Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

Ziya Rızkı 28. ölüm yıldönümünde Perşembe günü anılacak

Published

on

Kıbrıs Türk toplumunun siyaset, spor ve sosyal yaşamında rolü olan yaşamını toplumuna adayan, Ziya Rızkı’nın bu yıl 28. ölüm yıldönümü…

Ziya Rızkı için bu yılki anma töreni 27 Ekim Perşembe günü 09.30’da büstü, 10.00’da kabri başında düzenlenecek.

Topluma TMT üyesi, serdar, belediye başkanı, milletvekili olarak hizmet veren Ziya Rızkı, 1974 yılında Barış Harekâtı sonrası Limasol’da İngiliz Üsleri’nde toplanan güneyde yaşayan on binlerce kişinin aylarca dağılmadan orada barınması ve kuzeye geçmesi sırasında liderlik üslenmiş.

 

 

Ziya Rızkı Vakfı Başkanı Ceyhun Birinci onun bu çabalarının iki bölgeliliğin temelini attığını söyleyerek, “İki bölgeliliğin oluşmasında tarihi rolü var” dedi. Güney’de yaşayan Kıbrıslı Türklerin, Türkiye üzerinden Kuzeye geçmesiyle Nüfus Mübadelesi Anlaşması’nın temelini oluşturduğunu anlatan Birinci, Rızkı’nın bu noktadaki rolüne işaret etti.

Birinci, Ziya Rızkı’nın bu noktadaki rolünü, topluma verdiği hizmetlerin tarih kitaplarında yerini alması ve resmi makamlar tarafından sahip çıkılması gerektiğini söylüyor.

Ziya Rızkı Vakfı Başkanı Ceyhun Birinci, Rızkı’nın kamplardaki rolü, Girne belediye başkanlığı ve liderlik vasıflarını Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) anlattı.

-Vakfın çalışmaları ve anma töreni

Vakıf Başkanı ve Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) milletvekili Birinci, dayısı Ziya Rızkı’yı gelecek nesillere tanıtmak için kurulan vakfın başkanlığını sürdürüyor.

Ziya Rızkı Vakfı’nın Gözel Halim başkanlığında 1995 yılında onu sevenler ve arkadaşları, yakınları tarafından kurulduğunu söyleyen Birinci, amacın ilkelerini, örnek kişiliğini, Kıbrıs Türk tarihinde oynadığı önemli rolü yeni nesillere aktarmak olduğunu belirtti.

Birinci, vakfın Ziya Rızkı arşivinin oluşturulması, Ziya Rızkı’nın yaşamını anlatan belgesel ve üç ciltlik kitabın hazırlanması, sergiler düzenlenmesi yanında Girne’de eski belediye binasının yer aldığı Hürriyet Caddesi’nin adının Ziya Rızkı Caddesi olarak değiştirilmesi ve Ziya Rızkı Meydanı’nın oluşturulması, büstünün yapılarak cadde ve meydanın bulunduğu çembere yerleştirilmesi gibi faaliyetlerde bulunduğunu kaydetti.

Birinci, kitaplardan elde edilen gelirin bir bölümünün afetlerden etkilenen belediyelere bağışlandığını ifade etti.

Bunların yanında her yıl ölüm yıldönümü olan 27 Ekim’de Ziya Rızkı için anma töreni düzenlediklerini, hem büstü önünde hem de mezarı başında onu andıklarını dile getiren Birinci, bu yıl da anma töreninin 27 Ekim Perşembe günü 09.30’da büstü, 10.00’da kabri başında düzenleneceğini kaydetti.

-“Tarih kitaplarında yerini almalı”

Ceyhun Birinci, Ziya Rızkı’nın 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı sonrasında en büyük göçmen sayısına sahip Ağrotur Üssü’ndeki Happy Valley ve Paramal Göçmen Kampları’na sığınan Kıbrıslı Türklerin güvenliğinin sağlanması ve Türkiye üzerinden Kuzey Kıbrıs’a geçmelerindeki rolünün tarih kitaplarında yer alması gerektiğini belirtti.

Birinci, Ziya Rızkı’nın yaşamının anlatıldığı kitapların Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda dağıtılması, kütüphanelerinde yer alması konusundaki ısrarlarının devam ettiğini kaydetti.

Girne’de bir süre önce site yapılacağı gerekçesiyle tahrip edilen doğal alanın milli park olarak düzenlenmesinin önerildiğini söyleyen Birinci, vakfın bu alana Ziya Rızkı Milli Parkı olarak isimlendirilmesi adına yetkililerle görüştüklerini belirtti.

Ziya Rızkı’nın adaletli, ilkeli kişiliği, dürüstlüğü, liderlik vasıfları ve Kıbrıs Türk mücadele tarihinde üstlendiği rolü gelecek nesillere aktarmanın en temel hedefleri olduğunu söyleyen Birinci, bu yönde farklı projeler yapacaklarını belirtti.

-“Serdarlık, Temsilciler Meclisi Milletvekilliği..”

Birinci, Rızkı’nın çok farklı yönleri olan bir kişi olduğunu söyleyerek, politik kariyerinin yanında sporcu kişiliği ile bilindiğini, futbol oynadığını belirtti.

Birinci, Rızkı’nın en önemli özelliğinin yaptığı her işte halkın yararını düşünmesi olduğunu ifade etti.

Ziya Rızkı’nın 1974 öncesi 1938’de henüz 19 yaşındayken Limasol Türk Spor Kulübü’nün kurulmasına öncülük ettiğini, İngiliz askeri üslerinde çalıştığını, 1950’de İş Bulma Dairesi’nde Müdür Yardımcısı olarak çalıştığını, 1950’de Doğan Türk Birliği’nin kuruluşunda rol oynadığını kaydetti.

Rızkı’nın 1956’da Baf Çalışma Dairesi Müdürü olarak atandığını söyleyen Birinci, 1957 yılında İngiliz Sömürge İdaresi altında ilk defa oluşturulan Kıbrıs Sosyal Sigortalar Kurumu’nun oluşumunda görev aldığını belirtti.

Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) yıllarında oynadığı role değinen Birinci, Ziya Rızkı’nın 1958’de ilk yemin eden ve önde gelen üyeleri arasında ve Limasol TMT örgütlenmesinin kurucusu olduğunu, 1960’lı yıllarda Serdarlık görevini üstlendiğini kaydetti.

Birinci, Ziya Rızkı’nın 1970 yılında Türk Temsilciler Meclisi seçimlerine aday olarak milletvekilliği yaptığını söyledi.

-“Tarihi rol üstlendi”

20 Temmuz 1974 Barış Harekatı sonrasında Güney Kıbrıs’ta yaşayan Kıbrıslı Türklerin, Türkiye üzerinden Kuzey Kıbrıs’a geçmesi noktasında Ziya Rızkı’nın tarihi bir rol üstlendiğini söyleyen Birinci, Leymosun’da Ağrotur Üssü’ndeki Happy Valley ve Paramal Göçmen Kamplarına sığınan on binlerce Kıbrıslı Türkün dağılmadan ve güven içinde 6 ay barınmalarına büyük katkı sağladığını belirtti.

Birinci, şöyle devam etti:

“On binlerce Kıbrıslı Türkün göçmen kamplarında huzur dayanışma ve can güvenliği içinde barınmalarına katkı koyan Rızkı’nın kamplarda oluşturduğu ekiplerle çadır hayatı diye anlatılan o zor koşullarda etkin bir yönetim modeli sergiledi.

Rızkı’nın çalışmaları sonucunda İngiliz Üslerindeki kamplara sığınan ve 6 ay burada kalan Kıbrıslı Türklerin 12-27 Ocak 1975 tarihleri arasında Türkiye üzerinde Kuzey Kıbrıs’a geçmelerinde etkin rol oynadı. Bu olay aynı zamanda BM öncülüğünde 2 Ağustos 1975 Toplumlararası Mübadele Anlaşması’nın gerçekleşmesine zemin hazırladı. İngiliz Üslerindeki halkın kuzeye geçişi olayı iki bölgeliliğin oluşmasında önemli etken ve temel oldu”

Rızkı’nın üslerdeki kurduğu yapıyı değerlendiren Birinci, orada sosyal bir düzen yaratıldığını, sağlık ekipleri gibi çeşitli ekipler kurduğunu, halka sürekli moral ve motivasyon sağladığını belirtti.

Birinci, “Eğer o olmasaydı, liderlik vasıflarını kullanmasaydı, dağılma olurdu. Halk orada 6 ay boyunca kalamazdı. Burada Kıbrıslı Türklerin Ocak ayında uçaklarla Türkiye’ye taşınması Mübadele Anlaşması’nı tetikledi. İki bölgelilik açısından bu olayın önemi büyüktür. İki bölgeliliğinin oluşmasında toplumsal mübadelenin gerçekleşmesinde tarihi bir rolü var. Orada bir dağılma olsaydı iki bölgelilik nasıl sağlanacaktı” dedi.

Bu konunun tarih kitaplarında yer almamasını eleştiren Birinci, “Devlet makamlarının bu kadar önemli bir olayı ve kişiyi sahiplenmemesi bizi derinden üzmektedir” diye konuştu.

Rızkı’nın Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin Kurucu Meclisi’nde Limasol vekili olarak görev yaptığını dile getiren Birinci, 1976’da partileşme süreci başladığında Halkçı Parti’ye girdiğini, ardından Toplumcu Kurtuluş Partisi’ne geçtiğini anlattı. Birinci, Rızkı’nın Cumhuriyet Meclisi’ne TKP Girne milletvekili olarak 1985’te girdiğini ve 1990 yılına kadar milletvekilliği yaptığını belirtti.

Birinci, Rızkı’nın 1976’da Girne Belediye Başkanı seçildiğini, iki dönem arka arkaya 9 yıl Girne Belediye Başkanlığı yaptığını belirtti.

– “Halkın yaşamını kolaylaştıracak farklı alanlarda hizmetleri yaşama geçirdi”

Ziya Rızkı’nın belediye başkanlığı dönemine değinen Birinci, güneyden gelen göçmenlerle birlikte nüfusun arttığı birçok imkansızlığın yaşandığı bir zamanda Girne’de halkın yaşamını kolaylaştıracak farklı alanlarda hizmetleri yaşama geçirdiğini söyledi.

Kentte kreşin açılması, toplu taşımacılığın oluşturulması, park alanları, düğün salonu gibi halkın yaşamını kolaylaştıracak birçok hizmetin olanaksızlıklar içinde sağlandığını dile getiren Birinci, yaşamının tümünde olduğu gibi Girne Belediye Başkanlığı döneminde Ziya Rızkı’nın hep halkın içinde olduğunu, onların yararını güttüğünü kişisel çıkarlarına göre değil halkın ihtiyaçlarına göre hareket ettiğini belirtti.

Birinci, Rızkı’nın Ziya baba olarak anılması ve toplumun içinde olması, liderlik özelliklerine ilişkin şunları kaydetti:

“Rızkı, maddi durumu iyi olmayan, su parasını ödeyemeyen, sosyal sigortasını karşılayamayacak durumda olan bazı vatandaşların borçlarını cebinden öderdi. Halkı toplumu için her şeyi yapardı. Genç yaşında eşini kaybetti sonra bir daha evlenmedi. Bunun iki sebebi vardı. Birincisi eşine olan sevgi ve saygısı diğeri de kendini Kıbrıs Türk toplumuna adamış olmasıydı. Gerek TMT içinde üstlendiği mücadele gerekse toplumdaki liderliği, yardımseverliği, baba rolü üstlenmesi toplumda Ziya baba olarak anılmasını sağladı. Kimin ihtiyacı olsa yanındaydı”

Tarihin tüm yönleriyle bilinmesinin ve ders alınmasının önemine değinen Birinci, Kıbrıs Türk toplumunun bugünlere gelmesinde katkısı olan, halka hizmeti öne çıkaran, kendini halkın adayan Ziya Rızkı’nın yeni nesiller tarafından tanınmasının vakfın olduğu kadar resmi makamların da görevi olduğunu söyledi.

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Cumhurbaṣkanlığı:“Colin Stewart’ın açıklamaları mandasıyla uyumlu değildir”

Published

on

By

Cumhurbaşkanlığı Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları hakkında açıklama yaptı.

Cumhurbaşkanlığı açıklaması şu şekilde:

“Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın António Guterres’e ve BM misyonuna duyduğumuz kurumsal saygı tamdır. Ancak Genel Sekreter’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları, BM’nin taraflara eşit mesafede durma sorumluluğu açısından ciddi sorunlar içermektedir.

Colin Stewart’ın görev süresi 9 Ağustos itibarıyla fiilen sona erecektir. Kıbrıs Türk Tarafı kendisini, görev süresi boyunca taraflar arasında güveni artırma sorumluluğunu yerine getirmekte yetersiz kalan, bazı kritik konularda tarafsızlık algısını zedeleyen ve özellikle halkımızın haklı insani taleplerine gereken duyarlılığı göstermeyen bir görevli olarak anımsayacaktır.

Kıbrıs Türk Tarafı, çözüm iradesini defalarca ve açık biçimde ortaya koymuştur. Bu vizyon, Kıbrıs’taki iki ayrı halk, iki ayrı demokrasi ve iki ayrı Devlet gerçeğinden hareketle şekillenmiştir. Kıbrıs’ta kalıcı ve adil bir çözüm ancak mevcut gerçekliğin esas alınmasıyla mümkündür.

Colin Stewart’ın, Kıbrıs Türk halkının iradesini ve özden gelen hakları olan egemen eşitlik ve eşit uluslarası statüye dayalı çözüm vizyonunu “ciddiye alınmayan” bir öneri gibi nitelendirmesi, BM misyonunun tarafsızlığıyla bağdaşmamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız Halkımız adına bu çözüm çerçevesini sadece savunmakla kalmamış, uluslararası muhataplarına da en üst seviyelerde defalarca iletmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu vizyona verdiği tam destek de, halkımızın meşru ve çağdaş taleplerinin arkasında duran bir dayanışma örneğidir.

Kıbrıs Türk Halkının yalnızca Türkiye ile ticaret yapabildiği gerekçesiyle dışa bağımlı olduğu yönündeki değerlendirmeler, tarihi ve hukuki bağlamı göz ardı eden yaklaşımlardır. Bu halk, doğrudan ticaret hakkı da dahil olmak üzere temel haklarını kullanmasının engellendiği haksız ve hukuksuz bir izolasyon altında yaşamaktadır. Bu izolasyon, yalnızca ekonomik zorluklar yaratmakla kalmamakta, aynı zamanda Kıbrıs Türk Halkının temel insan haklarından mahrum bırakılmasına sebep olmaktadır. Uluslararası toplum bu eşitsizliğin sürmesine seyirci kalmak yerine, eğer çözüm sürecine katkı sunmak istiyorsa, bu haksız zulmün sona ermesini sağlamalıdır.

Colin Stewart, halkımızın yıllardır dile getirdiği insani bir talep olan Yiğitler–Pile yolunu Rum tarafına toprak kazandırma çabasına dönüştürerek süreci tıkayan kişi olarak hatırlanacaktır. Bu yaklaşım, BM misyonuna duyulan güveni zedelemiş ve samimi bir kolaylaştırıcılık beklentisini boşa çıkarmıştır.

Colin Stewart ayrıca, geçiş kapılarının neden açılamadığını açıklamak yerine asıl sorumluyu gizlemiş ve kamuoyunu yanıltmıştır. Kıbrıs Türk tarafı uzun süredir Haspolat Kapısı’nın araçlı geçişe uygun şekilde açılmasını ve Akıncılar–Limya hattında araçlı geçişe hizmet edecek Akıncılar Kapısı’nın açılmasını yapıcı ve resmi düzeyde önermiştir. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bu önerilerin pozitif ve yapıcı bir anlayışla gündeme getirildiğini açıklamış, Rum tarafının ise Kiracıköy ve Erenköy üzerinden KKTC topraklarını transit geçiş güzergahına dönüştürme talebini güvenlik ve egemenlik gerekçeleriyle reddettiklerini kamuoyuna duyurmuştur. Rum tarafı buna rağmen kabul edilmesi mümkün olmayan bu taleplerinde ısrar etmeye devam etmiştir.

Kıbrıs Türk halkı için Anavatan Türkiye garantörlük görevinden çok daha fazlasını ifade eder. Türkiye, halkımızın güvenliği, varlığı ve geleceğiyle doğrudan bağlı olan tarihsel bir dayanışma odağıdır. Aramızdaki bağlar yalnızca diplomatik sorumluluklardan ibaret değildir. Türkiye’yle KKTC arasında ortak mücadeleye, kültürel yakınlığa ve karşılıklı güvene dayanan köklü bir ilişki söz konusudur. Türkiye’nin desteği, Kıbrıs Türk halkının iradesini uluslararası alanda kararlılıkla savunabilmesinin en güçlü temellerinden biridir. Bu çok boyutlu ilişkinin “korku” üzerinden tarif edilmesi, gerçekleri saptırmak anlamı taşır, aynı zamanda çözüm ortamını zayıflatan sorumsuz bir yaklaşımı da yansıtır.

Kıbrıs Türk Tarafı, seçim süreçlerinde de geleneksel olarak yapıcı tutumunu sürdürmüştür. Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar, halkının haklarını savunan, ilkeli ve net bir liderlik anlayışı sergilemektedir. Bu doğrultuda, temel haklara aykırı herhangi bir adıma onay vermemiş, halkının geleceğini geçici siyasi hesaplara teslim etmemiştir.

Kıbrıs Türk Halkı mevcut statükoyu bir tercih olarak benimsememektedir. Halkımızın egemenliği, güvenliği ve onurlu geleceği için verdiği mücadele görmezden gelinemez. BM’nin sorumluluğu taraflardan birini dışlamak değil, her iki tarafın eşitlik temelinde uzlaşı zemini oluşturmasına katkı sağlamaktır.

Kıbrıs Türk tarafı, Mart ve Temmuz 2025’te gerçekleştirilen gayriresmi zirvelere iyi niyetle katılmıştır. Sürecin ilerleyebilmesi için her iki tarafın egemen eşitliğe ve eşit uluslararası statüye sahip aktörler olarak bu süreçte yer alması gerektiği bir kez daha vurgulamıştır. Bu temel yaklaşımı kabul etmeyen hiçbir girişimin başarı şansı olamaz.

BM’nin temel işlevi, Kıbrıs Türk halkına ne yapması gerektiğini dayatmak değildir. Asıl sorumluluk, iki tarafın iradesine saygı gösteren ve çözüm için gerekli koşulları oluşturan bir tutum benimsemektir. Bu niteliği taşımayan herhangi bir temsilcinin BM çatısı altında güven ortamı yaratması mümkün olamaz. Colin Stewart’ın görev süresi, bu açıdan kapsamlı bir değerlendirme yapılmasını gerektirmektedir.

Kıbrıs Türk Halkı, haklarına, iradesine ve varlığına sahip çıkmayı sürdürecektir. Bu duruş, geçici gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Kararlı bir Halkın tarihsel birikimi ve meşru mücadelesiyle şekillenmiştir. Bu çerçevede ifade edilen tüm değerlendirmeler, görev süresi tamamlanmakta olan temsilcinin ardından görevi üstlenmesi beklenen yeni özel temsilci için de yol gösterici nitelik taşımaktadır. BM misyonunun bu kararlılığa saygı göstermesi, sürecin ciddiyetine katkı sunması açısından önemlidir.”

Devamını Oku

Kıbrıs

“Colin Stewart’ın açıklamaları mandasıyla uyumlu değildir”

Published

on

By

Cumhurbaşkanlığı Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları hakkında açıklama yaptı.

Cumhurbaşkanlığı açıklaması şu şekilde:

“Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın António Guterres’e ve BM misyonuna duyduğumuz kurumsal saygı tamdır. Ancak Genel Sekreter’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın son açıklamaları, BM’nin taraflara eşit mesafede durma sorumluluğu açısından ciddi sorunlar içermektedir.

Colin Stewart’ın görev süresi 9 Ağustos itibarıyla fiilen sona erecektir. Kıbrıs Türk Tarafı kendisini, görev süresi boyunca taraflar arasında güveni artırma sorumluluğunu yerine getirmekte yetersiz kalan, bazı kritik konularda tarafsızlık algısını zedeleyen ve özellikle halkımızın haklı insani taleplerine gereken duyarlılığı göstermeyen bir görevli olarak anımsayacaktır.

Kıbrıs Türk Tarafı, çözüm iradesini defalarca ve açık biçimde ortaya koymuştur. Bu vizyon, Kıbrıs’taki iki ayrı halk, iki ayrı demokrasi ve iki ayrı Devlet gerçeğinden hareketle şekillenmiştir. Kıbrıs’ta kalıcı ve adil bir çözüm ancak mevcut gerçekliğin esas alınmasıyla mümkündür.

Colin Stewart’ın, Kıbrıs Türk halkının iradesini ve özden gelen hakları olan egemen eşitlik ve eşit uluslarası statüye dayalı çözüm vizyonunu “ciddiye alınmayan” bir öneri gibi nitelendirmesi, BM misyonunun tarafsızlığıyla bağdaşmamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız Halkımız adına bu çözüm çerçevesini sadece savunmakla kalmamış, uluslararası muhataplarına da en üst seviyelerde defalarca iletmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu vizyona verdiği tam destek de, halkımızın meşru ve çağdaş taleplerinin arkasında duran bir dayanışma örneğidir.

Kıbrıs Türk Halkının yalnızca Türkiye ile ticaret yapabildiği gerekçesiyle dışa bağımlı olduğu yönündeki değerlendirmeler, tarihi ve hukuki bağlamı göz ardı eden yaklaşımlardır. Bu halk, doğrudan ticaret hakkı da dahil olmak üzere temel haklarını kullanmasının engellendiği haksız ve hukuksuz bir izolasyon altında yaşamaktadır. Bu izolasyon, yalnızca ekonomik zorluklar yaratmakla kalmamakta, aynı zamanda Kıbrıs Türk Halkının temel insan haklarından mahrum bırakılmasına sebep olmaktadır. Uluslararası toplum bu eşitsizliğin sürmesine seyirci kalmak yerine, eğer çözüm sürecine katkı sunmak istiyorsa, bu haksız zulmün sona ermesini sağlamalıdır.

Colin Stewart, halkımızın yıllardır dile getirdiği insani bir talep olan Yiğitler–Pile yolunu Rum tarafına toprak kazandırma çabasına dönüştürerek süreci tıkayan kişi olarak hatırlanacaktır. Bu yaklaşım, BM misyonuna duyulan güveni zedelemiş ve samimi bir kolaylaştırıcılık beklentisini boşa çıkarmıştır.

Colin Stewart ayrıca, geçiş kapılarının neden açılamadığını açıklamak yerine asıl sorumluyu gizlemiş ve kamuoyunu yanıltmıştır. Kıbrıs Türk tarafı uzun süredir Haspolat Kapısı’nın araçlı geçişe uygun şekilde açılmasını ve Akıncılar–Limya hattında araçlı geçişe hizmet edecek Akıncılar Kapısı’nın açılmasını yapıcı ve resmi düzeyde önermiştir. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bu önerilerin pozitif ve yapıcı bir anlayışla gündeme getirildiğini açıklamış, Rum tarafının ise Kiracıköy ve Erenköy üzerinden KKTC topraklarını transit geçiş güzergahına dönüştürme talebini güvenlik ve egemenlik gerekçeleriyle reddettiklerini kamuoyuna duyurmuştur. Rum tarafı buna rağmen kabul edilmesi mümkün olmayan bu taleplerinde ısrar etmeye devam etmiştir.

Kıbrıs Türk halkı için Anavatan Türkiye garantörlük görevinden çok daha fazlasını ifade eder. Türkiye, halkımızın güvenliği, varlığı ve geleceğiyle doğrudan bağlı olan tarihsel bir dayanışma odağıdır. Aramızdaki bağlar yalnızca diplomatik sorumluluklardan ibaret değildir. Türkiye’yle KKTC arasında ortak mücadeleye, kültürel yakınlığa ve karşılıklı güvene dayanan köklü bir ilişki söz konusudur. Türkiye’nin desteği, Kıbrıs Türk halkının iradesini uluslararası alanda kararlılıkla savunabilmesinin en güçlü temellerinden biridir. Bu çok boyutlu ilişkinin “korku” üzerinden tarif edilmesi, gerçekleri saptırmak anlamı taşır, aynı zamanda çözüm ortamını zayıflatan sorumsuz bir yaklaşımı da yansıtır.

Kıbrıs Türk Tarafı, seçim süreçlerinde de geleneksel olarak yapıcı tutumunu sürdürmüştür. Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar, halkının haklarını savunan, ilkeli ve net bir liderlik anlayışı sergilemektedir. Bu doğrultuda, temel haklara aykırı herhangi bir adıma onay vermemiş, halkının geleceğini geçici siyasi hesaplara teslim etmemiştir.

Kıbrıs Türk Halkı mevcut statükoyu bir tercih olarak benimsememektedir. Halkımızın egemenliği, güvenliği ve onurlu geleceği için verdiği mücadele görmezden gelinemez. BM’nin sorumluluğu taraflardan birini dışlamak değil, her iki tarafın eşitlik temelinde uzlaşı zemini oluşturmasına katkı sağlamaktır.

Kıbrıs Türk tarafı, Mart ve Temmuz 2025’te gerçekleştirilen gayriresmi zirvelere iyi niyetle katılmıştır. Sürecin ilerleyebilmesi için her iki tarafın egemen eşitliğe ve eşit uluslararası statüye sahip aktörler olarak bu süreçte yer alması gerektiği bir kez daha vurgulamıştır. Bu temel yaklaşımı kabul etmeyen hiçbir girişimin başarı şansı olamaz.

BM’nin temel işlevi, Kıbrıs Türk halkına ne yapması gerektiğini dayatmak değildir. Asıl sorumluluk, iki tarafın iradesine saygı gösteren ve çözüm için gerekli koşulları oluşturan bir tutum benimsemektir. Bu niteliği taşımayan herhangi bir temsilcinin BM çatısı altında güven ortamı yaratması mümkün olamaz. Colin Stewart’ın görev süresi, bu açıdan kapsamlı bir değerlendirme yapılmasını gerektirmektedir.

Kıbrıs Türk Halkı, haklarına, iradesine ve varlığına sahip çıkmayı sürdürecektir. Bu duruş, geçici gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Kararlı bir Halkın tarihsel birikimi ve meşru mücadelesiyle şekillenmiştir. Bu çerçevede ifade edilen tüm değerlendirmeler, görev süresi tamamlanmakta olan temsilcinin ardından görevi üstlenmesi beklenen yeni özel temsilci için de yol gösterici nitelik taşımaktadır. BM misyonunun bu kararlılığa saygı göstermesi, sürecin ciddiyetine katkı sunması açısından önemlidir.”

Devamını Oku

Kıbrıs

Ataoğlu:Hristodulidis’in sözleri barışa değil, gerilime hizmet ediyor

Published

on

By

Başbakan Yardımcısı, Turizm, Kültür, Gençlik ve Çevre Bakanı, Demokrat Parti Genel Başkanı Fikri Ataoğlu, Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’in KKTC yargısına yönelik açıklamalarına tepki gösterdi.

Ataoğlu yaptığı yazılı açıklamada, Hristodulidis’in “korsanca”, “faşist” ve “yasa dışı” gibi ifadeler kullanarak yaptığı açıklamaların kabul edilemez olduğunu belirtti.

Bu söylemlerin, Rum liderliğinin çözümden uzak ve provokatif tutumunun yeni bir göstergesi olduğunu vurgulayan Ataoğlu, KKTC yargısının bağımsız ve hukukun üstünlüğü temelinde karar aldığını kaydetti.

Hristodulidis’in süreci çarpıtarak kamuoyunu yanıltmaya çalıştığını da ifade eden Ataoğlu, bu yaklaşımın barışa ve toplumlar arası güvene zarar verdiğini, Rum tarafının yargı kararlarını itibarsızlaştırma çabasının halkın güvenliğini tehdit eden bir saygısızlık olduğunu dile getirdi.

Kıbrıs Türk tarafının her zaman hukuk zemininde hareket ettiğini belirten Ataoğlu, Rum liderliğinin, tutarsız davrandığı gibi tehdit dili de kullandığını ifade etti.

Barışın tehdit diliyle değil, karşılıklı saygı ve eşitlikle mümkün olduğunu vurgulayan Ataoğlu, Rum tarafını sağduyuya ve yapıcı adımlarla ilerlemeye davet etti.

Devamını Oku

Trending

Reklam