Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

TÜK bütçesiyle ilgili tasarı hatalı olduğu için geri çekildi

Published

on

Meclis Genel Kurulu’nda ilk olarak Başkanlığın Genel Kurul’a sunuşlarına yer verildi ve bu bölümde Başbakanlığın Toprak Ürünleri Kurumu 2022 Mali Yılı Bütçesi Yasa Tasarısı’nın geri alınmasına ilişkin tezkeresi okundu.

Konu hakkında söz alan CTP Milletvekili Erkut Şahali, bugünkü güncel konuşmasının bu konuda olduğunu ifade ederek, bu sözü TÜK’ten sorumlu bakanın talep etmesi gerektiğini söyledi.

Ekonomi, Maliye, Bütçe ve Plan Komitesi’nde bu konuda yaşadıkları ve “tuhaf” diye nitelediği duruma değinen Şahali, bu konuda hükümet eliyle tuhaf bir durum yaratıldığını kaydetti.

Genel Kurul evrakları arasında gördüğü tezkerenin çok enteresan olduğuna dikkat çeken Şahali, muhtemelen dün bildirdiği güncel konuşma başvurusuna istinaden, bugün dün tarihli bir Başbakanlık tezkeresi ile karşılaştığını belirtti.

Şahali, TÜK bütçesinin Meclis’ten geri çekildiğini, bu bütçenin yaklaşık iki hafta önce Ekonomi Maliye Bütçe Plan Komitesi’nde bir saatlik görüşme ardından Meclis’e yanlış gönderildiğinin belirlendiğini kaydetti.

Birkaç rakam karşılaştırması yapıldığını, TÜK’ün göndermeyi planladığı ile gönderdiği resmi evrak olan bütçenin aynı olmadığının belirlendiğini söyleyen Şahali, TÜK bütçesinde maliyetlerde ve giderlerde bir artış olduğuna işaret etti.

Şahali, konuşulan bütçenin 10 ayının geride bırakılan 2022 bütçesi olduğunu belirterek, bir öngörüden ziyade 12’de 10’u tamamlanmış bir şeyin bütçesinin ele alınması, yapılan uygulamaların anlatılması gereken bütçenin yanlış gönderilmesini eleştirdi.

Doğrulanmış bütçenin hatalı olduğunun söylendiğini ve bunun geri çekildiği kaydeden Şahali, “Ne yapıyorsunuz? Kesin hesap yapacak durumdasınız ama onu da doğru dürüst gönderemiyorsunuz” dedi.

TÜK’e hak ettiği hassasiyetin gösterilmediğini, ihalesiz alımlar yapıldığını ve bu alımların tamamının şaibeli olduğunu savunan Şahali, “Kaybettirdiğiniz kamu kaynağı kimin cebine akıyor diye sordum. Halkın parasını ya çalıyorsunuz ya da çaldırıyorsunuz diye açıkça suçlamada bulundum” diye konuştu.

Hükümetin kendilerinden iyi niyet beklediğini, ancak böyle bir dünyanın olmadığına işaret eden Şahali, fahiş kamu kaynağı israfı yaşandığını kaydetti.

Kitabına uydurmaktan aciz bir yönetimle karşı karşıya olunduğunu dile getiren Şahali, “Fahiş yanlışlar ortada dururken hükümetin neyine güveneceğiz” dedi.

Tarım girdilerinde ciddi bir maliyet artışı olduğuna işaret eden Şahali, Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı’nın tamamının sübvansiye edilen bir kurumdan sorumlu olduğuna değindi.

Kamu kaynaklarının böylesine istismar edildiği bir düzenin kabul edilebilir olmadığını ifade eden Şahali, “Meclis’e gelen evrağın izahı yapılamıyorsa, evrak yanlış gönderiliyorsa, meclis neyi görüşecek, bu bir skandaldır, bu bir rezalettir” ifadelerini kullandı.

“Ortada bir Tarım Bakanlığı, o bakanlığın görevlendirdiği yönetim kurulu da yok hükmündedir” diyen Şahali, “Meclis’e yapacağı bütçe ile ilgili doğru evrağı gönderemeyenlerin bu halka yapacağı hiç bir şey yoktur” dedi.

-Oğuz: “Yapılan bir yanlış nedeniyle geri çekildi”

Şahali’yi yanıtlayan Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz da, TÜK’ün bütçesinin sehven yapılan bir yanlış nedeniyle geri çekildiğini söyledi.

Maliye Bakanlığı’na, yapılan uzlaşı sonrası çıkan resmi kararın yanlış olarak çoğaltılıp gönderildiğini, Bakanlar Kurulu’ndan geçenle ilgili herhangi bir sorun olmadığını ifade eden Oğuz, TÜK bütçesinin bugün Bakanlar Kurulu’na sevk edileceğini, yarın Meclis’e geleceğini kaydetti.

Bakan Oğuz, Şahali’nin bir muhalefet milletvekili olarak kendilerine güvenmeyebileceğini ancak, TÜK’ün hesaplarının ortada olduğunu kaydetti.

Şahali’nin her türlü bilgiye ulaşabileceğini, onun atadığı müdürün halen TÜK çalışanı olduğunu ifade eden Bakan Oğuz, şeffaflıkla ilgili sıkıntı olmadığını vurguladı.

Türkiye Toprak Mahsulleri Ofisi’nin 500 bin ton tahıl alımı için ihaleye çıktığını anlatan Bakan Oğuz, rakamlar hakkında bilgiler vererek, TÜK’ün spot alım yetkisine sahip olduğunu, 360 dolar, 346 dolar, 330 dolardan alım yaptığını, 341 ortalamayla da bunun üreticiye verildiğini, şeffaf olduklarını, “üreticiye nasıl ucuz verebilirizin” derdinde olduklarını kaydetti.

“Zor şartlarda, arpayı ithal eden pozisyonundayız” diyen Bakan Oğuz, üreticinin ayakta kalması için uğraştıklarını kaydetti.

TÜK’ün mali yapısının da geçmişe göre daha iyi durumda olduğunu ifade eden Oğuz, TC’den arpa alınmadığını, çünkü fiyatların daha pahalı olduğunu belirtti.

Şu ana kadar 55 bin ton arpa alımı yapıldığını, mart ayına kadar bunun 100 bin tona kadar ulaşması gerektiğine işaret eden Bakan Oğuz, girdi maiyetini düşürmek için çalıştıklarını, kendilerinin fiyat dengeleyecek unsur olduklarını kaydetti.

Şeffaflıktan yana açık olduklarını belirten Bakan Oğuz, “Daha uygun bir fiyatta, rekabet edebilir fiyatta ülkeye yem getirebilmek için çalışıyoruz” dedi.

Bakan Oğuz, halkın ve üreticinin güveninin kendileri için önemli olduğunu kaydetti.

Yeniden söz alan CTP Milletvekili Erkut Şahali, TÜK’ün ihalesiz alım yetkisine sahip olduğunu ve genel müdürsüz olarak yönetildiğini savundu.

Sehven hata yapılamayacağını, 2021 yılı bütçesindeki rakamlarda sehven hata yapılamayacağını, çünkü rakamların yapılmış ve tamamlanmış işler için olduğunu ifade eden Şahali, “2022 yılı bütçesinin 9 ayı zaten kapanarak tamamlandı” dedi.

Kendilerinin hazır hayvan yemi piyasasının yüzde 15’ine hakim bir TÜK devrettiklerini ifade eden Şahali, hazineden kaynak kullanılmasını eleştirdi.

TÜK’te açılacak münhalin bir devlet üniversitesinin düzenleyeceği şeffaf bir sınavla yapılması isteyen Şahali, “Yandaşlarınızı dolduracağınız kadrolar sonsuz değildir” dedi.

-Güncel konuşmalar

Meclis Genel Kurulu’nda daha sonra güncel konuşmalara geçildi.

-Barçın: “Mutfak yanıyor”

İlk konuşmayı, CTP Milletvekili Devrim Barçın yaptı.

Barçın, “Özel Sektör Çalışanlarının Alım Gücünü Düşüren, Türkiyeli İşçileri Düşman Gören ve Devlette Kaçak İşçi Çalıştıran UBP, DP ve YDP’nin Ekonomi Politikaları” konulu konuşmasında, özel sektör çalışanlarının alım gücünün nasıl düşürüldüğünü verilerle açıkladı.

Barçın, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın bir pazar yeri ziyaretinde fiyatların son derece makul olduğu yönünde verdiği demeci eleştirdi.

Özel sektör çalışanlarının alım gücünün nasıl düşürüldüğünü resmi verilerle açıklayan Barçın, en kutsal nimet ekmeğe yüzde 150 artış yapıldığını, asgari ücretlinin artıştan sonra 400 tane ekmek daha az aldığını kaydetti.

“Mutfak yanıyor” diyen Barçın, asgari ücretliye son yapılan yüzde 97 zamla, asgari ücretlilerin evinde 352 paket daha az makarna götürebildiğine işaret etti.

Barçın, yumurtaya yüzde 193 zam geldiğini ifade ederek, diğer ürünlere yapılan zamlara da değindi.

-“Asgari ücrete 2 bin 400 TL artış yapılmalı”

Barçın, hal böyleyken hükümetin asgari ücreti yeniden belirlemek için neyi beklediğini sorarak, asgari ücretliye en az 2 bin 400 TL civarında bir artış yapılması gerektiğine dikkat çekti.

Barçın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Hasan Taçoy’a derhal Asgari Ücret Saptama Komisyonu’nu toplantıya çağırmaya davet etti.

Piyasayı ayakta tutabilmek için alım gücünün korunması gerektiğine işaret eden Barçın, Türkiyeli -Kıbrıslı ayrımı yapanların ise bugün bu koltuklarda oturanlar olduğunu söyledi. Barçın, “Türkiyeli emekçi düşmanlarını bugün bu koltuklarda oturanlardır” dedi.

Barçın, yasa gücünde kararname yapıldığını ve asgari ücretlinin gelir vergisinden muaf tutulacağının söylendiğini, ancak vatandaş olmayan Türkiyeli veya 3. dünya ülkelerinden gelen bir emekçinin 396 TL gelir vergisi ödediğini, bunun emekte ırkçılık anlamına geldiğini ifade etti.

Devrim Barçın, devlette kaçak işçi çalıştırıldığını savunarak, 6 aydır hastanelerde taşeronlar tarafından çalıştırılan işçilerin yatırımlarının yapılmadığını söyledi.

Barçın, “Sağlık Bakanlığı’nda 6 aydır sigortasız kaçak işçi çalıştırıyor bu devlet…” diye konuştu.

TAK/BRT

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Cumhurbaṣkanlığı:“Colin Stewart’ın açıklamaları mandasıyla uyumlu değildir”

Published

on

By

Cumhurbaşkanlığı Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları hakkında açıklama yaptı.

Cumhurbaşkanlığı açıklaması şu şekilde:

“Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın António Guterres’e ve BM misyonuna duyduğumuz kurumsal saygı tamdır. Ancak Genel Sekreter’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları, BM’nin taraflara eşit mesafede durma sorumluluğu açısından ciddi sorunlar içermektedir.

Colin Stewart’ın görev süresi 9 Ağustos itibarıyla fiilen sona erecektir. Kıbrıs Türk Tarafı kendisini, görev süresi boyunca taraflar arasında güveni artırma sorumluluğunu yerine getirmekte yetersiz kalan, bazı kritik konularda tarafsızlık algısını zedeleyen ve özellikle halkımızın haklı insani taleplerine gereken duyarlılığı göstermeyen bir görevli olarak anımsayacaktır.

Kıbrıs Türk Tarafı, çözüm iradesini defalarca ve açık biçimde ortaya koymuştur. Bu vizyon, Kıbrıs’taki iki ayrı halk, iki ayrı demokrasi ve iki ayrı Devlet gerçeğinden hareketle şekillenmiştir. Kıbrıs’ta kalıcı ve adil bir çözüm ancak mevcut gerçekliğin esas alınmasıyla mümkündür.

Colin Stewart’ın, Kıbrıs Türk halkının iradesini ve özden gelen hakları olan egemen eşitlik ve eşit uluslarası statüye dayalı çözüm vizyonunu “ciddiye alınmayan” bir öneri gibi nitelendirmesi, BM misyonunun tarafsızlığıyla bağdaşmamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız Halkımız adına bu çözüm çerçevesini sadece savunmakla kalmamış, uluslararası muhataplarına da en üst seviyelerde defalarca iletmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu vizyona verdiği tam destek de, halkımızın meşru ve çağdaş taleplerinin arkasında duran bir dayanışma örneğidir.

Kıbrıs Türk Halkının yalnızca Türkiye ile ticaret yapabildiği gerekçesiyle dışa bağımlı olduğu yönündeki değerlendirmeler, tarihi ve hukuki bağlamı göz ardı eden yaklaşımlardır. Bu halk, doğrudan ticaret hakkı da dahil olmak üzere temel haklarını kullanmasının engellendiği haksız ve hukuksuz bir izolasyon altında yaşamaktadır. Bu izolasyon, yalnızca ekonomik zorluklar yaratmakla kalmamakta, aynı zamanda Kıbrıs Türk Halkının temel insan haklarından mahrum bırakılmasına sebep olmaktadır. Uluslararası toplum bu eşitsizliğin sürmesine seyirci kalmak yerine, eğer çözüm sürecine katkı sunmak istiyorsa, bu haksız zulmün sona ermesini sağlamalıdır.

Colin Stewart, halkımızın yıllardır dile getirdiği insani bir talep olan Yiğitler–Pile yolunu Rum tarafına toprak kazandırma çabasına dönüştürerek süreci tıkayan kişi olarak hatırlanacaktır. Bu yaklaşım, BM misyonuna duyulan güveni zedelemiş ve samimi bir kolaylaştırıcılık beklentisini boşa çıkarmıştır.

Colin Stewart ayrıca, geçiş kapılarının neden açılamadığını açıklamak yerine asıl sorumluyu gizlemiş ve kamuoyunu yanıltmıştır. Kıbrıs Türk tarafı uzun süredir Haspolat Kapısı’nın araçlı geçişe uygun şekilde açılmasını ve Akıncılar–Limya hattında araçlı geçişe hizmet edecek Akıncılar Kapısı’nın açılmasını yapıcı ve resmi düzeyde önermiştir. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bu önerilerin pozitif ve yapıcı bir anlayışla gündeme getirildiğini açıklamış, Rum tarafının ise Kiracıköy ve Erenköy üzerinden KKTC topraklarını transit geçiş güzergahına dönüştürme talebini güvenlik ve egemenlik gerekçeleriyle reddettiklerini kamuoyuna duyurmuştur. Rum tarafı buna rağmen kabul edilmesi mümkün olmayan bu taleplerinde ısrar etmeye devam etmiştir.

Kıbrıs Türk halkı için Anavatan Türkiye garantörlük görevinden çok daha fazlasını ifade eder. Türkiye, halkımızın güvenliği, varlığı ve geleceğiyle doğrudan bağlı olan tarihsel bir dayanışma odağıdır. Aramızdaki bağlar yalnızca diplomatik sorumluluklardan ibaret değildir. Türkiye’yle KKTC arasında ortak mücadeleye, kültürel yakınlığa ve karşılıklı güvene dayanan köklü bir ilişki söz konusudur. Türkiye’nin desteği, Kıbrıs Türk halkının iradesini uluslararası alanda kararlılıkla savunabilmesinin en güçlü temellerinden biridir. Bu çok boyutlu ilişkinin “korku” üzerinden tarif edilmesi, gerçekleri saptırmak anlamı taşır, aynı zamanda çözüm ortamını zayıflatan sorumsuz bir yaklaşımı da yansıtır.

Kıbrıs Türk Tarafı, seçim süreçlerinde de geleneksel olarak yapıcı tutumunu sürdürmüştür. Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar, halkının haklarını savunan, ilkeli ve net bir liderlik anlayışı sergilemektedir. Bu doğrultuda, temel haklara aykırı herhangi bir adıma onay vermemiş, halkının geleceğini geçici siyasi hesaplara teslim etmemiştir.

Kıbrıs Türk Halkı mevcut statükoyu bir tercih olarak benimsememektedir. Halkımızın egemenliği, güvenliği ve onurlu geleceği için verdiği mücadele görmezden gelinemez. BM’nin sorumluluğu taraflardan birini dışlamak değil, her iki tarafın eşitlik temelinde uzlaşı zemini oluşturmasına katkı sağlamaktır.

Kıbrıs Türk tarafı, Mart ve Temmuz 2025’te gerçekleştirilen gayriresmi zirvelere iyi niyetle katılmıştır. Sürecin ilerleyebilmesi için her iki tarafın egemen eşitliğe ve eşit uluslararası statüye sahip aktörler olarak bu süreçte yer alması gerektiği bir kez daha vurgulamıştır. Bu temel yaklaşımı kabul etmeyen hiçbir girişimin başarı şansı olamaz.

BM’nin temel işlevi, Kıbrıs Türk halkına ne yapması gerektiğini dayatmak değildir. Asıl sorumluluk, iki tarafın iradesine saygı gösteren ve çözüm için gerekli koşulları oluşturan bir tutum benimsemektir. Bu niteliği taşımayan herhangi bir temsilcinin BM çatısı altında güven ortamı yaratması mümkün olamaz. Colin Stewart’ın görev süresi, bu açıdan kapsamlı bir değerlendirme yapılmasını gerektirmektedir.

Kıbrıs Türk Halkı, haklarına, iradesine ve varlığına sahip çıkmayı sürdürecektir. Bu duruş, geçici gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Kararlı bir Halkın tarihsel birikimi ve meşru mücadelesiyle şekillenmiştir. Bu çerçevede ifade edilen tüm değerlendirmeler, görev süresi tamamlanmakta olan temsilcinin ardından görevi üstlenmesi beklenen yeni özel temsilci için de yol gösterici nitelik taşımaktadır. BM misyonunun bu kararlılığa saygı göstermesi, sürecin ciddiyetine katkı sunması açısından önemlidir.”

Devamını Oku

Kıbrıs

“Colin Stewart’ın açıklamaları mandasıyla uyumlu değildir”

Published

on

By

Cumhurbaşkanlığı Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları hakkında açıklama yaptı.

Cumhurbaşkanlığı açıklaması şu şekilde:

“Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın António Guterres’e ve BM misyonuna duyduğumuz kurumsal saygı tamdır. Ancak Genel Sekreter’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları, BM’nin taraflara eşit mesafede durma sorumluluğu açısından ciddi sorunlar içermektedir.

Colin Stewart’ın görev süresi 9 Ağustos itibarıyla fiilen sona erecektir. Kıbrıs Türk Tarafı kendisini, görev süresi boyunca taraflar arasında güveni artırma sorumluluğunu yerine getirmekte yetersiz kalan, bazı kritik konularda tarafsızlık algısını zedeleyen ve özellikle halkımızın haklı insani taleplerine gereken duyarlılığı göstermeyen bir görevli olarak anımsayacaktır.

Kıbrıs Türk Tarafı, çözüm iradesini defalarca ve açık biçimde ortaya koymuştur. Bu vizyon, Kıbrıs’taki iki ayrı halk, iki ayrı demokrasi ve iki ayrı Devlet gerçeğinden hareketle şekillenmiştir. Kıbrıs’ta kalıcı ve adil bir çözüm ancak mevcut gerçekliğin esas alınmasıyla mümkündür.

Colin Stewart’ın, Kıbrıs Türk halkının iradesini ve özden gelen hakları olan egemen eşitlik ve eşit uluslarası statüye dayalı çözüm vizyonunu “ciddiye alınmayan” bir öneri gibi nitelendirmesi, BM misyonunun tarafsızlığıyla bağdaşmamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız Halkımız adına bu çözüm çerçevesini sadece savunmakla kalmamış, uluslararası muhataplarına da en üst seviyelerde defalarca iletmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu vizyona verdiği tam destek de, halkımızın meşru ve çağdaş taleplerinin arkasında duran bir dayanışma örneğidir.

Kıbrıs Türk Halkının yalnızca Türkiye ile ticaret yapabildiği gerekçesiyle dışa bağımlı olduğu yönündeki değerlendirmeler, tarihi ve hukuki bağlamı göz ardı eden yaklaşımlardır. Bu halk, doğrudan ticaret hakkı da dahil olmak üzere temel haklarını kullanmasının engellendiği haksız ve hukuksuz bir izolasyon altında yaşamaktadır. Bu izolasyon, yalnızca ekonomik zorluklar yaratmakla kalmamakta, aynı zamanda Kıbrıs Türk Halkının temel insan haklarından mahrum bırakılmasına sebep olmaktadır. Uluslararası toplum bu eşitsizliğin sürmesine seyirci kalmak yerine, eğer çözüm sürecine katkı sunmak istiyorsa, bu haksız zulmün sona ermesini sağlamalıdır.

Colin Stewart, halkımızın yıllardır dile getirdiği insani bir talep olan Yiğitler–Pile yolunu Rum tarafına toprak kazandırma çabasına dönüştürerek süreci tıkayan kişi olarak hatırlanacaktır. Bu yaklaşım, BM misyonuna duyulan güveni zedelemiş ve samimi bir kolaylaştırıcılık beklentisini boşa çıkarmıştır.

Colin Stewart ayrıca, geçiş kapılarının neden açılamadığını açıklamak yerine asıl sorumluyu gizlemiş ve kamuoyunu yanıltmıştır. Kıbrıs Türk tarafı uzun süredir Haspolat Kapısı’nın araçlı geçişe uygun şekilde açılmasını ve Akıncılar–Limya hattında araçlı geçişe hizmet edecek Akıncılar Kapısı’nın açılmasını yapıcı ve resmi düzeyde önermiştir. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bu önerilerin pozitif ve yapıcı bir anlayışla gündeme getirildiğini açıklamış, Rum tarafının ise Kiracıköy ve Erenköy üzerinden KKTC topraklarını transit geçiş güzergahına dönüştürme talebini güvenlik ve egemenlik gerekçeleriyle reddettiklerini kamuoyuna duyurmuştur. Rum tarafı buna rağmen kabul edilmesi mümkün olmayan bu taleplerinde ısrar etmeye devam etmiştir.

Kıbrıs Türk halkı için Anavatan Türkiye garantörlük görevinden çok daha fazlasını ifade eder. Türkiye, halkımızın güvenliği, varlığı ve geleceğiyle doğrudan bağlı olan tarihsel bir dayanışma odağıdır. Aramızdaki bağlar yalnızca diplomatik sorumluluklardan ibaret değildir. Türkiye’yle KKTC arasında ortak mücadeleye, kültürel yakınlığa ve karşılıklı güvene dayanan köklü bir ilişki söz konusudur. Türkiye’nin desteği, Kıbrıs Türk halkının iradesini uluslararası alanda kararlılıkla savunabilmesinin en güçlü temellerinden biridir. Bu çok boyutlu ilişkinin “korku” üzerinden tarif edilmesi, gerçekleri saptırmak anlamı taşır, aynı zamanda çözüm ortamını zayıflatan sorumsuz bir yaklaşımı da yansıtır.

Kıbrıs Türk Tarafı, seçim süreçlerinde de geleneksel olarak yapıcı tutumunu sürdürmüştür. Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar, halkının haklarını savunan, ilkeli ve net bir liderlik anlayışı sergilemektedir. Bu doğrultuda, temel haklara aykırı herhangi bir adıma onay vermemiş, halkının geleceğini geçici siyasi hesaplara teslim etmemiştir.

Kıbrıs Türk Halkı mevcut statükoyu bir tercih olarak benimsememektedir. Halkımızın egemenliği, güvenliği ve onurlu geleceği için verdiği mücadele görmezden gelinemez. BM’nin sorumluluğu taraflardan birini dışlamak değil, her iki tarafın eşitlik temelinde uzlaşı zemini oluşturmasına katkı sağlamaktır.

Kıbrıs Türk tarafı, Mart ve Temmuz 2025’te gerçekleştirilen gayriresmi zirvelere iyi niyetle katılmıştır. Sürecin ilerleyebilmesi için her iki tarafın egemen eşitliğe ve eşit uluslararası statüye sahip aktörler olarak bu süreçte yer alması gerektiği bir kez daha vurgulamıştır. Bu temel yaklaşımı kabul etmeyen hiçbir girişimin başarı şansı olamaz.

BM’nin temel işlevi, Kıbrıs Türk halkına ne yapması gerektiğini dayatmak değildir. Asıl sorumluluk, iki tarafın iradesine saygı gösteren ve çözüm için gerekli koşulları oluşturan bir tutum benimsemektir. Bu niteliği taşımayan herhangi bir temsilcinin BM çatısı altında güven ortamı yaratması mümkün olamaz. Colin Stewart’ın görev süresi, bu açıdan kapsamlı bir değerlendirme yapılmasını gerektirmektedir.

Kıbrıs Türk Halkı, haklarına, iradesine ve varlığına sahip çıkmayı sürdürecektir. Bu duruş, geçici gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Kararlı bir Halkın tarihsel birikimi ve meşru mücadelesiyle şekillenmiştir. Bu çerçevede ifade edilen tüm değerlendirmeler, görev süresi tamamlanmakta olan temsilcinin ardından görevi üstlenmesi beklenen yeni özel temsilci için de yol gösterici nitelik taşımaktadır. BM misyonunun bu kararlılığa saygı göstermesi, sürecin ciddiyetine katkı sunması açısından önemlidir.”

Devamını Oku

Kıbrıs

Ataoğlu:Hristodulidis’in sözleri barışa değil, gerilime hizmet ediyor

Published

on

By

Başbakan Yardımcısı, Turizm, Kültür, Gençlik ve Çevre Bakanı, Demokrat Parti Genel Başkanı Fikri Ataoğlu, Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’in KKTC yargısına yönelik açıklamalarına tepki gösterdi.

Ataoğlu yaptığı yazılı açıklamada, Hristodulidis’in “korsanca”, “faşist” ve “yasa dışı” gibi ifadeler kullanarak yaptığı açıklamaların kabul edilemez olduğunu belirtti.

Bu söylemlerin, Rum liderliğinin çözümden uzak ve provokatif tutumunun yeni bir göstergesi olduğunu vurgulayan Ataoğlu, KKTC yargısının bağımsız ve hukukun üstünlüğü temelinde karar aldığını kaydetti.

Hristodulidis’in süreci çarpıtarak kamuoyunu yanıltmaya çalıştığını da ifade eden Ataoğlu, bu yaklaşımın barışa ve toplumlar arası güvene zarar verdiğini, Rum tarafının yargı kararlarını itibarsızlaştırma çabasının halkın güvenliğini tehdit eden bir saygısızlık olduğunu dile getirdi.

Kıbrıs Türk tarafının her zaman hukuk zemininde hareket ettiğini belirten Ataoğlu, Rum liderliğinin, tutarsız davrandığı gibi tehdit dili de kullandığını ifade etti.

Barışın tehdit diliyle değil, karşılıklı saygı ve eşitlikle mümkün olduğunu vurgulayan Ataoğlu, Rum tarafını sağduyuya ve yapıcı adımlarla ilerlemeye davet etti.

Devamını Oku

Trending

Reklam