbir zaman Yunanistan’la yakınlaşmasının ve tüm Adanın bir Helen adası olmasının kapısını kapamayacak bir anlaşmanın peşinde olduğunu ifade ederek, Rum tarafının kiliseyle birlikte yürüttüğü politikanın Türk tarafını da üniter devlete sürükleyecek bir sürecin tekrar başlangıcı olduğunu vurguladı.

Türkiye’nin desteğiyle mevcut dik duruşunun devam etmemesi halinde, Rusya-Ukrayna arasında yeniden alevlenen çatışmaların bir benzerinin yine Kıbrıs’ta yaşanabileceğine işaret eden Tatar, Ege adaları, Rodos ve Girit’te yaşananların herkesin malumu olduğunu, 1 Nisan’da EOKA’nın kuruluş yıl dönümündeki söylemlerin ortada olduğunu anlatarak, tüm bunları izleyerek politika yürütmenin önemine işaret etti.

“İKİ TARAF ARASINDA EKONOMİK UÇURUMUN AZALTILMASI GEREKİR”

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın “Kıbrıslı Türklerin ekonomik olarak desteklenmesi” yönündeki söylemlerinin sorulması üzerine Tatar, BM yetkililerinin görevlerinin gereği olarak iyi niyetli bir şekilde ortak zemin arayışında olduklarını, iki taraf arasında bir anlaşma olacaksa ilk önce Kıbrıs Türk tarafıyla Rum tarafı arasındaki ekonomik uçurumun azalması gerektiğini vurguladı.

İki yapı arasındaki uçurumun bu kadar büyümesinde Rum tarafının AB tarafından aldığı destekler, direkt uçuşların ve turizmin yaptığı katkının azımsanamayacağını belirten Tatar, özellikle cruise gemilerinin Akdeniz limanlarında durarak ekonomiye büyük katkılar sağladığının altını çizdi.

“Bize de bu cruise gemilerinin gelmesi ekonomimizi patlatır, uçurur” diyen Tatar, tüm dünya özgürlüklerden, insan haklarından, çağdaş temel değerlerden bahsederken, Kıbrıslı Türkleri izolasyon altında tutmaya devam ettiğini, ısrarla gelişmemesi kalkınmaması için baskı altında tuttuğunu da dile getirdi.

4 Mart 1964’teki talihsiz 186 sayılı BMGK kararının halen ortada durmaya devam ettiğini kaydeden Tatar, “Bize ‘sizinle bir derdimiz yok bir anlaşma olunca siz de kabul göreceksiniz, gelişeceksiniz, kalkınacaksınız’ diyor. Fakat bizimle derdi olmayan dünya, Rumların vetosuyla bize halen ambargo uygulamaya devam ediyor, bundan dolayı da istediğimiz ölçüde gelişip kalkınamıyoruz” şeklinde konuştu.

Tatar şöyle devam etti:

“Colin Stewart’ın da dediği, iki tarafın Teknik Komiteler bağlamında yaptığı çalışmaların biraz olsun Türk tarafına nefes aldırıcı esneklikler gösterilmesi, GYÖ’lerde egemenlik boyutunda bize sıkıntı yaratmayacak şekilde, birtakım çalışmalarla iki taraf arasındaki ekonomik dengesizliğin daha dengeli bir yapıya dönüştürülmesi için Kuzey üzerinde birtakım izolasyonların hafifletilmesine yönelik söylemleri olmuştur, doğru da olmuştur… AB’den de benzer söylemler vardır, Yeşil Hat Tüzüğü ve birtakım düzenlemelerle, ekonominin kalkınması için gayret gösteriyorlar. Ama yeterli olmuyor, daha gayret lâzım, karşı tarafın anlayışı olması lâzım.

Victoria Nuland ve BM Genel Sekreteri’nin yardımcısı kişiye söylediğim gibi enerji fiyatları ve gaz sıkıntılarının hem bizi hem Rum tarafını sıkıntıya sokmaktadır. Onlar da bizim gibi elektrik için akaryakıt kullanıyor, gaza dönüşemediler. Bir yerde gaza dönüştürmeyi denemişler, gaz fiyatları 4 katına çıktığı için orayı da çalıştıramıyorlar. Dolayısıyla Rum tarafı da akaryakıta bağımlıdır.”

“AKARYAKITA BAĞIMLI OLAN KIBRIS BUNDAN ÇOK ZARAR GÖRÜR… ZEHİR, KANSER DEMEKTİR”

“Akaryakıt demek, o bacalardan çıkan duman var ya, zehir demektir, kanser demektir, çevrenin kirletilmesi demektir” diyen Tatar, bu zehrin Kıbrıs’ın Kuzeyinde de Güneyinde de yaşayanları ayrıca turistleri de zehirlemeye devam ettiğini vurguladı.

“BİR AN ÖNCE KABLOYLA TÜRKİYE’YE ORADAN DA AVRUPAYA BAĞLANMAK GEREKİR”

Bir an önce Kıbrıs’ın kabloyla Türkiye’ye ve oradan da Avrupa enterkonnekte sistemine bağlanmak gerektiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Tatar, bunun tartışması olamayacağını, Rum tarafının da bu konuda olgunlaşması gerektiğini ifade etti.

Yıllardır Türk ve Rum elektrik çalışanları ve mühendislerinin enterkonnekte sistem için koyduğu ortak çabayı takdir ettiğini ve onlara teşekkür ettiğini de belirten Tatar, bu sistemin gayet başarılı şekilde çalıştığını ifade ederek, bunun daha sağlıklı elektrik üretimi ve dağıtımı sağladığını, dolayısıyla enterkonnekte sistemin tüm Kıbrıs’ın bir buçuk milyonluk nüfusunun tümüne fayda sağlayacağını anlattı.

Tatar, Avrupa’nın hem kaliteli üretim hem de sürdürülebilirlik açısından bu sistemi desteklediğini, fiyatın da daha rekabet edebilir şekilde olmasının bununla mümkün olduğunu savunduğunu belirterek, EastMed projesinin fizibl olmadığının ortaya çıktığını, Yunanistan’a 700 kilometrelik yolla bağlanmak yerine Türkiye’ye 40 millik yoldan bağlanmanın maliyetler açısından da daha uygun olacağını kaydetti.

Avrupa’ya enterkonnekte olunması halinde oranın havuzuna bağlı olunacağından, akaryakıt derdinden de kurtulmanın mümkün olacağını dile getiren Tatar, kabloyla elektriğe enterkonnekte olmanın Kıbrıs’ta güneş enerjisi kullanımının da önünü açacağını, çok güneşli zamanlarda Kıbrıs’ın elektriğini Avrupa’ya satmasının söz konusu dahi olacağını aktardı.

2030 yılında tüm akaryakıt kullanan jeneratörlerden vazgeçileceğini dile getiren Tatar, Kıbrıs’ın Türkiye vasıtasıyla Avrupa’ya enterkonnekte olmasının tek çare olduğunu, bunun gerçek bir GYÖ olduğunu, Avrupa ve Amerika’nın desteğiyle böylesi bir projenin hayata geçmesinin hem maliyetlerin düşürülmesi hem daha sağlıklı bir yapı oluşturulması, hem de güneş enerjisinin önünü açacağını vurguladı.

“KOVİD-19’UN SONUNA GELİYORUZ”

Kovid-19 pandemisinin artık sonlarına gelindiğini ve yaz aylarına doğru daha da hafifleyeceğini söyleyen Tatar, tüm dünyada da artık önlemlerin kaldırılmaya başlandığını, salgının sona ermesiyle ve KKTC’de turizm ve öğrenci akışında normal hayata dönülmesiyle ekonominin de Kovid’in prangalarından kurtulacağının altını çizdi.

Ukrayna savaşının tüm dünyayı olduğu gibi KKTC’yi de çok yorduğunu, tedarik zincirini bozduğunu, pahalılık getirdiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Tatar, pandemiden sonra pahalılığın sebebi olan savaşın da bitmesiyle daha güzel günlerin geleceğine inandığını sözlerine ekledi.

TAK/BRT

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dünya

Los Angeles’ta çıkan Hughes yangını 4 bin hektardan fazla alana yayıldı

Published

on

By

ABD’nin California eyaletinin Los Angeles kentinde yangınlarla mücadele devam ederken Castaic Gölü çevresinde gece saatlerinde çıkan yeni yangın, 4 bin hektardan daha fazla bir alanı kapladı.

California Orman ve Yangından Koruma Departmanının (CAL FIRE) internet sitesindeki bilgilere göre, Castaic Gölü çevresinde çıkan Hughes yangını, kısa sürede geniş bir alana yayıldı.

4 bin hektardan fazla alanı kaplayan yangında, bölgedeki 30 binden fazla kişi için tahliye emri çıkarılırken, 20 binden fazla kişi için ise tahliye uyarısı yapıldı.

Uyarılarda yangının hayati tehlike yarattığı belirtilirken, bazı alanların halkın erişimine kapatıldığı duyuruldu.

Los Angeles’ta iki haftadan uzun süre önce 6 ayrı bölgede başlayan yangınlardan Palisades bölgesindekinin, bugün itibarıyla yüzde 70’inin, Eaton’dakinin ise yüzde 95’inin kontrol altına alındığı kaydedildi.

Yangına ilişkin açıklama yapan itfaiye yetkilisi Anthony Marrone, rüzgarların yangının ilk çıktığındaki kadar kuvvetli olmadığının altını çizerek, “Şu anda bulunduğumuz durum, çok daha farklı.” ifadesini kullandı.

– Yangının yüzde 14’ü kontrol altına alınabildi

NBC Los Angeles’a göre itfaiye yetkilileri, hızla yayılan ve 4 bin hektardan fazla alanı kaplayan Hughes yangınıyla mücadelede “üstünlüğü ele geçirdiklerini” söyledi.

Yetkililer, şiddetli rüzgarlar etkili olmadan yangın müdahale uçaklarının bölgeye su bıraktığını aktardı.

Los Angeles Belediye Başkanı Karen Bass, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı açıklamada, yangınla mücadele için bölgeye takviye yapıldığını bildirdi.

CAL FIRE’a göre, yangının henüz yüzde 14’ü kontrol altına alınabildi.

ABD Başkanı Donald Trump, 19 Ocak’ta yaptığı açıklamada, Beyaz Saray’a döndükten sonra yapacağı ilk ziyaretin 24 Ocak’ta yangınların etkilediği Güney California’yı kapsayacağını belirtmişti.

– Los Angeles yangınları

Los Angeles’ta 7 Ocak’ta sabah saatlerinde Pacific Palisades bölgesinde başlayan, Eaton, Hurst, Sunset, Woodley bölgeleri başta olmak üzere hızla çevreye yayılan orman yangınlarında bugüne kadar en az 28 kişi yaşamını yitirdi.

Binlerce dönüm alanın kül olmasına yol açan yangınların neden olduğu toplam hasar ve ekonomik kaybın 250 ila 275 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.

Devamını Oku

Dünya

Çin’in “Yapay Güneşi” füzyon rekoru kırdı: 17 dakikadan fazla plazma süresi

Published

on

By

Çin’in Deneysel Gelişmiş Süperiletken Tokamak (EAST) reaktörü, 1.066 saniye boyunca yüksek hapsolmuş plazma durumunu koruyarak yeni bir dünya rekoru kırdı. 20 Ocak’ta elde edilen bu başarı, temiz ve sınırsız enerji kaynağı olarak füzyon gücünü geliştirme yolunda önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.

EAST projesinin nihai hedefi, Güneş’in nükleer füzyon sürecini taklit ederek insanlığa tükenmez ve temiz bir enerji kaynağı sunmak. Aynı zamanda bu teknoloji, Güneş Sistemi’nin ötesine yapılacak keşifler için de kritik bir rol oynayabilir.

Dünya genelinde bilim insanları, bu iddialı hedefe ulaşmak için 70 yılı aşkın süredir çalışmalar yürütüyor. Ancak bir nükleer füzyon cihazından elektrik üretmek, bazı büyük zorlukların aşılmasını gerektiriyor. Bunlar arasında 100 milyon santigrat derecenin üzerindeki sıcaklıklara ulaşmak, kararlı ve uzun süreli çalışmayı sağlamak ve füzyon sürecini hassas şekilde kontrol edebilmek bulunuyor.

Rekor Getiren Teknolojik Gelişmeler
Hefei Fizik Bilimleri Enstitüsü (HFIPS) Plazma Fiziği Enstitüsü (ASIPP) tarafından yönetilen EAST projesi, daha önce 2023’te 403 saniyelik füzyon rekorunu kırmıştı. Ancak yeni rekor, bu süreyi üç kattan fazla aşarak füzyon araştırmalarında büyük bir sıçrama gerçekleştirdi.

ASIPP Direktörü ve HFIPS Başkan Yardımcısı Song Yuntao, “Bir füzyon cihazının, sürekli enerji üretimi için binlerce saniye boyunca kararlı ve verimli çalışması gerekiyor. Bu yeni rekor, işlevsel bir füzyon reaktörü inşa etme hedefimize doğru büyük bir adımdır” dedi.

EAST’in Fizik ve Deneysel Operasyonlar Bölümü Başkanı Gong Xianzu, önceki deneylerden bu yana cihazın birçok sisteminde iyileştirmeler yapıldığını belirtti. Özellikle, yaklaşık 70.000 ev tipi mikrodalga fırına eşdeğer güçte çalışan ısıtma sistemi, yeni güncellemelerle güç çıkışını iki katına çıkarırken kararlılığını ve sürekliliğini korudu.

Uluslararası Füzyon Araştırmalarına Destek
2006 yılında kurulan EAST, Çinli ve uluslararası bilim insanlarının füzyonla ilgili deneyler yapabileceği açık bir test platformu olarak hizmet veriyor.

Çin, 2006 yılında Uluslararası Termonükleer Deneysel Reaktör (ITER) programına yedinci üye olarak katıldı. Anlaşma kapsamında Çin, ITER’in inşası ve işletiminde yaklaşık %9’luk bir paya sahip ve ASIPP, bu projedeki ana Çin kurumu olarak görev yapıyor.

Güney Fransa’da inşa edilen ITER, tamamlandığında dünyanın en büyük manyetik hapsolmuş plazma fiziği deneyi ve en büyük deneysel tokamak füzyon reaktörü olacak.

Son yıllarda EAST, ITER ve gelecekteki Çin Füzyon Mühendisliği Test Reaktörü (CFETR) gibi projeler için kritik öneme sahip olan yüksek hapsetme modunda önemli ilerlemeler kaydetti. Bu başarılar, küresel füzyon reaktörlerinin geliştirilmesine değerli bilimsel veriler sunuyor.

EAST’in bulunduğu Hefei, Anhui Eyaleti’nde, füzyon enerjisinin geliştirilmesi ve uygulanmasını hızlandırmak amacıyla yeni nesil deneysel füzyon araştırma tesisleri inşa ediliyor.

ASIPP Direktörü Song Yuntao, “EAST aracılığıyla uluslararası iş birliğini genişletmeyi ve füzyon enerjisini insanlık için pratik bir güç kaynağına dönüştürmeyi umuyoruz” dedi.

Devamını Oku

Dünya

Kallas’dan Türkiye ziyareti öncesi açıklama: “Türkiye’yi ziyaret etmenin tam zamanı”

Published

on

By

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, bölgesel konular başta olmak üzere işbirliğinde önemli bir aktör olarak gördüğü Türkiye’nin AB’ye aday, ortak çıkarlara sahip stratejik ortak olduğunun altını çizerek; “Türkiye’yi ziyaret etmenin tam zamanı ve bunu gerçekten görev süremin ilk bölümünde yapacağım. Birçok konumuz var. Bölgesel güvenliğin yanı sıra örneğin enerji gibi farklı noktalarda işbirliğini görüşebiliriz.” değerlendirmesinde bulundu.

Kallas, 24 Ocak’ta bölgesel gelişmeleri ve Türkiye-AB ilişkilerini ele almak üzere Türkiye’ye yapacağı ziyaretin yanı sıra, AB’nin dış politika ve savunma ajandasını, Suriye’deki yeni yönetimle yürütülecek ilişkileri, Gazze’deki ateşkesin kalıcı olması için çabaları ve yeni ABD yönetimi ile masaya yatıracakları ana başlıkları AA muhabirine değerlendirdi.

– “Türkiye’yi ziyaret etmenin tam zamanı”

Soru: Türkiye’yi ziyaretinizden önce; Türkiye-AB ilişkilerinin mevcut durumunu ve ilişkilerin geleceğini değerlendirebilir misiniz? Mesajınız nedir?

Kallas: Türkiye, stratejik öneme sahip ortağımızdır. Dolayısıyla Türkiye ile kapsamlı ortaklıklar kurmak istediğimiz açık. Son ziyaret 2022’deydi, bu yüzden Türkiye’yi ziyaret etmenin tam zamanı ve bunu tam olarak görev süremin ilk bölümünde yapacağım. Birçok konumuz var. Bölgesel güvenliğin yanı sıra örneğin enerji gibi farklı noktalarda işbirliğini görüşebiliriz. Bu nedenle daha fazla işbirliğine kesinlikle yer var.

-“İkimiz de Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortama ilgi duyuyoruz”

Soru: Türkiye’yi sadece bölgesel işbirliği için bir aktör olarak mı görüyorsunuz, yoksa Türkiye’nin AB’ye aday ülke olduğu gerçeğini de dikkate alıyor musunuz? Ziyaretinizi Türkiye-AB Yüksek Düzeyli Siyasi Diyalog ve Türkiye-AB Ortaklık Konseyinin yeniden canlandırılmasına imkan verecek bir ön adım olarak yorumlayabilir miyiz?

Kallas: İkimiz de Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortama ilgi duyuyoruz. Bu, Suriye’ye ilişkin ortak çıkarımız. Ayrıca, bu ülkenin doğru yönde gelişmesine, toprak bütünlüğü ve egemenliğine olan ilgimiz de ortak. Diğer yandan Gazze’de ateşkes devam ediyor ve barış, halk için önemli. Dolayısıyla bunlar eş zamanlı çalışabileceğimiz konular. Elbette, aday ülke statüsüne sahibiz. Türkiye, aday ülke statüsünde olmaya devam ediyor. Ancak bu süreç duraklamış vaziyette. 27 üye ülkeyle aynı doğrultuda çözülmesi gereken konular var. Elbette Kıbrıs hakkındaki mesele var, insan hakları, hukukun üstünlüğü, temel haklar konuları tartışmamız gereken konular. Dolayısıyla bunlar bizim temas noktalarımız.

Soru: Sizce NATO’dan ayrı bir Avrupa savunma sistemi kurulmalı mı; yoksa bunun, NATO’nun halihazırda yaptıklarını mükerrere düşürme riski var mı?

Kallas: NATO’nun halihazırda yaptıklarını mükerrere düşürmemeliyiz. AB’de 27 ordumuz var ve hepsi birlikte işbirliği yaptığımız bu kolektif savunmaya katkıda bulunmalı. Her ülkenin bir savunma planlaması ve bir savunma bütçesi var. Yani “Avrupa ordusuna ihtiyacımız var.” diyemeyiz ancak bu 27 üyenin NATO ve AB söz konusu olduğunda çok iyi bir şekilde birlikte çalışmasına ihtiyacımız var. NATO içinde 23 üyemiz var, bu da bizi (AB ve NATO) doğal ortaklar yapıyor. Ancak elbette NATO’da birlikte çalışmamız gereken daha fazla müttefik var ve Türkiye de bunlardan biri.

– “(Suriye’ye yönelik) Yaptırımların hafifletilmesini tartışmaya hazırız”

Soru: İlk günden beri Suriye’deki yeni yönetime destek konusunda temkinli açıklamalar yapıyorsunuz. Peki şimdi sizin gözleminiz nedir? Ülke doğru yolda ilerliyor mu?

Kallas: Bir şey söylemek için henüz çok erken. Yani, doğru şeyleri söyledikleri açık. Ancak doğru yönde ilerleyip ilerlemedikleri konusunda da doğru adımları atıyorlar mı? Bu yüzden uluslararası aktörlerin yanı sıra Arap ülkeleri gibi bölgesel aktörlerin ve Türkiye’nin de ortak bir anlayışa sahip olmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Suriye’deki hükümetin kapsayıcı olduğunu görmek istiyoruz. Hiçbir radikalleşme görmek istemiyoruz. Ülkenin istikrarlı olması herkesin çıkarına. Bu yüzden ihtiyatlı bir şekilde iyimseriz. Yaptırımların hafifletilmesini tartışmaya hazırız ancak bunu “adım adım” yaklaşımıyla yapacağız. Yani, doğru şeyleri yaparlarsa, biz üzerimize düşen adımları atmaya hazırız. Yanlış yöne giden adımlar atarlarsa, o zaman bir adım geri atmaya ve bazı yaptırımları geri koymaya da hazırız.

– “Suriye’yi inşa edebilmeleri için üzerimize düşeni yapmaya hazırız”

Soru: Normalleşmenin yolu, ülkenin yeniden imarından geçiyor. Peki AB, Suriye’nin yeni yönetimine yönelik sektörel yaptırımlarını kaldıracak mı?

Kallas: Bunu 27 Ocak Pazartesi günü tartışacağız. Dışişleri Bakanları toplantımız var, ele alacağımız konulardan biri de bu. Ama biz, ülkelerini inşa edebilmeleri için üzerimize düşen adımları atmaya hazırız. Elbette, biliyorsunuz, bankacılık hizmetlerine erişim, ilk aşamada gerçekten ihtiyaç duydukları şeyler. Ama çok gerçekçi olmak gerekirse, bir sonraki adımımız onların (Suriye yönetiminin) yaptıklarına göre şekillenmeli. Herkes doğru yönde adım atıldığını görmek istiyor.

– “(Suriye’deki DEAŞ üyesi Avrupa vatandaşlarının geri alınması) Karar üye devletlere ait”

Soru: AB, üye ülkelerini, Suriye’de SDG adını kullanan terör örgütü PKK/YPG tarafından tutulan AB vatandaşı DEAŞ üyelerini geri almaya ve bu teröristleri adalete teslim etmeye teşvik eder mi?

Kallas: DEAŞ’a geri dönülmemesinin ve terörizmin azalmasının herkesin çıkarına olduğu açıktır. Çünkü herkes, AB ve Türkiye, bölgemizde gelişen terör örgütleriyle ilgili risklerle karşı karşıya. Yani, iş vatandaşları geri almaya gelince, bunun (terörün) geri dönmemesi için her şeyi yaptığımızdan emin olmalıyız. Sonra tabii bu, bu çeşit tutuklu ve savaşçısı olan üye devletlerin kendilerinin vereceği bir karardır. Dolayısıyla karar üye devletlere aittir.

– “(Gazze’deki ateşkes) AB’nin çıkarına olan, daha sürdürülebilir bir barışın olması”

Soru: AB, Gazze’deki ateşkesi memnuniyetle karşıladı ve insani yardımını artırdı. Peki AB Gazze’de sadece insani bir rol oynamayı mı tercih ediyor? Yakında AB İsrail Ortaklık Konseyi’ni toplayacağınızı duyurdunuz. Bu toplantıda İsrailli meslektaşlarınıza mesajınız ne olacak?

Kallas: AB-İsrail Ortaklık Konseyi’miz olacak ve ardından Filistin Yönetimi ile üst düzey bir siyasi diyalog kuracağız. İki devletli çözümü aklımızda tutmamızın çok önemli olduğunu düşünüyorum. İki devletli bir çözüme sahip olmak için dengeli bir yaklaşım olması gerekiyor. Ortaklık Konseyi’nin gündemi ise bölgesel durum ve aynı zamanda çok somut olarak, şu anda Gazze’deki durum. Şimdi ateşkes var. Ama AB’nin çıkarına olan, daha sürdürülebilir bir barışın olması. Bunu elde edebilmek için hem İsrail’in güvenlik kaygılarının hem de Filistinlilerin var olma hakkının dikkate alınması gerekiyor.

Soru: Ukrayna konusuna geldiğimizde; ABD Başkanı Donald Trump, savaşı durdurmak istediğini açıkça belirtti. Türkiye’nin arabuluculuk girişimlerine nasıl yaklaşıyorsunuz?

Kallas: Hepimizin yapması gereken şey Rusya’ya büyük baskı yapmak. Çünkü şu anda Rusya barış istemiyor. Rusya Ukrayna’yı, oradaki insanları, sivil altyapıyı bombalamayı bırakırsa ve askerlerini çekerse, o zaman bu savaş sona erer. Ayrıca Türkiye’nin Rusya’ya baskı yaparak sahada barışı sağlamada çok çok önemli bir rolü olduğunu görüyorum.

– “Yeni ABD yönetimiyle işbirliği yapmaya istekliyiz”

Soru: Trump’ın ikinci dönemi resmen başladı. Brüksel’de bu süreçte endişeli bir bekleyiş olduğunu söyleyebilir miyiz? Yeni ABD yönetimiyle ele alacağınız ilk konu ne olacak?

Kallas: Elbette, seçimler her zaman çok çalkantılı zamanlardır. Tabii ki, yönetim değişirse, sonuç politikada da değişiklikleri beraberinde getirir. Bu yüzden yeni yönetimle de işbirliği yapmaya istekliyiz ve sabırsızlanıyoruz. Ayrıca, yeni yönetimle ele almamız ve işbirliği yapmamız gereken ana konular elbette güvenlik ve savunmanın yanı sıra ekonomik konular. ABD ve AB büyük ticaret ortaklarıdır. Ekonomilerimiz çok iç içe geçmiş durumda. Elbette, dış politika konularına gelince; eğer ABD Çin konusunda endişeliyse, o zaman önce Rusya konusunda endişelenmeli. Dolayısıyla Ukrayna’nın bu savaşı kazanması için desteklenmesinin de çok önemli olduğunu düşünüyorum.

– “Ankara’daki toplantıları dört gözle bekliyorum”

Soru: Eklemek istediğiniz bir şey, Türkiye ziyaretinizle ilgi paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Kallas: Ankara’daki toplantıları dört gözle bekliyorum. Yani bu, AB ve Türkiye’nin ortak olduğunu ve masaya yatırıp işbirliği yapacağımız birçok konu olduğunu gösterecek. Çok teşekkür ederim.

Devamını Oku

Trending

Reklam