Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

Emekli Yüzbaşı Akdağ: 20 Temmuz, Kıbrıs Türkü’nün kurtuluşu

Published

on

Emekli Yüzbaşı Sermet Akdağ, “Kıbrıs Türkü’nün kurtuluşu” olarak adlandırdığı Barış Harekâtı olmasaydı bugün adada Türklerin de olmayacağını söyledi.

Kıbrıs’ta 15 Temmuz 1974’te Yunan Hükümeti’nin desteği ile yapılan darbenin ardından, garantör ülke olmasının verdiği yetkiyle Türkiye tarafından başlatılan Barış Harekâtı’nın 50’nci yılı kutlanıyor.

20 Temmuz 1974’te saat 06.05’ten itibaren Türk ordusunun adaya havadan indirme ve denizden çıkarma yapmasıyla başlayan Harekât sırasında asteğmen olan Emekli Yüzbaşı Sermet Akdağ, Harekâtın 50’nci yıldönümü vesilesiyle, o günlerde yaşadıklarını ve tanık olduklarını Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) muhabirine anlattı.

-Pladini (Çıkarma) Plajı’nın tespiti…

Denizden yapılacak çıkarma için uygun sahil tespiti görevinde yer alan ve Pladini’de (Çıkarma Plajı) gerekli ölçümleri yaptıran Akdağ, aynı zamanda, 19 Temmuz 1974 sabahı Türkiye’den gelen ve harekâtın başlayacağını bildiren “çok acil” kodlu mesajı da çözen komutan…

Çıkarma sahilinin tespiti için görevi, 1973 yılının Mayıs ayında Boğaz Sancağı’nda İstihbarat Komutanı Yardımcısı iken, Harekât Subayı Binbaşı Ahmet Erginer’den aldığını anlatan Akdağ, olayı şöyle aktardı:

“Binbaşı Ahmet Erginer beni yanına çağırdı, ‘Girne Sahillerini gözümle bir taramak isterim’ dedi. Girne’ye gittik. Pladini’ye vardığımızda bir sigara içip mola vermek istedi. Tabii sahilleri görme maksadından bana bahsetmemişti… Arabayı uygun bir yere park ettik, indik, uygun bir yere oturduk. ‘Acaba bu kayadan doğu taraftaki kıyıya kaç metre var?’ diye sordu. Aslında sonradan fark ettim, o plajla ilgili dikkatimi çekmeye çalışıyordu…

Aradan 10-15 gün geçti, Binbaşı beni yine çağırdı, önünde bir kroki… Dedi ki, ‘Sermet, burayı tanıdın mı?’; ‘Tanıdım.” dedim. Çıkarma Plajı’ydı… ‘Sermet, bu kayadan bu kenara genişliğini öğrenmek isterim. Orada derinlik ne kadar? Orada kıyıya mesafe ne kadar?’ dedi. Ben emri aldım, Girne’deki istihbarat elemanımız olan Süleyman Hürdeniz’den beni Pladini’de balığa çıkarmasını istedim, çıkarmadan bahsetmedim. Aldı beni Pladini’ye götürdü. Komutanın istediklerini Süleyman’a yaptırdım. Daldı, kamışla ölçtü. Yaklaşık ölçüleri not aldık. Tabii biz bu işi bir defada yapmadık, 4-5 kere gittik, görevi tamamladık.”

-“ Mücahitlerimi ne kadar övsem azdır”

Çıkarma Plajı’nın tespitinden sonra Tuzla Piyade okulunda eğitime gönderilen Sermet Akdağ, 6 aylık eğitimin ardından Fota Sancağı’nda Zafer Taburu Deniz Bölüğü Silah Takım Komutanı olarak görevlendirildiğini, ancak aynı zamanda istihbarat işi ile de ilgilenmesinin istendiğini kaydetti.

15 Temmuz Yunan darbesi sırasında yaşananlara da değinen Akdağ, darbe dolayısıyla seferberlik ilan edildiğini ve kamplara katılanlara eğitimler verildiğini anlattı.

Akdağ, 19 Temmuz’da “Çok Acil” kodlu telsiz mesajı geldikten sonra yaşadıklarını ise şöyle aktardı:

“19 Temmuz günü öğleden sonra Türkiyeli Karargâh Destek Bölük Komutanı Ziya Erhan Land Rover ile takıma gelir. Mehmet Çavuş koşarak yanıma geldi ve bir Land Rover’in bize doğru geldiğini haber verir. Ben çıktım, karşıladım. ‘Sancaktar bey seni istiyor’ dedi, Boğaz’a gittik. ‘Çok Acil’ telsiz mesajı gelmiş… ‘Bak bakalım bu mesaj ne diyor?’ dedi Sancaktar. Ben mesajı çözdüm. Karadan ve denizden harekâtın başlayacağı ve gerekli tedbirlerin alınması yazıyordu. Komutan biraz heyecanlandı, benim bir değişikliğim olmadı. Komutan ‘Ne oluyor Sermet? Beklediğin gün geldi’ dedi. Ben de ‘Komutanım, 1967’de de ben aynı mesajı çözdüm, sadece o ‘çok acil değil, acil kodluydu’ dedim. Sonra beni birliğime gönderdi. Giderken de yol üzerindeki bazı tabur komutanlarını bizzat görerek, yanına göndermemi emretti. Ayrıca, birliğime gittiğimde havadan inecek askerin ilk anda sığınabileceği sığınaklar yapmamı emretti.

‘Gece saat 3 civarında uçak gelecek, uçak Çamlıbel istikametine geldiğinde beni bilgilendir’ dedi. Mücahitlerimi ne kadar övsem azdır. Gece 12’ye kadar sığınak yapıldı, feneri kondu, sandalyesi kondu, suları kondu. Gece 2’de bir uçak geldi, sancağa haberi ulaştırdık ama uçak birkaç tur döndü, gitti. Sonradan öğrendik, başaramamış gitmiş…”

Sabah şafak sökerken uçakların gelişini gözyaşları içinde “Sabah olduğunda baktık ki uçaklar Beşparmak Dağları’ndan süzülüp süzülüp geliyor. Hangi mücahidi mevzisine sokabilirsin? Hepsi çıktı mevzisinin üstüne” sözleri ile anlatan Akdağ, birkaç saat sonrasında ise paraşütlerin inmeye başladığını ve paraşütle inenleri sığınağa yerleştirdiklerini belirtti.

-Paraşütle inen haritalar…

Çıkarma sürerken Tabur Komutanının kendisini çağırdığını ve kendisine bir koordinat vererek oraya inen paraşütü almasını istediğini anlatan Akdağ, Rumlar ile kendilerinin tam ortasına inen paraşütte insan olmadığını sadece bir çanta olduğunu söyledi. Akdağ, “Çantayı açtığım zaman en üstte bir bıçak, bıçağın üstünde ‘Alsancak’ yazar. Onun altında bir su matarası, onun da üstünde ‘Alsancak’ yazar. Salih (yardımcısı) matarayı istedi, verdim. Salih rahmetlik oldu, ama en son 3-4 sene önce konuştuğumuzda ‘hala daha matara evde durur komutanım’ demişti… Ben de bıçağı aldım, taktım belime. Harekât ile ilgili haritalar vardı çantada. Biraz tedirgin oldum haritaları görünce. Hemen kapadık çantayı… Hade Salih dedim, sırtlan bunu, Boğaz’a. Sırtlandı, Boğaz’a götürdü.” diye konuştu. Bu esnada Rumların da atışlara başladığını belirten Akdağ, Türkiye’den gelen uçaklar kendilerini bombalamasın diye “tanıtma bezleri” gerdiklerini anlattı.

Akdağ, harekât başladığında halkın heyecanını ise “Halk sokaklara çıktı. Fota köyünde kimisi koyun keser, kimisi makarna yapar, kimisi ateş yakar. Mücahit de mevzide durmaz, hepsi mevziinin üstünde… Zor sakinleştirdik…” sözleri ile aktardı.

Doğruyol olayından da bahseden Sermet Akdağ, Bellapais’teki Rum komando taburunun Doğruyol’a çıkarak, önce telsiz yerini, ardından ise oradaki mücahitleri imha ettiğini anlattı.

-Karargâhın tavan arasında saklanan Rum askerler…

Harekâtın ikinci gününde kendisine Lapta’da arama tarama görevi verildiğini ve iki günlük görev süresince tavan arasında Rum askerlerin saklandığı evi karargah olarak kullandıklarını anlatan Akdağ, bu gerçeği olaydan altı ay sonra tavan arasından kaçan Rumların demeçlerini Rum basınından okuyunca öğrendiğini belirtti.

Akdağ, şöyle konuştu:

“Lapta’da şu anda sağlık ocağı olarak bilinen yerin yanındaki eve karargâh kurdum, yerleştim. Meğer 8-9 tane Rum asker bölgeden kaçamadı, evin tavan arasında saklandı. Ben bunu belki de altı ay sonra Rum basın özetlerinden öğrendim… Ben arama faaliyetleri için çıkardım, askerlerim de meğer ganimete çıkarlarmış. Rumlar bunu görür. Bu Rumların birkaç tanesi de inip yiyecek ararmış. Basında çıkan kendi ifadelerine göre çiğ patlıcan falan yemişler…

Yine basında yer alan ifadelerine göre, bir küçük demir bıçkı bulmuşlar. Tavan arasında su deposu var, onun borusunu kesip su içerler, sonra deliği kibrit çöpüyle kapatırlarmış. Bu arada küçük radyo bulmuşlar bir evden ve almışlar. Orada duymuşlar ki Klerides ile Denktaş beraber Bellapais’e gelecek. Kendi aralarında sorun çıkmış. Kimisi teslim olalım demiş, kimisi denize gidip bir kayık bulup kaçmayı istemiş.

Rumların ikisi bisikletle ve sivil kıyafet giyerek Lapta’dan Girne’ye kadar gitmiş. Denktaş ile Klerides’in geldiği an çıkıp Klerides’ten yardım istemiş. Denktaş, Türk polisine ifadelerini verdikten sonra bu iki Rum’u teslim etmeyi, kabul etmiş ve ikisi böylece kurtulmuş… Geriye kalanlar Lapta’daki kıyıya inip sandal bulup denize açılmış. Benim birliğim bunları görüp ateş açtı. Ben orada değildim görmedim ama bazı askerlerim bazılarını vurduklarını, bazıları ise kimseyi vuramadıklarını söyledi. Vurulan oldu mu bilmem ama onlar da öyle kurtulur.”

-Gazilik…

Sermet Akdağ, 30 Ağustos 1974’te mayın patlaması neticesinde gazi oluşunu ve tedavi sürecini ise şöyle anlattı:

“Gece bölük komutanım toplantıya çağırdı, ‘Lapta’da Rum askerleri görüldü’ dedi. Hemen bölgeye gidilmesini istedi. Karargâhımızda tavan arasında kalan Rumlardan denize kaçanlardı onlar…

Komutan bana da Karşıyaka köyünün etrafının çevrilmesi görevini verdi. Yanıma personelimden beş kişi aldım. Arabayı ben kullanıyorum. Karşıyaka’ya vardık. Karşıyaka’dan Kozanköy’e inen yolu takip ettik. Önümdeki araçta da bölük komutanım var. Onlar durdu, ben de durdum. Kayalarla yollar kesilmiş… Bölük komutanıyla konuştuk, devam etmeme, geri dönme kararı aldık. Komutan kendi arabasıyla dönüş yaptı. Ben de arkasından geri dönüş yaparken aramızda bir mesafe oluştu. Yol içerisinde 4 tane mayın gördüm… Komutanın aracına yetişmek için biraz sürat yaptım. Sonra yavaşlamak için frene bastığım an bir patlama oldu, araba ikiye bölündü. Düşüşümü hiç hatırlamam, kendimi yerde buldum…

Arabanın arka kısmında benzin ateş aldı, yangın da çıktı. Bir mücahidimin Kelime-i şehadet getirdiğini duydum… Arabanın arkasında oturan üç kişi şehit oldu, önde oturan ben dahil üç kişi ise yaralandık. Benim kalça kemiğim tamamen koptu. Şimdiki Akçiçek Hastanesi’ne kaldırıldık. Ertesi gün helikopterle Adana’ya kaldırıldım sonra da Adana’dan Ankara Gülhane’ye götürüldüm. Yaklaşık yedi ay orada kaldım.”

-“ Hanım öldüm zannederdi, hatta mevlit da okutmuş…”

Eşi Pembe Hanımın kendisinin Ankara’da tedavi gördüğünden haberi olmadığını ve hatta öldüğünü düşünerek mevlidini bile okuttuğunu söyleyen Akdağ’ın, o günleri anlatırken hala gözleri doluyor.

Akdağ, Kıbrıs’a dönüşünü ise şöyle anlattı:

“Ankara’da Gülhane Hastanesi’ne kaldırılışımdan eşimin haberi yok… Ben oradayken Kıbrıs’ta görev yapmış eski mücahitlerden Osman Ustaoğlu, hastaneye geldi. Ondan eşimi bilgilendirmesini istedim. Osman, birliğine dönünce Boğaz Sancağı’na bir mesaj çeker ve der ki ‘Servet Akdağ hayattadır. Ankara Gülhane’de yatmaktadır. Ailesine bildirilsin.’ Ama Kıbrıs’ta herkes Sermet Mehmet bilir. Türkiye’de ismim Servet’ti. Akdağ’lığım da orada verildi. Osman Ustaoğlu’nun mesajı ulaşır. Servet Akdağ’ı kimse bilmez. Şansımdan benim teyze oğlum Ethem, o gün orada nöbetçi. Ama o da beni Servet Akdağ olarak bilmez… Yine de Ethem, eşime olayı anlatır. Tabii eşim beni Servet Akdağ olarak da bilir. Ethem anlattığında eşim bayılmış… Hanım öldüm zannederdi, hatta mevlit da okutmuş…

Eşim annesini de alıp Lefkoşa’ya aile dostlarımız muhtar Tahsin Ali Rıza ve eşi Güler Hanıma gider ve Ankara’ya gitmek için yardım ister. Tahsin eşimi ve annemi alır Mağusa Limanı’na götürür. Ben de tesadüf o gün aynı gemiyle, sedyeyle Kıbrıs’a geldim. Ambulans beni eve kadar götürdü. Baktım, evde kimse yok. Yine ambulansla Tahsin Ali Rıza’ya götürüldüm. Güler Hanım beni karşıladı. ‘Pembe evde yok.’ dedim, ‘Pembe’yi Tahsin abin aldı Mağusa’ya götürdü, saat onda Türkiye’ye gidecek” dedi.

Orada taksici vardı, Güler Hanım taksiciyi çağırdı, ‘Koş gemiyi kaçırma, Tahsin abine de ki Pembe’yi geri getirsin.’ dedi. Az kalsın o da Ankara’ya gidiyordu.”

-Harekât olmasaydı…

Sermet Akdağ, 20 Temmuz 1974 tarihinin Kıbrıs Türkü’nün kurtuluşu olduğunu vurgulayarak ve “Harekât olmasaydı bugün Kıbrıs’ta Türkler olmazdı.” diyerek sözlerini tamamladı.

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Published

on

By

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 102. yıl dönümü kutlamaları çerçevesinde bu sabah Lefkoşa’daki Atatürk Anıtı önünde tören düzenlendi.

Törene, Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, Başbakan Ünal Üstel, Yüksek Mahkeme Başkanı Bertan Özerdağ, 2. Cumhurbaşkanı Mehmetali Talat, 5. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri, KTBK Komutanı Korgeneral Sebahattin Kılınç, GKK Komutanı Tümgeneral İlker Görgülü, 28. Tümen Komutanı Tuğgeneral İlker Ertuğrul, 39. Tümen Komutanı Tuğgeneral Sinan Gökoğlan, Başbakan Yardımcısı, Turizm, Kültür, Gençlik ve Çevre Bakanı Fikri Ataoğlu, bakanlar, milletvekilleri, diğer sivil ve askeri yetkililer, okul, dernek kurum, kuruluş temsilcileri ve halk katıldı.

Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisi Ali M. Başçeri deftere şunları yazdı:

“Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, en büyük eseriniz olan yüce Cumhuriyetimizin kuruluşunun 102. Yıldönümünde, Türkiye Cumhuriyeti’nin KKTC nezdindeki büyükelçisi olarak bir kez daha manevi huzurunuzda bu anlamlı günü bizler gibi benimseyen Kıbrıs Türkü kardeşlerimizle birlikte kutlamaktan dolayı onur duyuyorum. Sergilediğiniz üstün kahramanlık, azim, cesaret ve liderlik temelinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, muasır medeniyet seviyesinin ilerisini hedefleyerek yoluna devam ederken, dünyamızın karşı karşıya kaldığı türlü sınamaların ortasında bölgemizde güvenlik ve barışın tesis edilmesinde ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ şiarıyla tüm uluslar için emsal oluşturmayı sürdürmektedir. Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC’nin birlik ve beraberliği, bölgemizde ve ötesinde adalet, refah, barış ve istikrarın sağlanması adına her geçen gün daha da önem kazanmaktadır. Ülkemiz, dünyanın her bölgesinde olduğu gibi Doğu Akdeniz’de de Kıbrıs Türkü kardeşlerimizle birlikte yüce Türk Milletinin haklarını savunmayı sürdürecek; hiçbir haksızlığa ve hukuksuzluğa müsamaha gösterilmeyecektir. Büyük fedakârlıklarla kurulan Cumhuriyetimizin yılmaz neferleri olarak bu kutlu bayram gününde canlarını aziz vatanımız ve Cumhuriyetimiz için veren tüm şehitlerimizi, rahmet, minnet ve şükranla anıyor kahraman gazilerimize sağlıklı ömürler diliyoruz. Ruhunuz şad olsun”

 


Devamını Oku

Kıbrıs

Published

on

By

Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis Rum tarafının Kıbrıs müzakerelerinden korkmadığını ve müzakerelere hazır olduğunu söyledi.

Haravgi ve diğer gazetelerde yer alan habere göre 28 Ekim “Ohi” günü dolayısıyla dün öğrenciler tarafından gerçekleştirilen resmi geçit töreninin ardından Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’ın açıklamalarını yorumlaması istenen Hristodulidis, herkesin müzakere masasında değerlendirileceğini ve Rum kesiminin müzakerelerden korkmadığını belirtti.

Bir soru üzerine düne kadar Erhürman’la iletişim kurmasının mümkün olmadığını da dile getiren Hristodulidis, bir gazetecinin Cumhurbaşkanı Erhürman’ın yaptığı açıklamalarda iki kesimli iki toplumu federasyona atıfta bulunmadığı konusundaki sorusuna da yanıt verdi.

Açıklamasında Kıbrıs Türk liderinin açıklamalarını her gün okuduğunu ifade eden Hristodulidis, çok uzun yıllardır Kıbrıs sorunuyla meşgul olduğunu ve çok şey duyup okuduğunu söyledi.

Bu soruya yanıtında herkesin müzakere masasında değerlendirileceğini kaydeden Hristodulidis, vatanın yeniden birleşmesini herkesten daha fazla istediklerini kaydetti.

Müzakerelerden korkmadıklarını çünkü nereye gitmek istediklerini ve hedeflerini nasıl başaracaklarını bildiklerini ifade eden Hristodulidis, BM çerçevesi ile AB ilke ve değerleri kapsamında müzakere etmeye hazır olduklarını söyledi.

Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’la iletişim kurup kurmadığıyla ilgili bir soruyu yanıtlarken ise Hristodulidis,  Erhürman’ın cumhurbaşkanı seçildiği akşamdan bu yana iletişim kurmak için Rum kesiminin çabaladığını ancak bunun henüz mümkün olmadığını kaydetti.

Hristodulidis geçen hafta Brüksel’de bulunduğu sırada Avrupa Konseyi toplantısı esnasında bir telefon aldığını ve yeniden iletişim kurmaya çalıştığında ise buna yanıt alamadığını ifade etti.

Yunanistan’ın ikinci dünya savaşında İtalyan notasına ve savaşa girmesine “hayır” (ohi) dediği gün olarak kutlanan 28 Ekim yıldönümünün verdiği mesaj konusunda ise Hristodulidis, kendi durumlarında bu mesajın nihai haklılığa, kurtuluşa, ileri sürülen işgalin sona ermesine ve vatanın yeniden birleşmesine kadar verdikleri vazgeçilmez mücadeleden başka bir şey olmadığını söyledi.

Hristodulidis bu yönde ülkenin içteki ve dıştaki tüm güç unsurlarını kullanarak, vatanın kurtuluşu ve yeniden birleşmesinin gerçekleşeceği o kutlu güne kadar bu büyük çabayı sürdüreceklerini de savundu.

28 Ekim’in yıldönümüyle ilgili olarak ise Hristodulidis Yunanistan’ın ve Yunan halkının, Nazizm ve faşizme karşı evrensel değerler için verdiği  mücadeleyi andıklarını ifade etti.

Bu mücadelede binlerce Kıbrıslı Rum’un Yunanistan’ı ve insanlığı savunmak için kardeşlerinin yanında olduğunu da dile getiren Hristodulidis, defalarca söylediği gibi düzenlemeye devam edecekleri resmi geçitler ve etkinliklerin ötesinde, bunca yılın akabinde daha fazla öneme sahip olan şeyin bu tarz mücadelelerden gerekli derslerin çıkarılması olduğunu sözlerine ekledi.

Öte yandan Tufan Erhürman’ın KKTC Cumhurbaşkanlığına seçilmesinin ardından Kıbrıs sorunuyla ilgili temasların artmaya başladığını da yazan gazete, BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Temsilcisi ve Barış Gücü Misyon Şefi Khassim Diagne’nin bugün Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’le ilk görüşmesini yapacağını anımsattı.

Haberinde Holguin’in Kıbrıs’a gelmesinin beklendiğini de yazan gazete, Holguin’in bir sonraki adımların belirlenmesi için iki liderle temaslarda bulunacağını yazdı.

Gazete Kasım-Aralık ayları içerisinde gerçekleştirilmesi beklenen Kıbrıs sorunuyla ilgili yeni gayri resmi genişletilmiş uluslararası toplantıyla ilgili fikir alışverişinde bulunacağını da ekledi.

Fileleftheros ise “Müzakereler İçin Hazır” başlıklı haberinde BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Temsilcisi ve Barış Gücü Misyon Şefi Khassim Diagne’nin bugün 11.30’da Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’le bir araya geleceğini anımsattı.

Önümüzdeki hafta ise BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin’in Kıbrıs’a geleceğini kaydeden gazete, Holguin’in 2 Kasım’da adaya gelmesinin ve yaklaşık 10 gün boyunca adada kalmasının beklendiğini belirtti.

Gazete Holguin’in Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Tufan Erhürman’la ilk görüşmesini yapacağını da ekledi.

Alithia gazetesi ise habere “Hepimiz Müzakere Masasında Değerlendirileceğiz- Başkan, Erhürman’la İletişim Kurmayı Başaramadı” başlıklarıyla yer verdi.

Devamını Oku

Kıbrıs

Published

on

By

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 102. yıl dönümü kutlamaları çerçevesinde bu sabah Lefkoşa’daki Atatürk Anıtı önünde tören düzenlendi.

Törene, Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, Başbakan Ünal Üstel, Yüksek Mahkeme Başkanı Bertan Özerdağ, 2. Cumhurbaşkanı Mehmetali Talat, 5. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri, KTBK Komutanı Korgeneral Sebahattin Kılınç, GKK Komutanı Tümgeneral İlker Görgülü, 28. Tümen Komutanı Tuğgeneral İlker Ertuğrul, 39. Tümen Komutanı Tuğgeneral Sinan Gökoğlan, Başbakan Yardımcısı, Turizm, Kültür, Gençlik ve Çevre Bakanı Fikri Ataoğlu, bakanlar, milletvekilleri, diğer sivil ve askeri yetkililer, okul, dernek kurum, kuruluş temsilcileri ve halk katıldı.

Protokol sırasına göre anıta çelenklerin sunulmasıyla başlayan tören, saygı duruşu ve İstiklâl Marşı eşliğinde bayrakların göndere çekilmesiyle devam etti.

Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman ve Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri’nin Anıt Özel Defterini imzalamasıyla tören sona erdi.

Tufan Erhürman

Cumhurbaşkanı Erhürman Anıt Özel Defterine şunları kaydetti:

“Aziz Mustafa Kemal Atatürk, Kurucusu olduğunuz Türkiye Cumhuriyeti’nin 102’nci yılı vesilesiyle, KKTC’nin 6’ncı Cumhurbaşkanı olarak huzurunuzda bulunmanın gururunu yaşıyorum. Türk milletinin varoluş mücadelesine önderlik ederken ortaya koyduğunuz kararlılık, cesaret ve ileri görüşlülük; Kıbrıs Türk halkının verdiği varoluş mücadelesine de yön vermiştir. İlke ve devrimleriniz, kurduğunuz Cumhuriyet’le bizlere emanet ettiğiniz çağdaş değerler, 100 yılı aşkın süredir bizlere yol göstermeye devam etmektedir. Kıbrıs Türk halkı olarak, kurduğunuz Cumhuriyet’in açtığı aydınlık yolda; halkımızın huzurunu, güvenliğini ve refahını her şeyin üzerinde tutarak, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine ulaştırma kararlılığımızı bugün bir kez daha aziz hatıranız önünde ifade ediyoruz. Yegâne hedefimiz, bizlere miras bıraktığınız değerleri daha da ileriye taşımak, emanetinize layık olmaktır. Bu gurur gününde, büyük minnet, saygı ve rahmetle sizi anıyor; aziz hatıranız önünde saygıyla eğiliyorum”

 

Devamını Oku

Trending

Reklam