Connect with us
Örnek Resim Örnek Resim

Kıbrıs

Kutlu Adalı neden öldürüldü? Cinayette ismi geçenler ne diyor?

Organize suç örgütü liderliğinden mahkumiyeti bulunan ve aynı suçla aranan Sedat Peker’in, yayımladığı videolarda 1996 Lefkoşa’da öldürülen gazeteci Kutlu Adalı cinayetine ilişkin ortaya attığı yeni iddialar faali meçhul cinayeti yeniden gündeme getirdi.

Published

on

Organize suç örgütü liderliğinden mahkumiyeti bulunan ve yine aynı suçlamadan aranan Sedat Peker’in, yayımladığı videolarda 1996 Lefkoşa’da öldürülen gazeteci Kutlu Adalı cinayetine ilişkin ortaya attığı yeni iddialar faali meçhul cinayeti yeniden gündeme getirdi.

Peki, Kutlu Adalı’nın öldürülmesinin ardından yaklaşık 25 yıl geçtikten sonra gündemi sarsan bu iddialarla ilgili kim, ne dedi ? Bundan sonra ne tür gelişmeler olabilir?

Sedat Peker, Kutlu Adalı suikasti hakkında ne dedi ?
Sedat Peker, son açıklamalarında gazeteci Kutlu Adalı cinayetlerine ilişkin olarak eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ve eski MİT’çi Korkut Eken’i hedef gösterdi.

Peker, Adalı cinayeti için Eken’in o dönem kendisini aradığını belirterek, bu cinayet için kendisinin kardeşi Atilla Peker’i önerdiğini iddia etti.

Peker, “Biz o zaman Mehmet Ağar, Korkut Eken hep beraberiz… Genciz, vatanseveriz… Bana genelde iş adamlarını yönlendiriyorlar, faili meçhullerden ziyade. Onları da anlatacağım. Bana dedi ki, “Kıbrıs’ta bir adam var, Kıbrıs’ı Rumlara satmak istiyor.” İki profesyonel dedi… Dedim sana öz kardeşimi vereceğim, Atilla Peker’i. Uzmandır, sokaklarda yetişmiştir. Biletlerden bakabilirler. Yüce Allah o insanın kanını bize nasip etmedi. Onlara bağlı başka bir ekip öldürmüş. Karşılaştık Korkut abiyle, “Halloldu o iş” dedi” diyerek iddialarını sıraladı.

Sedat Peker: Kardeşim Atilla Peker, Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili itirafta bulunacak
Atilla Peker: MİT’çi Korkut Eken’le Kıbrıs’a gittik
Hakkında soruşturma açılan Sedat Peker’in kardeşi Atilla Peker, müracaat savcılığına verdiği ve kamuoyuna imzasız nüshanın yansıdığı dilekçede, gazeteci Kutlu Adalı’yı öldürmek için eski MİT’çi Korkut Eken’le Kıbrıs’a gittiklerini iddia etti.

Sedat Peker’in açıklamaları sonrası KKTC’de muhalefetten Kutlu Adalı cinayeti için suç duyurusu
Atilla Peker, Eken’in kendisine silah verdiğini ve susturucunun nasıl kullanıldığını öğrettiğini belirtti. Peker, Eken’in İstanbul’da gerçekleşen daha sonraki görüşmede kendisine, “Atilla biz Kıbrıs işini hallettik biliyor musun’ dediğini aktardı.

Sedat Peker’in açıklamaları sonrası KKTC’de muhalefetten Kutlu Adalı cinayeti için suç duyurusu
Atilla Peker, dilekçesinde, Kıbrıs’ta Sivil Savunma Daire Başkanlığı’na gittiklerini, orada Kurmay Albay Galip Mendi ve yardımcısı Enver Tosun yarbay ile tanıştığını ve kendilerine verilen beyaz Renault Toros marka araçla Kutlu Adalı’nın akşam hava karardıktan sonra evinin çevresinde keşif yaptıklarını anlattı.

Ertesi gün de Adalı’nın evinin etrafında birkaç sefer keşifte bulunduklarını kayda geçen Atilla Peker, “Ertesi gün tekrar geldik, gündüzleri de evinin etrafında birkaç sefer keşifte bulunduk, yine evden çok sesler geliyordu; bunun üzerine Korkut komutan bana dedi ki ‘Üç kişi de olsa bunların hepsi PKK’lıdır. PKK’lı ile dost olan da PKK’lıdır, hepsini öldürmende bir mahsur olmaz’” ifadesini kullandı.

Korkut Eken: Kutlu Adalı’yı tanımam, Kıbrıs’a Atilla Peker’le gittim
Bu iddiaların üzerine Korkut Eken, Sözcü gazetesinden Saygı Öztürk’e konuşarak, suçlamaları reddetti ancak Peker’le Kıbrıs’a gittiğini doğruladı.

Kutlu Adalı’yı tanımadığını belirten ve olayın soruşturulması için talepte bulunacağını kaydeden Eken, “Ben Sedat Peker’e ne yaptımsa aşırı bir düşmanlığı oluşmuş. Atilla Peker’in buna alet olmaması lazım. Nasıl yaptı bilmiyorum” ifadesini kullandı.

Esra Hacıoğlu/Anadolu Ajansı
Mehmet Ağar ve Korkut Eken Esra Hacıoğlu/Anadolu Ajansı
Korkut Eken, “O gazeteciyi tanıyorsam, biliyorsam şerefsizim. Öldürülmesiyle de alakam yok” dedi. Eken, “her ihtimale karşı” Kıbrıs’a Atilla Peker’le gittiğini doğrularken, “PKK’nın oradaki faaliyetlerine yönelik 3-5 günlük bir inceleme yaptım.” açıklamasını yaptı.

Dönemin Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı’nın yine dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ı, telefonla aradığını ve ‘Kıbrıs’ta çok büyük PKK faaliyetleri var. Teröristler burada cirit atıyor’ dediğini ve bu konuda yardım talep ettiğini kaydeden Eker, şunları söyledi:

“Ben de o dönemde Emniyet’te Özel Harekat Polislerini yetiştirmekle görevliyim. Mehmet Bey de beni gönderdi. Her ihtimale karşı doğru, Sedat Peker’in kardeşi Atilla Peker’le gittim, ben çağırdım. PKK’nın oradaki faaliyetlerine yönelik 3-5 günlük bir inceleme yaptım. PKK’nın yaralılarını Kıbrıs’a götürdüğünü tespit ettik. Rum kesiminde tedavi edildikten sonra Yunanistan’da bulunan Lavrian kampına teröristler sevk ediliyordu. Bunları ben raporladım ve Kolordu Komutanı Hasan Kundakçı paşama verdim.”

Emekli Orgeneral ve eski Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi’yi ziyaretine ilişkin olarak da konuşan Eken “O dönem Albay rütbesinde olan Galip Mendi Paşa benim çok sevdiğim kahraman askerlerden birisidir. Gitmişken kendilerini ziyaret ettim. Lefke’ye gideceğim zaman da otomobil verdiler.” dedi.

Eski Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi: Korkut Eken’le KKTC’de görüştük
Sedat Peker’in kardeşi Atilla Peker’in gazeteci Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili ismini verdiği emekli Orgeneral ve eski Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi, MİT görevlisi Korkut Eken ile görüştüklerini doğrularken, Adalı hakkında konuşmadıklarını belirterek “PKK ile ilgili istihbarat çalışması yapılacağını söyledi. Biz de kendisine beyaz Renault marka Toros aracı tahsis ettik” dedi. Mendi, görüşmede yer alan Atilla Peker’in de Sedat Peker’in kardeşi olduğunu sonradan öğrendiğini söyledi.

Evrim Aydın/Anadolu Ajansı
Emekli Orgeneral ve eski Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi Evrim Aydın/Anadolu Ajansı
Gazeteci Can Özçelik’e konuşan Mendi, “Korkut Eken, Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görev yapmış bir büyüğümüz. Saygı duyduğum bir kişi. Kahraman bir subay. Beni de ziyaret etti. Yanında da Atilla Peker isimli kişi vardı. Ama o gün adını bilmiyordum. Onun Sedat Peker’in kardeşi olduğunu sonradan öğrendim. Korkut Eken’in yanında bond çanta vardı. Ama içinde ne vardı onu bilemiyorum.” dedi.

Adalı cinayetinin nedeni Aziz Barnabas Manastırı’ndaki soygun mu ?
Avrupa Parlamentosu’nun Kıbrıs Rum Kesimi üyesi Niyazi Kızılyürek, Kutlu Adalı cinayetinin nedenini Aziz Barnabas Manastırı’nda aramak gerektiğini söyledi.

Gazeteci Zeynel Lüle’ye konuşan Kızılyürek, bu konuyu Avrupa Birliği Komisyonu’nun gündemine taşımaya kararlı olduğunu söyledi.

Adalı’nın ölümünün Kıbrıs’taki politik süreçlerle bir ilgisi olmadığını düşündüğünü, cinayetin Kıbrıs sorunu ile doğrudan ilgili olmadığını kaydeden Kızılyürek, Adalı’nın Aziz Barnabas Manastırı ve müzesi hakkında yazılar yazmaya başlamasının ardından katledildiğini ifade etti.

Adalı’nın öldürülmeden önceki yazılarında Aziz Barnabas Manastırı’nda yaşanan hırsızlık olaylarını anlattığını hatırlatan Kızılyürek, “Aziz Barnabas Manastırı’nda Mart 1996’da orada Sivil Savunma arabaları görüldü. Dönemin Sivil Savunma başkanı Galip Mendi’ydi. Sonra askerler oraya geldiler ve Kutlu Adalı bunları tespit ettiği için ısrarla şu soruyu soruyordu: ‘Ne arıyorsunuz müzeye dönüştürülen Aziz Barnabas Manastırı’nda?’ İşte bu soruya hala yanıt verilmedi. Kimi oraya PKK’nın silah sakladığını söylüyordu ancak bunun hiç doğru olduğunu düşünmüyorum. Orada PKK’nın silah saklaması mümkün değil. Düz bir ovada her taraftan görünen bir yerde PKK’nın böyle bir iş yapacağı hiç kimseyi ikna etmez. Dolayısıyla Peker’in açıklamasında da dile getirilen hırsızlık olayına yoğunlaşmakta yarar var.” dedi.

Kutlu Adalı’nın ailesi: Erdoğan ‘Bu işi araştırın’ derse umutlanırız
Kutlu Adalı’nın oğlu Cüneyt Adalı, son gelişmelerle ilgili olarak, “Bu açıklamalar ve itiraflardan umutlu değiliz. 25 yıldır bu kişileri, ilişkileri zaten biliyoruz. Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘Bu işi araştırın’ derse umutlanırız.” dedi.

Basına yaptığı kısa açıklamada Cüneyt Adalı, aile olarak konuşmak istemediklerini belirterek, “Şu ana kadar yapılan açıklamaları, itirafları kaale almıyoruz. Bunlar bizi umutlandırmıyor. Çünkü biz zaten 25 yıldır bu isimleri, bu ilişkileri biliyoruz. Burada acı olan 25 yıl hiç harekete geçilmemesi” dedi.

AİHM, Kutlu Adalı davasında, ‘etkin soruşturma yapmadığı’ gerekçesiyle Türkiye’yi mahkum etmişti
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 1996’da Kuzey Kıbrıs’ta öldürülen gazeteci Kutlu Adalı ile ilgili eşinin yaptığı başvuruda Türkiye’yi, “ölümü etkin şekilde araştırmadığı” gerekçesiyle altıya karşı bir oyla mahkum etti. AİHM, 2005’te aldığı kararda, Türkiye’yi toplam 95 bin euro ödemeye mahkum etti.

AİHM, gazetecinin Türkiyeli veya KKTC güçlerince öldürüldüğü iddiasının ispatlanamadığına ancak iddianın etkin şekilde araştırılmadığına karar verdi.

Eşinin yazıları nedeniyle birçok kez tehdit edildiğini savunan İlkay Adalı, 6 Temmuz 1996’da işlenen cinayetten Türkiye’den giden veya KKTC’deki hükümet ajanlarını sorumlu tutuyordu.

Eşinin ölümünden beri yetkililerin taciz, yıldırma ve ayrımcı gibi muamelelerine tabi tutulduğunu iddia eden İlkay Adalı, izlendiği, telefonlarının dinlendiği, telefonla tehdit edildiği ve zaman zaman telefon ve faks hattının kesildiği görüşünü dile getirmişti.

 

Devamını Oku
Yorum Yapabilirsiniz

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kıbrıs

Başbakanlık önünde eylem

Published

on

By

Yenierenköy’de meydana gelen otobüs kazasında yaralanan öğrenciler ve aileleri, Başbakanlık önünde “Her İhmal, Bir Can” sloganıyla eylem yaptı.

Eyleme, Meclis Başkan Yardımcısı Fazilet Özdenefe, bazı milletvekilleri, siyasi parti, sendika temsilcileri, öğretmenler, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.

-Sağır

Eylemde ilk sözü bir trafik kazasında hayatını kaybeden Cemre Yönet’in annesi Gönül Sağır aldı. “Evladını kaybetmenin ne demek olduğunu biliyorum” diyen Sağır, Yenierenköy’deki kazada, öğrencilerin şans eseri kurtulduğunu dile getirdi. Sağır, trafikte her ölen bireyle sevdiklerinin de öldüğünü vurguladı.

-Borak

Dipkarpaz Çevre Koruma ve Sosyal Aktivite Derneği Başkanı Fırat Borak da, “Bugün cenaze başında olabilirdik, illaki başımıza bir şey gelmesi gerekmez” diyerek, yaşanan kazadan ders çıkarılması gerektiğini kaydetti.

“İlkokula giden çocuğum otobüsle okula gitmeyeceğim diyor” şeklinde konuşan Borak, köydeki herkesin psikolojisinin bozulduğunu söyledi. Borak, “Lütfen artık bu sürece el atılsın. Herkes sus, pus daha ne yaşanmasını bekliyorsunuz?” diye sordu.

“Eylem için Lefkoşa’ya gelmek üzere otobüsle yola çıkan öğrencilerin önünün kesildiğini ve gelmelerine izin verilmediğini” ifade eden Borak, “Siyaset yapmak istemiyoruz. Çocuklar üzerinden yapılmaz. Bu çocuklara herkes sahip çıksın” çağrısı yaptı.

-Borak

Erenköy Lisesi öğrencisi Gamze Borak da, kazada otobüsün içinde olduğunu ifade ederek, “Bugün burada, o otobüsün içinde olan bu meydanda yanımda olmayan ama her an kalbimde taşıdığım arkadaşlarım var. Kimi hâlâ yürüyemiyor, kimi hâlâ yataktan kalkamıyor, kimi ise bu acıyı konuşamayacak kadar derin yaşıyor. Onlar bugün aramızda değil belki ama onların sesi de, acısı da, direnişi de bu meydanda. Onların adını tek tek söylemiyorum çünkü bu sadece birkaç kişinin değil, hepimizin yarası” diye konuştu.

Hayatlarının, kazadan önce ve sonra olarak ikiye bölündüğünü dile getiren Borak, “O otobüste sadece camlar kırılmadı. Güvenimiz kırıldı. Umudumuz kırıldı. Devlete olan inancımız paramparça oldu” dedi.

Sahipsiz bırakıldıklarını, kaza anında kimsenin yanlarında olmadığını kaydeden Borak, “Ama saatler sonra kameralar, protokoller, ‘geçmiş olsunlar’ eksik olmadı. Siz o an neredeydiniz?” diye sordu.

Geceleri kabuslar gördüklerini anlatan Gamze Borak, “Biz hala toparlanamadık. Biz hala o otobüsün içindeyiz. Siz hala sessizsiniz. Siz hala bu ülkenin gençlerinin acılarına karşı kayıtsızsınız. Siz hala iki günlük tatille bu travmanın biteceğini sanıyorsunuz. Ama biz unutmuyoruz. Unutturmanıza da izin vermeyeceğiz” şeklinde konuştu.

“Hiçbir çocuğun adı bir daha pankartta yazılmasın” diye Başbakanlık önünde olduklarını belirten Borak, Girne-Değirmenlik Dağ Yolundaki kazadan bu yana aynı ihmaller ve sessizliğin devam ettiğini kaydetti.

“Devletin asli görevi bizi korumaktır. Ama bizi korumadı” diyen Borak, “Bugün bizdik. Ama yarın başka bir okul olacak” uyarısında bulundu. Borak, adalet yerini bulana kadar susmayacaklarını vurguladı.

-Dağ

Erenköy Lisesi öğrencisi Narin Dağ da, 16 yaşında ölümle yüz yüze geldiğini dile getirerek, “Umarım olayın üstünü kapatmazsınız. Sizi vicdana davet ediyorum. İnşallah devletimiz en kısa zamanda gereğini yapar” dedi.

-Yıldız

Erenköy Lisesi öğrencisi Berfin Yıldız da, “Kaza günü tek başımızdaydık. Bizim sadece bugün değil kaza günü de önümüz kesildi” diye konuştu.

-Güner

Veli Hamza Güner de, Milli Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu’na seslenerek, “Biraz vicdanın varsa o koltuğu bırakacaksın” dedi.

-Gökçebel

Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS) Genel Sekreteri Tahir Gökçebel de, ülkeyi yönetenlerin kendi çıkarlarını düşündükleri için her şeyi tükettiğini savunarak, birlik olma çağrısı yaptı.

-Eylem

KTOEÖS Başkanı Selma Eylem de, “Omuz omuza mücadeleyle kokuşmuş düzeni ortadan kaldırabiliriz. Bu düzen çocuklara zarar veriyor. Hep birlikte mücadele vermemiz gerekir” şeklinde konuştu.

-Hamzaoğulları

CTP Milletvekili Biray Hamzaoğulları da, “Biz Karpaz yolunda çok kazalar gördük. Orası uçurumdu” diyerek, kazanın ucuz atlatıldığını dile getirdi.

“Bu çok büyük bir acı, iyi ki ölüm olmadı, iyi ki çocuklarımız burada” diye konuşan Hamzaoğulları, “Otobüsler 70 model… Bireysel olarak bu yükün altından kimse kalkamaz. Toplu taşımacılığa katkı koyamazlarsa bıraksınlar gitsinler” ifadelerini kullandı.

Yenierenköy’de öğrenci taşıyan otobüsün devrilmesi sonucu meydana gelen kazada, biri şoför 28’i öğrenci olmak üzere toplam 29 kişi yaralanmıştı.

(AF/HÖ)

Devamını Oku

Kıbrıs

KTSO Ürdün’ün hellim ithalatına getirdiği yasağı değerlendirdi: “Hellim ticaretini olumsuz etkileyecek”

Published

on

By

Kıbrıs Türk Sanayi Odası (KTSO), Ürdün hükümetinin tüm ülkelerden süt ve süt ürünleri ithalatını durdurma kararının, ülkenin en önemli ihracat kalemlerinden biri olan hellim ticaretini olumsuz etkileyeceğini belirtti.

Sanayi Odası tarafından yapılan açıklamada, Katar ve Lübnan’ın ardından Ürdün’ün de hellim ihracat pazarları arasından çıkmasının, sektörde ciddi bir daralmaya yol açacağı belirtilerek, hükümete üreticilere yeni pazarlar konusunda destek olma çağrısında bulunuldu.

KTSO, bu sürecin yalnızca Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yönelik bir yasak olmadığını, Ürdün’ün yerel süt ve süt ürünleri üreticilerini korumak, sektörü sürdürülebilir hale getirmek ve yapısal olarak güçlendirmek amacıyla tüm ülkelere yönelik bir ithalat yasağı kararı aldığını ifade etti.

Açıklamada, Ürdün’ün aldığı bu kararın bir plan çerçevesinde olduğu belirtilirken, kararın aniden uygulanmasının KKTC’li üreticileri mağdur ettiğine dikkat çekildi.

Sanayi Odası açıklamasında, “Ürdünlü ithalatçılarla KKTC’li hellim üreticilerinin en azından mevcut anlaşmalarını tamamlamalarına izin verilseydi, yoldaki ürünler ithalatçılara ulaşabilir, ihracat için yola çıkan tırlarımız Mersin ve Gazimağusa limanlarında kalmazdı. Bu açıdan, Ürdün hükümetinden daha duyarlı bir yaklaşım beklerdik.” ifadelerine yer verildi.

“Ürdün hükümetinin yerel üreticiyi koruma amacıyla aldığı karar takdire şayandır. Sanayi Odası olarak yıllardır savunduğumuz ve hükümetlerimize sürekli olarak anlattığımız konu da budur.” denilen açıklamada, gerekli görüldüğünde ithalata yasak getirilebileceği ve bu tür uygulamaların ilgili sektörleri uzun vadede güçlendirebileceği ifade edildi.

Geçmişte KKTC’de zeytinyağı ithalatına getirilen yasağın zeytin üretimini artırdığı ve modern tesislerin kurulmasına önayak olduğu hatırlatılan açıklamada, Ürdün örneğinin dünya genelinde yerli üretimin korunmasına verilen önemin somut bir göstergesi olduğu belirtildi.

Devamını Oku

Kıbrıs

Erhürman:Kıbrıs Türk halkının değişim iradesi nettir

Published

on

By

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, Kıbrıs Türk halkının değişim iradesinin net bir şekilde görülebileceğini kaydetti.

CTP’den yapılan açıklamaya göre, katıldığı programda soruları yanıtlayan Erhürman, “Ekim ayından sonra Kıbrıs Türk halkının çözüm iradesi masada olacak.” ifadelerini kullandı.

“Şengen” meselesinin esasen bir vize meselesi olduğunu kaydeden Erhürman, AB ülkelerinin büyük çoğunluğunun da bu sisteme üye olduğunu kaydetti. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Şengen’e üye olma durumuyla ilgili konuşan Erhürman, “Bu, AB açısından yapılması gereken bir iştir, bunu görüyoruz ve anlıyoruz. Ancak esas mesele, Kıbrıslı Türklerin giderek görünmez hale gelmesidir. ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ Anayasası’ndan söz ediyorsak, Kıbrıslı Türkler bu Cumhuriyetin kurucu ortaklarından biridir.” dedi.

Bu gelişmelerin, Kıbrıslı Türkler açısından olumsuz sonuçlar doğurma potansiyeli taşıdığını kaydeden Erhürman, şunları söyledi:

“Bizde bu konuyla ilgilenen herhangi bir makam var mı? Bu konudan haberdar dahi olmadıklarından eminim. AB burada bir hata yapmaktadır. Bizim taraftan ses çıkmaması da buranın sanki ‘normal bir yer’ olduğu izlenimini yaratıyor. Bu anlayışla da ‘Şengen’i buraya da getirelim.’ yaklaşımı sergileniyor. Oysa durum böyle değil ve bunu AB’ye anlatmak gerekiyordu zaten. Doğru düzgün bir görüşme bile yok. Bu konuyu anlatacak bir makam da yok. AB’ye yönelik algı da negatif yönde geliştiği için bu tür girişimlerde bulunma refleksi tamamen ortadan kalkmış durumda.”

– “Sarayönü’nden nutuk atarak sesimizi duyuramayız”

“Şengen meselesi bu haliyle geçerse, ‘karma evliliklerden’ doğan yurttaşlarımızın Güney Kıbrıs’a geçişinde sorun yaşanacağı çok açık.” diyen Erhürman, bu nedenle girişimlerde bulunulması gerektiğine işaret etti. Bu girişimleri yapabilecek tek makamın ise Cumhurbaşkanlığı makamı olduğunun altını çizen Erhürman, şöyle konuştu:

“AB ile düzenli temas içerisinde olursanız, bu gelişmelerden haberdar olursunuz. Aksi halde, atı alan Üsküdar’ı geçer. Tehditlerle, bağırarak, Sarayönü’nde konuşmalar yaparak bu halkın sorunlarını çözemezsiniz. Bu halkın sorunları diyalog ve diplomasiyle çözülür.”

Erhürman, “Ekim ayından sonra mülkiyet, karma evlilikler ve kapsamlı çözüm konularında, Kıbrıs Türk halkının çözüm iradesi masada olacak.” dedi ve ekimden sonra hızlı bir diplomasi süreci yaşanacağını savundu.

“Sarayönü’nden nutuk atarak sesimizi duyuramayız.” diyen Erhürman, onlarca yıllık müzakerelerden çıkarılması gereken dersler olduğunu belirtti. “Kıbrıs Türk halkının hak ve çıkarlarını yeniden masaya koymamız gerekir.” diye konuşan Erhürman, bunun yolunun diyalog ve diplomasi olduğunu yineledi. Mülkiyet meselesinde de aynı şekilde, Güney’de mal bırakan Kıbrıslı Türklerin olduğu gerçeğinin unutulmaması gerektiğine vurgu yapan Erhürman, son dört buçuk yılda dünya ile ilişkilerin koptuğunu ileri sürdü.

– “Çözümsüzlük çözümdür mesajı veriliyor”

Erhürman, “AB ile kurulmuş onlarca ilişki ortadan kalktı. BM ile ilişkiler asgari düzeye indi. Esas mesele, bu ilişkilerin yeniden kurulmasıdır. Kıbrıs Türk halkının çözüm iradesi yeniden gösterilmelidir.” diye konuştu.

Mülkiyet konusuyla ilgili konuşan Erhürman, ortada salt hukuki değil, siyasi bir mesele olduğunu savundu. Önceki yıllarda çözüm iradesinin, Kıbrıs Türk tarafında olduğunu söyleyen Erhürman, “Karşı taraf müzakereden kaçıyorsa, bu taraftaki bireyleri tek tek hedef haline getiremezsiniz diyorduk. Çözümsüzlüğün bedeli halka ödetilemez diyorduk. Şimdi çözüm iradesi yok.” dedi.

İki devletlilik söylemiyle dünyaya “çözümsüzlük çözümdür.” mesajı verildiğini ileri süren Erhürman, Rum lider Nikos Hristodulidis’in açtırdığı davaların ise hukukun bir araç olarak kullanılması olduğunun altını çizdi.

Erhürman, “Bu siyasi bir hamle gerektirir. Çözüm iradesini masaya koyacak ve dersinize çalışacaksınız.” dedi. Bir dönem Cumhurbaşkanlığı’nda düzenli toplanan mülkiyet masası bulunduğuna işaret eden Erhürman, şöyle devam etti:

“Sayın Talat döneminde kayıplar konusunda dava açtık. O güne kadar sadece Kıbrıslı Rumların kaybı olduğu sanılıyordu. Karşı davalara ihtiyaç kalmayacak şekilde çözüm iradesi devam etseydi, bugünlere gelmezdik. 2005’te hangi karşı davalar açılabilir diye makale yazdım. Ne yapmak istediğimizi biliyoruz. Müzakere masası vardı, mülkiyet masası vardı. Şimdi müzakere masası da yok, mülkiyet masası da.” dedi.

– “Planlama yok, yönetim yok”

İstişarenin tek taraflı bir şey olmadığını belirten Erhürman, “Doğru zeminde kurulan iyi ilişkiler ortadan kalktı. Türkiye açısından baktığımızda da özne olma sorunumuz var. Özne olmak, konuna hâkim olmak ve Türkiye Cumhuriyeti ile bu temelde istişare yürütmektir.” dedi ve “Son dört buçuk yıldır ne BM, ne AB, ne de Türkiye nezdinde özne olma durumu var.” ifadelerini kullandı.

Diyalog ve diplomasinin her zaman iyi olduğuna dikkat çeken Erhürman; inşaat, turizm, sanayi, eğitim ve sağlık hizmetlerindeki sıkıntılara değinerek, kılını kıpırdatmayan bir yapı ile karşı karşıya olunduğunu savundu.

“Planlama yok, yönetim yok. Mesele sandıkta çözülür. Sahada gördüğümüz net bir şekilde Kıbrıs Türk halkının değişim iradesidir. Bu değişim iradesiyle bu sorunlar çözülmeye başlanacaktır.” diyen Erhürman, ülkeyi yönettiğini iddia edenlerin memlekete geri döndürülemez zararlar verdiğini ileri sürdü.

Devamını Oku

Trending

Reklam